Büyük Mücadele

8/45

5.—JOHN WYCLİFFE

Reform’dan önce Kutsal Kitap’ın yalnızca birkaç nüshasının mevcut bulunduğu zamanlar oldu, fakat Allah kendi sözünün tamamen yok edilmesine izin vermedi. Ondaki gerçekler sonsuza dek gizlenemeyecekti. O, tıpkı hapishane kapılarını ve demir parmaklıkların sürgülerini açarak kendi hizmetkârlarını serbest bıraktığı gibi, 1 yaşam sözlerini kolaylıkla zincirlerinden kurtarabilirdi. Avrupa’nın çeşitli ülkelerindeki insanlar Allah’ın Ruhu’nun yönlendirmesiyle hareket ederek, gizli hazineleri arar gibi gerçeği aramaya başladılar. Allah’ın takdiriyle Kutsal Yazılar’a yönlendirilen bu insanlar, kutlu sayfaları büyük bir ilgiyle incelediler. Işığı, ne pahasına olursa olsun, kabul etmeye hazırdılar. Her şeyi açıkça görmeseler bile, uzun süreden beri gizlenen birçok gerçeği kavramaları sağlandı. Gökten gönderilen haberciler olarak, yanılgı ve batıl inanç zincirlerini parçalayarak ve çoktan beridir tutsak edilmiş olanları ayağa kalkıp özgürlüklerini savunmaya çağırarak, yollarına devam ettiler. BM18 85.1

Valdenslerin haricinde, Allah’ın sözü çağlar boyunca yalnızca eğitimli olanların bildiği dillerde kilitli kalmıştı; ancak artık Kutsal Yazılar’ın tercüme edilerek çeşitli ülkelerde yaşayan toplumlara kendi dillerinde verilmesinin zamanı gelmişti. Dünyanın gece yarısı geçmişti. Karanlık saatleri tükeniyor ve birçok ülkede yaklaşan şafağın belirtileri görülüyordu. BM18 85.2

On dördüncü yüzyılda İngiltere’de, “Reform’un sabah yıldızı” doğdu. John Wycliffe, yalnız İngiltere’de değil, tüm Hristiyan aleminde reformun müjdecisiydi. Onun dile getirmesine izin verilen Roma’ya karşı büyük protesto hiçbir zaman susturulamayacaktı. Bu protesto, bireylerin, kiliselerin ve ulusların özgürlüklerine kavuşmalarıyla sonuçlanacak olan mücadeleyi başlattı. BM18 86.1

Wycliffe temel bilimler üzerine eğitim almıştı ve ona göre Rab korkusu bilginin temeliydi. Üniversitedeyken, gayretli dindarlığının yanı sıra, kayda değer yetenekleri ve derin ve güvenilir bilim adamlığı dikkatleri üzerine çekmişti. Bilgi edinme arzusu ile, öğrenimin her alanında bilgi sahibi olmaya çalıştı. Skolastik felsefe, kilise yönetmelikleri ve özellikle kendi ülkesininki olmak üzere medeni hukuk konusunda eğitim aldı. Sonraki çalışmalarında, bu erken eğitimin değeri açıkça görülüyordu. Zamanının kuramsal felsefesini yakından tanıması sayesinde hatalarını açığa çıkarabiliyordu; ulusal yasa ve kilise yasası üzerinde yaptığı çalışmalar ile de medeni ve dinsel özgürlük için verilen büyük mücadeleye katılmaya hazırdı. Allah’ın sözünden alınan silahları kullanabilecek durumda olmasının yanı sıra, okulların düşünsel disiplinini almış, eğitim çevrelerinin taktiklerini öğrenmişti. Dehasının gücü, engin ve eksiksiz bilgisi, hem dostlarının hem de düşmanlarının saygısını kazanmıştı. Yandaşları, savunucularının ulusun önde gelen zihinleri arasında ön planda olduğunu memnuniyetle görüyor; düşmanları ise reform destekçisinin bilgisizliğini ya da zayıflığını ifşa ederek reform davasına karşı nefret uyandırmaktan alıkonuluyorlardı. BM18 86.2

Wycliffe henüz üniversitede iken Kutsal Yazılar’ı çalışmaya başlamıştı. O günlerde Kutsal Kitap yalnızca kadim dillerde mevcuttu ve eğitimsiz sınıflara kapalı olan gerçeğin pınarına yalnızca bilginler ulaşabiliyordu. Böylece Wycliffe’in gelecekte Reformcu olarak çalışmasının yolu şimdiden hazırlanmıştı. Bilgili kişiler Allah’ın sözünü incelemişler ve O’nun orada açıklanan karşılıksız lütfu hakkındaki gerçeği öğrenmişlerdi. Öğretileriyle bu gerçeğin bilgisini yaymışlar ve diğerlerini de yaşayan Kutsal Kitap’a dönmeye yönlendirmişlerdi. BM18 86.3

Wycliffe’in dikkati Kutsal Yazılar’a yöneldiğinde, onları araştırmaya okullardaki öğrenimini başarıyla tamamlamasını sağlayan titizliğiyle başladı. Bu zamana dek, ne skolastik çalışmaların ne de kilise öğretisinin karşılayamadığı büyük bir ihtiyaç hissediyordu. Daha önceden boşuna arayıp durduğu şeyi Allah’ın sözünde buldu. Burada, kurtuluş planının açıklandığını ve Mesih’in insanın tek savunucusu olarak ortaya konulduğunu gördü. Kendisini Mesih’in hizmetine adadı ve keşfettiği gerçekleri duyurmaya karar verdi. BM18 87.1

