Elçilerin İşleri
9—Yedi Görevli
[Bu bölüm, Elçilerin İşleri 6:1-7 ayetlerine dayanmaktadır.]
İsa’nın öğrencilerinin sayıca çoğaldığı o günlerde, Grekçe konuşan Yahudiler, günlük yardım dağıtımında kendi dullarına gereken ilginin gösterilmediğini ileri sürerek İbranice konuşan Yahudiler’den yakınmaya başladılar.” EI 75.1
Erken kilise, pek çok sınıftan, çeşitli milletlere mensup insanlar-dan meydana gelmişti. Pentikost Günü’nde Kutsal Ruh’un dökülüşü sırasında, “Yeruşalim’de, dünyanın her ülkesinden gelmiş dindar Yahudiler bulunuyordu” (Elçilerin İşleri 2:5). Yeruşalim'de toplanan İbrani imanına mensup kişilerin arasında Helenistler 1olarak bilinen bir grup vardı, Filistinli Yahudiler ile aralarında uzun zamandan beri süren bir güvensizlik, hatta düşmanlık bulunuyordu. EI 75.2
Elçilerin çalışmalarıyla ihtida edenlerin kalpleri Hristiyan sevgisiyle yumuşamış ve birleşmişti. Geçmişten gelen önyargılara rağmen, tümü birbirleriyle uyum içindeydi. Şeytan, bu birlik devam ettiği sürece müjde gerçeğinin ilerleyişini engellemekte aciz kalacağını biliyordu; bu nedenle, kiliseye anlaşmazlık unsurları sokabileceği umuduyla, eski düşünce alışkanlıklarından faydalanmaya çalıştı. EI 75.3
Böylece, öğrencilerin sayısı arttıkça düşman, önceleri iman kardeşlerine kıskançlıkla bakma ve ruhsal önderlerinde kusur bulma alışkanlığına sahip bazı kişilerde şüphe uyandırmayı başardı, böylece “Grekçe konuşan Yahudiler, İbranice konuşan Yahudiler’den yakınmaya başladılar.” Şikâyetin nedeni, günlük yardımların dağıtılmasında Helenist dulların ihmal edildiği iddiasıydı. Herhangi bir eşitsizlik müjdenin ruhuna aykırı olurdu, ancak Şeytan şüphe uyandırmakta başarılı oldu. Düşmanın imanlılar arasında bölünme yaratma çabalarında başarılı olmaması için, şimdi tüm hoşnutsuzluk fırsatlarının ortadan kaldırılması için acil önlemler alınmalıydı. EI 76.1
İsa’nın öğrencileri deneyimlerinde bir krize gelmişlerdi. Kutsal Ruh’un kudretiyle birlik içinde çalışmakta olan elçilerin bilgece önderliğinde, müjde habercilerine verilen iş hızla gelişiyordu. Kilise sürekli olarak genişliyordu, üyelerin sayısındaki bu artış da sorumlu kişilerin üzerine gittikçe ağırlaşan yükler yük- lüyordu. Hiç bir kimse, hatta hiç bir grup, kilisenin başarılı gelişimini tehlikeye atmadan bu yükleri tek başına taşımaya devam edemezdi. Kilisenin ilk günlerinden beri birkaç kişi tarafından sadakatle yerine getirilen sorumlulukların yeniden dağıtılması gereği ortaya çıktı. Elçiler şimdi, bu zamana dek kendilerinin taşıdığı bazı yükleri başkalarına vererek, kilise düzeninin mükemmelleştirilmesinde önemli bir adım atmalıydılar. EI 76.2
