Büyük Mücadele

25/45

22.—YERİNE GELEN PEYGAMBERLİK SÖZLERİ

Rabb’in gelişinin ilk beklendiği tarih 1844 ilkbaharıgeçtikten sonra, bir süre boyunca O’nun gelişini bekleyenler şüpheye ve belirsizliğe düştüler. Dünya onları kesin bir yenilgiye uğramış ve bir hayalin peşinden koştukları kanıtlanmış olarak görse de, onların teselli kaynağı halen Allah’ın sözüydü. Pek çok kişi Kutsal Yazılar’ı araştırmaya devam ederek, imanlarının kanıtlarını yeni baştan incelediler ve daha fazla ışık alabilmek için peygamberlik sözlerini dikkatle çalıştılar. Kutsal Kitap’ın onların duruşunu destekleyen tanıklığı açık ve kesin görünüyordu. Yanlış olması ihtimali bulunmayan işaretler Mesih’in gelişinin yakın olduğuna işaret ediyordu. Rabb’in özel bereketi, hem günahkârların ihtida etmeleriyle hem de Hristiyanlar arasında ruhsal hayatın yenilenmesiyle, bildirinin Gök’ten olduğuna tanıklık etmişti. İmanlılar hayal kırıklıklarını açıklayamasalar da, geçmiş deneyimlerinde kendilerini Allah’ın yönlendirdiğinden emindiler. BM18 423.1

İkinci geliş zamanına işaret ettiğini düşündükleri peygamberlik sözleriyle iç içe geçmiş olarak, bilhassa içinde bulundukları belirsizlik ve kararsızlık durumuna uygun ve onları imanda sabırla beklemeye teşvik ederek, anlayışlarına şimdi karanlık gelen şeyin belirlenen zamanda açıklığa kavuşturulacağını bildiren açıklama da vardı. BM18 423.2

Bu peygamberlik sözlerinden biri de Habakkuk 2:14 ayetlerinde bulunuyordu: “Nöbet yerinde, gözcü kulesinde durayım, bakayım RAB bana ne diyecek, yakınmalarıma ne yanıt verecek göreyim. Şöyle yanıtladı RAB: ‘Göreceklerini taş levhalara oyarak yaz. Öyle ki, herkes bir çırpıda okusun. Bu olayların zamanı gelmedi henüz. Sonun belirtileridir bunlar ve yalan değildir. Gecikiyormuş gibi görünse de bekle olacakları, kesinlikle olacak, gecikmeyecek. Bakın şu övüngen kişiye, niyeti iyi değildir. Ama doğru kişi sadakatiyle yaşayacaktır.” BM18 424.1

Daha 1842 yılında, bu peygamberlik sözünde verilen “göreceklerini taş levhalara oyarak yaz. Öyle ki, herkes bir çırpıda okusun” talimatı, Charles Fitch’e Daniel ve Vahiy kitapçıklarındaki görümleri açıklayacak bir peygamberlik tablosu hazırlama fikrini vermişti. Bu tablonun yayınlanması, Habakkuk’a verilen emrin yerine getirilmesi olarak görüldü. Ancak o zaman hiç kimse, aynı peygamberlik sözünde, görümün yerine gelmesinde belirgin bir gecikmeden bekleme süresindenbahsedildiğinin farkına varmadı. Hayal kırıklığının ardından kutsal yazının bu bölümü çok anlamlı göründü: “Bu olayların zamanı gelmedi henüz. Sonun belirtileridir bunlar ve yalan değildir. Gecikiyormuş gibi görünse de bekle olacakları, kesinlikle olacak, gecikmeyecek... Doğru kişi sadakatiyle yaşayacaktır.” BM18 424.2

