Büyük Mücadele

43/45

40.—ALLAH’IN HALKI KURTARILIYOR

Allah’ın yasasını yüceltenlerin üzerinden insan yasalarının koruması kalktığı zaman, çeşitli ülkelerde, ortadan kaldırılmaları için eşzamanlı bir akım başlayacak. Hükümde belirlenen zaman yaklaştıkça, insanlar nefret edilen mezhebin kökünü kazımak için komplo kuracaklar. Dinsel aykırılığın ve azarlamanın sesini sonsuza dek susturmak için bir gecede kesin bir vuruş yapılmasına karar verilecek. BM18 679.1

Bazıları hapishane hücrelerinde bulunan, bazıları ise ormanlarda ve dağların ıssız köşelerinde saklanan Allah halkı hâlâ ilahî koruma için yalvarırken, her mahallede kötü meleklerin yönlendirişi altındaki silahlı adamlar ölüm tuzaklarını hazırlar. İşte bu en kritik saatte, İsrail’in Allah’ı kendi seçilmişlerinin kurtuluşu için araya girer. Rab diyor ki; “Ama sizler bayram gecesini kutlar gibi ezgiler söyleyeceksiniz. RAB’bin dağına, İsrail’in Kayası’na... çıktığınız gibi içten sevineceksiniz. RAB heybetli sesini işittirecek; kızgın öfkeyle, her şeyi yiyip bitiren ateş aleviyle, sağanak yağmurla, fırtına ve doluyla bileğinin gücünü gösterecek” (Yeşaya 30:29, 30). BM18 679.2

Zafer çığlıkları, alaylar ve beddualar ile, kötü adamlardan oluşan kalabalık avlarına hücum etmek üzeredir, tam o sırada, işte, yeryüzüne gecenin karanlığından daha derin, kesif bir karanlık çöker. Bundan sonra, Allah’ın tahtının görkemi ile parlayan bir gökkuşağı, tüm göğü kaplayarak, dua eden her bir grubun etrafını kuşatır. Kızgın kalabalıklar birden donakalır. Alaylı bağırışları kesilir. Öldürücü öfkelerinin nedeni unutulur. Korku dolu hislerle, gözlerini Allah’ın antlaşmasının simgesine dikerler ve onun dayanılmaz parlaklığından korunmuş olmayı dilerler. BM18 679.3

Allah halkı berrak ve ahenkli bir sesin “Yukarı bakın” dediğini işitir, gözlerini göğe kaldırıp baktıklarında, vaat yayını görürler. Gökkubbeyi kaplayan kara ve kızgın bulutlar dağılır ve İstefanos gibi gözlerini göğe dikip baktıklarında, Allah’ın görkemini ve tahtta oturan İnsanoğlu’nu görürler. 1 O’nun ilahî biçiminde, kendini alçaltmasının işaretlerini fark ederler; dudaklarından Baba’sı ve kutsal meleklerin önünde sunulan ricayı duyarlar: “Bana verdiklerinin de bulunduğum yerde benimle birlikte olmalarını... istiyorum” (Yuhanna 17:24). Tekrar, müzikli ve muzaffer bir ses işitilir: “İşte, işte geliyorlar! Kutsal, lekesiz ve bozulmamış bir şekilde. Sabrıma dair sözü tuttular; meleklerin arasında yürüyecekler”; ve imanlarına sadık kalanların solgun ve titreyen dudaklarından bir zafer çığlığı dökülür. BM18 680.1

Allah, halkını kurtarmak için gücünü gece yarısı gösterir. Güneş görünerek, tüm gücüyle parlar. Hemen arkasından belirtiler ve mucizeler gelir. Kötüler bu sahneye dehşetle bakar, doğrular ise büyük bir neşe ile kurtuluşlarının belirtilerini seyreder. Doğadaki her şey rotasından çıkmış gibidir. Nehirler artık akmaz. Yoğun ve kara bulutlar ortaya çıkarak birbirleriyle çarpışır. Kızgın göklerin ortasında tarifsiz görkemin meydana getirdiği berrak bir açıklıktan, gürül gürül akan sular gibi, Allah’ın sesi duyulur: “Tamam!” (Vahiy 16:17). BM18 680.2

O ses gökleri ve yeri sarsar. “Yeryüzünde insan oldu olalı bu kadar büyük bir deprem olmamıştı” denilecek denli büyük bir deprem olur (17, 18. ayetler). Kubbe sanki açılıp kapanır. Allah’ın tahtının görkemi tüm parlaklığıyla gözler önünden geçer. Dağlar rüzgârdaki sazlar gibi sallanır, parçalanan kayalar dört bir yana saçılır. Yaklaşmakta olan fırtına gibi bir uğultu vardır. Deniz öfkeyle kudurur. Yıkım görevine giden iblislerin sesi gibi, kasırganın çığlığı duyulur. Tüm yeryüzü denizin dalgaları gibi şişip kabarır. Yüzeyi çatlamaya başlar. Sanki temellerinden sökülüyor gibidir. Sıradağlar batmaya başlar. Meskun adalar gözden kaybolur. Kötülükte Sodom’a yetişen liman kentleri kızgın sular tarafından yutulur. Allah büyük Babil’i anımsar ve “ona ateşli gazabının şarabını içeren kâseyi” verir. Her biri “yaklaşık kırk kilo ağırlığında” iri dolu taneleri yıkım görevlerini yerine getirir (19, 21. ayetler). Yeryüzünün en gururlu kentleri yere serilir. Dünyanın en önde gelen kişilerinin kendilerini yüceltmek için zenginliklerini hesapsızca harcayarak yaptırdığı yüce saraylar, gözlerinin önünde harabeye dönüşür. Hapishane duvarları parçalanır ve imanlarından dolayı esir tutulan Allah halkı özgür kalır. BM18 680.3

