Büyük Mücadele

29/45

26.—BİR REFORM ÇALIŞMASI

Son günlerde gerçekleştirilecek olan Şabat günü reformu, Yeşaya’nın peygamberliğinde öngörülmüştür: “RAB şöyle diyor: ‘Adil ve doğru olanı koruyup yerine getirin. Çünkü doğruluğum gelmek, adaletim görünmek üzeredir. Bunu yapan insana, buna sımsıkı sarılan insanoğluna ne mutlu! Şabat Günü’nü tutar, bayağılaştırmaz, her türlü kötülükten sakınır.’ ... ‘RAB’be hizmet etmek, O’nun adını sevmek, kulu olmak için O’na bağlanan yabancıları, Şabat Günü’nü tutan, bayağılaştırmayan, antlaşmama sımsıkı bağlı kalan herkesi, kutsal dağıma getirip dua evimde sevindireceğim’ ” (Yeşaya 56:1, 2, 6, 7). BM18 485.1

Bu sözcükler, bağlamından da anlaşılabileceği gibi, Hristiyanlık dönemi için geçerlidir. “İsrail’in sürgünlerini toplayan Egemen RAB diyor ki, ‘Toplanmış olanlara katmak üzere daha başkalarını da toplayacağım’ ” (8. ayet). Burada, Yahudi olmayan ulusların müjde ile bir araya toplanmalarının öngörümü verilmektedir. O zaman Şabat gününü şereflendirenler için bir bereket sözü verilmektedir. Böylece dördüncü emrin zorunluluğu Mesih’in çarmıha gerilişinin, dirilişinin ve göğe alınışının ötesine geçerek, O’nun hizmetkârlarının sevindirici habere ilişkin duyuruyu tüm uluslara vaaz etmeleri gereken zamana dek uzanır. BM18 485.2

Rab, aynı peygamber aracılığıyla şunu emreder: “Öğrencilerim arasında bildirimi koru, öğretimi 1 mühürle” (Yeşaya 8:16). Allah’ın yasasının mührü dördüncü emirde bulunmaktadır. On emrin tümünde, Yasa Koyucu’nun hem adını hem de unvanını belirten tek emir budur. O’nun göklerin ve yerin Yaratıcısı olduğunu beyan ederek, diğer her şeyden daha çok saygıya ve ibadete layık olduğunu gösterir. On Emir’de, bu maddeden başka, yasanın kimin yetkisiyle verildiğini gösteren başka hiçbir şey yoktur. Şabat günü papalık gücü tarafından değiştirildiğinde, mühür de yasadan koparılmış oldu. İsa’nın öğrencileri, dördüncü emirdeki Şabat gününü Yaratıcı’nın anısı ve O’nun yetkisinin işareti olarak haklı yerine yücelterek, mührü eski haline getirmeye çağrılırlar. BM18 486.1

“Tanrı’nın öğretisine ve bildirisine dönmek gerek!” 2 Çelişkili öğretiler ve kuramlar çok sayıda olsalar da, Allah’ın yasası tüm görüşlerin, öğretilerin ve kuramların kendisine göre denenmesi gereken tek yanılmaz ilkedir. Peygamber şöyle diyor: “Böyle düşünmezlerse, onlar için hiç şafak sökmeyecek” 3 (20. ayet). BM18 486.2

Tekrar, şu emir verilmektedir: “Avaz avaz bağırın, çekinmeyin, sesinizi boru sesi gibi yükseltin; halkıma isyanlarını, Yakup soyuna günahlarını bildirin.” İsyanları nedeniyle azarlanacak olanlar kötülük içindeki dünya değil, Rabb’in “halkım” dediği kişilerdir. Ardından şöyle beyan eder: “Bana her gün danışıyor, yollarımı öğrenmekten zevk duyuyorlarmış! Doğru davranan, Tanrısı’nın buyruğundan ayrılmayan bir ulusmuş gibi” (Yeşaya 58:1, 2). Burada, kendilerini doğru gören ve Allah’a hizmete büyük ilgi gösteriyormuş gibi yapan bir sınıf gözler önüne serilmektedir; ancak Kalpleri Araştıran’ın sert ve ciddi azarı, onların ilahî ilkeleri çiğnediklerini ortaya koymaktadır. BM18 486.3

