Büyük Mücadele
2.—İLK YÜZYILLARDA ZULÜM
İsa öğrencilerine Yeruşalim’in kaderini ve ikinci geliş sahnelerini açıkladığında, onlara aynı zamanda O’nun halkının, kendisinin onlardan alındığı zamandan, güç ve yücelik içinde geri dönünceye dek tecrübe edeceklerini de önceden bildirmişti. Kurtarıcı, Zeytin Dağı’ndan bakarak, elçisel kilise üzerine düşmesi yakın olan fırtınaları gördü; ve gözleri geleceğin derinliklerine işleyerek, yaklaşmakta olan karanlık ve zulüm çağlarında izleyicilerinin uğrayacağı şiddetli ve yıkıcı fırtınaları ayırt etti. Korkunç öneme sahip birkaç cümle ile, bu dünyanın hükümdarlarının Allah’ın kilisesine karşı uygulayacağı mezalimi önceden bildirdi (Matta 24:9, 21, 22). Mesih’in izleyicileri de Efendileri’nin yürüdüğü kendini alçaltma, kınanma ve acı yolundan yürümelidir. Dünyanın Kurtarıcısı’nın üzerine yağdırılan düşmanlık, O’nun adına inanan herkese gösterilecektir. BM18 43.1
İlk kilisenin tarihi, Kurtarıcı’nın sözlerinin yerine gelmesine tanıklık etti. Yeryüzünün ve cehennemin güçleri, Mesih’in izleyicilerinin şahsında O’na karşı cephe aldılar. Putperestlik, müjdenin zafer kazanması halinde kendi tapınaklarının ve sunaklarının yerle bir edileceğini biliyordu; bu nedenle Hristiyanlığı yok etmek için güçlerini topladı. Zulüm ateşleri yakıldı. Hristiyanlar mal varlıklarını kaybettiler ve yurtlarından çıkarıldılar. “Acılarla dolu büyük bir mücadeleye” dayandılar (İbraniler 10:32). “Alaya alınıp kamçılandı[lar], hatta zincire vurulup hapsedildi[ler]” (İbraniler 11:36). Pek çokları tanıklıklarını kanlarıyla mühürlediler. Soylular ve köleler, fakirler ve zenginler, okumuşlar ve cahiller, ayrım gözetilmeksizin acımasızca katledildiler. BM18 43.2
Nero’nun hükümdarlığı sırasında, Pavlus’un şehit olduğu zamanlarda başlayan bu zulümler, yüzyıllar boyunca şiddeti kâh artıp kâh azalarak devam etti. Hristiyanlar yalan yere en korkunç cürümlerle suçlandılar ve büyük felaketlerin - kıtlıkların, salgın hastalıkların ve depremlerin sorumlusu olarak ilan edildiler. Toplumun öfkesini ve şüphesini üzerlerine çektiklerinde, ihbarcılar kazanç uğruna masumları ele vermek üzere hazır bulundular. İmparatorluğa karşı asiler, din düşmanları ve toplum için tehlike oldukları söylenilerek mahkûm edildiler. Pek çoğu amfitiyatrolarda vahşi hayvanlara atıldı ya da diri diri yakıldı. Kimileri çarmıha gerildi; diğerleri vahşi hayvanların derilerine sarılarak köpeklerin parçalaması için arenalara atıldı. Cezalandırılmaları çoğunlukla kamu şenliklerinde başlıca eğlence yapıldı. Büyük kalabalıklar gösterileri zevkle izlemek için bir araya geldi ve onların ölüm acılarını kahkahalar ve alkışlarla karşıladılar. BM18 44.1
Mesih’in izleyicileri, sığınak aradıkları her yerde yabani hayvanlar gibi avlandılar. Tenha ve ıssız yerlerde saklanmaya zorlandılar. “Yoksulluk çektiler, sıkıntılara uğradılar, baskı gördüler. Dünya onlara layık değildi. Çöllerde, dağlarda, mağaralarda, yeraltı oyuklarında dolanıp durdular” (37, 38. ayetler). Yeraltı mezarlıkları binlerce kişiye sığınak oldu. Roma kentinin dışındaki tepelerin altına, toprağın ve kayaların içinden uzun tüneller açılmıştı; bu karanlık ve karmaşık geçitler ağı kent surlarının kilometrelerce ötesine ulaşıyordu. Mesih’in izleyicileri bu yeraltı sığınaklarına ölülerini gömdüler; ve yine burada, şüphelenildikleri veya sürgün edildikleri zaman bir yuva buldular. Yaşam Kaynağı yüce mücadeleyi sürdürenleri1 uykularından uyandırdığında, Mesih uğruna şehit olan pek çok kişi bu kasvetli mağaralardan dışarı çıkacaktır. BM18 44.2