Mezarlar açılır ve “yeryüzü toprağında uyuyanların birçoğu uya[nır]: kimisi sonsuz yaşama, kimisi utanca ve sonsuz iğrençliğe gönderi[lir]” (Daniel 12:2). Üçüncü meleğin mesajına iman ederek ölmüş olanların tümü mezardan yüceltilerek çıkar ve Allah’ın kendi yasasını tutanlarla yaptığı esenlik antlaşmasını işitirler. “O’nun bedenini deşmiş olanlar bile” (Vahiy 1:7), Mesih’in ölüm acılarıyla alay edenler ve kahkahalarla gülenler, O’nun gerçeğine ve O’nun halkına en şiddetli şekilde karşı koyanlar, O’nun yüceliğine tanık olmaları ve sadık ve itaatkâr imanlıların nasıl şereflendirildiğini görmeleri için diriltilirler. BM18 681.1

Gökyüzünü halen yoğun bulutlar kaplamıştır; ancak güneş ara sıra yüzünü göstererek, Yehova’nın öç alan gözü gibi görünür. Göklerden gelen şiddetli şimşekler, yeryüzünü alevler içinde bırakır. Gök gürültüsünün korkunç sesinin üzerinde, gizemli ve korkutucu sesler, kötülerin sonunu beyan eder. Konuşulan sözler herkes tarafından anlaşılmaz; fakat sahte öğretmenler bunları belirgin bir şekilde anlar. Çok kısa bir süre önce çok pervasız, fazlasıyla kendini beğenmiş, cüretkâr ve Allah’ın emirlerini tutanlara karşı çok zalim olanlar, şimdi dehşet içindedir ve korkuyla titremektedirler. Feryatları, maddesel öğelerin seslerini bastırır. İblisler Mesih’in tanrılığını kabul eder ve O’nun gücü önünde titrerler, insanlar ise merhamet dilenmekte ve sefil bir korku içinde kendilerini alçaltmaktadırlar. BM18 681.2

Allah’ın gününün kutsal görümünü gören eski zaman peygamberleri şöyle dediler: “Feryat edin! Çünkü Rab’bin günü yakındır. Her Şeye Gücü Yeten’in göndereceği yıkım gibi geliyor o gün” (Yeşaya 13:6). “RAB’bin dehşetinden, yüce görkeminden kaçmak için kayalıklara gidin, yerin altına saklanın. İnsanın küstah bakışları alçaltılacak, gururu kırılacak. O gün yalnız RAB yüceltilecek. Çünkü Her Şeye Egemen RAB o gün kibirlileri, gururluları, kendini beğenmişleri alçaltacak.” “O gün insanlar yeryüzünü sarsmak üzere harekete geçen RAB’bin dehşetinden ve yüce görkeminden kaçmak için tapmak amacıyla yaptıkları altın, gümüş putları köstebeklere, yarasalara atıp kaya kovuklarına, uçurumlardaki yarıklara saklanacaklar” (Yeşaya 2:1012, 20, 21). BM18 682.1

Bulutlar arasındaki bir açıklıktan, parlaklığı karanlığa tezat olarak dört kat artmış bir yıldız parlar. Sadıklara umut ve sevinç sözü verir, fakat Allah’ın yasasını çiğneyenlere sertlik ve gazap getirir. Her şeylerini Mesih’e feda edenler artık emniyette, Rabb’in çadırının emin yerinde saklanmış 2 gibidirler. Denenmişler ve tüm dünyanın ve gerçekten nefret edenlerin önünde, kendileri uğruna can veren Kişi’ye sadakatlerini açığa vurmuşlardır. Ölümle yüz yüzeyken bile doğruluklarını koruyanlar muhteşem bir değişim geçirmişlerdir. BM18 682.2

İblislere dönüşen insanların karanlık ve korkunç zulümlerinden birdenbire kurtarılmışlardır. Son zamanlarda solgun, tedirgin ve bitkin olan yüzleri şimdi hayret, iman ve sevgiyle parlamaktadır. Seslerini yükselterek zafer ilahisini söylerler: “Tanrı sığınağımız ve gücümüzdür, sıkıntıda hep yardıma hazırdır. Bu yüzden korkmayız yeryüzü altüst olsa, dağlar denizlerin bağrına devrilse, sular kükreyip köpürse, kabaran deniz dağları titretse bile” (Mezmur 46:13). BM18 682.3

Kutsal güveni dile getiren bu sözler Allah’a yükseldiği zaman, bulutlar dağılır ve yıldızlı gökler, her iki yandaki siyah ve öfkeli gökkubbenin aksine, sözlerle anlatılamaz bir görkemle görünür. Açık kapılardan göksel kentin görkemi dökülür. O zaman göğe doğru, katlanmış iki taş levha tutan bir el görünür. Peygamber şöyle diyor: “Gökler O’nun doğruluğunu duyuruyor, çünkü yargıç Tanrı’nın kendisidir” (Mezmur 50:6). Sina dağında gök gürlemeleri ve alevler arasında yaşam kılavuzu olarak ilan edilen o kutsal yasa, Allah’ın doğruluğu, şimdi insanlara yargı kuralı olarak bildirilmektedir. El, levhaları açar ve On Emir’in ilkeleri, sanki ateşten bir kalemle yazılmış gibi görünür. Sözler o kadar açıktır ki, herkes onları okuyabilir. Hafıza canlandırılır, batıl inançların ve sapkınlığın karanlığı tüm zihinlerden silinir ve Allah’ın özlü, kapsamlı ve yetkin on sözü, yeryüzünün tüm sakinlerinin görüşüne sunulur. BM18 683.1