Peygamber böylece terk edilen bir emre işaret ediyor: “Geçmiş kuşakların temelleri üzerine yeni yapılar dikeceksiniz. ‘Duvardaki gedikleri onaran, sokakları oturulacak hale getiren’ denecek sizlere. Kutsal günümde dilediğinizi yapmaz, Şabat Günü’nü çiğnemezseniz, Şabat Günü’ne ‘Zevkli,’ RAB’bin kutsal gününe ‘Onurlu’ derseniz, kendi yolunuzdan gitmez, keyfinize bakmayıp boş konulara dalmaz, o günü yüceltirseniz, RAB’den zevk alırsınız” (1214. ayetler). Bu peygamberlik sözü de günümüz için geçerlidir. Şabat günü Roma gücü tarafından değiştirildiğinde, Allah’ın yasasında gedik açıldı. Fakat bu ilahî kurumun eski haline getirilmesinin zamanı geldi. Gedik onarılmalı ve pek çok neslin temeli yükseltilmelidir. BM18 487.1

Yaratıcı’nın istirahati ve bereketiyle kutsanan Şabat, kutsal Aden bahçesinde masumiyeti içindeki Adem tarafından tutuluyordu; mutlu meskeninden çıkarıldığında da, düşkün fakat tövbekâr olan Adem tarafından tutulmaya devam etti. Habil’den salih Nuh’a, İbrahim’den Yakup’a, tüm atalar tarafından da tutuldu. Seçilmiş halk Mısır’da esaret altındayken, pek çoğu hüküm süren putperestliğin ortasında Allah’ın yasasına ilişkin bilgilerini kaybettiler; fakat Rab İsrail’i kurtardığında, isteğini bilmeleri ve sonsuza dek kendisinden korkmaları ve itaat etmeleri için, yasasını müthiş bir görkem ile toplanan kalabalığa ilan etti. BM18 487.2

O günden günümüze dek Allah’ın yasasının bilgisi yeryüzünde korundu ve dördüncü emirdeki Şabat günü tutuldu. “Yasa tanımaz adam” Allah’ın kutsal gününü ayak altına almayı başardıysa da, onun hüküm sürdüğü dönemde dahi, gizli yerlerde saklanmış, bu günü yücelten sadık canlar vardı. Reform’dan beri her nesilde, tutmayı sürdüren birileri oldu. Çoğunlukla baskı ve zulmün ortasında olsa da, Allah’ın yasasının kalıcılığına ve yaratılışın Şabatı’nın kutsal zorunluluğuna sürekli bir tanıklık verilmiştir. BM18 487.3

Vahiy 14. bölümde “sonsuza dek kalıcı müjde”yle bağlantılı olarak sunulan bu gerçekler, Mesih’in gelişi zamanında O’nun kilisesinin ayırt edilmesini sağlayacaktır. Zira üç aşamalı mesajın sonucunda şu bildiri verilmektedir: “Bu da, Tanrı’nın buyruklarını yerine getiren, İsa’ya imanlarını sürdüren kutsalların sabrını gerektirir.” Bu bildiri, Rabb’in dönüşünden önce verilecek son bildiridir. Bunun duyurulmasının hemen ardından, peygamber İnsanoğlu’nun yerin ekinini biçmek üzere yücelik içinde geldiğini görmüştür. BM18 488.1

Tapınağa ve Allah’ın yasasının değişmezliğine ilişkin ışığı alanlar, anlayışlarına açılan hakikat sisteminin güzelliğini ve ahengini gördüklerinde sevinç ve hayretle doldular. Kendilerine bu kadar değerli görünen bu ışığın diğer Hristiyanlara da iletilebilmesini istediler; sevinçle kabul edileceğine inanmadan edemiyorlardı. Fakat kendilerini dünyaya ters düşüren gerçekler, Mesih’in izleyicisi olma iddiasındaki pek çok kişi tarafından hoş karşılanmadı. Dördüncü emre itaat, büyük çoğunluğun kaçındığı bir fedakârlık gerektiriyordu. BM18 488.2