Hezekiel’in peygamberlik sözlerinin bir bölümü de imanlılar için güç ve teselli kaynağı oldu: “RAB bana şöyle seslendi: İnsanoğlu, İsrail’de yaygın olan, “Günler geçiyor, her görüm boşa çıkıyor” deyişinin anlamı nedir? Onlara de ki, “Egemen RAB şöyle diyor: ... Her görümün yerine geleceği günler yaklaştı... Ama ben RAB, ne dersem gecikmeden olacak.” “İsrail halkı, ‘Onun gördüğü görüm uzak günler için, peygamberlik sözleri de uzak gelecekle ilgili’ diyor. Bundan ötürü onlara de ki, ‘Egemen RAB şöyle diyor: Söylediğim sözlerden hiçbiri artık gecikmeyecek, ne dersem olacak’ ” (Hezekiel 12:21-25, 27, 28). BM18 424.3

Bekleyenler, sonu başlangıçtan itibaren bilen Kişi’nin çağların ötesinden bakarak onların hayal kırıklığını öngördüğüne ve onlara cesaret ve umut sözleri verdiğine iman ederek sevindiler. Kutsal Yazılar’ın onları sabırla beklemeye ve Allah’ın sözüne olan güvenlerini sıkı sıkıya tutmaya teşvik eden bu bölümleri olmasaydı, imanlarını bu denenme saatinde kaybedeceklerdi. BM18 424.4

Matta 25. bölümde yer alan on kız benzetmesi de Adventistlerin deneyimini örneklemektedir. Matta 24. bölümde, Mesih öğrencilerinin O’nun gelişinin ve dünyanın sonunun işaretleriyle ilgili sorusuna cevap verirken, ilk gelişinden ikinci gelişine dünya tarihinin ve kendi kilisesinin tarihindeki en önemli olayları; yani Yeruşalim’in yıkılışını, kilisenin pagan ve papalık zulümleri altında yaşayacağı büyük sıkıntıyı, güneşin ve ayın kararmasını ve yıldızların düşüşünü belirtmişti. Bundan sonra krallığı ile gelişinden bahsetti ve O’nun gelişini bekleyen iki sınıf hizmetkârı tanımlayan benzetmeyi anlattı. 25. bölüm şu sözlerle başlar: “O zaman Göklerin Egemenliği... on kıza benzeyecek.” Burada 24. bölümün sonunda belirtilen şey, yani son günlerde yaşamakta olan kilise gözler önüne seriliyor. Bu benzetmede, deneyimleri bir şark düğününde yaşanan olaylarla örneklenir. BM18 425.1

“O zaman Göklerin Egemenliği, kandillerini alıp güveyi karşılamaya çıkan on kıza benzeyecek. Bunların beşi akıllı, beşi akılsızdı. Akılsızlar yanlarına kandillerini aldılar, ama yağ almadılar. Akıllılar ise, kandilleriyle birlikte kaplar içinde yağ da aldılar. Güvey gecikince hepsini uyku bastı, dalıp uyudular. Gece yarısı bir ses yankılandı: ‘İşte güvey geliyor, onu karşılamaya çıkın!’ ” BM18 425.2

