Büyük Mücadele
3.—RUHSAL KARANLIK DÖNEMİ (SAPKINLIK)
Elçi Pavlus Selaniklilere ikinci mektubunda, papalık kurumunun kurulmasıyla sonuçlanacak olan büyük sapkınlığı önceden bildirmişti. Mesih’in gününün “imandan dönüş başlamadıkça, mahvolacak olan o yasa tanımaz adam ortaya çıkmadıkça” gelmeyeceğini beyan etti. “Bu adam, tanrı diye anılan ya da tapılan her şeye karşı gelerek kendini hepsinden yüce gösterecek, hatta kendisini Tanrı ilan ederek Tanrı’nın Tapınağı’nda oturacaktır.” Elçi ayrıca kardeşlerini “yasa tanımazlığın gizli gücü şu anda bile etkindir” diyerek uyarıyor (2. Selanikliler 2:3, 4, 7). O erken zamanda dahi, papalığın gelişimine yol hazırlayacak olan hataların kiliseye sızmakta olduğunu görmüştü. BM18 53.1
“Yasa tanımazlığın gizli gücü” adım adım, başlangıçta gizlice ve sessizlik içinde, sonradan güç kazanıp insanların zihinlerini denetim altına almaya başladıkça açıktan açığa, aldatıcı ve küfürlü işini devam ettirdi. Putperestliğin adetleri neredeyse hissedilmeyen bir şekilde Hristiyan kilisesine girdi. Taviz ve uyum ruhu, kilisenin putperestlikten gördüğü acımasız zulümler nedeniyle, bir süreliğine engellenmişti. Fakat zulüm bittikten ve Hristiyanlık kralların saraylarına girdikten sonra, kilise Mesih’in ve elçilerinin alçakgönüllü sadeliğini bırakarak, putperest rahiplerin ve yöneticilerin debdebesine ve gururuna kapıldı; ve Allah’ın emirlerini insanî kuramlar ve geleneklerle değiştirdi. Dördüncü yüzyılın başlarında Konstantin’in sözde ihtidası büyük bir sevince neden olmuş; böylece dünyasallık doğruluk kisvesi altında kiliseye girmişti. Artık yozlaşma hızla ilerliyordu. Mağlup olmuş gibi görünen putperestlik, muzaffer oldu. Onun ruhu kiliseyi denetim altına aldı. Öğretileri, törenleri ve batıl inanışları, Mesih’i izlediğini iddia edenlerin imanına ve ibadetlerine yerleşti. BM18 53.2
Putçuluk ile Hristiyanlık arasındaki bu uzlaşma, peygamberlik sözünde bildirilen, Allah’a karşı gelen ve kendini O’nun üstüne koymaya çalışan “yasa tanımaz adam”ın ortaya çıkmasıyla sonuçlandı. Bu dev sahte din sistemi Şeytan’ın gücünün başyapıtıdır - dünyayı kendi isteğine göre yönetmek amacıyla kendisini tahta geçirme çabalarının muazzam eseridir. BM18 54.1
Şeytan bir kez Mesih’le uzlaşma yoluna gitmeye çalışmıştı. Ayartı çölünde Allah’ın Oğlunun yanına gelerek, O’na dünyanın tüm krallıklarını ve bunların görkemini göstermiş ve karanlığın efendisinin üstünlüğünü tanıması koşuluyla bunların tümünü O’na vermeyi teklif etmişti. Mesih küstah ayartıcıyı azarladı ve onu gitmeye zorladı. Fakat Şeytan aynı ayartıları insanlara daha başarılı bir şekilde sunuyor. Kilise, dünyasal menfaat ve şeref elde etmek için dünyanın büyük adamlarının beğenisini ve desteğini aramaya yöneltildi; böylece Mesih’i reddederek Şeytan’ın temsilcisine, Roma piskoposuna bağlılık sunması sağlandı. BM18 54.2