Şabat’la ilgili iddialar sunulduğunda, pek çok kişi dünyaya ait olanların bakış açısıyla mantık yürüttü. Şöyle dediler: “Biz hep pazar günlerini tuttuk, babalarımız onu tuttular, birçok iyi ve dindar insan pazarı tutarak mesut bir şekilde can verdi. Onlar haklıysa, biz de öyleyiz. Bu yeni Şabat’ı tutmak bizi dünyayla uyumsuz hale getirecektir ve onlar üzerinde hiçbir etkimiz olamaz. Yedinci günü tutan küçük bir topluluk, pazar gününü tutan tüm dünyaya karşı ne kazanmayı umabilir ki?” Yahudiler, buna benzer tezlerle Mesih’i reddetmelerini haklı çıkarmaya çalışmışlardı. Babaları kurban sunularını sunduklarında Allah tarafından kabul görmüşlerdi, çocukların aynı yolu izleyerek kurtuluş bulmalarına ne engel vardı? Aynı şekilde, Luther’in zamanında, papalık yanlıları gerçek Hristiyanların Katolik imanıyla öldüklerine, dolayısıyla bu dinin kurtuluş için yeterli olduğuna kanaat getirmişlerdi. Böyle bir mantık, dinsel inancın ya da uygulamaların her türlü ilerleyişine etkin bir engel oluşturacaktı. BM18 488.3

Pek çok kişi pazar gününü tutmanın yüzyıllardır kilisenin yerleşik bir öğretisi ve yaygın bir geleneği olduğunu ileri sürdü. Bu teze karşı, Şabat’ın ve onun tutulmasının daha kadim ve daha yaygın, hatta dünya kadar eski ve hem meleklerin hem de Allah’ın onayladığı bir uygulama olduğu ortaya konuldu. Dünyanın temelleri atıldığında, sabah yıldızları birlikte şarkı söylerken ve tüm Allah oğulları sevinçle çığrışırken, Şabat’ın temeli o zaman atılmıştı (Eyüp 38:6, 7; Yaratılış 2:13). Bu kurum saygı göstermemize layıktır; insan yetkisiyle tesis edilmemiştir ve insanî geleneklere dayanmamaktadır; Eskiden beri var Olan tarafından tesis edilmiş ve O’nun sonsuz sözü ile emredilmiştir. BM18 489.1

Halkın dikkati Şabat reformu konusuna çekildikçe, popüler din görevlileri Allah’ın sözünü saptırarak, onun tanıklığını araştırıcı zihinleri en iyi şekilde susturacak biçimde yorumladılar. Kutsal Yazılar’ı kendi başlarına araştırmayanlar, arzularına uygun olan sonuçları kabul etmekten memnun oldular. Pek çok kişi tezlerle, safsatalarla, Kilise Babaları’nın gelenekleriyle ve kilisenin yetkisiyle gerçeği yıkmaya çalıştı. Savunucuları ise dördüncü emrin geçerliliğini savunmak üzere Kutsal Kitap’larına başvurdular. Yalnızca hakikat sözünün silahlarını kuşanan alçakgönüllü kişiler, bilgili adamların saldırılarına karşı durdular; bu adamlar belagatli safsatalarının, okulların kurnazlıkları yerine Kutsal Yazılar’ın bilgisine sahip kişilerin basit ve düz mantığına karşı etkisiz olduğunu hayret ve öfke ile anladılar. BM18 489.2

Pek çokları, kendilerini destekleyen Kutsal Kitap tanıklığının yokluğu üzerine, yılmaz bir kararlılıkla, aynı mantığın Mesih’e ve elçilerine karşı nasıl kullanıldığını unutarak, şunları ileri sürdüler: “Büyük adamlarımız neden bu Şabat sorununu anlamıyor? Çok az kişi sizin gibi inanıyor. Sizin haklı, dünyadaki bütün eğitimli insanların haksız olması ise doğru olamaz.” BM18 489.3

Bu tezleri çürütmek için, yalnızca Kutsal Yazılar’ın öğretilerini ve Rabb’in kendi halkıyla tüm çağlardaki ilişkilerinin tarihçesini ortaya koymak yeterli olacaktır. Allah, sesini işitip itaat edenler, gerektiği zaman hoş olmayan gerçekleri dile getirebilecek olanlar, yaygın günahları kınamaktan korkmayanlar aracılığıyla çalışır. O’nun eğitimli ve yüksek konumlardaki kişileri reformlarda önderlik etmek için çoğunlukla seçmeyişinin nedeni, onların kendi itikatlarına, kuramlarına ve teolojik sistemlerine güvenmeleri ve Allah tarafından eğitilme gereği duymamalarıdır. Yalnızca Bilgeliğin Kaynağı ile kişisel bir bağlantısı olanlar Kutsal Yazılar’ı anlayabilir ve açıklayabilir. Kimi zaman okullardan çok az eğitim almış kişiler gerçeği ilan etmek üzere çağrılırlar; bunun nedeni eğitimsiz olmaları değil, Allah tarafından eğitilmeye ihtiyaç duymayacak kadar büyük bir kendi kendilerine yeterlilik duygusuna sahip olmamalarıdır. Mesih’in okulunda öğrenim görürler ve alçakgönüllülükleri ile itaatkârlıkları onları büyük yapar. Allah, onlara kendi gerçeğinin bilgisini teslim ederek, dünyasal şerefin ve insanî yüceliğin yanında önemsiz kaldığı büyük bir şeref verir. BM18 489.4