Mesih’in gelişi, birinci meleğin mesajıyla ilan edildiği gibi, güveyin gelişiyle temsil edilmektedir. O’nun yakında geleceğinin duyurulmasıyla meydana gelen reform, kızların dışarı çıkmalarına karşılık gelmiştir. Bu benzetmede, Matta 24. bölümde olduğu gibi, iki sınıf temsil edilmektedir. Tümü kandillerini, yani Kutsal Kitap’ı almışlar ve onun ışığıyla Güvey’i karşılamaya çıkmışlardır. Fakat “akılsızlar yanlarına kandillerini al[mış], ama yağ alma[mış]” iken, “akıllılar... kandilleriyle birlikte kaplar içinde yağ da al[mışlar]”dır. İkinci sınıf Allah’ın lütfunu, O’nun sözünü adımlara çıra, yola ışık haline getiren Kutsal Ruh’un yenileyici ve aydınlatıcı gücünü almışlardır. Allah korkusuyla gerçeği öğrenmek için Kutsal Yazılar’ı araştırmışlar, kalbin ve yaşamın paklığı için samimiyetle çalışmışlardır. Bunlar kişisel bir deneyim yaşamışlar, Allah’a ve O’nun sözüne hayal kırıklığının ve gecikmenin yıkamayacağı bir imana sahip olmuşlardır. Diğerleri “yanlarına kandillerini aldılar, ama yağ almadılar.” Güdülerle hareket etmişlerdir. Ciddi bildiri korkularını uyandırmış, ancak kardeşlerinin imanına güvenmişler, iyi duyguların titrek ışıklarıyla tatmin olmuşlar, hakikati ya da lütfun kalpteki gerçek işleyişini tam olarak anlayamamışlardır. Bu kişiler hemen ödül alacakları beklentisiyle, umutla dolu olarak Rabb’i karşılamaya çıkmışlar; ancak kendilerini gecikmeye ve hayal kırıklığına hazırlamamışlardır. Denemeler geldiğinde imanlarını kaybetmişler ve ışıkları sönükleşmiştir. BM18 425.3

“Güvey gecikince hepsini uyku bastı, dalıp uyudular.” Güveyin gecikmesiyle, Rabb’in beklendiği zamanın geçmesi, hayal kırıklığı ve görünürdeki gecikme temsil edilmektedir. Bu belirsizlik zamanında yüzeysel ve gayretsiz kişilerin ilgisi çok geçmeden sönmeye ve çabaları gevşemeye başladı; fakat imanını Kutsal Kitap’a dair kişisel bilgilerine dayandıranların ayaklarının altında hayal kırıklığı dalgalarının aşındıramayacağı bir kaya vardı. “Hepsini uyku bastı, dalıp uyudular;” bir sınıf kayıtsızlıkla ve imanlarını terk ederek, diğer sınıf ise daha berrak ışığın verileceği zamana dek sabırla bekleyerek. Ancak deneme gecesinde ikinciler, gayretlerini ve bağlılıklarını bir ölçüde kaybediyor gibi göründüler. Gayretsiz ve yüzeysel kişiler artık kardeşlerinin imanlarına dayanamayacaklardı. Herkes kendi adına ayakta durmalı ya da düşmeliydi. BM18 426.1

Bu sıralarda bağnazlık ortaya çıkmaya başladı. Bildiriye gayretli bir biçimde inandıklarını iddia edenlerden bazıları, Allah’ın sözünün tek yanılmaz rehber olduğunu reddettiler ve Ruh tarafından yönlendirildikleri iddiasıyla kendilerini duygularının, izlenimlerinin ve hayal güçlerinin denetimine bıraktılar. Kör ve bağnazca bir gayret sergileyerek, kendi yollarını onaylamayan herkesi kınayan kişiler de vardı. Fanatik fikirleri ve uygulamaları genel Adventist topluluğundan hiçbir yakınlık görmedi; ancak onlar gerçeğin davasının ayıplanmasına hizmet ettiler. BM18 426.2

Şeytan bu şekilde Allah’ın işine karşı koymayı ve onu yıkmayı amaçlıyordu. İnsanlar advent hareketiyle büyük ölçüde silkinmişlerdi, binlerce günahkâr ihtida etmişti, imanlı kişiler, bekleme döneminde dahi, kendilerini gerçeğin duyurulması işine vermişlerdi. Kötülüğün efendisi tebaasını kaybediyordu; Allah’ın davası üzerine gölge düşürmek için imana sahip olma iddiasındaki bazı kişileri aldatıp onları uçlara sürüklemeye çalıştı. Böylece temsilcileri de, Adventistleri ve imanlarını nefret uyandırıcı bir şekilde göstermek için, her yanılgıyı, her yetersizliği ve her yakışıksız davranışı alarak, insanların önüne en abartılı ışıkla tutmak için hazır bulundular. Böylece, ikinci gelişe iman ettiğini söyleyen, ama yürekleri onun denetiminde olan ne kadar çok kişi toplayabilirse, tüm imanlılar topluluğunu temsil ettikleri iddiasıyla dikkati onların üzerine çekerek o kadar büyük bir yarar sağlayacaktı. BM18 427.1