İsa’nın bu tanıkları, en acımasız zulümler altında dahi imanlarını lekelemediler. Her tür konfordan mahrum kalmalarına ve gün ışığını görmemelerine rağmen, yeryüzünün karanlık fakat misafirperver kucağını evleri edinerek, hiçbir şikâyette bulunmadılar. İman, sabır ve umut sözleri ile birbirlerini cesaretlendirerek, mahrumiyete ve sıkıntıya göğüs gerdiler. Tüm dünyasal bereketleri kaybetmeleri dahi onları Mesih’e imanlarını terk etmeye zorlayamadı. Denemeler ve zulüm yalnızca onları huzurlarına ve ödüllerine yaklaştıran basamaklardı. BM18 45.1
Allah’ın eski zamanlardaki hizmetkârları gibi, “salıverilmeyi reddederek dirilip daha iyi bir yaşama kavuşma umuduyla işkencelere katlandılar” (35. ayet). Bu, akıllara Öğretmenleri’nin sözlerini getiriyordu, Mesih’in uğruna zulüm gördükleri zaman sevinçle coşmalıydılar, çünkü göklerdeki ödülleri büyük olacaktı; zira onlardan önce yaşayan peygamberlere de böyle zulmedilmişti. Hakikat için sıkıntı çekmeye layık görüldükleri için sevindiler ve alevlerin çatırtısı arasından zafer ezgileri yükseldi. İman yoluyla yukarı bakarak, Mesih’in ve meleklerin göğün mazgallı siperlerinden aşağı doğru büyük bir ilgiyle kendilerini izlediklerini ve kararlılıklarını onayladıklarını gördüler. Allah’ın tahtından onlara bir ses geldi: “Ölüm pahasına da olsa sadık kal, sana yaşam tacını vereceğim” (Vahiy 2:10). BM18 45.2
Şeytan’ın, Mesih’in kilisesini şiddet yoluyla yok etme çabaları boşa çıkmıştı. İsa’nın öğrencilerinin, uğruna hayatlarını feda ettikleri büyük mücadele, bu sadık bayraktarlar görev başında düştükleri zaman yok olup gitmedi. Onlar yenilgi ile zafer kazandılar. Allah’ın işçileri katledildi, fakat O’nun işi durmadan ilerledi. Müjde yayılmaya, taraftarlarının sayısı artmaya devam etti. Roma kartallarının bile giremediği bölgelere nüfuz etti. Zulmü teşvik eden putperest yöneticileri protesto eden bir Hristiyan şöyle dedi: “Bizi öldürebilir, işkence edebilir, mahkûm edebilirsiniz. Sizin adaletsizliğiniz, masumiyetimizin kanıtıdır... Ne de zalimliğiniz... size yarar sağlayabilir.” Bu, başkalarını da onların inancına davet etmekten başka bir şeye yaramıyordu. “Siz bizi ne kadar biçerseniz, sayımız o kadar artıyor; Hristiyanların kanı tohumdur.”—Tertullian, Apology [Savunma], 50. paragraf. BM18 45.3
Binlercesi hapsedildi ve katledildi, fakat yerlerini ortaya çıkan diğerleri dolduruyordu. İmanlarından dolayı şehit edilenler de Mesih’in güvencesi altına alınarak, O’nun tarafından muzaffer sayılıyorlardı. Yüce mücadeleyi sürdürmüşlerdi ve Mesih geldiğinde izzet tacını alacaklardı. Göğüs gerdikleri acılar Hristiyanları birbirlerine ve Kurtarıcıları’na daha da yakınlaştırdı. Yaşamlarındaki örneklikleri ve ölümdeki tanıklıkları hakikat için sürekli bir delildi; en beklenmeyen yerlerde Şeytan’ın tebaası onun hizmetinden çıkarak Mesih’in bayrağı altına toplanıyorlardı. BM18 46.1