Adventistlerin çoğunluğu tapınak ve Allah’ın yasasıyla ilgili gerçekleri reddettiler, pek çok kişi de advent hareketine inancını yadsıyarak, bu işe dair peygamberlik sözlerine ilişkin temelsiz ve çelişkili görüşleri benimsediler. Bazıları, sürekli olarak Mesih’in gelişine ilişkin kesin zaman belirleme hatasına düştü. Artık tapınak konusu üzerinde parlayan ışığın onlara hiçbir peygamberlik döneminin ikinci gelişe dek uzanmadığını göstermiş olması gerekirdi; bu gelişin tam zamanı önceden bildirilmemişti. Fakat ışığa sırtlarını dönerek, Rabb’in gelişi için birbiri ardına zamanlar belirlediler ve her seferinde hayal kırıklığına uğradılar. BM18 490.1

Selanik kilisesi Mesih’in gelişine ilişkin hatalı öğretiler aldığında, elçi Pavlus onlara umutlarını ve beklentilerini Allah’ın sözüne göre dikkatle sınamalarını öğütlemişti. Onlara Mesih’in gelişinden önce meydana gelmesi gereken olayları açıklayan peygamberlik sözlerini hatırlatarak, O’nu kendi zamanlarında beklemelerinin geçerli bir nedeni olmadığını gösterdi. “Hiç kimse hiçbir şekilde sizi aldatmasın” (2. Selanikliler 2:3) uyarı sözlerini söyledi. Kutsal Yazılar’ın onaylamadığı beklentilere kapılacak olurlarsa, hatalı bir hareket tarzına yönlendirilirlerdi; hayal kırıklığı onları imansızların alaylarına maruz bırakırdı ve cesaretsizliğe yenik düşme tehlikesi altında kalarak, kurtuluşları için hayati öneme sahip gerçeklerden şüphe etmeleri için ayartılırlardı. Elçinin Selaniklilere verdiği tavsiye, son günlerde yaşamakta olanlar için önemli bir ders içermektedir. Pek çok Adventist, imanlarını Rabb’in gelişine ilişkin kesin bir zamana dayandıramadıkça, yeteri kadar gayretli ve dikkatli bir şekilde hazırlanamayacaklarından korkmuştur. Fakat umutları tekrar tekrar uyandıkça ve her seferinde yıkıldıkça, imanları muazzam peygamberlik gerçeklerinden etkilenmelerini neredeyse imkânsız hale getiren büyük bir darbe almaktadır. BM18 490.2

İlk mesajın verilişinde, yargı için kesin bir zamanın duyurulması Allah tarafından emredilmişti. Bu mesajın dayandığı, 2300 günün bitimini 1844 sonbaharına alan peygamberlik dönemi hesabı, şüphe götürmez şekilde ayakta durmaktadır. Peygamberlik dönemlerinin başlangıcına ve sonuna ilişkin yeni tarihler bulmak için sürekli tekrarlanan çabalar ve bu konumları desteklemek için gereken temelsiz mantık yürütme, zihinleri mevcut gerçekten uzaklaştırmakla kalmaz, aynı zamanda peygamberlik sözlerini açıklamak için gösterilen tüm çabalara gölge düşürür. İkinci geliş için kesin bir zaman ne kadar sık ortaya konursa ve ne kadar yaygın olarak öğretilirse, Şeytan’ın amaçlarına o kadar çok hizmet eder. Zaman geçtikten sonra bu görüşün savunucularına karşı alay ve küçümseme uyandırır, böylece 1843 ve 1844 yıllarının büyük advent hareketine leke sürer. Bu yanılgıda ısrar edenler, sonunda Mesih’in gelişi için fazlasıyla uzak gelecekte bir tarih belirleyeceklerdir. Böylece sahte bir güvenlik duygusu içinde huzur bulmaya yöneleceklerdir, vakit çok geç olana dek pek çoğunun gözü de açılmayacaktır. BM18 491.1