Kendisinden sonraki Reformcular gibi, Wycliffe de çalışmasının başlangıcında bunun kendini nereye götüreceğini tahmin etmiyordu. Kasıtlı olarak Roma’ya karşı çıkmayı kararlaştırmamıştı. Fakat gerçeğe olan bağlılığı onu ancak yalanla çatışmaya götürebilirdi. Papalığın yanılgılarını ne kadar açık bir şekilde fark ettiyse, Kutsal Kitap’ın öğretisini o kadar samimiyetle sundu. Roma’nın, insanî geleneği Allah’ın sözüne tercih ettiğini gördü; rahipleri Kutsal Yazılar’ı gizlemeleri dolayısıyla korkusuzca eleştirdi ve Kutsal Kitap’ın insanlara geri verilerek, yetkisinin kilisede tekrar tesis edilmesini talep etti. Muktedir ve ciddi bir öğretmendi, belagatli bir vaizdi ve günlük hayatında da vaaz ettiği hakikatleri yaşıyordu. Kutsal Yazılar’a ilişkin bilgisi, mantığının gücü, yaşantısının paklığı ve kararlı cesareti ve dürüstlüğü, ona herkesin saygısını ve güvenini kazandırdı. Roma Kilisesi’nde hüküm süren fesadı gören birçok kişi eski inançlarından hoşnutsuz olmaya başlamıştı, bu yüzden Wycliffe’in ortaya koyduğu gerçekleri gizlenemeyen bir sevinçle karşıladılar; ancak papalık önderleri bu Reformcu’nun kendilerinden daha etkili olmaya başladığını anladıklarında küplere bindiler. BM18 87.2

Wycliffe yanılgıyı keskin bir şekilde ortaya koyuyor ve Roma’nın yetkisiyle kutsanan istismarlara korkusuzca karşı çıkıyordu. Kralın vaizi olarak çalışırken papanın İngiltere hükümdarından istediği vergiye cesaretle karşı durdu ve papanın dünyasal yöneticiler üzerindeki yetki iddiasının hem akla hem de vahye karşı olduğunu gösterdi. Papanın talepleri büyük kızgınlık yaratmış, Wycliffe’in öğretileri ulusun önde gelen zihinleri üzerinde etki bırakmıştı. Kral ve asilzadeler birleşerek, papanın dünyasal yetki iddiasına ve verginin ödenmesine karşı çıktılar. Böylece papalığın İngiltere’deki üstünlüğüne etkili bir darbe indirilmiş oldu. BM18 88.1

Reformcunun uzun ve kararlı bir savaş açtığı bir diğer kötülük ise, dilenci keşiş tarikatları kurumuydu. Bu keşişler İngiltere’de cirit atıyor, ulusun büyüklüğünü ve refahını olumsuz etkiliyorlardı. Çalışma, eğitim, ahlak, hepsi bu bozucu etkiden nasibini alıyordu. Keşişlerin aylaklıkla ve dilenmeyle geçen yaşamları halkın elinde avucunda ne varsa kurutmakla kalmıyor, yararlı işler yapan insanların küçük görülmesine de neden oluyordu. Gençlik ahlaksızlığa düşüyor ve yozlaşıyordu. Keşişlerin etkisiyle birçok çocuk manastır yaşamına ikna ediliyordu, üstelik bu annebabalarının rızası alınmadan, hatta bilgisi bile olmadan ve isteklerinin aksine yapılıyordu. Roma Kilisesi’nin erken dönem babalarından biri, manastır düzeninin iddialarını evlat sevgisi ve vazifelerinin üzerinde tutarak, şöyle beyan etmişti: “Baban ağlayıp inleyerek kapıda yatsa, annense seni doğuran bedeni ve besleyen göğüsleri ayaklarının altına serse, onların üzerinden geçerek Mesih’e doğru yoluna devam etmelisin.” Luther’in sonradan “Hristiyan ve insandan çok kurtlara ve zorbalara özgü” diye betimlediği bu “rezil acımasızlık” sayesinde çocukların kalpleri annebabalarına karşı katılaştırıldı.—Barnas Sears, The Life of Luther [Luther’in Hayatı] , s. 70, 69. Böylece papalık önderleri, tıpkı geçmişteki Ferisiler gibi, kendi gelenekleriyle Allah’ın emrini geçersiz hale getirdiler. Böylece evler ıssızlaştırıldı ve annebabalar oğullarının ve kızlarının yoldaşlığından mahrum bırakıldılar. BM18 88.2

Üniversite öğrencileri dahi keşişlerin sahte gösterileriyle kandırılarak tarikatlara katılmaya ikna edildiler. Pek çoğu, kendi hayatlarını mahvettiklerini ve annebabalarına acı getirdiklerini görerek, sonradan bu eylemde bulunduklarına pişman oldu; fakat tuzağa bir kez düştükten sonra özgürlüklerini geri kazanmaları imkânsızdı. Birçok annebaba, keşişlerin etkisinden korkarak, oğullarını üniversiteye göndermeye yanaşmadı. Büyük öğrenim merkezlerinde öğrencilerin sayısında belirgin bir azalma meydana geldi. Okullar eridi ve cehalet hüküm sürdü. BM18 89.1

Papa bu keşişlere günah çıkarma ve bağışlama yetkisi vermişti. Bu büyük bir kötülük kaynağı haline geldi. Keşişler, kazançlarını arttırma düşüncesiyle günahları bağışlamaya o kadar istekliydiler ki, her türden suçlular onlara başvurdu ve bunun sonucunda en adi suçlar hızla artış gösterdi. Hastalar ve fakirler sefalet içinde bırakılıyor, onların ihtiyaçlarını karşılaması gereken armağanlar ise, bunları kendi tarikatlarına vermeyen kişilerin sapkın olduklarını ileri sürerek insanlardan tehditle sadaka toplayan keşişlere gidiyordu. Yoksulluk iddiasında olmalarına rağmen, keşişlerin zenginliği günden güne artıyordu ve muhteşem binaları ile lüks sofralarına kıyasla ulusun gittikçe artan fakirliği daha fazla göze çarpıyordu. Lüks ve zevk içinde günlerini gün ederken, kendilerinin yerine insanlara şaşırtıcı hikayeler, efsaneler okuyup komikliklerle eğlendiren ve onları iyice keşişlerin kuklası haline getiren cahil adamları gönderiyorlardı. Ancak keşişler batıl inançlı kalabalıklar üzerindeki denetimlerini sürdürüyor ve onları tüm dini vecibelerinin papanın üstünlüğünü kabul etmek, azizlere tapınmak ve keşişlere armağanlar vermek olduğuna, cennette bir yer edinmek için bunların yeterli olacağına inandırıyorlardı. BM18 89.2