Şeytan, “kardeşlerimizin suçlayıcısıdır,” 1 insanlara Rabb’in halkının yanılgılarını ve kusurlarını araştırıp bunları dikkate sunarken, iyi işlerinden söz etmeden geçmeyi ilham eden onun ruhudur. Allah canların kurtuluşu için çalışırken, o da her zaman etkindir. Allah oğulları kendilerini Rabb’in önünde sunmak için geldiklerinde, Şeytan da onlarla birlikte gelir. 2 Her uyanışta, kalpleri kutsanmamış ve zihinleri dengesiz olanları işe karıştırmaya hazırdır. Bu kişiler gerçeğin bazı hususlarını kabul ederek imanlılar arasında yer edindiklerinde, onlar aracılığıyla çalışarak tedbirsiz olanları aldatacak kuramları sunar. Hiç kimse, sırf Allah’ın çocuklarıyla birliktelikte, hatta ibadet evinde ve Rabb’in sofrasında bulunduğu için gerçek Hristiyan sayılmaz. Şeytan çoğunlukla en ciddi etkinliklerde, aracısı olarak kullanabileceği kişilerin görünümünde olarak bulunmaktadır. BM18 427.2

Kötülüğün efendisi, Allah halkının göksel kente doğru yolculuklarında üzerinden geçtikleri her karış toprağı ele geçirmeye çalışmaktadır. Tüm kilise tarihinde hiçbir reform ciddi engellerle karşılaşmadan sürdürülememiştir. Pavlus’un zamanında da böyleydi. Elçi nerede bir kilise kursa, imanı kabul eder gibi görünen bazıları, kabul edilmesinin sonucunda gerçeğin sevgisini dışarı atacak olan bazı sapkınlıklar getirmişlerdir. Luther de, Allah’ın kendileriyle doğrudan konuştuğunu iddia eden ve dolayısıyla kendi fikirlerini ve görüşlerini Kutsal Yazılar’ın tanıklığının üstüne koyan fanatiklerin tuttuğu yol yüzünden, büyük şaşkınlık ve sıkıntı yaşamıştır. İman ve tecrübede yetersiz olan, fakat büyük bir özyeterlilik duygusuna sahip ve yeni şeyler dinlemeyi ve söylemeyi seven kişiler, yeni öğretmenlerin iddialarıyla kandırılmış, Allah’ın inşa etmek için Luther’i yönlendirdiği şeyi yıkmak için Şeytan’ın aracılarına katılmışlardır. Wesley kardeşler ve etkileri ve imanlarıyla dünyayı bereketleyen diğerleri, her adımlarında, Şeytan’ın hileleriyle aşırı gayretli, dengesiz ve kutsanmamış kişileri fanatikliğin her derecesine ittiğini gördüler. BM18 428.1