Roma Katolikliğinin başlıca öğretilerinden birine göre papa, Mesih’in evrensel kilisesinin görünür başkanıdır ve dünyadaki tüm piskoposlar ve pastörler1 üzerinde mutlak yetki sahibidir. Bunun ötesinde, papaya Tanrı’ya ait unvanlar verilmiştir. Kendisine “Rab Allah Papa” unvanı verilmiş (Ek’e bakınız) ve yanılmaz olarak ilan edilmiştir. Tüm insanların saygısını talep etmektedir. Şeytan’ın ayartı çölünde ileri sürdüğü iddia, halen Roma Kilisesi aracılığıyla ortaya konmaktadır, büyük kalabalıklar da ona saygı göstermeye hazırdır. BM18 54.3
Ancak Allah’tan korkan ve O’na biat edenler, göğe kafa tutan bu iddiaya, Mesih’in kurnaz düşmanının tacizlerine verdiği yanıtı verirler: “Tanrın Rab’be tapacak, yalnız O’na kulluk edeceksin” (Luka 4:8). Allah, sözünün hiçbir yerinde herhangi bir insanı kilisenin başı olarak atadığına dair bir imada bulunmamıştır. Papalığın üstünlüğü öğretisi, Kutsal Yazılar’da öğretilenlere taban tabana zıttır. Papanın Mesih’in kilisesi üzerinde, gasp ile elde etmesi haricinde hiçbir gücü olamaz. BM18 55.1
Roma yanlıları ısrarla Protestanları sapkınlıkla ve gerçek kiliseden bilerek ayrılmakla suçlamaktadırlar. Fakat bu suçlamalar daha çok kendileri için geçerlidir. Gerçekte Mesih’in bayrağını bırakan ve “kutsallara ilk ve son kez emanet edilen iman[dan]” ayrılanlar kendileridirler (Yahuda 3). BM18 55.2
Şeytan, Kutsal Yazılar’ın insanların kendi aldatmacalarının farkına varmalarını ve gücüne karşı koymalarını sağlayacağını çok iyi biliyordu. Dünyanın Kurtarıcısı dahi onun saldırılarına Söz ile karşı koymuştu. Mesih her saldırıda sonsuz hakikatin kalkanını ortaya koyarak, “... diye yazılmıştır” yanıtını verdi. Düşmanın her teklifine, Söz’ün hikmeti ve gücüyle karşı koydu. Şeytan’ın, insanların üzerindeki etkinliğini sürdürebilmesi ve gaspçı papalığın yetkisini kabul ettirebilmesi için, onları Kutsal Yazılar’ın bilgisinden mahrum bırakması gerekmektedir. Kutsal Kitap Allah’ı yüceltip sınırlı insanı gerçek konumuna yerleştirecekti; dolayısıyla onun kutsal gerçekleri gizlenmeli ve bastırılmalıydı. Roma Kilisesi bu mantığı benimsedi. Kutsal Kitap’ın dağıtımı yüzlerce yıl boyunca engellendi. İnsanların onu okumaları ya da evlerinde bulundurmaları yasaklandı, ilkesiz rahipler ve piskoposlar onun öğretilerini kendi iddialarını destekleyecek şekilde yorumladılar. Böylece papa, kilise ve devlet üzerinde yetkiyle donatılmış bir şekilde, Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi olarak evrensel kabul gördü. BM18 55.3
Hata saptayıcı ortadan kaldırıldıktan sonra, Şeytan kendi isteğine göre çalışmaya başladı. Peygamberlik sözlerinde papalığın “belirlenen zamanları, yasaları değiştirmeyi amaçlayaca[ğı]” bildirilmişti (Daniel 7:25). Buna teşebbüs etmekte gecikmedi. Putperestlikten ihtida edenlere putlara tapınmanın yerine geçecek bir şey verebilmek, böylece Hristiyanlığı görünürde kabul etmelerini sağlamak için, Hristiyan ibadetine kademe kademe tasvirlere ve kutsal emanetlere saygı gösterme geleneği yerleştirildi. Bir genel konsey kararı ile (Ek’e bakınız) bu putperestlik sistemi tamamen tesis edilmiş oldu. Roma, kutsala saygısızlık işini tamamlamak için Allah’ın yasasından tasvirlere tapınmayı yasaklayan ikinci emri çıkarma ve sayıyı korumak için onuncu emri ikiye bölme cüretinde bulundu. BM18 56.1