Allah’ın kutsal emirlerini çiğnemiş olanların dehşeti ve umutsuzluğu tarif edilemez. Rab onlara kendi yasasını vermişti; onu kendi karakterleriyle karşılaştırıp, tövbe ve yeniden yapılanma için fırsat varken kendi kusurlarını öğrenebilirlerdi, fakat dünyanın beğenisini kazanmak için onun ilkelerini bir kenara bıraktılar ve başkalarına da bu yasayı çiğnemelerini öğrettiler. Allah’ın halkını, O’nun Şabatı’na saygısızlık etmeye zorladılar. Şimdi ise aşağıladıkları o yasa tarafından mahkûm edilmektedirler. Korkunç bir kesinlikle, mazeretlerinin olmadığını görürler. Kulluk ve ibadet etmek istedikleri kişiyi seçmişlerdi. “O zaman siz doğru kişiyle kötü kişi, Tanrı’ya kulluk edenle etmeyen arasındaki ayrımı yine göreceksiniz” (Malaki 3:18). BM18 683.2

Allah’ın yasasının düşmanları, din görevlilerinden aralarındaki en küçüğe kadar, hakikat ve vazife hakkında yeni bir anlayış edinirler. Dördüncü emirde bildirilen Şabat’ın, yaşayan Allah’ın mührü olduğunu gördüklerinde, artık çok geçtir. Sahte şabatlarının gerçek niteliğini anladıklarında ve üzerine inşa ettikleri kumdan temeli fark ettiklerinde, artık çok geçtir. Allah’a karşı savaşmakta olduklarının farkına varırlar. Din öğretmenleri, canları Cennet kapılarına götürdüklerini iddia ederken, onları mahvoluşa sürüklemişlerdir. Son hesapların görüleceği güne dek, kutsal vazifedeki insanların sorumluluğunun ne kadar büyük olduğu ve onların sadakatsizliklerinin sonuçlarının ne kadar korkunç olduğu bilinmeyecektir. Tek bir canın kaybının ne demek olduğunu ancak sonsuzlukta doğru anlayabiliriz. Allah’ın kendisine “Çekil önümden, ey kötü köle” diyeceği kişinin akıbeti korkunç olacaktır. BM18 683.3

Gökten, İsa’nın geldiği günü ve saati bildiren ve kendi halkına ebedi antlaşmayı getiren Allah’ın sesi işitilir. O’nun sözleri, yeryüzünde en şiddetli gök gürlemelerinin sesi gibi çınlar. Allah’ın İsrail’i, gözlerini yukarı çevirmiş, durup dinlerler. Yüzleri O’nun görkemiyle aydınlanır ve Musa’nın yüzünün Sina dağından indiği zaman parladığı gibi parlar. Kötüler onlara bakamaz. Allah’ın Şabatı’nı kutsal tutarak O’nu yüceltenler üzerine bereket sözü verildiğinde ise, büyük bir zafer çığlığı duyulur. BM18 684.1

Çok geçmeden doğuda, insan elinin yarısı büyüklüğünde siyah bir bulut belirir. Bu, Kurtarıcı’nın çevresindeki buluttur ve uzaktan sanki karanlıkla kuşatılmış gibi görünür. Allah halkı bunun İnsanoğlu’nun belirtisi olduğunu bilir. Ciddi bir sessizlikle, gitgide rengi açılarak ve daha heybetli bir hale bürünerek yeryüzüne yaklaşmasını izlerler, sonunda tabanında yakıp tüketen ateş gibi görkem, üzerinde ise antlaşmanın gökkuşağı olan büyük beyaz bir buluta dönüşür. İsa, kudretli fatih olarak gelmektedir. Artık utanç ve üzüntünün acı kâsesinden içen “Acıların Adamı” değil, gökte ve yerde muzaffer, yaşayanları ve ölüleri yargılayacak olan Kişi olarak gelir. “Sadık ve Gerçek”, “adaletle yargılar, savaşır.” Ve “gökteki ordular” (Vahiy 19:11, 14) O’nu izler. Kutsal meleklerin göksel ezgilerinden oluşan marşlarla, sayılamayacak kadar büyük bir kalabalık, yolculuğunda O’na eşlik eder. Gökkubbe ışıltılı varlıklarla dolmuş gibidir, sayıları “binlerce binler, onbinlerce onbinlerdir.” 3 Hiçbir insan kalemi bu sahneyi tarif edemez; hiçbir ölümlü zihin onun görkemini kavramaya yeterli değildir. “O’nun haşmeti gökleri örttü, ve dünya O’nun hamdi ile doldu. Ve parıltısı ışık gibi idi” (Habakkuk 3:3,4 [KM]). Yaşayan bulut daha da yaklaştıkça, her göz Yaşam Önderi’ni görür. Artık o kutsal başı dikenlerden yapılma bir taç yaralamaz; fakat kutsal alnının üzerinde bir görkem tacı vardır. Yüzünün parlaklığı, öğle güneşinin göz kamaştırıcı parlaklığını bastırmaktadır. “Kaftanının ve kalçasının üzerinde şu ad yazılıydı: KRALLARIN KRALI VE RABLERİN RABBİ” (Vahiy 19:16). BM18 684.2

O’nun huzurunda “her yüz solmuş” tur; Allah’ın merhametini reddedenlerin üzerine sonsuz umutsuzluğun korkusu düşer. “Eriyor yürekler, bükülüyor dizler. herkesin beti benzi soluyor” (Yeremya 30:6; Nahum 2:10). Doğrular titreyerek feryat eder: “Buna kim dayanabilir?” 4 Meleklerin ilahisi susar, ve korkunç bir sessizlik zamanı olur. Sonra İsa’nın sesi duyulur: “Lütfum sana yeter.” 5 Doğruların yüzleri aydınlanır ve her kalbi sevinç doldurur. Melekler, yeryüzüne gitgide yaklaştıkça, ilahilerini bir yüksek notadan tekrar söylemeye başlarlar. BM18 685.1

