Elçilerin İşleri
7—İkiyüzlülüğe Karşi Bir Uyari
[Bu bölüm, Elçilerin İşleri 4:32-5:11 ayetlerine dayanmaktadır.]
Öğrenciler müjdenin gerçeklerini Yeruşalim’de duyururlarken, Allah onların sözüne tanıklıkta bulundu ve büyük bir topluluk iman etti. Bu ilk imanlıların çoğu Yahudilerin ateşli bağnazlığı nedeniyle aileleri ve arkadaşları tarafından dışlandılar, bu nedenle onlara yiyecek ve kalacak yer sağlamak gerekiyordu. EI 61.1
Kayıtlar “Aralarında yoksul olan yoktu” diyor ve ihtiyacın nasıl karşılandığını belirtiyor. İmanlılar arasında parası ve malları olanlar bunları acil ihtiyaçları karşılamak için memnuniyetle feda ediyordu. Evlerini ya da topraklarını satarak, parayı getirip elçilerin ayakları dibine bırakıyorlardı, “bu da herkese ihtiyacına göre dağıtılırdı.” EI 61.2
İmanlıların bu cömertliği, Ruh’un dökülüşünün sonucuydu. Müjdeye ihtida edenlerin “yüreği ve düşüncesi birdi.” Onları ortak bir fayda yönlendiriyordu - kendilerine emanet edilen görevin başarısı; ve hayatlarında açgözlülüğe yer yoktu. Kardeşlerine ve benimsedikleri davaya olan sevgileri, paraya ve mallara olan sevgilerinden daha büyüktü. İşleri, insanların canlarına dünyasal zenginlikten daha fazla değer verdiklerini doğruluyordu. EI 61.3
Allah’ın Ruhu hayatı denetimine aldığında her zaman böyle olacaktır. Kalpleri Mesih’in sevgisiyle dolu olanlar, O’nun fakirliği aracılığıyla zenginleşebilmemiz için uğrumuza fakir olan Kişi’nin örnekliğini izleyeceklerdir. Para, zaman, nüfuz gibi, Allah’ın elinden aldıkları tüm armağanlara, yalnızca müjde işini ilerletmeye yarayan bir araç olarak değer vereceklerdir. Erken kilisede böyleydi; günümüz kilisesinde de Ruh’un gücüyle üyelerin bağlılıklarını bu dünyaya ait şeylerden uzaklaştırdıkları ve insan kardeşlerinin müjdeyi duyabilmeleri için fedakârlıkta bulunmaya istekli oldukları görüldüğünde, ilan edilen gerçekler duyanlar üzerinde güçlü bir etki bırakacaktır. EI 62.1
Hananya ile Safira’nın davranışı, imanlılar tarafından gösterilen hayırseverlik örneğine taban tabana zıttı; ilhamlı kalemin kayıtlara geçirdiği bu deneyim, erken kilisenin tarihinde karanlık bir leke bırakmıştır. Bu sözde öğrenciler, elçilerin vaaz ettiği müjdeyi duyma ayrıcalığını başkalarıyla paylaşmışlardı. Elçiler dua ettikten sonra ‘toplanmış oldukları yer sarsılarak hepsinin Kutsal Ruh’la dolduğu’ zaman diğer imanlılarla birlikteydiler (Elçilerin İşleri 4:31). Orada bulunan herkese güçlü bir kanaat gelmişti ve Allah’ın Ruhu’nun doğrudan etkisi ile, Hananya ile Safira belli bir mülkün satışından gelecek kazancı Rabb’e vereceklerine söz vermişlerdi. EI 62.2
Hananya ile Safira bundan sonra açgözlülük duygularına boyun eğerek Kutsal Ruh’u kederlendirdiler. Verdikleri sözden pişman olmaya başladılar ve Mesih’in davası için büyük şeyler yapma arzusuyla kalplerini ısıtan bereketin tatlı etkisini çok geçmeden kaybettiler. Çok acele davrandıklarını, kararlarını yeniden gözden geçirmeleri gerektiğini düşündüler. Meseleyi konuştular ve adaklarını yerine getirmemeye karar verdiler. Ancak fakir kardeşlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için mallarından ayrılanların imanlılar arasında el üstünde tutulduğunu gördüler; ve bencil canlarının daha önce Allah’a yeminle adamış oldukları şeyi çok gördüğünü kardeşlerinin öğrenmesinden utanarak, mülklerini satmaya ve tüm kazancı genel fona verirmiş gibi yaparak, gerçekte büyük bir kısmını kendilerine saklamaya kasıtlı olarak karar verdiler. Böyle ortak stoktan geçimlerini sağlayacaklar, aynı zamanda da kardeşlerinin büyük saygısını kazanacaklardı. EI 62.3