Bilgili ve dindar kişiler bu manastır tarikatlarında reform yapmak için boşuna çabalamışlardı; ancak daha net bir anlayışa sahip olan Wycliffe, baltayı kötülüğün köküne vurarak, sistemin başlı başına yanlış olduğunu ve kaldırılması gerektiğini bildirdi. Tartışma ve araştırma ruhu uyanıyordu. Keşişler papanın bağışlanma belgelerini pazarlayarak ülkeden geçerlerken, pek çok kişi parayla af satın alabilme olasılığından şüphe etti ve Roma piskoposundan ziyade Allah’tan bağışlanma istemeleri gerekip gerekmediğini sorgulamaya başladılar. (Ekte sayfa 5758’e dair nota bakınız.) Açgözlülükleri hiçbir zaman tatmin olmayan keşişlerin hırsından ötürü dehşete düşenler yalnızca birkaç kişi değildi. “Roma’nın keşişleri ve rahipleri bizi kanser gibi yiyip bitiriyor” dediler. “Allah bizi kurtarsın, yoksa halk mahvolacak.”—D’Aubigne, 17. kitap, 7. bölüm. Dilenci keşişler açgözlülüklerini gizlemek için Kurtarıcı’yı örnek aldıklarını iddia ediyor, İsa’nın ve öğrencilerinin de insanların bağışlarıyla yaşadıklarını söylüyorlardı. Bu iddia davalarına zarar verdi, zira pek çok kişiyi gerçeği kendi gözleriyle görmek için Kutsal Kitap’ı araştırmaya yöneltti, bu ise Roma’nın hiç istemediği bir şeydi. İnsanların zihinleri gerçek Kaynağı’na yönelmişti, Roma’nın amacı ise bunu gizlemekten başka bir şey değildi. BM18 89.3

Wycliffe keşişlerin aleyhine broşürler yazmaya ve yayınlamaya başladı, ancak amacı onlarla tartışmaya girmekten çok, insanların dikkatini Kutsal Kitap’ın ve onun Yazarı’nın öğretilerine çekmekti. Papanın bağışlama ya da aforoz etme yetkisinin sıradan rahiplerden fazla olmadığını, ayrıca hiç kimsenin, kendi üzerine Allah’ın yargısını kendisi davet etmedikçe, gerçekten aforoz edilemeyeceğini ilan etti. Papalığın tesis etmiş olduğu ve milyonların canlarını ve bedenlerini tutsak eden bu muazzam ruhsal ve dünyasal krallığın iskeletini çökertmeye bundan daha etkin bir şekilde başlayamazdı. BM18 90.1

Roma’nın küstah tacizlerine karşı İngiliz krallığının haklarını savunmaya tekrar çağrılan Wycliffe, kraliyet elçisi olarak Hollanda’ya atandı ve papanın temsilcileriyle iki yıl süreyle görüştü. Burada Fransa’dan, İtalya’dan ve İspanya’dan gelen rahiplerle iletişim kurdu ve olayların perde arkasını görerek, İngiltere’de olsa gözünden kaçacak olan pek çok ayrıntıya dair bilgi edinme fırsatı buldu. Sonraki çalışmalarında vurgulayacağı pek çok şey öğrendi. Papalık mahkemesinden gelen bu temsilcilerde hiyerarşinin gerçek karakterini ve hedeflerini görebiliyordu. İngiltere’ye dönerek önceki öğretişlerini açıktan açığa ve daha büyük bir gayretle tekrarlamaya ve açgözlülüğün, gururun ve aldatmacanın Roma’nın ilahları olduğunu ilan etmeye başladı. BM18 90.2

Yazdığı kitapçıklardan birinde, papa ve onun para tahsildarları hakkında şöyle demişti: “Her yıl, ayinler ve ruhsal şeyler için, yoksul insanların geçim kaynağından ve kralın hazinesinden binlerce mark2 para alıyorlar, bu eylemleri kahrolası dinsel rüşvet3 sapkınlığıdır ve tüm Hristiyanlığı bu sapkınlığı onaylamaya ve sürdürmeye zorluyorlar. Ve mutlaka, memleketimizde altından büyük bir dağ olsaydı ve oradan bu mağrur dünyasal rahibin tahsildarından başka hiç kimse bir şey almasaydı, zaman içinde bu dağ erirdi; zira ülkemizden tüm parayı toplayıp, bize Allah’ın bu dinsel rüşvete karşılık olarak vereceği lanetten başka bir şey bırakmıyor.”— John Lewis, History of the Life and Sufferings of J. Wiclif [John Wycliffe’in Hayatı ve Sıkıntıları] , s. 37. BM18 91.1

Wycliffe İngiltere’ye dönüşünden kısa bir süre sonra kral tarafından Lutterworth’un bölge din görevliliğine atandı. Bu, en azından kralın onun açık konuşmalarından rahatsız olmadığını gösteriyordu. Sarayın eylemlerinin biçimlendirilmesinde ve ulusun inancına şekil verilmesinde Wycliffe’in etkisi hissediliyordu. BM18 91.2