Kralların Kralı bulutun üstünde, alevli ateşe sarınmış olarak iner. O’nun önünde gökler bir tomar gibi dürülür, yeryüzü titrer ve her dağ ve her ada yerinden sökülüp alınır. “Tanrımız geliyor, sessiz kalmayacak, önünde yanan ateş her şeyi kül ediyor, çevresinde şiddetli bir fırtına esiyor. Halkını yargılamak için yere göğe sesleniyor” (Mezmur 50:3,4). BM18 685.2

“Dünya kralları, büyükleri, komutanları, zenginleri, güçlüleri, özgürü kölesi herkes mağaralara, dağlardaki kayaların arasına gizlendiler. Dağlara, kayalara, ‘Üzerimize düşün!’ dediler, ‘Tahtta oturanın yüzünden ve Kuzu’nun gazabından saklayın bizi! Çünkü onların gazabının büyük günü geldi. Buna kim dayanabilir?’ ” (Vahiy 6:1517). BM18 685.3

Aşağılayıcı alaylar kesilmiştir. Yalancı dudaklar susturulmuştur. Silahların çarpışması, muharebenin kargaşası, “savaşta giyilen çizmeleri ve kana bulanmış giysileri” (Yeşaya 9:5) ile birlikte sakinleştirilir. Artık dua seslerinden ve ağlayışlar ile inlemelerden başka hiçbir şey duyulmaz. Son zamanlarda gülüp alay eden dudaklardan bir feryat dökülür: “O’nun gazabının büyük günü geldi; buna kim dayanabilir?” Kötüler, küçük gördükleri ve reddettikleri Kişi’yle yüz yüze gelmektense, dağlardaki kayaların altına gömülmeyi dilerler. BM18 686.1

Ölülerin kulağına işleyen o sesi tanırlar. O ses, dokunaklı ve müşfik tonları ile kendilerini ne kadar çok tövbeye çağırmıştı. Bir arkadaşın, bir kardeşin, bir Kurtarıcı’nın duyarlı ricalarında ne kadar da sık duyulmuştu. O’nun merhametini reddedenler için, bundan daha mahkûm edici, daha çok kınamayla dolu başka bir şey olamaz, zira o ses çoktan beridir yalvarmıştı: “Dönün! Kötü yollarınızdan dönün! Niçin ölesiniz...!” (Hezekiel 33:11). Ah, keşke bu ses onlara bir yabancının sesi olsaydı! İsa şöyle der: “Ama sizi çağırdığım zaman beni reddettiniz. Elimi uzattım, umursayan olmadı. Duymazlıktan geldiniz bütün öğütlerimi, uyarılarımı duymak istemediniz” (Süleyman’ın Özdeyişleri 1:24, 25). O ses, ellerinden gelse istekle silecekleri anıları uyandırır - küçümsenen uyarılar, geri çevrilen çağrılar, önemsenmeyen ayrıcalıklar. BM18 686.2

Mesih’le acıları sırasında alay edenler de oradadır. Akıllarına, nefes kesici bir güçle, başrahibin sorgulaması sırasında acı çeken Kişi’nin ciddiyetle beyan ettiği sözleri gelir: “Bundan sonra İnsanoğlu’nun, Kudretli Olan’ın sağında oturduğunu ve göğün bulutları üzerinde geldiğini göreceksiniz” (Matta 26:64). Şimdi O’nu görkemi içinde görmektedirler, sonra da Kudretli Olan’ın sağında oturduğunu göreceklerdir. BM18 686.3

O’nun Allah’ın Oğlu olduğu iddiasını yerenlerin, şimdi nutku tutulmuştur. O’nun krallığıyla alay eden ve alaycı askerlerine O’na krallık tacını giydirmelerini emreden kibirli Hirodes de oradadır. Kutsala saygısız elleriyle O’na mor kaftan giydiren, kutsal alnına dikenli tacı geçiren, karşı koyamayan eline taklit asayı tutuşturan ve O’nun önünde küfürlü bir alay ile eğilenler oradadır. Yaşam Önderi’ne tüküren ve vuran adamlar şimdi O’nun içe işleyen bakışlarından yüz çevirmekte ve O’nun huzurunun dayanılmaz görkeminden kaçmaya çalışmaktadırlar. O’nun ellerine ve ayaklarına çivileri çakanlar, O’nun böğrünü delen asker, bu izlere korku ve pişmanlıkla bakarlar. BM18 686.4

Rahipler ve önderler, Golgota’daki olayları korkunç bir netlikle hatırlarlar. Ürpertici bir korku ile, başlarını şeytanî bir sevinçle sallayarak söyledikleri sözleri hatırlarlar: “Başkalarını kurtardı, kendini kurtaramıyor. İsrail’in Kralı imiş! Şimdi çarmıhtan aşağı insin de O’na iman edelim. Tanrı’ya güveniyordu; Tanrı O’nu seviyorsa, kurtarsın bakalım!” (Matta 27:42, 43). BM18 687.1

Kurtarıcı’nın, bağın ürününü bağ sahibine vermeyi reddederek, kölelerini döven ve oğlunu öldüren bağcılarla ilgili benzetmesini tüm canlılığıyla hatırlarına getirirler. Kendi ağızlarıyla verdikleri hükmü de hatırlarlar: Bağ sahibi “bu korkunç adamları korkunç bir şekilde yok edecek.” 6 Rahipler ve ihtiyarlar, o sadakatsiz adamların günahında ve cezalandırılışlarında, kendi çizdikleri yolları ve kendi adaletli akıbetlerini görürler. Ve şimdi yine ölüm acısının çığlıkları yükselmektedir. Yeruşalim sokaklarında çınlayan “Çarmıha ger, çarmıha ger!” 7 bağrışlarını bastıran, korkunç ve umutsuz “O Allah’ın Oğlu! O gerçek Mesih!” feryatları yükselir. Kralların Kralı’nın huzurundan kaçmaya çalışırlar. Parçalanan yeryüzünün hareketiyle oluşan derin mağaralarda boşu boşuna saklanmaya çabalarlar. BM18 687.2