Putperestliğe taviz verme ruhu, Gök’ün yetkisine daha da büyük saygısızlık yolunu açtı. Kilisenin kendini adamamış önderleri aracılığıyla çalışan Şeytan, dördüncü emri de değiştirmeye çalıştı ve Allah’ın bereketlediği ve kutsadığı gün olan kadim Şabat’ı2 (Yaratılış 2:2, 3) bir kenara atmaya, yerine de putperestlerin “güneşin kutsal günü” olarak kutladıkları bayramı yüceltmeye teşebbüs etti. Bu değişiklik girişimi başlangıçta açıktan yapılmadı. İlk yüzyıllarda gerçek Şabat tüm Hristiyanlarca tutuluyordu. Allah’ın itibarı için titizlik gösteriyorlardı ve O’nun yasasının değişmezliğine inandıkları için ilkelerinin kutsallığını şevkle koruyorlardı. Fakat Şeytan büyük bir kurnazlıkla, hedefini gerçekleştirmek üzere temsilcileri aracılığıyla çalışıyordu. İnsanların dikkatinin pazar gününe çekilebilmesi için, bu gün Mesih’in dirilişinin anısına bayram ilan edildi. O gün dinsel törenler yapılıyordu; ancak Şabat günü halen kutsal tutulduğundan, bu güne bir eğlence günü gözüyle bakılıyordu. BM18 56.2
Şeytan, tamamlamaya kararlı olduğu işin yolunu hazırlamak için, Mesih’in gelişinden önce Yahudileri kullanarak, Şabat gününü en katı kurallarla doldurmalarını, böylece tutulmasının bir yük haline gelmesini sağladı. Şabat’ın bu şekilde görülmesini sağladığı sahte ışığın avantajını kullanarak, ondan sanki bir Yahudi kurumuymuş gibi nefret uyandırdı. Hristiyanlar pazar gününü çoğunlukla neşeli bir bayram olarak kutlamaya devam ederlerken, Yahudilere olan nefretlerini göstermeleri için Şabat’ı bir oruç zamanı, üzüntü ve kasvet günü haline getirtti. BM18 56.3
Dördüncü yüzyılın başlarında imparator Konstantin, pazar gününü tüm Roma İmparatorluğu’nda resmî tatil yapan bir ferman çıkardı. (Ek’e bakınız.) İmparatorun putperest tebaası güneş gününe saygı gösteriyor, Hristiyanlar da bu günü şereflendiriyordu; imparatorun politikası putperestliğin ve Hristiyanlığın çatışan çıkarlarını uzlaştırmaktı. Konstantin bunu, Hristiyanların ve putperestlerin aynı günü tutmasının, paganların Hristiyanlığı görünürde kabul etmelerini kolaylaştıracağını, bu sayede de kilisenin güç kazanarak yüceltileceğini düşünerek güç arzusuna ve ihtirasına kapılan kilise piskoposlarının teşvikiyle yapmıştı. Ancak pek çok Allah’tan korkan Hristiyan, kademeli olarak pazar gününü bir dereceye kadar kutsal görmeye yönlendirilmelerine rağmen, gerçek Şabat’ı hâlâ Rabb’in kutsal günü olarak görmeye ve dördüncü emri yerine getirerek bu günü tutmaya devam ediyordu. BM18 57.1
Baş aldatıcı işini henüz bitirmemişti. Hristiyan dünyasını kendi bayrağı altında toplamaya ve aslında kendi vekili olan fakat Mesih’in temsilcisi olma iddiasındaki gururlu papa aracılığıyla gücünü göstermeye kararlıydı. Tam olarak ihtida etmemiş putperestler, ihtiraslı piskoposlar ve dünyayı seven kilise görevlileri aracılığıyla hedefine ulaştı. Zaman zaman dünyanın dört bir yanından gelen kilise ileri gelenlerinin katıldığı büyük konseyler düzenlendi. Neredeyse her konseyde Allah’ın tesis etmiş olduğu Şabat günü biraz daha bastırıldı, pazar günü ise aynı şekilde yüceltildi. Böylece putperest bayramı sonunda ilahî bir kurum gibi şereflendirilirken, Kutsal Kitap’ın Şabat’ı ise Yahudilik kalıntısı olarak ilan edilip tutanlar lanetlendi. BM18 57.2