Çok geçmeden papalığın şimşeklerini üzerine çekti. İngiltere’de üç yere, üniversiteye, krala ve piskoposlara üç ferman gönderilerek, tümünden sapkınlığın öğretmenini susturmak için acil ve kesin önlemler almaları istendi. (Augustus Neander, General History of the Christian Religion and Church [Hristiyanlık İnancının ve Kilisenin Genel Tarihi] , 6. dönem, 2. kısım, 1. bölüm, 8. paragraf. Ayrıca Ek’e bakınız.) Ancak daha fermanların gelişinden önce, aşırı gayretli piskoposlar Wycliffe’i kendi huzurlarında yargılanmak üzere çağırtmışlardı. Fakat kraliyetteki en güçlü prenslerden ikisi ona mahkemede eşlik etti; ayrıca binanın etrafını saran ve içeri kadar giren halk yargıçların gözünü korkuttu ve işlemler bir süreliğine askıya alınarak huzur içinde kendi yoluna gitmesine izin verildi. Bir süre sonra piskoposların Reformcu’ya karşı kışkırtmaya çabaladıkları yaşlı III. Edward öldü ve Wycliffe’in önceki hamisi krallığın naibi oldu. BM18 91.3

Ancak gelen papalık fermanları tüm Ingiltere’ye sapkın kişinin tutuklanması ve hapsedilmesi için kesin emir veriyordu. Bu düzenlemeler doğrudan yakma kazığına işaret ediyordu. Wycliffe’in çok geçmeden Roma’nın intikamına yem olacağı neredeyse kesin gibiydi. Fakat eskilerden birine, “Korkma... senin kalkanın benim” (Yaratılış 15:1) diye seslenen Kişi, hizmetkârını korumak için tekrar elini uzattı. Ölüm, Reformcu’nun değil, onu yok etmeye karar veren papanın kapısını çaldı. XI. Gregor öldü ve Wycliffe’in duruşması için toplanmış olan rahipler dağıldı. BM18 92.1

Allah’ın takdiri, olayları Reform’un gelişmesine daha da çok fırsat verecek şekilde düzenliyordu. Gregor’un ölümünü iki rakip papanın seçilmesi izledi. Çatışma içindeki iki güç, her biri yanılmazlık iddiasında bulunarak, kendisine itaat edilmesini talep ediyordu. (Ek’te sayfa 49 ve 84’e dair notlara bakınız.) Her biri, diğerine karşı savaş açmak için inananların desteğine başvurdu, taleplerini düşmanları için korkunç lanetler, destekçileri içinse göksel ödüller vaat ederek kabul ettirmeye çalıştılar. Bu olay papalığın etkisini büyük ölçüde zayıflattı. Düşman hizipler birbirlerine saldırmak için ellerinden geleni yaptılar, böylece Wycliffe bir süre dinlenme fırsatı buldu. Papadan papaya aforozlar ve suçlamalar uçuşuyordu ve çelişkili iddialarını destekleyebilmek için sel gibi kan akıyordu. Kiliseyi cürümler ve rezaletler sarmıştı. Bu esnada Lutterworth’taki sakin yetki bölgesine çekilmiş olan Reformcu da, insanların dikkatini çekişen papalardan Esenlik Önderi olan İsa’ya çekmek için titizlikle çalışıyordu. BM18 92.2

Bu bölünme, neden olduğu tüm çatışma ve yozlaşmanın yanı sıra, insanların papalığın gerçekte ne olduğunu görmelerini sağlayarak Reform’un yolunu açıyordu. Wycliffe, “Papaların Hizipleşmesi Üzerine” adlı bir kitapçık yazarak, insanları bu iki piskoposun birbirlerini Mesih karşıtı olarak suçlarken gerçeği söyleyip söylemedikleri üzerinde düşünmeye çağırdı. “Allah” dedi, “İblis’in yalnızca bir rahipte hüküm sürmesine izin vermedi, fakat... ikisi arasında ayrılık meydana getirdi ki, insanlar Mesih’in adıyla her ikisini de kolaylıkla alt edebilsin.”—R. Vaughan, Life and Opinions of John de Wycliffe [John Wycliffe’in Hayatı ve Görüşleri] , 2. cilt, s. 6. BM18 93.1

Wycliffe de Efendi’si gibi müjdeyi fakirlere duyuruyordu. Işığın yalnızca Lutterworth’taki kendi yetki bölgesinde yayılmasından tatmin olmayarak, İngiltere’nin dört bir yanına taşınması gerektiğine karar verdi. Bunu gerçekleştirmek için, gerçeği seven ve yalnızca onu yaymak isteyen yalın ve adanmış insanlardan bir vaiz grubu oluşturdu. Bu adamlar her yere giderek, pazar yerlerinde, büyük kentlerin sokaklarında ve kır patikalarında ders verdiler. Yaşlıları, hastaları ve yoksulları arayarak, onlara Allah’ın lütfunun sevinçli haberini ilettiler. BM18 93.2

Oxford’da ilahiyat profesörü olan Wycliffe, Allah’ın sözünü üniversitenin salonlarında duyuruyordu. Öğretim verdiği öğrencilere hakikati o kadar büyük bir sadakatle sundu ki, “müjde doktoru” unvanını aldı. Fakat hayatının en önemli çalışması Kutsal Yazılar’ın İngiliz diline tercüme edilmesi olacaktı. “Kutsal Yazılar’ın Hakikati ve Anlamı Üzerine” adlı çalışmasında, İngiltere’de yaşayan herkesin Allah’ın harika işlerini kendi anadilinde okuyabilmesi için Kutsal Kitap’ı tercüme etme niyetini açıkladı. BM18 93.3