Gerçeği reddeden herkesin yaşamında vicdanın uyandığı, hafızanın ikiyüzlülükle dolu bir yaşama dair acı anılar sunduğu ve canın yararsız pişmanlıklarla sıkıntı duyduğu zamanlar vardır. Fakat bu anlar, “üzerlerine korkunun bir fırtına gibi geldiği”, “felâketlerinin bir kasırga gibi geldiği” günün pişmanlığının yanında nedir ki! (Süleyman’ın Özdeyişleri 1:27 [KM]). Mesih’i ve O’nun sadık halkını yok etmek isteyenler, şimdi üzerlerine düşen görkeme tanık olmaktadır. Dehşet içindeyken, kutsalların neşeli ezgiler söyleyen seslerini duyarlar: “İşte, Allahımız budur; onu bekledik, ve bizi kurtaracaktır” (Yeşaya 25:9 [KM]). BM18 687.3

Dünyanın sendeleyişi, yıldırımın parıltısı ve gök gürlemesinin sesi arasında, Allah’ın Oğlu uyuyan kutsalları çağırır. Doğruların mezarlarına bakarak, ellerini göğe kaldırır ve seslenir: “Uyanın, uyanın, uyanın, ey yeryüzü toprağında uyuyanlar, kalkın!” 8 Yeryüzünün bir başından öbür başına, ölüler o sesi işitecek, işitenler yaşayacaktır. Ve tüm yeryüzü, her ulustan, oymaktan, dilden ve halktan meydana gelmiş muazzam bir ordunun ayak sesleriyle çınlayacaktır. Ölümsüz bir yüceliği giyinerek ölümün zindanından çıkacak ve şöyle seslenecekler: “Ey ölüm, zaferin nerede? Ey ölüm, dikenin nerede?” (1. Korintliler 15:55). Yaşayan doğrular ile ölümden dirilen kutsallar seslerini birleştirerek, uzun, mutlu bir zafer çığlığı atacaklar. BM18 688.1

Herkes mezarlarından, oraya girdikleri boyda çıkacak. Dirilen kalabalığın arasındaki Adem, yapı olarak boylu boslu ve görkemlidir, ancak Allah’ın Oğlu’ndan biraz daha kısadır. Sonraki nesillerle belirgin bir tezat teşkil etmektedir; bu bakımdan insan soyunun uğradığı büyük yozlaşma açığa çıkmaktadır. Ancak herkes sonsuz gençliğin tazeliği ve gücüyle dirilir. İnsan başlangıçta Allah’ın suretinde yaratıldığında, bu yalnızca karakter bakımından değil, aynı zamanda fiziksel biçim ve nitelikler bakımındandı. Günah ilahî sureti tahrif ederek, neredeyse tüm izini sildi; ancak Mesih kaybolanı geri getirmek için geldi. Bizim çürük bedenlerimizi de değiştirip kendi yüce bedenine benzer kılacaktır. Eskiden günahla kirlenmiş olan, güzellikten uzak, ölümlü ve çürüyen biçim, mükemmel, güzel ve ölümsüz hale getirilir. Tüm kusurlar ve biçimsizlikler mezarda kalır. Kurtarılanlar, çoktan beridir izi kaybolmuş olan Aden bahçesindeki yaşam ağacına tekrar getirildiklerinde “sıçrayacaklar” (Malaki 4:2), insan soyunun başlangıçtaki görkeminin tüm yetkinliğine ulaşacaklardır. Günahın lanetinin son kalan izleri de silinecek, Mesih’in bağlıları “Allahımız Rabb’in güzelliği”nde görünerek, zihinlerinde, canlarında ve bedenlerinde Rableri’nin mükemmel suretini yansıtacaklardır. Ah, o harika kurtuluş! Çoktan beridir konuşulan, uzun zamandır özlenen, sabırsızlıkla beklenen, fakat hiçbir zaman tamamen anlaşılamayan kurtuluş. BM18 688.2

Yaşayan doğrular “bir anda, göz açıp kapayana dek değiştirilir.” 9 Allah’ın sesi ile yüceltilmişlerdi; şimdi ise ölümsüz kılınmışlardır ve ölümden dirilen kutsallarla birlikte Rabb’i havada karşılamak üzere götürülürler. 10 Melekler “O’nun seçtiklerini göğün bir ucundan öbür ucuna dek, dünyanın dört bucağından” 11 toplarlar. Kutsal melekler küçük çocukları annelerinin kucaklarına taşır. Ölümün uzun zamandır ayırdığı arkadaşlar bir daha hiçbir zaman ayrılmamak üzere yeniden bir araya gelir ve mutluluk ilahileriyle hep birlikte Allah’ın Kenti’ne yükselirler. BM18 689.1

Bulut arabasının her iki yanında kanatlar, altlarında canlı tekerlekler vardır; araba yukarı doğru çıkarken, tekerlekler “Kutsal” diye, kanatlar da hareket ettikçe “Kutsal” diye bağırır, maiyetindeki melekler ise “Kutsal, kutsal, kutsaldır, Her Şeye Gücü Yeten Rab Tanrı” 12 diyerek eşlik ederler. Ve araba Yeni Yeruşalim’e doğru yoluna devam ederken, kurtulanlar “Haleluya!” diye bağırırlar. BM18 689.2