William Miller’in fanatikliğe yol açan bu etkilere karşı hoşgörüsü yoktu. Luther gibi o da her ruhun Allah’ın sözüyle sınanması gerektiğini bildirmişti. Miller şöyle demişti: “İblis’in günümüzde bazılarının zihinleri üzerinde büyük bir etkisi var. Nasıl bir ruhtan geldiklerini nereden bileceğiz? Kutsal Kitap yanıtlıyor: ‘Onları meyvelerinden tanıyacaksınız.’ 3 ... Pek çok ruh dünyanın her yanına yayılmıştır; bize ise ruhları sınamamız emrediliyor. Bu dünyada ölçülü, hakça ve dindar bir şekilde yaşamamızı sağlamayan ruh, Mesih’in ruhu değildir. Şeytan’ın bu çılgın hareketlerde büyük payı olduğundan gitgide daha çok emin oluyorum... Aramızda tamamen kutsanmış gibi görünen pek çok kişi insanî gelenekleri izlemektedir ve anlaşılan böyle iddialarda bulunmayan diğerleri kadar hakikatten habersizdirler.”—Bliss, s. 236, 237. “Yanılgı ruhu bizi gerçekten uzaklaştıracak; Allah’ın Ruhu ise bizi gerçeğe yönlendirecektir. Fakat, diyelim ki, bir kişi yanılgı içindedir ve gerçeğe sahip olduğunu sanmaktadır. Öyleyse ne olacak? Yanıtımız, Ruh ve söz mutabıktır. Bir kişi kendisini Allah’ın sözüne göre dener ve tüm söz boyunca mükemmel bir uyum bulursa, o zaman gerçeğe sahip olduğuna inanmalıdır; fakat kendisini yönlendiren ruhun Allah’ın yasasının ya da Kitap’ının genel anlamıyla uyumlu olmadığını görürse, bu durumda iblisin tuzağına düşmemesi için dikkatli yürümelidir.”— The Advent Herald and Signs of the Times Reporter [Advent Müjdecisi ve Zamanların İşaretleri Habercisi] , 8. cilt, sayı 23 (15 Ocak 1845). “Çoğunlukla parlayan bir gözde, ıslak bir yanakta ve boğuk bir seste, Hristiyanlığın bütün gürültüpatırtısından daha fazla içsel dindarlığa dair kanıt gördüm.”—Bliss, s. 282. BM18 428.2

Reform günlerinde Reform’un düşmanları, fanatikliğin tüm kötülüklerini ona karşı bütün samimiyetleriyle çalışanların üzerine yıkmışlardı. Advent hareketinin karşıtları da benzer bir yol izlediler. Aşırıcılarla fanatiklerin yanılgılarını yanlış yansıtmakla ve abartmakla yetinmeyerek, en ufak bir gerçek payı olmayan çirkin haberler yaydılar. Bu kişiler önyargı ve öfkeyle hareket ediyorlardı. Mesih’in kapıda olduğunun duyurulması rahatlarını bozmuştu. Doğru olmasından korkuyor, ancak öyle olmadığını umuyorlardı, Adventistlere ve onların inancına açtıkları savaşın sırrı buydu. BM18 429.1

Adventistler arasına birkaç fanatik sızmış olması, hareketin Allah’tan olmadığına karar vermek için, Pavlus’un ya da Luther’in zamanında kilisede fanatiklerin ve aldatıcıların bulunmasını onların çalışmasını eleştirme bahanesi olarak kullanmaktan daha geçerli bir neden değildir. Allah halkı uykularından uyansın ve tövbe ile reform için samimiyetle çalışmaya başlasınlar; İsa’da olan gerçeği öğrenmek için Kutsal Yazılar’ı araştırsınlar; Allah’a tamamen adansınlar, Şeytan’ın halen etkin ve tetikte olduğunun kanıtları eksik kalmayacaktır. Mümkün olan her aldatmacayla gücünü gösterecek, egemenliği altındaki bütün düşmüş melekleri yardımına çağıracaktır. BM18 429.2

Fanatikliğe ve bölünmeye yol açan şey, ikinci gelişin duyurulması değildi. Bunlar 1844 yazında, Adventistler gerçek konumlarıyla ilgili olarak şüphe ve şaşkınlık içindeyken ortaya çıktı. Birinci meleğin mesajının vaaz edilmesi ve ‘gece yarısı yankılanan ses’ 4 doğrudan fanatikliği ve anlaşmazlığı bastırmaya yönelikti. Bu ciddi hareketlere katılanlar uyum içindeydi; kalpleri birbirlerine ve yakında görmeyi umdukları İsa’ya karşı sevgiyle doluydu. Tek iman, tek kutlu umut onları her türlü insanî etkinin üzerine yükseltiyor, Şeytan’ın saldırılarına karşı kalkan görevi görüyordu. BM18 430.1