Ancak çalışmaları birdenbire durdu. Henüz altmış yaşında bile olmamasına rağmen, bitmek tükenmek bilmez emekleri, araştırmaları ve düşmanlarının saldırıları, gücünü kaybetmesine ve zamanından önce yaşlanmasına neden olmuştu. Tehlikeli bir hastalığın pençesine düştü. Bu haber keşişleri son derece sevindirdi. Kiliseye yapmış olduğu kötülüklerden dolayı büyük bir pişmanlık duyacağını düşündüler ve itiraflarını dinlemek için odasına koştular. Dört dinî tarikatın temsilcisi, yanlarında dört devlet memuru ile birlikte, güya ölmekte olan adamın etrafına toplandılar. “Ölmek üzeresin” dediler, “hatalarından tövbe et ve bizim zararımıza söylemiş olduğun tüm sözleri huzurumuzda geri al.” Reformcu sessizce dinledi; sonra yardımcısının kendisini yatakta doğrultmasını istedi ve gözlerini geri adım atmasını bekleyen keşişlere dikerek, onları önceden de sık sık titretmiş olan güçlü ve kararlı ses tonuyla şöyle cevap verdi: “Ölmeyecek, yaşayacağım; ve keşişlerin şeytanî işlerini yine duyuracağım.” 4—D’Aubigne, 17. kitap, 7. bölüm. Şaşıran ve utanan rahipler odadan hızla çıktılar. BM18 93.4

Wycliffe’in sözleri gerçekleşti. Hayatta kalarak, yurttaşlarının eline Roma’ya karşı kullanılabilecek en güçlü silahı, insanları özgür kılmak, aydınlatmak ve müjdelemek için Gök’ten verilen aracı, yani Kutsal Kitap’ı teslim etti. Bu çalışmanın tamamlanması için üstesinden gelinmesi gereken pek çok ve büyük engeller vardı. Wycliffe dermansızlıkla bunalıyordu; yalnızca birkaç yıl daha çalışabileceğinin farkındaydı; göğüs germesi gerekecek olan düşmanlığı görmüştü; fakat Allah’ın sözünün vaatleri ile cesaretlenerek, hiçbir şeyin gözünü korkutmasına izin vermeden yoluna devam etti. Düşünsel güçlerinin tüm zindeliği ve zengin deneyimiyle, Allah’ın özel takdiri ile bu göreve, çalışmalarının en büyüğüne korunmuş ve hazırlanmıştı. Tüm Hristiyan alemi kargaşa içindeyken, Reformcu Lutterworth’taki konutunda, dışarıda esen fırtınaya bakmaksızın, kendi seçtiği görevi yerine getirmekle meşguldü. BM18 94.1

Sonunda çalışma, Kutsal Kitap’ın ilk kez yapılan İngilizce çevirisi, tamamlandı. Allah’ın sözü İngiltere’ye açıldı. Reformcu artık hapisten ve kazıktan korkmuyordu. İngiliz halkının eline hiçbir zaman söndürülemeyecek bir ışık vermişti. Yurttaşlarına Kutsal Kitap’ı vererek, cahilliğin ve ahlaksızlığın zincirlerinin kırılması, ülkesinin özgürleşmesi ve yükselmesi için savaş meydanlarında kazanılan en büyük zaferlerin sağladığından çok daha fazlasını yapmıştı. BM18 94.2

Matbaa henüz bulunmadığından, Kutsal Kitap nüshalarının çoğaltılması yavaş ve yorucu bir işti. Kitaba ilgi o kadar büyüktü ki, pek çok kişi onun yazımına gönüllü olarak katıldı, ancak yazıcılar talebi zorlukla karşılayabiliyorlardı. Zengin alıcılar Kutsal Kitap’ın tamamını istiyordu. Kimileri yalnızca bir bölümünü alıyordu. Çoğu kez birkaç aile birleşerek bir nüsha alıyordu. Böylece Wycliffe’in Kutsal Kitap’ı insanların evlerine girdi. BM18 95.1

İnsanların mantığına hitap edilmesi, onları papalık dogmalarına pasif şekilde teslimiyetten uyandırdı. Wycliffe artık Protestanlığın Mesih’e iman yoluyla kurtuluş ve yalnızca Kutsal Yazılar’ın kusursuz oluşu gibi ayırt edici öğretilerine ağırlık veriyordu. Gönderdiği vaizler Kutsal Kitap’la birlikte Reformcu’nun yazılarını da dağıtıyordu; ve bunu o kadar iyi başardılar ki, yeni iman İngiliz halkının neredeyse yarısı tarafından benimsendi. BM18 95.2

Kutsal Yazılar’ın ortaya çıkışı kilise yetkililerini dehşete düşürdü. Şimdi Wycliffe'den daha güçlü bir aracıyla, silahlarının kendisine karşı hemen hemen hiçbir yarar sağlamayacağı bir vasıtayla karşı karşıya kalmışlardı. O yıllarda İngiltere’de Kutsal Kitap’ı yasaklayan hiçbir yasa yoktu, zira daha önce halkın dilinde hiç yayınlanmamıştı. Bu yasalar daha sonra yürürlüğe konuldu ve zorla uygulandı. Bu arada, rahiplerin tüm çabalarına rağmen, Allah’ın sözünün yayılması için bir fırsat dönemi gelmişti. BM18 95.3

Papalık önderleri Reformcu’yu susturmak için yeniden harekete geçtiler. Peş peşe üç kez mahkemeye çağrıldı, fakat yararı yoktu. Öncelikle piskoposlardan oluşan bir kurul onun yazılarını sapkın ilan etti ve genç kral II. Richard’ı da yanlarına çekerek, yasaklanan öğretilere bağlı kalanların hapse atılmasına ilişkin bir kraliyet fermanı çıkardılar. BM18 95.4

Wycliffe kilise meclisinden Parlamento’ya başvurdu; ulusal konseyin önünde hiyerarşiyi korkusuzca suçladı ve kilisenin kutsadığı büyük tacizlerin düzeltilmesini talep etti. İkna edici bir güçle, papalığın gaspını ve yozlaşmalarını gözler önüne serdi. Düşmanlarının kafası karışmıştı. Wycliffe’in dostları ve destekçileri geri adım atmaya zorlanmışlardı, bu nedenle kendilerinden emin bir şekilde, yaşlı, yalnız ve arkadaşsız olan Reformcu’nun, tacın ve piskoposluğun ortak yetkisine boyun eğeceğini sanıyorlardı. Aksine, papa yanlıları kendilerinin yenilgiye uğradığını gördüler. Wycliffe’in ateşli sözleriyle harekete geçen Parlamento, zulüm fermanını yürürlükten kaldırdı ve Reformcu yeniden özgürlüğüne kavuştu. BM18 96.1