Eski İsrail’in tarihi, Adventist topluluğun geçmiş deneyiminin çarpıcı bir örneğidir. Allah, halkını advent akımında tıpkı İsrail oğullarını Mısır’dan çıkmaya yönlendirdiği gibi yönlendirmiştir. Büyük hayal kırıklığında, imanları Kızıldeniz’deki İbranilerin imanı gibi denenmişti. Geçmiş deneyimlerinde kendileriyle birlikte olan yönlendirici ele halen güveniyor olsalardı, Allah’ın kurtarışını göreceklerdi. 1844 yılındaki çalışmada birlik halinde gayret gösteren herkes üçüncü meleğin mesajını almış ve bunu Kutsal Ruh’un gücüyle duyurmuş olsaydı, Rab onların çabalarıyla birlikte, kudretle çalışacaktı. Dünyanın üzerine bir ışık seli dökülecekti. Yıllar önce yeryüzünün sakinleri uyarılmış, son çalışma tamamlanmış olacaktı ve Mesih halkının kurtuluşu için gelecekti. BM18 491.2

İsrail’in kırk yıl boyunca çölde dolaşması Allah’ın isteği değildi: O onları doğrudan Kenan diyarına yönlendirmek ve oraya kutsal ve mutlu bir halk olarak yerleştirmek istedi. Fakat “imansızlıklarından ötürü oraya giremediler” (İbraniler 3:19). İmandan dönmeleri ve sapkınlıkları yüzünden çölde mahvoldular ve arkalarından Vaat Edilen Ülke’ye girecek olan bir nesil yetiştirildi. Aynı şekilde Mesih’in gelişinin bu kadar gecikmesi ve halkının yıllarca günahlı ve kederli bir dünyada kalması da Allah’ın isteği değildi. Fakat imansızlık onları Allah’tan ayırmıştı. O’nun kendilerine verdiği görevi yerine getirmeyi reddettiklerinde, mesajı duyurmak için başkaları yetiştirildi. İsa, günahkârların uyarıyı duyabilmeleri ve Allah’ın gazabı dökülmeden önce kendisinde sığınak bulabilmeleri için, dünyaya gösterdiği merhametle, gelişini ertelemektedir. BM18 492.1

Eski çağlarda olduğu gibi şimdi de, zamanın günahlarını ve yanılgılarını azarlayan bir gerçeğin sunulması karşıtlık uyandıracaktır. “Kötülük yapan herkes ışıktan nefret eder ve yaptıkları açığa çıkmasın diye ışığa yaklaşmaz” (Yuhanna 3:20). İnsanlar kanaatlarını Kutsal Yazılar’a dayanarak koruyamadıklarını gördüklerinde, pek çok kişi konumunu ne pahasına olursa olsun korumaya karar verir ve habis bir ruhla, rağbet görmeyen gerçeği savunan kişilerin karakterine ve niyetlerine saldırıda bulunurlar. Çağlar boyunca aynı davranış tarzı izlenmiştir. İlyas İsrail’i sıkıntıya sokan bir adam, Yeremya bir hain, Pavlus ise tapınağı kirleten biri olarak nitelenmişti. O günden bugüne dek, gerçeğe sadık kalanlar kışkırtıcı, sapkın ya da hizipçi olarak suçlanmışlardır. Kesin peygamberlik sözlerini kabul edemeyecek kadar inançsız olan kitleler, yaygın günahları kınamaya cüret edenlere yöneltilen suçlamaları sorgusuz bir saflıkla kabullenmektedirler. Bu ruh gitgide daha da büyüyecektir. Kutsal Kitap, devletin yasalarının Allah’ın yasalarıyla büyük ölçüde çelişeceği, öyle ki, tüm ilahî ilkelere itaat etmek isteyen herkesin kötülük iddiasıyla kınanmaya ve cezalandırılmaya göğüs germesi gerekeceği bir zamanın geleceğini açıkça öğretmektedir. BM18 492.2