“Güvey gecikince hepsini uyku bastı, dalıp uyudular. Gece yarısı bir ses yankılandı: ‘İşte güvey geliyor, onu karşılamaya çıkın!’ Bunun üzerine kızların hepsi kalkıp kandillerini tazelediler” (Matta 25:57). 1844 yazında, 2300 günün sona ereceğinin ilk zannedildiği zaman ile, sonradan buraya dek uzanacağı anlaşılan aynı yılın sonbaharının arasında, Kutsal Yazılar’ın kendi sözleriyle şu bildiri ilan edildi: “İşte güvey geliyor!” BM18 430.2

Bu harekete yol açan keşif, 2300 günlük dönemin başlangıç noktası olan Artahşasta’nın Yeruşalim’in yeniden kurulmasına yönelik emrinin, önceden sanıldığı gibi M.Ö. 457 yılının başında değil, sonbaharında yürürlüğe girmiş olmasıydı. 457 sonbaharından itibaren sayılınca, 2300 yıl 1844 sonbaharında sona eriyordu. (Ek’te sayfa 330’a dair nota bakınız.) BM18 430.3

Eski Ahit’te yer alan örneklerden çıkarılan tezler de, “tapınağın temizlenmesi” ile temsil edilen olayın meydana gelmesi gereken zaman olarak sonbahara işaret etmekteydi. Bu, Mesih’in ilk gelişine ilişkin örneklerin yerine gelme biçimlerine dikkat edildiğinde, büyük bir netlikle ortaya çıktı. BM18 430.4

Fısıh kuzusunun kurban edilmesi Mesih’in ölümünün bir gölgesiydi. Pavlus şöyle diyor: “Çünkü Fısıh kuzumuz Mesih kurban edildi.” (1. Korintliler 5:7). Fısıh zamanında Rabb’in huzurunda sallanan ilk yetişen ürün demeti, 5 Mesih’in dirilişini örnekliyordu. Pavlus, Rabb’in ve O’nun tüm halkının dirilişinden bahsederken, şunları söylüyordu: “Mesih turfanda olarak, ondan sonra O’nun gelişinde Mesih’in olanlar” (1. Korintliler 15:23 [Kİ]). Hasattan önce toplanan ilk olgun ürünler olan turfanda demeti gibi, Mesih de, gelecekteki dirilişte toplanarak Allah’ın ambarına konacak olan kurtarılanların ölümsüz hasadının turfandasıdır. BM18 431.1

Bu örnekler yalnızca olay değil, zaman bakımından da yerine geldi. Yahudi takviminin ilk ayının on dördüncü gününde, on beş yüzyıldır Fısıh kuzusunun kurban edildiği ay ve günde, Mesih, öğrencileriyle birlikte Fısıh yemeğini yedikten sonra, “dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu” 6 olarak kendi ölümünün anısını devam ettirecek olan bayramı tesis etti. Aynı gece, kötü eller tarafından çarmıha gerilerek öldürülmeye götürüldü. Sallamalık demet örneğinde olduğu gibi, Rabbimiz üçüncü günde ölümden dirildi, “uyuyanların turfandası,” tüm dirilen doğruların, “zavallı bede[ni]” değiştirilerek “kendi yüce bedenine benzer hale geti[rilecek]” olanların örneği oldu (1. Korintliler 15:20 [Kİ]); (Filipililer 3:21). BM18 431.2