Büyük sapkın, “tanrı diye anılan ya da tapılan her şeye karşı gelerek kendini hepsinden yüce göster[mede]” başarılı olmuştu (2. Selanikliler 2:4). İlahî yasanın, tüm insanlığı şaşmaz bir şekilde gerçek ve yaşayan Allah’a yönlendiren tek ilkesini değiştirmeye cüret etmişti. Dördüncü emirde Allah göklerin ve yerin yaratıcısı olarak ilan edilmekte, böylece diğer tüm sahte tanrılardan ayırt edilmektedir. Yedinci gün, yaratılış işinin anıtı olmak üzere, insan için dinlenme günü olarak kutsanmıştı. Allah’ı insanların zihinlerinde sürekli olarak varoluşun kaynağı ve saygı gösterilerek ibadet edilmesi gereken Varlık olarak tutmak için tasarlanmıştı. Şeytan insanları Allah’a olan bağlılıklarından ve Allah’ın yasasına itaatten döndürmeye çalışır; bu nedenle çabalarını bilhassa Allah’ı Yaratıcı olarak sergileyen emre yöneltir. BM18 58.1
Protestanlar Mesih’in pazar günü gerçekleşen dirilişinin bu günü Hristiyan Şabatı haline getirdiğini iddia etmektedirler. Fakat bunun Kutsal Yazılarda kanıtı yoktur. Bu güne ne Mesih, ne de elçileri tarafından şeref verilmemiştir. Bir Hristiyan kurumu olarak pazarın tutulmasının kökeni, Pavlus’un zamanında dahi çalışmaya başlamış olan “yasa tanımazlığın gizli gücü”ndeydi (2. Selanikliler 2:7). Rab, papalığın bu çocuğunu nerede ve ne zaman evlat edindi? Kutsal Yazılar’ın onaylamadığı bir değişiklik için hangi geçerli neden ileri sürülebilir? BM18 58.2
Altıncı yüzyılda papalık yerini pekiştirmişti. Kudret tahtı imparatorluk başkentindeydi ve Roma piskoposu tüm kilisenin başı olarak ilan edildi. Paganlık yerini papalığa bırakmıştı. Ejderha, canavara “kendi gücü ve tahtıyla birlikte büyük yetki” vermişti (Vahiy 13:2). Bundan sonra Daniel ve Vahiy kitapçıklarının peygamberlik sözlerinde önceden bildirilen 1260 yıllık papalık baskısı başladı (Daniel 7:25; Vahiy 13:57). (Ek’e bakınız.) Hristiyanlar ya iman bütünlüklerini terk ederek papalık törenlerini ve ibadet biçimini kabul etmeye, ya da hayatlarını zindanlarda çürütmeye veya işkencede, yakma kazığında ya da celladın baltasının ucunda teslim etmeye zorlandılar. İsa’nın sözleri şimdi yerine geliyordu: “Anne babanız, kardeşleriniz, akraba ve dostlarınız bile sizi ele verecek ve bazılarınızı öldürtecekler. Benim adımdan ötürü herkes sizden nefret edecek” (Luka 21:16, 17). Zulüm, sadıkların üzerine her zamankinden büyük bir şiddetle indi ve dünya geniş bir savaş alanı haline geldi. Mesih’in kilisesi yüzlerce yıl boyunca inzivada ve gizlilikte sığınak buldu. Peygamber şöyle diyor: “Kadınsa çöle kaçtı. Orada bin iki yüz altmış gün beslenmesi için Tanrı tarafından hazırlanmış bir yeri vardı” (Vahiy 12:6). BM18 58.3