Fakat Allah ikiyüzlülükten ve sahtekârlıktan nefret eder. Hananya ve Safira Allah’la ilişkilerinde hileye başvurdular; Kutsal Ruh’a yalan söylediler, ve günahları hızlı ve korkunç bir yargıyla karşılık buldu. Hananya sunusuyla birlikte geldiğinde, Petrus şöyle dedi: “Hananya, nasıl oldu da Şeytan’a uydun, Kutsal Ruh’a yalan söyleyip tarlanın parasının bir kısmını kendine sakladın?” “Tarla satılmadan önce sana ait değil miydi? Sen onu sattıktan sonra da parayı dilediğin gibi kullanamaz mıydın? Neden yüreğinde böyle bir düzen kurdun? Sen insanlara değil, Tanrı’ya yalan söylemiş oldun.” EI 63.1
“Hananya bu sözleri işitince yere yıkılıp can verdi. Olanları duyan herkesi büyük bir korku sardı.” EI 63.2
Petrus “Tarla satılmadan önce sana ait değil miydi?” diye sordu. Hananya’nın mal varlığını herkesin iyiliği için feda etmeye zorlanması konusunda üzerine hiçbir haksız etki uygulanmamıştı. Kendi seçimiyle hareket etmişti. Fakat öğrencileri kandırmaya çalışırken, Her Şeye Kadir Olan’a yalan söylemişti. EI 63.3
“Bundan yaklaşık üç saat sonra Hananya’nın karısı, olanlardan habersiz içeri girdi. Petrus, “Söyle bana, tarlayı bu fiyata mı sattınız?” diye sordu. “Evet, bu fiyata” dedi Safira. Petrus ona şöyle dedi: “Rab’bin Ruhu’nu sınamak için nasıl oldu da sözbir- liği ettiniz? İşte, kocanı gömenlerin ayak sesleri kapıda, seni de dışarı taşıyacaklar. Kadın o anda Petrus’un ayakları dibine yıkılıp can verdi. İçeri giren gençler onu ölmüş buldular, onu da dışarı taşıyarak kocasının yanına gömdüler. İmanlılar topluluğunun tümünü ve olayı duyanların hepsini büyük bir korku sardı.” Sınırsız Bilgeliğin Sahibi, genç kiliseyi ahlâk bozukluğundan korumak için Allah’ın gazabının böyle bir şekilde sergilenmesinin gerekli olduğuna karar verdi. Sayıları hızla artıyordu. Hızla sayıları artan mühtedilerin arasına Allah’a hizmet etme iddiasında oldukları halde aslında zenginliğe 1ibadet eden er-keklerin ve kadınların katılması durumunda, kilise tehlikeye düşecekti. Bu yargı insanların Allah’ı kandıramayacaklarını, O’nun kalpteki gizli günahları bildiğini ve O’nunla alay edilemeyeceğini kanıtladı. Kilise için, onları hileden ve ikiyüzlülükten kaçınmaya ve Allah’ı soymaktan sakınmaya yönlendirme amaçlı bir uyarı olarak tasarlanmıştı. EI 63.4
Allah’ın açgözlülükten, hileden ve ikiyüzlülükten nefretinin bu örneği, yalnızca erken kiliseye değil, gelecek tüm nesillere bir tehlike işareti olarak verilmiştir. Hananya ile Safira’nın ilk olarak besledikleri şey açgözlülüktü. Rabb’e vaat ettikleri şeyin bir parçasını kendilerine saklama arzusu onları hileye ve ikiyüzlülüğe yönlendirdi. EI 64.1
Allah müjdenin ilanını, halkının çalışmalarına ve armağanlarına bağlamıştır. İsteyerek verilen sunular ve ondalıklar, Rabb’in işinin gelirlerini meydana getirir. İnsana emanet edilen zenginliklerden, Allah belli bir miktarı -onda biri- talep eder. Herkesi bundan fazlasını verip vermeyeceklerini söylemekte özgür bırakır. Fakat kalp Kutsal Ruh’un etkisiyle harekete geçirilerek, belli bir miktar vermek üzere söz verildiğinde, söz veren kişinin adanan kısım üzerinde artık herhangi bir hakkı yoktur. İnsanlara yapılan bu türden vaatler bağlayıcı olarak görülmektedir; Allah’a yapılanlar daha da bağlayıcı değil midir? Vicdan mahkemesinde incelenen vaatler, insanların yazılı antlaşmalarından daha mı az bağlayıcıdır? EI 64.2