Şeytan bu nedenle, bayrağını Hristiyan kilisesinin içine dikerek Allah’ın yönetimine karşı daha başarılı bir savaş vermek üzere plan kurdu. Mesih’in izleyicileri aldatılabilir ve Allah’ı hoşnutsuz etmeye sevk edilebilirlerse, güçleri, metanetleri ve sebatları tükenecek ve kolay bir av olacaklardı. BM18 46.2
Büyük düşman, zor kullanarak kazanamadığını şimdi hile ile elde etmeye çalışıyordu. Zulüm bitti ve onun yerine geçici refahın ve dünyasal şerefin tehlikeli çekicilikleri getirildi. Putperestler, Hristiyan imanının bir kısmını almaya yönlendirildi, fakat diğer hayati gerçekleri reddettiler. İsa’yı Allah’ın Oğlu olarak kabul eder ve O’nun ölümüne ve dirilişine inanır gibi göründüler, fakat günah konusunda ikna olmamışlardı ve tövbe veya kalp değişimi ihtiyacını hissetmiyorlardı. Kendileri, bir miktar taviz vererek hep beraber Mesih’e inanç platformunda birleşebilmeleri için Hristiyanların da taviz vermesi gerektiğini öne sürdüler. BM18 46.3
Kilise artık korkunç bir tehlike altındaydı. Bunun yanında hapis, işkence, ateş ve kılıç, bereket gibiydi. Bazı Hristiyanlar dik durarak, hiçbir şekilde taviz veremeyeceklerini beyan ettiler. Diğerleri, imanlarının bazı unsurlarından vazgeçerek veya bunları tadil ederek, Hristiyanlığın bir kısmını kabul edenlerle birleşme taraftarıydı, böyle yapmanın onların tamamen ihtida etmelerini sağlayabileceğini savundular. Mesih’in sadık izleyicileri için derin bir acı zamanıydı. Şeytan, bir sözde Hristiyanlık kisvesiyle, onların imanını bozmak ve zihinlerini hakikat sözlerinden döndürmek üzere kiliseye sızıyordu. BM18 46.4
Hristiyanların çoğu sonunda standartlarını düşürmeye razı oldu ve Hristiyanlık ile putperestlik arasında bir birlik meydana geldi. Putlara tapınanlar ihtida ederek kiliseyle birleştiklerini söyleseler de, putperestliklerine bağlı kaldılar; yalnızca ibadet ettikleri nesneleri İsa’nın, hatta Meryem’in ve azizlerin heykelleriyle değiştirdiler. Putperestliğin bozuk mayası böylece kiliseye girerek, uğursuz işine devam etti. İmanına ve ibadetlerine temelsiz öğretiler, batıl inançlara dayalı ayinler ve putperest törenleri girdi. Mesih’in izleyicileri putperestlerle birleştikçe, Hristiyanlık dini bozuldu, kilise paklığını ve gücünü kaybetti. Ancak bu aldatmacalardan etkilenmeyen bazı kişiler vardı. Hakikatin Yazarı’na bağlılıklarını sürdürüyor ve yalnızca Allah’a ibadet ediyorlardı. BM18 47.1
Mesih’i izleme iddiasında bulunanlar içinde her zaman iki sınıf varolmuştur. Bir grup, Kurtarıcı’nın hayatını öğrenerek içtenlikle hatalarını düzeltmeye ve Örnek’e uygun yaşamaya çalışırken, diğer grup ise kendilerinin hatalarını ifşa eden açık ve pratik gerçeklerden kaçınır. Kilise en iyi halindeyken bile tamamen katışıksız, pak ve samimi insanlardan meydana gelmiyordu. Kurtarıcımız, günaha gönüllü bir şekilde kapılanların kiliseye kabul edilmemesi gerektiğini öğretmişti; fakat kendisi, hatalı karaktere sahip insanlarla iletişim kurdu ve hatalarını görebilmeleri ve bunları düzeltebilmeleri için onlara öğretilerinin ve örnekliğinin yararlarını bahşetti. On iki elçi arasında bir hain vardı. Yahuda, karakterindeki zaaflar nedeniyle değil, bunlara rağmen kabul edilmişti. Öğrencilere bağlıydı, böylece Mesih’in öğretmenliği ve örnekliği ile Hristiyan karakterini meydana getiren şeyi öğrenebilirdi ve bu sayede hatalarını görerek