Roma Kilisesi’nin güç kazanması Karanlık Çağın başlangıcını belirliyordu. Gücü daha da arttıkça karanlık yoğunlaştı. İman gerçek temel olan Mesih’ten, Roma’nın papasına aktarıldı. İnsanlar günahların bağışlanması ve sonsuz kurtuluş için Allah’ın Oğlu’na güvenmek yerine papaya ve onun yetki verdiği rahipler ile piskoposlara bakmaya başladılar. Kendilerine papanın onların dünyevi aracısı olduğu ve Allah’a onun aracılığı olmadan kimsenin yaklaşamayacağı; dahası, onun onlara göre Allah’ın yerinde olduğu ve bu nedenle kesin olarak itaat edilmesi gerektiği öğretiliyordu. Onun isteklerinden sapmak, suçluların bedenlerine ve canlarına en sert cezaların yağması için yeterli bir nedendi. Böylece insanların zihinleri Allah’tan döndürülerek yanılabilir, kusurlu ve zalim insanlara, hatta bizzat gücünü onlar aracılığıyla gösteren karanlığın efendisine yöneltildi. Günah, kutsallık kisvesinde gizlenmişti. Kutsal Yazılar bastırıldığında ve insan kendini üstün olarak görmeye başladığında, tek görebileceğimiz sahtekârlık, aldatmaca ve aşağılık fesattır. İnsanî yasaların ve geleneklerin yüceltilmesiyle, her zaman Allah’ın yasasının kenara atılmasının sonucu olan yozlaşma ortaya çıktı. BM18 59.1
O günler Mesih’in kilisesi için tehlike dönemiydi. Sadık bayraktarların sayısı gerçekten çok azdı. Hakikatin tanıkları tamamen ortadan kalkmadıysa da, kimi zaman yanılgı ve batıl inançlar tamamen üstün gelip, gerçek din yeryüzünden silinecekmiş gibi görünüyordu. Müjde görünürde yoktu, fakat dinsel şekil şartlarının sayısı artmıştı ve insanların sırtına katı kurallar yüklenmişti. BM18 59.2
İnsanlara hem aracıları olarak papaya bakmaları, hem de günaha karşılık kefaret olarak kendi işlerine güvenmeleri öğretiliyordu. Sanki Allah insanlar gibi basit şeylere kızarmış veya sunularla ya da kefaret eylemleriyle sakinleşirmiş gibi, Allah’ın öfkesini yatıştırmak ya da O’nun rızasını almak amacıyla uzun hac yolculukları yapılıyor, kefaret eylemlerinde bulunuluyor, kutsal emanetlere tapılıyor, kilise binaları, türbeler ve sunaklar inşa ediliyor, kiliseye büyük tutarlarda paralar ödeniyor ve buna benzer pek çok işler emrediliyordu! BM18 60.1
Onun kendi önderlerinin arasında bile, ahlak bozukluğunun yaygınlaşmasına rağmen, Roma Kilisesi’nin etkisi sürekli artıyor gibiydi. Sekizinci yüzyılın sonlarında papa yanlıları, Roma piskoposlarının şimdi sahip oldukları ruhsal güce kilisenin ilk yıllarında da sahip olduğunu iddia ettiler. Bu iddiayı desteklemek için kendisine yetki göstergesi verilecek bir araç bulunmalıydı; bu da yalanın babası tarafından kolaylıkla temin edildi. Keşişler tarafından sahte antik yazmalar üretildi. Papanın evrensel üstünlüğünü en erken zamanlardan beri tesis eden, daha önce hiç duyulmamış konsey kararları keşfedildi. Hakikati reddetmiş olan kilise, bu aldatmacaları büyük bir iştahla kabullendi. (Ek’e bakınız.) BM18 60.2