İmanlılar için bir toplantı düzenleyen elçiler, Kutsal Ruh tarafından kilisenin tüm çalışan güçlerinin daha iyi düzenlenmesi için bir tasarı hazırlamaya yönlendirildiler. Elçiler, kilisenin gözetimini üstlenen ruhsal önderlerin, müjdeyi duyurma işini serbestçe yapabilmeleri için, fakirlere yardım dağıtımı ve benzeri görevlerden alınmalarının zamanının geldiğini belirttiler. “Bu nedenle, kardeşler” dediler, “aranızdan Ruh’la ve bilgelikle dolu, yedi saygın kişi seçin. Onları bu iş için görevlendirelim. Biz ise kendimizi duaya ve Tanrı sözünü yaymaya adayalım.” Bu tavsiye yerine getirildi ve yedi seçilmiş adam, duayla ve üzerlerine el konularak, diyakon2 olarak görevleri için resmi bir şekilde atandılar. EI 76.3
Yedilerin özel işlerin idaresine atanması, kiliseye büyük bereket getirdi. Bu görevliler hem bireysel ihtiyaçları hem de kilisenin genel mali faydasını dikkatle düşündüler; sağduyulu yönetimleri ve dindar örneklikleri ile, diğer görevli kardeşlerine kilisenin çeşitli menfaatlerini bir bütün halinde bir araya getirmede önemli bir yardım sağladılar. EI 77.1
Atılan bu adımın Allah’ın düzen planına göre olduğu, hemen görülen iyi sonuçlardan anlaşılıyor. “Böylece Tanrı’nın sözü yayılıyor, Yeruşalim’deki öğrencilerin sayısı arttıkça artıyor, kâhinlerden 3birçoğu da iman çağrısına uyuyordu.” Canların böylece toplanması, hem elçilerin edindiği daha büyük özgürlüğün hem de yedi diyakonun gösterdiği gayret ve gücün bir sonucuydu. Bu kardeşlere fakirlerin gözetimi özel görevi için el konulmuş olması, onları imanı öğretmekten alıkoymuyordu. Aksine, diğerlerine gerçeği öğretmek için tamamen nitelikliydiler ve çalışmaya büyük bir içtenlikle dahil olarak başarı kazandılar. EI 77.2
Erken kiliseye sürekli olarak büyüyen bir iş emanet edilmişti: kendilerini Mesih’in hizmetine vermeye istekli, dürüst canların bulunduğu her yerde ışık ve bereket merkezleri kurmak. Müjdenin duyurulması dünya çapında yaygın olacaktı, ve çarmıhın habercileri, Hristiyan birliğinin bağlarıyla birlik içinde kalıp, bu sayede Allah’ta Mesih’le bir olduklarını dünyaya göstermedikleri sürece, bu önemli görevlerini yerine getirmeyi umut edemezlerdi. İlahî önderleri Baba’ya “Bana verdiğin kimseleri adınla koru ki, bizim gibi bir olsunlar” diye dua etmemiş miydi? Ve öğrencileri için de “Dünya onlardan nefret etti, çünkü ben dünyadan olmadığım gibi onlar da dünyadan değildirler” diye bildirmemiş miydi? Baba’ya yalvararak “Senin beni gönderdiğine dünya iman etsin” diye, onların “bir olmak üzere mükemmel kılın [malarını]” istememiş miydi? (Yuhanna 17:11, 14, 21, 23 [Kİ]). Ruhsal hayatları ve güçleri, kendilerine müjdeyi vaaz etme görevini veren Kişi’yle yakın ilişkilerine bağlıydı. EI 77.3
Öğrenciler yalnızca Mesih’le bir olduklarında Kutsal Ruh’un eşlik eden gücüne ve göğün meleklerinin işbirliğine sahip olmayı umabilirlerdi. Bu ilahî aracıların yardımıyla dünyanın önünde birleşik bir cephe görüntüsü sergileyecekler ve karanlığın güçlerine karşı durmaksızın vermek zorunda oldukları mücadelede başarılı olacaklardı. Birlik içinde çalışmaya devam ettiklerinde, göksel haberciler önlerinden giderek yolu açacaklar; kalpler gerçeği kabul etmeye hazırlanacak ve pek çok kişi Mesih’e kazanılacaktı. Birlik içinde kaldıkları sürece, kilise yoluna “ay kadar güzel, güneş kadar parlak, sancak açmış bir ordu kadar görkemli” bir şekilde devam edecekti (Ezgiler Ezgisi 6:10). Onun ilerleyişine hiçbir şey karşı koyamayacaktı. Kilise zaferden zafere koşacak, müjdeyi dünyaya duyurma şeklindeki ilahî görevini muhteşem bir şekilde yerine getirecekti. EI 78.1