tövbe edebilir, ilahî lütfun da yardımıyla, “gerçeğe itaat ile” canını paklayabilirdi. Fakat Yahuda, bu kadar büyük bir lütufla kendisini aydınlatmasına izin verilen ışıkta yürümedi. Günaha düşkünlüğüyle, Şeytan’ın ayartılarını davet etti. Kötü karakter özellikleri baskın gelmeye başladı. Zihnini karanlığın güçlerinin denetimine teslim etti, hataları kınandığında sinirlendi ve bu nedenle Efendisi’ni ele vermek gibi korkunç bir suça yöneldi. Dindarlık iddiasında oldukları halde kötülüğü besleyip büyütenler de, kendi günahlı yollarını kınayarak rahatlarını kaçıranlardan aynı şekilde nefret eder. Ellerine fırsat geçtiğinde, Yahuda gibi, onları kendi iyilikleri için azarlayanları ele vereceklerdir. BM18 47.2
Elçiler kilisede, gizliden gizliye günah besledikleri halde dindarlık iddiasında olan kişilerle karşılaşmışlardı. Hananya ve Safira, Allah’a eksiksiz bir sunu verir gibi görünüp bir kısmını açgözlülükle kendilerine ayırarak, aldatıcı rolünü oynadılar. Gerçeğin Ruhu elçilere bu sahtekârların gerçek yüzünü gösterdi ve Allah’ın yargıları kiliseyi paklığı üzerine düşmüş olan bu lekeden temizledi. Mesih’in ayırt edici Ruhunun kilisedeki varlığının bu belirtisi, ikiyüzlüler ve fesatçılar için korkunçtu. Hem alışkanlıkları hem de mizaçları ile Mesih’in sebatkâr temsilcileri olan kişilerle uzun süre temasta kalamazlardı; O’nun izleyicileri denemelere ve zulme uğradığında ise, yalnızca gerçek uğruna her şeyden vazgeçmeye hazır olanlar O’nun öğrencileri olmayı istediler. Bu nedenle, zulüm devam ettiği sürece kilise nispeten pak kaldı. Ancak zulüm sona erdiğinde, samimiyetleri ve adanmışlıkları yetersiz mühtediler katıldı, böylece Şeytan’ın sağlam bir zemin kazanmasının yolu açıldı. BM18 48.1
Fakat ışık Önderi ile karanlığın efendisi arasında birlik olamaz, bu yüzden izleyicilerinin birleşmeleri de mümkün değildir. Hristiyanlar putperestlikten tam olarak ihtida etmemiş kimselerle birlik olmayı kabullendiklerinde, kendilerini hakikatten gittikçe uzaklaştıran bir yola girdiler. Şeytan, Mesih’in izleyicilerinin bu kadar büyük bir bölümünü aldatmayı başardığı için sevinçle doldu. Sonra gücünü bu kişilere daha da şiddetle uyguladı ve onları Allah’a sadık kalanlara zulmetmeye yönlendirdi. Hiç kimse gerçek Hristiyan inancına, bir zamanlar bu inancın savunucusu olanların yaptığı gibi sağlam şekilde karşı koyamıyordu; bu sapkın Hristiyanlar ise yarı putperest yoldaşlarıyla birlik olarak Mesih’in öğretilerinin en temel özelliklerine karşı savaş açtılar. BM18 48.2
Rahiplik giysilerine sarılarak kiliseye getirilen aldatmacalara ve iğrençliklere kararlılıkla karşı koyacak kadar sadık olanların, çok ciddi bir savaş vermeleri gerekiyordu. Kutsal Kitap iman standardı olarak kabul edilmiyordu. Din özgürlüğü öğretisi sapkınlık olarak değerlendirildi ve bunu destekleyen kişiler nefrete maruz kalarak hakları ellerinden alındı. BM18 49.1