Gerçek temel (1. Korintliler 3:10, 11) üzerine inşa etmekte olan birkaç sadık yapıcı, çalışmalarının önünü tıkayan sahte öğretinin molozları yüzünden şaşkınlığa düştü ve engellendi. Nehemya’nın zamanında Yeruşalim’in duvarlarını inşa eden yapıcılar gibi, bazıları şu sözleri söylemeye hazırlanıyordu: “Yük taşıyanların gücü tükendi... O kadar moloz var ki, artık surların onarımını sürdüremiyoruz” (Nehemya 4:10). Zulme, sahtekârlığa, fesada ve Şeytan’ın ilerleyişlerini yavaşlatabilmek için bulduğu diğer tüm engellere karşı sürekli olarak savaşmaktan yorulan bu sadık yapıcıların bir kısmı cesaretlerini yitirdi; bu yüzden huzur için ve can ve mal güvenlikleri için gerçek temele sırtlarını döndüler. Düşmanlarının saldırılarından yılmayan diğerleri ise, korkusuzca ilan etti: “Onlardan korkmayın! ... Yüce ve görkemli Rab’bi anımsayın” (14. ayet); ve her biri kılıcını kuşanarak çalışmasına devam etti. Efesliler 6:17. 3 BM18 60.3
Aynı nefret ve gerçeğe karşı gelme ruhu, Allah’ın düşmanlarına her çağda ilham vermiştir, O’nun hizmetkârlarından da aynı dikkati ve sadakati göstermeleri beklenir. Mesih’in ilk öğrencilere söylediği sözler, O’nun zamanın sonundaki takipçileri için de geçerlidir: “Size söylediklerimi herkese söylüyorum; uyanık kalın!” (Markos 13:37). BM18 61.1
Karanlık daha da yoğunlaşıyor gibiydi. Tasvirlere tapınma yaygınlaştı. Resimlerin ve heykellerin önünde mumlar yakılarak onlara dualar edildi. En saçma ve batıl inanca dayalı gelenekler hüküm sürüyordu. İnsanların zihinleri bütünüyle batıl inançların denetimi altındaydı, öyle ki, mantığın kendisi etkisini kaybetmiş gibiydi. Rahiplerin ve piskoposların kendileri zevk ve şehvet düşkünü, yozlaşmış kişiler iken, onların rehberliği altındaki insanların cehalet ve ahlaksızlığa batmalarından daha doğal bir şey olamazdı. BM18 61.2
On birinci yüzyılda papalığın güçlerine bir yenisi eklendi, Papa VII. Gregor Roma Kilisesi’nin kusursuzluğunu ilan etti. İleri sürdüğü iddialar arasında, Kutsal Yazılar’a göre kilisenin asla hata yapmadığı ve hiçbir zaman da yapmayacağı iddiası yer alıyordu. Ancak Kutsal Yazılardan bu iddiayı destekleyecek hiçbir kanıt sunmadı. Gururlu papa, imparatorları tahttan indirme yetkisinin olduğunu da öne sürerek, vermiş olduğu bir hükmü kimsenin bozamayacağını, fakat kendisinin diğer herkesin hükümlerini bozma ayrıcalığına sahip olduğunu ilan etti. (Ek’e bakınız.) BM18 61.3
Bu yanılmazlık savunucusunun zorba karakterine ilişkin çarpıcı bir örnek, Alman imparatoru IV. Henry’ye olan davranışında görülebilir. Bu hükümdarın, papanın yetkisini reddetmeye cüret ettiği için, aforoz edildiği ve tahttan indirildiği ilan edildi. Papalığın emriyle isyan ettirilen ve yanından ayrılan kendi prenslerinin tehditleriyle karşı karşıya kalan Henry, Roma’yla barış yapma ihtiyacı hissetti. Eşi ve sadık bir hizmetkârıyla birlikte, kendisini papanın önünde alçaltmak için kış ortasında Alpleri geçti. Gregor’un şatosuna vardığında yanında muhafızları olmadan bir dış avluya götürüldü, orada, şiddetli kış soğuğunda, berbat bir elbise içinde, başı açık ve çıplak ayakla papanın huzuruna çıkma iznini bekledi. Papa, ancak krala üç gün oruç tutturup günahını itiraf ettirttikten sonra onu bağışlamaya karar verdi. Bu durumda dahi, imparatorun krallık mührünü ve yetkisini yeniden kullanmaya başlamadan önce, papanın onayını beklemesi gerekiyordu. Kazandığı zaferle sevinç duyan Gregor, kralların gururunu yıkmanın kendi görevi olduğunu iddia ederek böbürlendi. BM18 61.4