Üçüncü kez duruşmaya çağrıldı, bu kez krallıktaki en yüksek kilise mahkemesinin önündeydi. Burada sapkınlığa hiçbir hoşgörü gösterilmeyecekti. Nihayet Roma zafer kazanacak ve Reformcu’nun çalışması durdurulacaktı. Papa yanlıları böyle sandılar. Amaçlarını gerçekleştirebilselerdi, Wycliffe öğretilerinden vazgeçmek zorunda kalacak, ya da mahkemeden ancak ateşe atılmak üzere çıkabilecekti. BM18 96.2

Ancak Wycliffe geri adım atmadı; gerçeği gizlemeyecekti. Öğretilerini korkusuzca savundu ve kendisine baskı yapanların suçlamalarını reddetti. Kendisini, konumunu ve ortamı unutarak, dinleyicilerini ilahî mahkemenin önüne getirdi ve onların safsatalarıyla aldatmacalarını ebedî gerçeğin terazisinde tarttı. Konsey salonunda Kutsal Ruh’un gücü hissediliyordu. Dinleyiciler Allah’tan gelen bir etkinin altındaydı. Oradan ayrılmaya güçleri yokmuş gibiydi. Reformcu’nun sözleri, Rabb’in yayından çıkan oklar gibi kalplerini delip geçiyordu. Ona yönelttikleri sapkınlık suçlamasını, ikna edici bir güçle kendi üzerlerine çevirdi. Yanlış kanaatlerini hangi cüretle yayabildiklerini sordu. Kazanç uğruna, Allah’ın lütfunu ticari mala dönüştürebilmek için mi? BM18 96.3

Sonunda “Siz kiminle çekiştiğinizi sanıyorsunuz?” dedi, “bir ayağı çukurda yaşlı bir adamla mı? Hayır! Hakikatle - Sizden daha güçlü ve sizi alt edecek olan hakikatle.”—Wylie, 2. kitap, 13. bölüm. Bu sözleri söyleyerek topluluktan çekildi ve düşmanlarının biri bile ona engel olmaya kalkışmadı. BM18 96.4

Wycliffe’in işi neredeyse tamamlanmıştı; uzun zamandır taşıdığı gerçeğin bayrağı elinden düşmek üzereydi; fakat müjdeye bir kez daha tanıklıkta bulunmalıydı. Gerçeğin, yanlışlık krallığının kalesinden ilan edilmesi gerekiyordu. Wycliffe, çok kereler kutsalların kanını döken, Roma’daki papalık mahkemesinin huzurunda ifade vermeye çağrılmıştı. Kendisini tehdit eden tehlikeye karşı kör değildi, yine de yolculuk yapmasını imkânsız hale getiren bir felce uğramış olmasaydı bu celbe itaat edecekti. Sesi Roma’da duyulamayacak olsa da, mektup aracılığıyla konuşabilirdi ve öyle yapmaya karar verdi. Reformcu konutundan papaya, saygılı bir tavırla ve Hristiyan ruhuna sahip olarak yazılmış olmasına rağmen, papalığın debdebesini ve kibrini sert bir şekilde eleştiren bir mektup gönderdi. BM18 97.1

“Sahip olduğum imanı herkese, özellikle de Roma piskoposuna açmaktan ve ilan etmekten mutluluk duyuyorum” diyordu, “zira bu iman benim sandığım kadar sağlam ve gerçekse, kendisi de bahsettiğim inancı memnuniyetle onaylayacak, veya hatalıysa, düzeltecektir.” BM18 97.2

“Öncelikle, Mesih’in müjdesinin Allah’ın yasasının tüm bedeni olduğunu düşünüyorum... Roma piskoposunun, kendisi Mesih’in yeryüzündeki vekili olduğu üzere, diğer tüm insanlardan daha fazla müjdenin yasasına uymakla yükümlü olduğunu sanırım. Zira Mesih’in öğrencileri arasında büyüklük, dünyasal saygınlık ve payelere değil, fakat Mesih’i O’nun yaşamına ve davranışlarına göre yakından ve eksiksiz izlemeye bağlı olmuştu... Mesih de, dünyadaki yolculuğu sırasında, tüm dünyasal saltanattan ve payelerden iğrenen ve bunları terk eden son derece fakir bir adamdı...” BM18 97.3

“Hiçbir imanlı kişi papayı veya kutsal adamlardan herhangi birini Rab İsa Mesih’i izledikleri noktalar haricinde izlemek mecburiyetinde değildir; zira Petrus ile Zebedi’nin oğulları da, dünyasal payeler peşinde koşarak, Mesih’in adımlarını izlemenin aksine, suç işlemişlerdir, bu nedenle bu hatalarında izlenmeyeceklerdir...” BM18 97.4

“Papa dünyasal egemenliği ve yönetimi dünyevi krallığa bırakmalı, ayrıca tüm ruhban sınıfına da bunu yaptırmalı ve tavsiye etmelidir; zira Mesih ve bilhassa da O’nun elçileri böyle yapmıştır. Bu vesileyle, bu konulardan herhangi birinde hata yapmışsam, düzeltmeleri büyük bir tevazuyla kabul edeceğim, gerekirse cezası ölüm olsun; ve isteğime ve arzuma göre elimden gelecek olsa, kesinlikle Roma piskoposunun huzuruna çıkardım; fakat Rab bana bunu yaptırmadı ve insanlardan çok Allah’a itaat etmemi öğretti.” BM18 98.1