Uzun ve sert bir çatışmadan sonra sadık kalan az sayıda kişi, sapkın kilisenin kendini yalancılıktan ve putperestlikten kurtarmayı reddetmesi halinde, onunla tüm bağlantılarını koparma kararı aldı. Allah’ın sözüne uymak istiyorlarsa, ayrılığın kesinlikle şart olduğunu gördüler. Kendi canları için ölümcül olacak hatalara müsamaha göstererek, çocuklarının ve torunlarının imanlarını tehlikeye atacak birer örnek olmaya cüret etmediler. Barışı ve birliği korumak için Allah’a olan sadakatleri ile çelişmeyecek her tavizi vermeye hazırdılar; fakat ilkenin feda edilmesiyle sağlanacak olan barışın dahi çok pahalıya mal olacağını hissettiler. Birlik yalnızca hakikatten ve doğruluktan ödün verilerek sağlanabilecek idiyse, o zaman farklılıkların, hatta savaşın olması yeğdi. BM18 49.2
O kararlı canları harekete geçiren ilkeler Allah’ın halkı olma iddiasındakilerin kalplerinde de canlandırılabilseydi, hem kilise için hem de dünya için çok iyi olurdu. Hristiyan imanının temelleri olan öğretilere karşı tehlikeli bir ilgisizlik vardır. Bunların o kadar da önemli olmadığı görüşü rağbet kazanmaktadır. Bu yozlaşma Şeytan’ın aracılarının elini kuvvetlendirmektedir, böylelikle geçmiş çağlarda sadıkların karşı koymak ve açığa çıkarmak için hayatlarını tehlikeye atmış oldukları yanlış kuramlar ve ölümcül yanılgılar artık Mesih’in takipçileri olma iddiasındaki binlerce kişi tarafından beğeniyle kabul görmektedir. BM18 49.3
İlk Hristiyanlar gerçekten de kendine özgü bir topluluktu. Kusursuz tavırları ve sarsılmaz imanları, günahkârın huzurunu kaçıran sürekli bir tekdir gibiydi. Sayıca az, zenginlikten, mevkiden ve saygın unvanlardan yoksun olmalarına rağmen, karakterlerinin ve öğretilerinin bilindiği her yerde fesatçıların korkulu rüyasıydılar. Bu nedenle, tıpkı tanrısız Kayin’in Habil’den nefret ettiği gibi, kötüler de onlardan nefret ediyordu. 2 Kutsal Ruh’un kısıtlamalarını kaldırmaya çalışanlar, Kayin’in Habil’i öldürmesiyle aynı nedenden ötürü Allah’ın halkını öldürüyorlardı. Yahudiler de Kurtarıcı’yı aynı nedenle çarmıha germişlerdi - zira O’nun karakterinin paklığı ve kutsallığı, kendilerinin bencilliğine ve yozlaşmasına sürekli bir tekdir niteliğindeydi. Mesih’in zamanından günümüze dek, O’nun sadık öğrencileri günahı seven ve onun yolunda yürüyenlerin nefretini ve düşmanlığını uyandırmışlardır. BM18 50.1
Öyleyse müjdenin bir barış bildirisi olduğu nasıl söylenebilir? Yeşaya Mesih’in doğumunu önceden bildirdiğinde, O’na “Esenlik Önderi” unvanını atfetmişti. 3 Melekler çobanlara Mesih’in doğumunu bildirdikleri zaman, Beytlehem ovalarının üzerinde şu ilahiyi söylemişlerdi: “En yücelerde Tanrı’ya yücelik olsun, yeryüzünde O’nun hoşnut kaldığı insanlara esenlik olsun!” (Luka 2:14). Bu nebevi beyan ile Mesih’in şu sözleri arasında çelişki var gibi görünüyor: “Barış değil, kılıç getirmeye geldim” (Matta 10:34). Fakat doğru bir şekilde anlaşıldığında, bu iki ifade mükemmel uyum içindedir. Müjde bir barış bildirisidir. Hristiyanlık, kabul ve itaat gördüğünde, tüm yeryüzüne barış, uyum ve mutluluk yayacak olan bir sistemdir. Mesih’in dini, öğretilerini kabul eden herkesi kardeşlik bağlarıyla birleştirecektir. İsa’nın görevi insanları Allah’la, dolayısıyla da birbirleriyle barıştırmaktı. Ne var ki, dünyanın büyük bölümü Mesih’in en azılı düşmanı olan Şeytan’ın denetimi altındadır. Müjde onlara, alışkanlıklarına ve arzularına tümüyle ters düşen yaşam ilkeleri sunmakta, bu nedenle insanlar da ona karşı isyan etmektedir. Günahlarını ortaya çıkaran ve mahkûm eden paklıktan nefret etmekte, kendilerini bu paklığın adil ve kutsal taleplerini yerine getirmeye teşvik edenlere ise zulmederek onları yok etmektedirler. İşte müjde bu anlamda bir kılıçtır, zira getirdiği yüce hakikatler nefrete ve çatışmaya neden olur. BM18 50.2