Aynı şekilde, ikinci gelişe ilişkin örneklerin de simgesel törenlerin işaret ettiği tarihte yerine gelmeleri gerekir. Musa’ya bildirilen sistemde, tapınağın arındırılması, yani büyük Kefaret Günü, Yahudi takviminin yedinci ayının onuncu gününde gerçekleştiriliyordu (Levililer 16:2934), bu günde başrahip tüm İsrail için kefaret ettikten sonra, böylece günahlarını tapınaktan temizledikten sonra, halkın arasına çıkıyor ve onları kutsuyordu. Bu yüzden, büyük Başrahibimiz Mesih’in günahı ve günahkârları yok ederek yeryüzünü arındırmak ve bekleyen halkını ölümsüzlükle kutsamak üzere geleceğine inanılıyordu. Yedinci ayın onuncu günü, büyük Kefaret Günü, tapınağın temizlenmesi zamanı, 1844 yılında Ekim ayının yirmi ikisine denk düşüyor ve Rabb’in geliş günü olarak görülüyordu. Bu görüş, o zamana dek sunulmuş olan ve 2300 günün sonbaharda sona ereceğini bildiren kanıtlarla uyumluydu ve bu sonuç karşı konulamaz gibi görünüyordu. BM18 431.3

Matta 25. bölümdeki benzetmede, bekleme ve uyuyakalma zamanlarını damadın gelişi izler. Bu, hem peygamberlik sözlerinden hem de örneklerden çıkarılarak yukarıda sunulmuş olan tezlere uygundu. Doğru olduklarına ilişkin güçlü bir kanaate sahiptiler; böylece ‘gece yarısı yankılanan ses’ binlerce imanlı tarafından müjdelendi. BM18 432.1

Hareket bir gelgit dalgası gibi tüm ülkeyi süpürdü. Kentten kente, köyden köye, kırdaki uzak yerlere dek yayıldı, sonunda Allah’ın bekleyen halkı tamamen uyandı. Fanatiklik bu duyurunun önünde güneşin doğumuyla buharlaşan kırağı gibi kayboldu. İmanlılar şüphelerinin ve şaşkınlıklarının giderildiğini gördüler, umut ve cesaret kalplerini canlandırdı. Çalışmada, Allah’ın sözünün ve Ruhu’nun denetleyici etkisi olmadan insanî heyecan bulunduğunda her zaman sergilenen aşırılıklardan eser yoktu. Eski İsrail’de, Rabb’in hizmetkârlarının tekdir bildirilerini izleyen, kendini alçaltma ve Rabb’e dönüş dönemlerine benzer nitelikteydi. Allah’ın her çağdaki çalışmasını gösteren özellikleri taşıyordu. Coşkun bir sevinç pek yoktu, bunun yerine kalplerin derinden araştırılması, günahların itirafı ve dünyayı terk ediş vardı. Acılı canların yükü, Rabb’i karşılamaya hazırlıktı. Sebatla edilen dualar ve Allah’a kayıtsız şartsız adanmışlık vardı. BM18 432.2

Miller çalışmayı şu sözlerle tanımlıyordu: “Büyük bir sevinç ifadesi yok: yani, gelecekte tüm göğün ve yeryüzünün birlikte sözle anlatılmaz yüce bir sevinçle coşacağı7 bir olay için bastırılmış gibi. Sesleniş yok: bu da, gökten gelen sesleniş için ayrılmış. İlahî söyleyiciler suskun: melek ordularına, göğün korosuna katılmayı bekliyorlar... Duyguların çatışması yok: tümü tek yürek, tek zihin.”—Bliss, s. 270, 271. BM18 432.3