Bu kibirli papanın mütehakkim gururu ile, kendisini bağışlama ve huzur getirmek üzere kalp kapısından içeri girmek için izin ister şekilde betimleyen Mesih’in alçakgönüllülüğü ve nezaketi arasında ne kadar çarpıcı bir zıtlık var. Mesih öğrencilerine şöyle öğretmişti: “Aranızda birinci olmak isteyen, ötekilerin kulu olsun” (Matta 20:27). BM18 62.1
İlerleyen yüzyıllarda Roma’dan çıkan öğretilerde yanılgılar sürekli bir şekilde arttı. Papalığın kuruluşundan önce dahi putperest filozofların öğretileri kilisede ilgi görmüş ve etki bırakmıştı. Mühtedilik iddiasındaki pek çok kişi halen pagan felsefenin ilkelerine bağlı kalıyordu ve bunları kendileri öğrenmekle kalmayıp, etkilerini putperestler arasında yaymak için bir araç olarak başkalarına da tavsiye ediyorlardı. Böylece Hristiyan imanına ciddi yanılgılar girmiş oldu. Bunlar arasında göze çarpan, insanın doğal ölümsüzlüğüne ve ölümde bilinçli olduğuna dair inanıştır. Bu öğreti, Roma’nın azizlere dua etme ve Bakire Meryem’e tapınma adetlerini dayandırdığı temeli attı. Papalık inancına erken zamanlarda giren, tövbesiz ölenlere ebedî işkence edileceği sapkınlığı da bu temelden kaynaklandı. BM18 62.2
Böylece başka bir putperest icadının girişine de yol açıldı, Roma buna purgatorya adını vermişti ve saf ve batıl inançlı kalabalıkları dehşete düşürmek için kullandı. Bu sapkınlık ile, sonsuz mahvoluşu hak etmeyen canların günahlarının cezasını gördükleri ve kirliliklerinden arındıktan sonra oradan alınarak göğe kabul edildikleri bir işkence yerinin varlığı bildiriliyordu. (Ek’e bakınız.) BM18 63.1
Roma’nın, yandaşlarının korkularından ve ahlaksızlıklarından kazanç sağlayabilmesi için bir uydurmaya daha ihtiyacı vardı. Bu da endüljans öğretisiyle sağlandı. Papanın dünyevi egemenlik alanını genişletmek, düşmanlarını cezalandırmak veya ruhsal üstünlüğünü reddetme cüreti gösterenleri yok etmek için açacağı savaşlara katılacak olan herkese, geçmişteki, bugünkü ve gelecekteki günahlarının tümüyle affı ve bunların neden olacağı acılardan ve cezalardan kurtuluş vaat edildi. İnsanlara ayrıca kiliseye para ödeyerek kendilerini günahtan kurtarabilecekleri ve alevler içinde işkence gören ölmüş dostlarının canlarını da azat edebilecekleri öğretildi. Roma böyle yöntemlerle kasasını doldurdu ve başını yaslayacak bir yeri bile olmayan Kişi’nin sözde temsilcilerinin debdebe, lüks ve ahlaksızlıklarını devam ettirdi. (Ek’e bakınız.) BM18 63.2
Kutsal Yazılar’ın gereği bir tören olan Rabb’in Sofrası, Aşai Rabbani ayininin putperest kurbanıyla değiştirildi. Papalık rahipleri, anlamsız ve gösterişli ayinlerinde ekmeği ve şarabı “Mesih’in gerçek bedenine ve kanına” dönüştürürmüş gibi yaptılar.—Kardinal Wiseman, The Real Presence of the Body and Blood of Our Lord Jesus Christ in the Blessed Eucharist, Proved From Scripture [Kutlu Aşai Rabbani Ayini’nde Rabbimiz İsa Mesih’in Bedeninin ve Kanının Gerçekten Mevcut Bulunması, Kutsal Yazılardan Kanıtı] , 8. ders, 3. bölüm, 26. paragraf. Küfürlü cüretkârlıklarıyla, her şeyin Yaratıcısı olan Allah’ı yaratma gücüne sahip olduklarını açıkça iddia ettiler. Hristiyanlardan, ölüm tehdidi altında, bu korkunç, Göğe hakaret eden sapkınlığa iman ikrarında bulunmaları istendi. Karşı çıkan çok sayıda kişi ateşe atıldı. (Ek’e bakınız.) BM18 63.3