Kurtarıcı, Allah’ın Kenti’ne girmeden önce izleyicilerine zafer işaretlerini ve liyakat nişanlarını verir. Parıltılı sıralar Kralları’nın çevresinde büyük bir kare şeklinde dizilirler, Kral’ın vücudu kutsalların ve meleklerin üzerinde görkemle yükselmekte, yüzü hepsinin üzerine müşfik sevgiyle dolu olarak parlamaktadır. Sayılamayacak kadar büyük bir topluluk olan kurtarılanlar arasında herkes O’na bakmaktadır, her göz “biçimi, görünüşü öyle bozuldu ki, insana benzer yanı kalmadı” 13 denen Kişi’yi seyreder. İsa, galip gelenlerin başları üzerine izzet tacını kendi sağ eliyle yerleştirir. Herkes için “yeni adını” (Vahiy 2:17) ve “Rabb’e adanmıştır” 14 yazısını taşıyan birer taç vardır. Hepsinin eline muzafferlerin hurma dalları ve parlak lirler verilir. Sonra, önder melekler notaları vurduğunda, her el lirlerin telleri üzerinde hünerli dokunuşlarla gezinerek, zengin, ahenkli ezgilerle hoş bir müzik başlatır. Her kalbi sözlerle anlatılamaz bir coşku sarar ve her ses minnettar bir övgü ile yükselir: “Yücelik ve güç sonsuzlara dek, bizi seven, kanıyla bizi günahlarımızdan özgür kılmış ve bizi bir krallık haline getirip Babası Tanrı’nın hizmetinde kâhinler yapmış olan Mesih’in olsun!” (Vahiy 1:5, 6). BM18 689.3

Fidyeyle kurtarılan kalabalığın önünde Kutsal Kent vardır. İsa inci kapıları ardına dek açar ve gerçeğe bağlı kalan uluslar içeri girerler. Orada Allah’ın Cenneti’ni, Adem’in günaha düşmeden önceki yuvasını görürler. Sonra ölümlü kulakların duyduğu her tür müzikten daha zengin olan o ses duyulur: “Mücadelen sona erdi.” “Sizler, Babam’ın kutsadıkları, gelin! Dünya kurulduğundan beri sizin için hazırlanmış olan egemenliği miras alın!” 15 BM18 690.1

Şimdi Kurtarıcı’nın öğrencileri için ettiği dua yerine gelmiştir: “Bana verdiklerinin de bulunduğum yerde benimle birlikte olmalarını... istiyorum.” 16 Mesih, kanıyla satın aldığı kişileri “büyük sevinç içinde lekesiz olarak” Baba’nın “yüce huzuruna çıkararak” (Yahuda 24) beyan eder: “İşte ben, ve Senin bana verdiğin çocuklar.” 17 “Bana verdiklerini gözettim.” 18 Ah, kurtaran sevginin harikaları! Sonsuz Baba’nın, fidyeyle kurtarılanlara bakarak kendi suretini gördüğü, günahın uyumsuzluğunun silindiği, kötü etkisinin ortadan kaldırıldığı ve insanın ilahî olanla bir kez daha uyum içine girdiği o saatin coşkusu! BM18 690.2

İsa, sadıklarını sözlerle tarif edilemez bir sevgiyle, Rableri’nin sevincine davet eder. Kurtarıcı’nın sevinci, O’nun acıları ve aşağılanması ile kurtarılan canları görkemli krallıkta görmektedir. Kurtulanlar da, kutsananlar arasında kendi duaları, çalışmaları ve sevgi dolu fedakârlıkları sayesinde Mesih’e kazanılmış olanları gördükçe O’nun sevincini paylaşacaklardır. Büyük beyaz tahtın çevresinde bir araya geldiklerinde tarif edilemez bir mutluluk kalplerini doldurur; Mesih’e kazandıkları canların, bu kişilerin de kazandıkları başkalarının ve onların kazandıkları daha başkalarının hep beraber huzur limanına getirildiğini görürler ve orada taçlarını İsa’nın ayakları dibine bırakarak O’na sonsuzluklar boyunca şükranlarını sunarlar. BM18 691.1

Fidyeyle kurtarılanlar Allah’ın Kenti’ne kabul edildiklerinde, havada coşkun bir hamd çığlığı yankılanır. İki Adem karşılaşmak üzeredir. Allah’ın Oğlu, kollarını açarak neslimizin babasını kendisinin yarattığı, Yaratıcısı’na karşı günah işleyen ve günahından ötürü gerildiği çarmıhın izlerini Kurtarıcı olarak bedeninde taşıdığı varlığıkarşılamaya hazırlanır. Adem çivilerin izlerini fark ettiğinde, Rabbi’nin kucağına koşmaz, ancak alçakgönüllülük ile kendisini O’nun ayaklarının dibine bırakarak, feryat eder: “Lâyıktır, boğazlanmış Kuzu lâyıktır!” 18 Kurtarıcı onu şefkatle ayağa kaldırarak, çoktan beridir sürgün edildiği yuvasına, Aden bahçesine bir kez daha bakmasını söyler. BM18 691.2

Aden bahçesinden kovulduktan sonra, Adem’in dünyadaki hayatı acıyla dolmuştu. Kuruyan her yaprak, her kurban, doğanın güzel yüzü üzerindeki her kötü etki, insanın paklığını kirleten her leke, ona günahını ilk günkü gibi hatırlatmıştı. Çoğalan kötülüğü gördükçe pişmanlığının acısı daha da artmış, uyarılarına karşılık olarak ise, günahın nedeninin kendisi olduğunu belirten kınamalarla karşılaşmıştı. Yaklaşık bin yıl boyunca, sabırlı bir alçakgönüllülükle günahın cezasını üstlendi. Günahından içtenlikle tövbe etmiş, vaat edilen Kurtarıcı’nın erdemlerine güvenerek, diriliş umudu ile ölmüştü. Allah’ın Oğlu insanın hatasını ve düşüşünü geri aldı; şimdi ise kefaret aracılığıyla, Adem’e ilk egemenlik alanındaki mevkii iade edilmektedir. BM18 692.1