Yeruşalim’deki kilisenin örgütlenişi, gerçeğin habercilerinin müjdeye mühtedi kazanmaları gereken her yerde bulunan kiliselerin örgütlenişi için bir örnek görevi görmelidir. Kilisenin genel gözetimi sorumluluğu verilenler Allah’ın mirası üzerinde üstünlük taslamayacaklar, fakat bilge çobanlar gibi “Allah’ın sürüsünü, sürünün örneği olarak gü[deceklerdi]” (1. Petrus 5:2, 3 [Kİ]); ve diyakonlar da “haklarında iyi tanıklık edilen, Kutsal Ruh ve bilgelikle dolu [adamlar]” 4olmalıydılar. Bu adamlar birlik içinde doğrunun yanında yer alacak ve bunu sebat ve kararlılık ile sürdüreceklerdi. Böylece tüm sürünün üzerinde birleştirici bir etkileri olacaktı. EI 78.2
Erken kilisenin tarihinde daha sonraları, dünyanın çeşitli yerlerinde pek çok imanlı toplulukları kiliseler haline geldikle rinde, kilisenin örgütlenişi daha da mükemmel hale geldi, böy- lece düzen ve uyumlu hareket sürdürülebilecekti. Her üye kendi rolünü iyi oynamaya teşvik edildi. Her biri kendisine emanet edilen yetenekleri bilgece kullanacaktı. Bazıları Kutsal Ruh tarafından özel armağanlarla donatılmışlardı: “Tanrı kilisede ilkin elçileri, ikinci olarak peygamberleri, üçüncü olarak öğretmenleri, sonra mucize yapanları, hastaları iyileştirme armağanlarına sahip olanları, başkalarına yardım edenleri, yönetme yeteneği olanları ve çeşitli dillerle konuşanları atadı” (1. Korintliler 12:28). Fakat tüm bu işçi sınıfları uyum içinde çalışmalıydılar. EI 78.3
“Çeşitli ruhsal armağanlar vardır, ama Ruh birdir. Çeşitli görevler vardır, ama Rab birdir. Çeşitli etkinlikler vardır, ama herkeste hepsini etkin kılan aynı Tanrı’dır. Herkesin ortak yararı için herkese Ruh’u belli eden bir yetenek veriliyor. Ruh aracılığıyla birine bilgece konuşma yeteneği, ötekine aynı Ruh’tan bilgi iletme yeteneği, birine aynı Ruh aracılığıyla iman, ötekine aynı Ruh aracılığıyla hastaları iyileştirme armağanları, birine mucize yapma olanakları, birine peygamberlikte bulunma, birine ruhları ayırt etme, birine çeşitli dillerle konuşma, bir başkasına da bu dilleri çevirme armağanı veriliyor. Bunların tümünü etkin kılan tek ve aynı Ruh’tur. Ruh bunları herkese dilediği gibi, ayrı ayrı dağıtır. Beden bir olmakla birlikte birçok üyeden oluşur ve çok sayıdaki bu üyelerin hepsi tek bir beden oluşturur. Mesih de böyledir” (1. Korintliler 12:4-12). EI 79.1