Doğruların kötülerin ellerinden zulüm görmelerine izin veren gizemli ilahî takdir, imanda zayıf olan pek çok kişinin büyük bir şaşkınlığa kapılmalarına neden olmuştur. Bazıları Allah’a olan güvenlerini bile bırakma eğilimindedir, zira O en aşağılık insanların refah içinde olmalarına izin verirken, en iyi ve en pak kişiler onların zalim kuvvetlerinin etkisinde sıkıntı ve işkence çekmektedirler. Adil ve merhametli, aynı zamanda sınırsız gücü olan Kişi, böyle bir adaletsizliğe nasıl müsamaha gösterebilir, diye sorulmaktadır. Bu, bizimle hiçbir ilgisi olmayan bir sorudur. Allah bize sevgisinin yeterli kanıtlarını vermiştir, O’nun takdirinin işlerini anlayamadığımız için iyiliğinden şüphe etmemeliyiz. Kurtarıcı, deneme ve karanlık günlerinde öğrencilerinin canlarına baskı yapacak olan şüpheleri görerek, onlara şöyle demişti: “Size söylediğim sözü hatırlayın: ‘Köle efendisinden üstün değildir.’ Bana zulmettilerse, size de zulmedecekler” (Yuhanna 15:20). İsa, izleyicilerinden herhangi birinin kötü insanların zalimliği yüzünden acı çekebileceğinden çok daha fazla acıyı bizim için çekti. İşkenceye göğüs germeye ve şehit olmaya çağrılanlar, yalnızca Allah’ın sevgili Oğlu’nun adımlarını izlemektedirler. BM18 51.1
“Rab vaadini yerine getirmekte gecikmez” (2. Petrus 3:9). O, çocuklarını unutmaz ve ihmal etmez; fakat O’nun isteğini yerine getirmeyi arzulayanların hiçbirinin aldanmaması için, kötülerin gerçek karakterlerini ortaya koymalarına izin verir. Bundan başka, doğru kişiler arıtılmaları için; örneklikleriyle başkalarını iman ve dindarlığın gerçekliğine ikna edebilmeleri için; ayrıca kararlı yolları ile kötüleri ve inançsızları mahkûm edebilmeleri için sıkıntı ocağına konulurlar. BM18 51.2
Allah kötülerin refaha ulaşmalarına ve kendisine olan düşmanlıklarını açığa çıkarmalarına izin verir, böylelikle kötülüklerinin ölçüsünü doldurdukları zaman herkes nihai yok edilişlerinde O’nun adaletini ve merhametini görecektir. O’nun yasasını çiğneyenlerin ve halkına savaş açanların eylemlerinin adil karşılığını alacakları O’nun intikam günü yaklaşmaktadır; o zaman Allah’ın sadıklarına karşı işlenen her zulüm ve adaletsizlik Mesih’in kendisine yapılmış gibi olacaktır. BM18 52.1
Günümüz kiliselerinin dikkatini çekmesi gereken daha önemli bir başka soru vardır. Elçi Pavlus, “Mesih İsa’ya ait olup Tanrı yoluna yaraşır bir yaşam sürmek isteyenlerin hepsi zulüm görecek” diye bildiriyor (2. Timoteos 3:12). Öyleyse neden zulüm büyük ölçüde uykuda gibi görünüyor? Bunun tek nedeni kilisenin dünya standardına uymuş olması, dolayısıyla hiçbir düşmanlık uyandırmamasıdır. Günümüzde geçerli olan din, Mesih’in ve elçilerin zamanında Hristiyan imanında iz bırakan pak ve kutsal karakterden çok uzaktır. Hristiyanlığın görünürde dünyada bu kadar popüler olmasının nedeni, günah ile uzlaşma ruhu, Allah’ın sözündeki büyük gerçeklere bu kadar kayıtsız kalınması ve hayati önemde takvanın kilisede çok az bulunmasıdır. İlk kilisenin imanı ve gücü yeniden canlansın, zulüm ruhu da yeniden uyanacak, zulüm ateşleri yeniden yanacaktır. BM18 52.2