Sevinçle coşarak, bir zamanlar zevk kaynağı olan ağaçlara günahsız ve neşeli olduğu eski günlerde meyvelerini kendi elleriyle topladığı ağaçlarabakar. Kendi eliyle yetiştirdiği bağlara, bir zamanlar büyük bir sevgiyle üzerlerine titrediği çiçeklere bakar. Zihni sahnenin gerçekliğini kavrar; burasının gerçekten de eski haline getirilen Aden olduğunu anlar, üstelik şimdi oradan atıldığı zamankinden de güzeldir. Kurtarıcı onu yaşam ağacına götürerek harika meyvelerden toplar ve yemesini söyler. Etrafına bakar ve ailesinden büyük bir kalabalığın kurtarılmış olarak Allah’ın Cenneti’nde durmakta olduklarını görür. Sonra parlak tacını İsa’nın ayakları dibine atar ve göğsüne atılarak Kurtarıcı’yı kucaklar. Altın lire dokunur ve gök kubbelerinde muzaffer ilahi yankılanır: “Lâyıktır, lâyıktır, lâyıktır boğazlanmış Kuzu, ve yine yaşamaktadır!” Adem’in ailesi şarkıya katılarak taçlarını Kurtarıcı’nın ayakları dibine atarlar ve O’nun önünde hayranlıkla eğilirler. BM18 692.2

Bu yeniden birleşmeye, Adem günaha düştüğü zaman ağlayan ve İsa’nın dirilişinden sonra, adına iman edecek herkes için mezarı açarak göğe yükseldiği zaman sevinen melekler de tanık olur. Şimdi kurtuluş işinin tamamlandığını görmekte ve seslerini övgü ilahisinde bir ağızdan yükseltmektedirler. BM18 692.3

Tahtın önündeki kristal denizde, ateşle karışık gibi duran o camdan denizde Allah’ın görkemiyle öylesine göz kamaştırıcı olan o yerde“canavara, heykeline ve adını simgeleyen sayıya karşı zafer kazananlar” bir araya toplanmışlardır. Kuzu Siyon Dağı’nda durduğunda, yeryüzünden satın alınmış olan yüz kırk dört bin kişilik topluluk, “ellerinde Tanrı’nın verdiği lirlerle” durmaktadır; ve gürül gürül akan suların sesi gibi, güçlü gök gürlemesini andıran bir ses, “lir çalanların çıkardığı ses” duyulur. Tahtın önünde “yeni bir ezgi” söylemektedirler, bu ezgiyi yüz kırk dört bin kişiden başkası öğrenemez. Bu Musa’nın ve Kuzu’nun ezgisidir - bir kurtuluş ilahisidir. O ezgiyi yüz kırk dört bin kişiden başkası öğrenemez; zira bu onların tecrübesinin ezgisidir - buna benzer bir tecrübeyi başka hiçbir topluluk yaşamamıştır. BM18 693.1

“Kuzu nereye giderse ardısıra giderler.” Dünyadan, yaşayan insanlar arasından satın alınan bu kişiler, “Tanrı’ya ve Kuzu’ya ait olacakların ilk bölümü” sayılırlar (Vahiy 15:2, 3; 14:15). “Bunlar o büyük sıkıntıdan geçip gelenlerdir”; 20 ulusun oluşumundan beri hiç görülmemiş bir sıkıntı zamanından geçmişler; Yakup soyunun sıkıntı döneminde acıya katlanmışlar; Allah’ın yargısının son dökülüşünde aracı olmadan ayakta kalmışlardır. Fakat kurtarılmışlardır, zira “kaftanlarını Kuzu’nun kanıyla yıkamış, bembeyaz etmişlerdir.” “Ağızlarından hiç yalan çıkmamıştır”, Allah’ın önünde “kusursuzdurlar.” “Bunun için, Tanrı’nın tahtı önünde duruyor, tapınağında gece gündüz O’na tapınıyorlar. Tahtta oturan, çadırını onların üzerine gerecek.” Dünyanın kıtlık ve salgın hastalıkla harap olduğunu, güneşin insanları yakıp kavurduğunu görmüşler, kendileri de acılara, açlığa ve susuzluğa katlanmışlardır. Fakat “Artık acıkmayacak, artık susamayacaklar. Ne güneş ne kavurucu sıcak çarpacak onları. Çünkü tahtın ortasında olan Kuzu onları güdecek ve yaşam sularının pınarlarına götürecek. Tanrı gözlerinden bütün yaşları silecek” (Vahiy 7:14-17). BM18 693.2

Her çağda, Kurtarıcı’nın seçtiği kişiler denenme okulunda okuyup eğitilmişlerdir. Yeryüzünde dar yollarda yürümüş; sıkıntı ocağında arıtılmışlardır. Isa’nın uğruna muhalefete, nefrete, acılara ve iftiralara katlanmışlardır. O’nu tüm çatışmaların sıkıntılarında izlemiş; kendini inkârı ve acı hayal kırıklıklarını yaşamışlardır. Günahın habisliğini, gücünü, sorumluluğunu ve verdiği kederi kendi acı tecrübeleri ile öğrenmişlerdir; günaha nefretle bakarlar. Günahı tedavi etmek için sunulan sonsuz kurbanın düşüncesi onları kendi gözlerinde alçaltır ve kalplerini, hiçbir zaman düşmemiş olanların anlayamayacakları bir minnettarlık ve övgüyle doldurur. Çok severler, çünkü çok bağışlanmışlardır. Mesih’in acılarına ortak olarak, O’nun yüceliğine ortak olmaya da uygun görülmüşlerdir. BM18 694.1