Allah’ın yeryüzündeki kilisesinin önderleri olmaya çağrılanların üzerlerindeki sorumluluklar çok ciddidir. Teokrasi günlerinde, Musa’nın altlarında çok geçmeden yıpranacağı kadar ağır yükleri tek başına taşımaya çalıştığı zaman, Yitro tarafından kendisine sorumlulukların bilgece bir şekilde dağıtımını tasarlaması öğüdü verilmişti. Yitro “Tanrı’nın önünde halkı sen temsil etmeli, sorunlarını Tanrı’ya sen iletmelisin” tavsiyesini verdi, “kuralları, yasaları halka öğret, izlemeleri gereken yolu, yapacakları işi göster.” Yitro ayrıca “biner, yüzer, ellişer, onar kişilik toplulukların başına önder” olarak görev yapacak olan kişilerin atanmasını önerdi. Bunlar “Tanrı’dan korkan, yetenekli, haksız kazançtan nefret eden dürüst adamlar” olmalıydılar. “Halka sürekli onlar yargıçlık [edecek],” böylece adanmış yardımcıların bilgelikle çözebileceği pek çok önemsiz konuda Musa’yı sorunları düşünmenin yorucu so-rumluluğundan kurtaracaklardı. EI 79.2
Allah’ın takdiriyle kilisede önderlik sorumluluğu taşıyan konumlara getirilenlerin zamanları ve güçleri, özel bilgelik ve büyük bir kalp isteyen daha ciddi meselelere harcanmalıdır. Bu kişilere, başkalarının da rahatlıkla çözmeye yeterli olduğu önemsiz sorunların çözümü için başvurulması, Allah’ın düzen planında yoktur. Yitro Musa’ya, “büyük davaları sana getirsinler, küçük davaları kendileri çözsünler” dedi; “Böylece işini paylaşmış olurlar. Yükün hafifler. Eğer böyle yaparsan, Tanrı da buyurursa, dayanabilirsin. Herkes esenlik içinde evine döner.” EI 80.1
Bu plana uygun olarak Musa, “İsrailliler arasından yetenekli adamlar seçti. Onları biner, yüzer, ellişer, onar kişilik toplulukların başına önder atadı. Halka sürekli yargıçlık eden bu kişiler zor davaları Musa’ya getirdiler, küçük davaları ise kendileri çözdüler” (Mısır’dan Çıkış 18:19-26). EI 80.2
Daha sonra, kendisiyle birlikte önderlik sorumluluklarını paylaşacak olan yetmiş ihtiyarı seçerken, Musa kendi yardımcıları olarak itibarlı, muhakeme yeteneği kuvvetli ve tecrübeli kişileri seçmeye dikkat etti. Bu ihtiyarların atanması sırasında kendilerine yaptığı konuşmada, bir kişinin kilisede bilge bir yönetici olmasını sağlayan bazı özellikleri belirtti. Musa “Kardeşleriniz arasındaki sorunları dinleyin” dedi, “bir adamla İsrailli kardeşi ya da bir yabancı arasındaki davalarda adaletle karar verin. Yargılarken kimseyi kayırmayın; küçüğe de, büyüğe de aynı gözle bakın. Hiç kimseden korkmayın. Yargı Tanrı’ya özgüdür” (Yasanın Tekrarı 1:16, 17). EI 80.3
Kral Davut, yönetiminin son günlerinde, kendi zamanında Allah’ın işinin yükünü taşıyanlara çok ciddi bir görev verdi. “İsra-il’deki bütün yöneticilerin -oymak başlarının, kralın hizmetindeki birlik komutanlarının, binbaşıların, yüzbaşıların, kralla oğullarına ait servetten ve sürüden sorumlu kişilerin, saray görevlilerinin, bütün güçlü adamların ve yiğit savaşçıların-” Yeruşalim’de toplanmalarını buyuran yaşlı kral, onlara “Tanrımız’ın önünde, RAB’bin topluluğu olan bütün İsrail’in gözü önünde” ciddiyetle seslenerek, “Tanrınız RAB’bin bütün buyruklarına uymaya dikkat edin” emrini verdi (1. Tarihler 28:1, 8). EI 80.4