On üçüncü yüzyılda ise papalığın o en korkunç aracı tesis edildi: Engizisyon. Karanlığın efendisi, papalık hiyerarşisindeki önderlerle birlikte çalıştı. Şeytan ve melekleri gizli toplantılarda kötü insanların zihinlerini denetim altına alıyor, aralarında görülmeden duran Allah’ın meleği ise onların günah dolu kararlarının dehşet verici kaydını alıyor, insan gözlerine görünemeyecek kadar korkunç olan bu eylemlerin tarihini yazıyordu. “Büyük Babil,” “kutsalların... kanıyla sarhoş” olmuştu. 4 Milyonlarca şehidin ezilmiş bedenleri, o sapkın güçten intikam alması için Allah’a yalvarıyordu. BM18 64.1
Papalık, dünyanın zorbası haline gelmişti. Krallar ve imparatorlar Roma başpiskoposunun emirlerine boyun eğiyorlardı. İnsanların kaderi, hem o an için, hem de sonsuzluk için, onun elinde gibi görünüyordu. Yüzlerce yıl boyunca Roma öğretileri yaygın bir biçimde ve kesin olarak kabul gördü, ayinleri saygıyla yerine getirildi, bayramları genel olarak tutuldu. Ruhban sınıfı şereflendirildi ve cömertçe desteklendi. Roma Kilisesi o zamandan beri o saygınlığa, görkeme veya güce bir daha ulaşamadı. BM18 64.2
Ancak “papalığın öğle vakti, dünyanın gece yarısıydı.”—J. A. Wylie, The History of Protestantism [Protestanlığın Tarihi] , 1. kitap, 4. bölüm. Kutsal Yazılar neredeyse hiç bilinmiyordu, üstelik yalnız sıradan halk tarafından değil, rahipler tarafından da. Geçmişin Ferisileri gibi, papalık önderleri de kendilerinin günahlarını açığa çıkaracak olan ışıktan nefret ettiler. Doğruluk standardı olan Allah’ın yasası ortadan kaldırıldığı için, güçlerini sınırsızca kullanıyor, her türlü kötülüğü serbestçe işliyorlardı. Sahtekârlık, açgözlülük ve ahlaksızlık aldı yürüdü. İnsanlar kendilerine servet ya da mevki getirecek hiçbir suçu işlemekten kaçınmıyorlardı. Papaların ve piskoposların sarayları, en rezil sefahatlerin sahneleri haline geldi. Hüküm süren papalardan bazıları öyle iğrenç suçlar işliyorlardı ki, dünyasal hükümdarlar bu kilise ileri gelenlerini müsamaha edilemeyecek denli aşağılık canavarlar olarak görevlerinden azletmeye çalıştılar. Avrupa yüzyıllar boyunca eğitim, sanat ve uygarlık alanlarında hiçbir ilerleme gösteremedi. Hristiyanlık ahlaki ve düşünsel bir felç geçiriyordu. BM18 64.3
Roma gücü altındaki dünyanın durumu, Hoşea peygamberin sözlerinin dehşetli ve çarpıcı bir şekilde yerine gelişini gösteriyordu: “Yok oldu halkım bilgisizlikten, sen bilgiyi reddettiğin için, ben de seni reddedeceğim... Sen Tanrı’nın yasasını unuttuğun için, ben de senin çocuklarını unutacağım.” “Memlekette hakikat, ve iyilik, ve Allah bilgisi yok. Lânet ve yalan, ve adam öldürme ve hırsızlık, ve zinadan başka bir şey yok; zorbalık ediyorlar, ve kan üzerine kan dökülüyor” (Hoşea 4:6 [KK], 12 [KM]). Allah’ın sözünü uzaklaştırmanın sonuçları işte böyle oldu. BM18 65.1