Tanrı’nın mirasçıları, tavan aralarından, harap kulübelerden, zindanlardan, darağaçlarından, dağlardan, çöllerden, yeryüzündeki ve deniz altındaki mağaralardan çıkıp gelmişlerdir. Yeryüzündeyken “yoksulluk çektiler, sıkıntılara uğradılar, baskı gördüler.” 21 Milyonlarca kişi mezara, Şeytan’ın aldatıcı iddialarına teslim olmayı kararlılıkla reddettikleri için, alçaklıkla suçlanarak inmiştir. İnsanî mahkemeler tarafından en aşağılık suçlular ilan edilmişlerdi. Ancak şimdi “yargıç Tanrı’nın kendisidir” (Mezmur 50:6). Artık yeryüzünün hükümleri tersine dönmüştür. “Halkının utancını bütün yeryüzünden kaldıracak” (Yeşaya 25:8). “Ve onlara: Mukaddes kavm, RABBİN fidye ile kurtardıkları, diyecekler.” Onlara “kül yerine çelenk, yas yerine sevinç yağı, çaresizlik ruhu yerine övgü giysisini vermeyi” kararlaştırmıştır (Yeşaya 62:12 [KM]; 61:3). Artık zayıf, sıkıntılı ve dağıtılmış değiller, baskı görmüyorlar. Bundan böyle her zaman Rab ile birlikte olacaklar. Yeryüzünün en şereflilerinin giydiklerinden daha göz kamaştırıcı giysilere bürünmüş olarak tahtın önünde durmaktadırlar. Yeryüzünün krallarının alınlarına taktığından çok daha görkemli taçlar takmışlardır. Acı ve ağlayış zamanı sonsuza dek bitmiştir. Yüce Kral tüm yüzlerden gözyaşlarını silmiştir; acıya neden olan her şey ortadan kaldırılmıştır. Sallanan hurma dalları arasında, anlamlı, hoş ve ahenkli bir övgü ilahisi söylemektedirler; her bir ses yükselir ve bu marş göğün kubbelerinde yankılanır: “Kurtarış, tahtta oturan Tanrımız’a ve Kuzu’ya özgüdür!” Ve göğün tüm sakinleri hamd ile karşılık verir: “Amin! Övgü, yücelik, bilgelik, şükran, saygı, güç, kudret, sonsuzlara dek Tanrımız’ın olsun! Amin!” (Vahiy 7:10, 12). BM18 694.2

Bu yaşamda harika kurtarış konusunu ancak yeni yeni anlamaya başlayabiliriz. Sınırlı kavrayışımızla çarmıhta buluşan utancı ve şerefi, yaşamı ve ölümü, adaleti ve merhameti büyük bir ciddiyetle düşünebiliriz; ancak zihinsel gücümüzü sonuna kadar kullansak bile onun tüm önemini kavrayamayız. Kurtaran sevginin uzunluğu ve genişliği, derinliği ve yüksekliği sadece belli belirsiz anlaşılabilir. Fidyeyle kurtarılanlar görüldükleri gibi gördükleri, bilindikleri gibi bildikleri zaman bile, kurtuluş planı tam olarak anlaşılmayacak; ancak sonsuz çağlar boyunca, hayret ve heyecan içindeki zihinlere, yeni gerçek açıklanmaya devam edecektir. Yeryüzünün kederleri, acıları ve ayartıları son bulmasına ve bunların nedeni ortadan kaldırılmasına rağmen, Allah’ın halkı kurtuluşlarının bedeline ilişkin açık ve kapsamlı bir anlayışa sahip olacaklardır. BM18 695.1

Mesih’in haçı sonsuzluk boyunca kurtulanların bilimi ve ilahisi olacaktır. Yüceltilmiş Mesih’te, çarmıha gerilen Mesih’i görecekler. Engin uzayın derinliklerindeki sayısız dünyayı gücüyle yaratan ve gözeten Kişi’nin, Allah’ın Sevgilisi’nin, Göğün Yüceliği’nin, keruvların ve parlak serafların zevkle ibadet ettikleri Kişi’nin - düşmüş insanı kaldırmak amacıyla kendini alçalttığı; Golgota’daki haç üzerinde kayıp dünyanın kederleri kalbini kırıp hayatını parçalayana dek, günahın suçunu ve utancını üstlendiği ve Babası’nın kendisinden yüz çevirmesine katlandığı hiçbir zaman unutulmayacaktır. Tüm dünyaların Yaratıcısı’nın, tüm yazgıların Hakimi’nin, insan sevgisinden ötürü yüceliğini bir kenara bırakarak kendini alçaltması, evrenin merakını ve hayranlığını her zaman uyandırmaya devam edecektir. Uluslar Kurtarıcıları’na bakarak, yüzünde parlayan Baba’nın ebedi yüceliğini gördüklerinde; O’nun ezelden ebede var olan tahtına bakarak, O’nun krallığının sonu olmadığını anladıklarında, coşkun bir ilahi söylemeye başlarlar: “Lâyıktır, boğazlanan ve kendi çok değerli kanıyla bizi Tanrı’ya satın alan Kuzu, lâyıktır!”22 BM18 695.2

Çarmıhın sırrı diğer tüm sırları açıklar. Golgota’dan parlayan ışıkta, Allah’ın bizi korku ve huşuyla doldurmuş olan nitelikleri çok güzel ve cazip görünür. Merhamet, şefkat ve ebeveyn sevgisinin kutsallık, adalet ve kudretle kaynaştığı görülür. Biz O’nun yüce ve yükseltilmiş tahtının haşmetine bakarken, O’nun karakterinin lütufkâr tezahürlerini görürüz ve o sevecen unvanın, “Babamız”ın önemini, daha önce hiç anlayamadığımız kadar anlarız. BM18 696.1

Bilgelikte sınırsız olanın, Oğlu’nun kurbanlığından başka bir kurtarış yolunu seçemeyeceği anlaşılacaktır. Bu kurbanın karşılığı, yeryüzünün fidyeyle kurtarılan varlıklarla, kutsal, mutlu ve ölümsüz insanlarla doldurulmasının sevinci olacaktır. Kurtarıcı’nın karanlığın güçleriyle çatışmasının sonucu, kurtulanların neşesi olarak, sonsuzluk boyunca Allah’ın görkemine katkıda bulunacaktır. Baba’nın ödenen bedelden memnun olarak satın aldığı canın değeri işte budur; Mesih de, büyük fedakârlığının meyvelerini görerek aynı şekilde memnun olur. BM18 696.2