İlahî ışık sıra dışı bir netlik ve kudretle kalbi aydınlattığında, alışılagelmiş bencillik kontrolünü gevşetir ve Allah’ın davası için verme eğilimi öne çıkar. Fakat hiç kimse, o zaman verilmiş sözlerinin, Şeytan’ın karşıtlığı olmadan yerine getirilmesine izin verileceğini düşünmesin. O, Kurtarıcı’nın yeryüzündeki krallığının inşa edildiğini görmekten hoşnut olmaz. Yapılan adağın çok fazla olduğunu, mal edinme ya da ailelerinin arzularını tatmin etme uğraşlarını sekteye uğratacağını telkin eder. EI 64.3
İnsanları mallarla bereketleyen Allah’tır, ve bunu kendi davasının ilerlemesi amacıyla verebilmeleri için yapar. Güneş ışığını ve yağmuru O gönderir. Bitkilerin büyüyüp gelişmelerini O sağlar. Sağlığı ve varlık edinme fırsatını O verir. Sahip olduğumuz tüm bereketler O’nun cömert elinden gelir. Buna karşılık, erkeklerin ve kadınların bu bereketin bir kısmını ondalıklar ve sunular şeklinde kendisine geri getirerek minnettarlıklarını göstermelerini ister - şükür sunuları, gönüllü sunular, günah sunuları olarak. Varlıklar bu ilahî tasarıya göre hazineye akacak olsa -tüm kazancın onda biri, ve gönüllü cömert sunular- Rabb’in işinin ilerletilmesi için büyük bir bolluk olurdu. EI 65.1
Fakat insanların kalpleri bencillikle sertleşir, ve Hananya ile Safira gibi, Allah’ın emirlerini yerine getirir gibi yaparken, ücretin bir kısmını kendilerine saklamak için ayartılırlar. Pek çok kişi kendi arzularını doyurmak için hesapsızca para harcar. İnsanlar keyiflerini düşünür ve zevklerini tatmin ederler, oysa Allah’a neredeyse isteksizce, kısıtlı bir sunu getirirler. Allah’ın bir gün insanlara verdiği mallarının nasıl kullanıldığına dair tam bir hesap isteyeceğini, ve hazineye verdikleri üç kuruşu ancak Hananya ile Safira’nın sunusunu kabul ettiği kadar kabul edeceğini unuturlar. EI 65.2
Allah, bu yalancı şahitlere karşı uygulanan sert cezadan, kendisinin tüm ikiyüzlülüklere ve aldatmacalara karşı öfkesinin ve nefretinin ne kadar derin olduğunu öğrenmemizi ister. Hananya ile Safira her şeyi vermiş gibi yaparak Kutsal Ruh’a yalan söylediler ve bunun sonucunda bu hayatı ve gelecek olan hayatı kaybettiler. Onları cezalandıran Allah, bugün tüm yalanları mahkûm etmektedir. Yalan söyleyen dudaklar O’nun gözünde iğrençtir. Kutsal Kent’e “murdar hiçbir şe[yin], iğrenç ve aldatıcı işler yapan hiç kimse[nin] asla girmeyece[ğini]” beyan etmektedir (Vahiy 21:27). Gerçeğin söylenmesi gevşek bir elle ya da belirsiz bir kavrayışla tutulmasın. Hayatın bir parçası haline gelsin. Gerçeği hafife almak ve kişinin kendi bencilce planlarına uyacağı şekilde çarpıtmak, imanın yıkımı anlamına gelir. “Böylece, belinizi gerçekle kuşatmış... olarak yerinizde durun” (Efesliler 6:14). Yalanlar söyleyen kişi ruhunu ucuz bir pazarda satmış olur. Yalanları acil durumlarda işe yarıyor gibi görünebilir; böylece, adil davranarak başaramayacağı derecede işini ilerletiyormuş gibi görünebilir; fakat sonunda hiç kimseye güvenemeyeceği bir yere ulaşır. Kendisi bir sahtekâr olarak, başkalarının sözüne hiç güven duymaz. EI 65.3
Hananya ile Safira’nın durumunda, Allah’a karşı sahtekârlığın günahı hızla cezalandırılmıştı. Aynı günah kilisenin sonraki tarihinde sıklıkla tekrarlandı ve zamanımızda da pek çokları tarafından işlenmektedir. Ancak bunun sonucunda Allah’ın hoşnutsuzluğunun görünür tezahürü ortaya çıkmasa da, O’nun gözünde elçilerin zamanında olduğundan daha az iğrenç değildir. Uyarı verilmiştir; Allah günahtan tiksindiğini açıkça göstermiştir; ve kendilerini ikiyüzlülüğe ve açgözlülüğe verenler, kendi canlarını yok ettiklerinden kesinlikle emin olabilirler. EI 66.1