Bunun ışığında, gerçeğin habercisinin görevi nedir? Gerçeğin, çoğunlukla yalnızca insanların onun iddialarından kaçınmalarına ya da direnç göstermelerine neden olduğu için, sunulmaması gerektiğine mi karar vermelidir? Hayır; Allah’ın sözünün tanıklığını, karşıtlık uyandırdığı gerekçesiyle gizlemesi için, önceki Reformculardan daha fazla nedene sahip değildir. Kutsalların ve şehitlerin inanç açıklaması, gelecek nesillerin yararına kaydedilmişti. Kutsallığın ve kararlı dürüstlüğün yaşayan örnekleri olan kişiler, şimdi Allah için tanıklık etmeye çağrılanlara geçmişten cesaret ilham etmektedirler. Lütuf ve gerçeği yalnızca kendileri için değil, Allah bilgisinin onlar aracılığıyla yeryüzünü aydınlatabilmesi için de aldılar. Allah bu nesildeki hizmetkârlarına ışık vermiş midir? Öyleyse bunun tüm dünyaya yansımasına izin vermelidirler. BM18 493.1

Rab, eski zamanda O’nun adıyla konuşan birine şunları bildirmişti: “İsrail halkı seni dinlemek istemeyecektir, çünkü o beni dinlemek istemiyor.” Buna rağmen, şöyle dedi: “Seni ister dinlesinler, ister dinlemesinler, onlara sözlerimi söyleyeceksin” (Hezekiel 3:7, 2:7). Allah’ın hizmetkârına, bu zamanda şu emir veriliyor: “Sesinizi boru sesi gibi yükseltin; halkıma isyanlarını, Yakup soyuna günahlarını bildirin.” BM18 493.2

Gerçeğin ışığını alan herkes, imkânlarının elverdiği kadarıyla, kendisine Rabb’in şu sözü gelen İsrail’in peygamberi kadar ciddi ve müthiş bir sorumluluk altındadır: “İnsanoğlu, seni İsrail halkına bekçi atadım. Benden bir söz duyar duymaz onları benim yerime uyaracaksın. Kötü kişiye, ‘Ey kötü kişi, kesinlikle öleceksin’ dediğim zaman, onu uyarmaz, kötü yolundan döndürmek için konuşmazsan, o kişi günahı içinde ölecek; ama onun kanından seni sorumlu tutacağım. Ancak kötü kişiyi uyardığın halde yolundan dönmezse, o günahı içinde ölecek. Ama sen canını kurtarmış olacaksın” (Hezekiel 33:79). BM18 493.3

Gerçeğin hem kabul edilmesinin hem de duyurulmasının önündeki en büyük engel, rahatsızlık ve azarlama içermesidir. Bu, gerçeğe karşı tezler arasında, gerçeğin savunucularının hiçbir zaman çürütemediği tek tezdir. Fakat bu Mesih’in gerçek izleyicilerini alıkoyamaz. Onlar gerçeğin popüler olmasını beklemezler. Görevlerinin bilincinde olarak, “geçici, hafif sıkıntılarımız bize, ağırlıkta hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak kadar büyük, sonsuz bir yücelik kazandırmaktadır” diyen elçi Pavlus’la; ve “Mesih uğruna aşağılanmayı Mısır hazinelerinden daha büyük zenginlik sa[yan]” eskilerden biriyle birlikte, çarmıhı bilerek kabul ederler (2. Korintliler 4:17; İbraniler 11:26). BM18 494.1

İnancı ne olursa olsun, kalbinde yalnızca dünyaya hizmet edenler dinsel konularda ilkelerden ziyade politika gereği davranırlar. Doğruyu doğru olduğu için seçmeli ve sonuçlarını Allah’a bırakmalıyız. Dünya, büyük reformlarını ilke, iman ve cesaret sahibi olan insanlara borçludur. Reform işi şimdi de böyle kişilerle sürdürülmelidir. BM18 494.2

Rab şöyle diyor: “Ey sizler, doğru olanı bilenler, yasamı yüreğinde taşıyan halk, dinleyin beni! İnsanların aşağılamalarından korkmayın, yılmayın sövgülerinden. Güvenin yediği giysi gibi, kurtçuğun yediği yapağı gibi yitecekler. Oysa zaferim sonsuza dek kalacak, kurtarışım kuşaklar boyu sürecek” (Yeşaya 51:7, 8). BM18 494.3