Şu sözlerle bitiriyordu: “Allahımıza dua edelim, papamız VI. Urban’ı harekete geçirsin ki, işine başladığında o ve emrindeki din adamları Rab İsa Mesih’i yaşamlarında ve davranışlarında izlesinler; ve insanlara etkin bir şekilde öğretsinler, öyle ki halk da aynı şekilde onları sadakatle izlesin.”—John Foxe, Acts and Monuments [Kanunlar ve Yapıtlar] , 3. cilt, s. 49, 50. BM18 98.2

Böylece Wycliffe Mesih’in alçakgönüllülüğünü ve yumuşak huyluluğunu papaya ve kardinallere göstererek, kendileri ile sözde temsil ettikleri Efendi arasındaki farkı hem onlara hem de tüm Hristiyan alemine sergiledi. BM18 98.3

Wycliffe bağlılığının bedelini canıyla ödeyeceğini şüphesiz olarak biliyordu. Kral, papa ve piskoposlar onu yıkıma götürmek için birleşmişlerdi ve en fazla birkaç ay içinde kendini yakma kazığında bulacağı kesin görünüyordu. Fakat cesareti sarsılmıyordu. “Şehitlik tacını neden uzaklarda aramaktan bahsediyorsun?” diyordu. “Mesih’in müjdesini kibirli piskoposlara duyur, şehitlik senin peşinden gelecektir. Yaşayayım da sesimi çıkarmayayım mı? ... Asla! Bırak darbe insin, gelişini bekliyorum.”—D’Aubigne, 17. kitap, 8. bölüm. BM18 98.4

Fakat Allah’ın takdiri kendi hizmetkârını halen koruyordu. Hayatı boyunca gerçeği savunurken, canını her gün tehlikeye atma pahasına cesaretle dimdik duran bu adam, düşmanlarının nefretine kurban olmayacaktı. Wycliffe hiçbir zaman kendisini gizlemeye çalışmadı, ancak onun koruyucusu Rab’di; ve şimdi, düşmanlarının onu ellerine geçirdiklerinden emin oldukları bir zamanda, Allah’ın eli onu erişemeyecekleri bir yere taşıdı. Lutterworth’taki kilisesinde, Rabb’in Sofrası’nı dağıtmaya hazırlanırken felç geçirerek düştü ve çok geçmeden can verdi. BM18 98.5

Wycliffe’i işine Allah atamıştı. Hakikat sözünü onun ağzına koymuştu ve bu sözün insanlara ulaşabilmesi için onu koruyan bir muhafız görevlendirmişti. Muazzam Reform işi için bir temel atılana kadar, onun yaşamı korundu ve işleri tamamlandı. BM18 99.1

Wycliffe Karanlık Çağ’ın gölgeleri arasından çıkıp gelmişti. Kendisinden önce yaşayanlar arasında çalışmalarından faydalanarak kendi reform sistemini şekillendirebileceği kimse yoktu. Vaftizci Yahya gibi özel bir görevi yerine getirmek için yetiştirilmişti, yeni bir dönemin müjdecisiydi. Yine de, onun sunduğu hakikat sisteminde kendisinden sonra gelen Reformcuların aşamadığı, hatta bazılarının yüz yıl sonra dahi ulaşamadığı bir birlik ve bütünlük vardı. Temel o kadar geniş ve derin, iskelet o kadar sağlam ve eksiksizdi ki, ondan sonra gelenler tarafından yeniden inşa edilmesine gerek kalmadı. BM18 99.2

Wycliffe’in vicdanı ve aklı özgür kılmak için başlattığı ve uzun zamandır Roma’nın zafer arabasına bağlı olan ulusları özgür kılacak olan büyük akım, Kutsal Kitap’tan kaynaklanıyordu. On dördüncü yüzyıldan beri, yaşam suyu gibi, çağlardır akmakta olan bereket ırmağının kaynağı buradaydı. Wycliffe Kutsal Yazılar’ı kesin bir imanla, Allah’ın isteğinin vahyedilen bildirimi, imanın ve uygulamanın yeterli kaynağı olarak kabul ediyordu. Roma Kilisesi’ni ilahî ve yanılmaz yetkili olarak göreceği, yerleşik öğretilerini ve bin yıllık geleneklerini sorgusuz sualsiz saygıyla kabul edeceği şekilde eğitilmişti; fakat tüm bunlara sırt çevirerek Allah’ın kutsal sözünü dinledi. İnsanları tanımaya teşvik ettiği yetki kaynağı buydu. Papa aracılığıyla konuşan kilise yerine, tek gerçek otoritenin kendi sözü aracılığıyla konuşan Allah’ın sesi olduğunu ilan etti. Ayrıca, Kutsal Kitap’ın Allah’ın isteğinin mükemmel bildirisi olmasının yanı sıra, Kutsal Ruh’un onun tek yorumcusu olduğunu ve her insanın, onun öğretilerini okuyup çalışarak, kendi üzerine düşen görevi öğrenmesi gerektiğini bildirdi. Böylece insanların zihinlerini papadan ve Roma Kilisesi’nden uzaklaştırarak Allah’ın sözüne yöneltti. BM18 99.3

Wycliffe en büyük Reformculardan biriydi. Bilgisinin boyutu, düşüncesinin netliği, hakikati kararlılıkla koruması ve onu cesaretle savunması bakımından, kendisinden sonra gelenlerden pek azı ona denkti. Hayat paklığı, araştırma ve çalışmalarında bıkıp usanmadan gayret göstermesi, bozulmayan dürüstlük ve hizmetinde gösterdiği Mesih’e yaraşır sevgi ve bağlılığı, Reformcuların ilkinin karakter özellikleriydi. Tüm bunlara, içinde bulunduğu çağın düşünsel karanlığı ve ahlaki yozlaşmasına rağmen sahipti. BM18 100.1