Önderlik sorumluluğu taşıyan konuma çağrılan Süleyman’a, Davut özel bir görev verdi: “Sen, ey oğlum Süleyman, babanın Tanrısı’nı tanı. Bütün yüreğinle ve istekle O’na kulluk et. Çünkü RAB her yüreği araştırır, her düşüncenin ardındaki amacı saptar. Eğer O’na yönelirsen, kendisini sana buldurur. Ama O’nu bırakırsan, seni sonsuza dek reddeder. Şimdi dinle! ... RAB seni seçti. Yürekli ol...” (1. Tarihler 28:9, 10). EI 81.1
Musa’nın ve Davut’un zamanlarında Allah’ın halkını yö-netenlerin uyması gereken dindarlık ve adalet ilkeleri, müjde döneminde Allah’ın yeni örgütlenmiş kilisesinin gözetimini üstlenenler tarafından da yerine getirilmeliydi. Elçiler, tüm kiliselerde işleri düzene koyma ve görevlere uygun kişileri atama işlerinde, Eski Ahit Yazıları’nda açıklanan yüksek önderlik standartlarına bağlı kaldılar. Kilisede önderlik sorumluluğu taşıyan konuma çağrılan kişinin “Tanrı evinin kâhyası olduğuna göre, eleştirilecek yönü olmamalı. Dikbaşlı, tez öfkelenen, şarap düşkünü, zorba, haksız kazanç peşinde koşan biri olmamalı. Tersine, konuksever, iyiliksever, sağduyulu, adil, pak, kendini denetleyebilen biri olmalı. Hem başkalarını sağlam öğretiyle yüreklendirmek hem de karşı çıkanları ikna edebilmek için imanlılara öğretilen güvenilir söze sımsıkı sarılmalı” ilkelerine uygun olması gerektiğini savundular (Titus 1:7-9). EI 81.2
Erken Hristiyan kilisesinde korunan düzen, onların Allah’ın zırhıyla kuşanmış iyi disiplinli bir ordu olarak sağlam şekilde ilerlemelerini mümkün kıldı. İmanlı toplulukları, geniş bir alana yayılmış olmalarına rağmen, tek bir bedenin üyeleriydiler; hepsi birbiriyle birlik ve uyum içinde hareket ediyordu. Daha sonraları Antakya’da ve diğer yerlerde olduğu gibi, yerel bir ki-lisede anlaşmazlıklar başgösterdiğinde ve imanlılar kendi aralarında bir anlaşmaya varamadıklarında, bu meselelerin kilisede bölünme meydana getirmesine izin verilmiyor, ancak çeşitli yerel kiliselerden atanmış temsilcilerin oluşturduğu ve elçiler ile önderlik sorumluluğu taşıyan ihtiyarların da katıldığı tüm imanlılar topluluğunun genel kuruluna götürülüyordu. Böylece Şeytan’ın tenha yerlerdeki kiliselere saldırma çabalarına herkesin birlik içindeki eylemiyle karşılık veriliyor, böylece düşmanın bölme ve yok etme tasarıları boşa çıkarılıyordu. EI 81.3
“Tanrı karışıklık değil, esenlik Tanrısı'dır. Kutsalların bütün topluluklarında böyledir” (1. Korintliler 14:33). Günümüzde kilise işlerinde tıpkı eskiden olduğu gibi bir düzenin ve sistemin yürütülmesini ister. Kendi işinin, üzerine kendi onay mührünü koyabileceği gibi, eksiksiz ve kusursuz bir şekilde ilerletilmesini ister. Hristiyan Hristiyanla, kilise kiliseyle birlik olmalı, insan aracılar ilahî olanla işbirliği içinde çalışmalı, her aracı Kutsal Ruh’a bağlı olmalı, ve tümü dünyaya Allah’ın lüt- funa dair iyi haberi vermek için bir araya gelmelidir. EI 82.1