Wycliffe’in karakteri Kutsal Yazılar’ın eğitici ve dönüştürücü gücüne tanıktır. Onu bu haline Kutsal Kitap getirmişti. Vahyin muazzam gerçeklerini kavrama çabası, tüm yetilere tazelik ve güç kazandırır. Zihni açar, algıları keskinleştirir ve muhakeme gücünü olgunlaştırır. Kutsal Kitap çalışması, her düşünceye, duyguya ve isteğe, başka hiçbir çalışmanın veremeyeceği bir soyluluk kazandırır. Amaçta kararlılık, sabır, cesaret ve metanet verir; karakteri arıtır, canı kutsallaştırır. Kutsal Yazılar’ın ciddiyetle ve saygıyla incelenmesi, öğrencinin zihnini sınırsız zihinle doğrudan iletişime geçirerek, dünyaya insan felsefesinin verebileceği en yetkin eğitimin kazandırabileceğinden daha güçlü ve daha etkin akıllara ve daha yüksek ahlaki ilkelere sahip insanlar kazandırır. Mezmurcu, “Sözlerinin açıklanışı aydınlık saçar, saf insanlara akıl verir” diyor (Mezmur 119:130). BM18 100.2

Wycliffe’in öğretileri bir süre daha yayılmaya devam etti; Wycliffçiler ya da Lollardlar olarak adlandırılan izleyicileri İngiltere’yi baştan başa kat etmekle kalmadı, diğer ülkelere de dağılarak müjdenin bilgisini götürdüler. Önderlerini yitiren vaizler eskisinden de büyük bir gayretle çalışıyor, vaazlarını dinlemek için büyük kalabalıklar toplanıyordu. Mühtediler arasında bazı soylular, hatta kralın karısı da vardı. Pek çok yerde insanların davranışlarında belirgin bir yenilenme vardı, ayrıca Roma Katolikliğinin putperest simgeleri kiliselerden kaldırıldı. Fakat çok geçmeden Kutsal Kitap’ı yaşam rehberi olarak kabul etmeye cüret edenler üzerinde acımasız bir zulüm fırtınası patladı. Roma’nın desteğini sağlayarak güçlerini arttırmak isteyen Ingiliz kralları Reformcuları kurban etmekten çekinmediler. Ingiltere tarihinde ilk kez, müjdenin öğrencilerine direğe bağlanıp yakılma cezası verildi. Şehitler birbirini izledi. Hakları ellerinden alınan ve işkence edilen gerçeğin savunucuları, çığlıklarını yalnızca Orduların Rabb’ine6 duyurabildiler. Kilisenin düşmanları ve vatan hainleri olarak avlanan bu insanlar gizli yerlerde ders vermeye devam ettiler, imkân oldukça sığınağı yoksulların mütevazı evlerinde buldular ve çoğunlukla mağaralarda ve oyuklarda saklandılar. BM18 100.3

Zulmün öfkesine rağmen, hüküm süren imanın yozlaşmasına karşı sakin, samimi, kararlı ve sabırlı bir protesto yüzyıllarca yükseltildi. O günlerde yaşayan Hristiyanlar gerçeği yalnızca kısmen biliyorlardı, fakat Allah’ın sözünü sevmeyi ve ona itaat etmeyi öğrenmişlerdi ve onun uğruna acılara sabırla katlanıyorlardı. Elçilerin zamanındaki öğrenciler gibi, pek çok kişi dünyasal varlıklarını Mesih uğruna feda ediyordu. Kendi evlerinde oturmalarına izin verilenler, sürgün edilen kardeşlerini memnuniyetle misafir ettiler, kendileri de çıkarıldıklarında, kısmetlerine düşen sürgünü sevinçle kabullendiler. Baskıcıların hiddetinden gözleri korkan binlerce kişi, imanlarını feda ederek özgürlüklerini satın aldılar ve zindanlarından çıkarak tövbekâr kişilerin kıyafetleri ile geri adım attıklarını ilan ettiler. Fakat zindan hücrelerinde, “Lollard kulelerinde” ve işkencenin ve alevlerin ortasında gerçeğe korkusuzca tanıklık edenlerin sayısı da az değildi, hem sıradan ve alt tabakadan insanlardan, hem de doğuştan asilzadelerden meydana gelen bu kişiler O’nun “acılarına ortak olmanın ne demek olduğunu bilme[ye]” 7 layık sayıldıklarına seviniyorlardı. BM18 101.1

Papalık yanlıları Wycliffe’le olan sorunlarını o yaşarken çözememişlerdi, bedeni mezarında huzur içinde dinlenirken de öfkeleri dinmedi. Konstanz Konseyi’nin kararı ile ölümünden kırk yıl sonra kemikleri mezardan çıkarılarak halkın önünde yakıldı ve külleri yakındaki bir dereye atıldı. Eski yazarlardan biri, “Bu dere onun küllerini Avon’a götürdü” dedi, “Avon ise Severn’e, Severn küçük denizlere, denizlerse okyanusa götürdü. Böylece Wycliffe’in külleri, artık tüm dünyaya yayılmış olan öğretisinin simgesi haline geldi.”— T. Fuller, Church History of Britain [Britanya’nın Kilise Tarihi] , 4. kitap, 2. kısım, 54. paragraf. Düşmanları, bu habis hareketlerinin önemini kavrayamamışlardı. BM18 102.1

Bohemyalı8 Jan Hus’un Roma Katolikliğinin birçok yanılgısını reddetmesi ve reform hareketine girişmesi de Wycliffe’in yazıları aracılığıyla gerçekleşti. Böylece birbirinden bu kadar uzak olan bu iki ülkede gerçeğin tohumları ekilmiş oldu. Hareket, Bohemya’dan başka ülkelere yayıldı. İnsanların zihinleri çoktan beridir unutulmuş olan Allah’ın sözüne yönlendirildi. İlahî bir el Büyük Reform’un yolunu hazırlıyordu. BM18 102.2