Harekete katılan başka biri şu tanıklıkta bulundu: “Her yerde, yüce göğün Allah’ı önünde kalplerin tüm derinliklerinin araştırılmasını ve canların alçaltılmasını sağladı. Bu dünyaya ait şeylere sevginin terk edilmesine, çatışmalara ve düşmanlıklara son verilmesine, işlenen yanlışların itiraf edilmesine, Allah’ın huzurunda diz çöküşe ve bağışlanma ve kabul edilme için O’na tövbekâr, ezik yürekli yalvarışlara neden oldu. Daha önce hiç görmediğimiz bir şekilde, kendini alçaltmalara ve canların secde etmelerine neden oldu. Allah’ın Yoel aracılığıyla bildirdiği gibi, Allah’ın büyük günü yaklaştığında, 8 giysilerin değil yüreklerin paralanmasına, oruçla, ağlayışla ve yasla Rabb’e dönüşe9 yol açtı. Allah’ın Zekeriya aracılığıyla söylediği gibi, O’nun çocuklarının üzerine lütuf ve yakarış ruhu döküldü; bedenini deştiklerine baktılar, ülkede büyük bir yas oldu, 10 ... ve Rabb’i arayanlar O’nun önünde canlarına eziyet ettiler.”—Bliss, Advent Shield and Review [Advent Kalkanı ve Derlemesi] , 1. cilt, s. 271 (Ocak, 1845). BM18 433.1

Elçilerin zamanından beri meydana gelen büyük dinsel hareketlerin hiçbiri, 1844 sonbaharındaki hareket kadar insanî kusurlardan ve Şeytan’ın hilelerinden uzak olmamıştır. Şimdi dahi, üzerinden pek çok yıl geçtikten sonra, harekete katılan ve gerçeğin kaidesi üzerinde sağlam duranların tümü, halen o bereketli çalışmanın kutsal etkisini hissetmekte ve Allah’tan olduğuna tanıklık etmektedirler. BM18 433.2

“Güvey geliyor, onu karşılamaya çıkın” çağrısı duyulduktan sonra, bekleyenler “kalkıp kandillerini tazelediler;” Allah’ın sözünü daha önce görülmemiş yoğunlukta bir ilgiyle incelediler. Cesareti kırılmış olanları harekete geçirmek ve bildiriyi kabul etmeye hazırlamak için gökten melekler gönderildi. Çalışma, insanî hikmet ve bilgiyle değil, Allah’ın kudretiyle ayakta durdu. Çağrıyı ilk duyan ve itaat edenler en yetenekli olanlar değil, en alçakgönüllü ve adanmış olanlardı. Çiftçiler ekinlerini tarlada bıraktılar, tamirciler aletlerini bir kenara bıraktılar, gözyaşları ve sevinç ile uyarıyı bildirmeye çıktılar. Daha önce davada önderlik edenler, bu harekete en son katılanlar arasındaydılar. Kiliseler çoğunlukla kapılarını bu bildiriye kapattılar, bildiriyi kabul edenlerden büyük bir grup kiliselerle bağlantılarını kopardı. Allah’ın takdiriyle bu duyuru ikinci meleğin mesajıyla birleşti ve o çalışmaya güç verdi. BM18 433.3

“İşte güvey geliyor!” bildirisi büyük bir tartışma konusu olmadı, Kutsal Yazılar’daki kanıt açık ve kesindi. Onunla birlikte, canı harekete geçiren zorlayıcı bir güç etkindi. Hiçbir şüphe, hiçbir sorgulama yoktu. Mesih’in Yeruşalim’e muzaffer girişinde, bayramı kutlamak için ülkenin dört bir yanından gelen insanlar Zeytin Dağı’nda toplanmışlar, İsa’ya eşlik eden kalabalığa katıldıklarında o saatin ilhamını alarak büyük haykırışa eşlik etmişlerdi: “Rabb’in adıyla gelene övgüler olsun!” (Matta 21:9). Aynı şekilde, Adventistlerin toplantılarına kimileri meraktan, kimileri sırf alay etmek içinkatılan inançsızlar, bildiriye eşlik eden ikna edici gücü hissettiler: “İşte güvey geliyor!” BM18 434.1

O zaman, duaya yanıt getiren iman vardı - ödülün karşılığına saygısı olan iman. Susuz toprağa düşen sağanak yağmur gibi, lütuf Ruhu da içten arayıcıların üzerine dökülüyordu. Yakında Kurtarıcıları’yla yüz yüze durmayı bekleyenler, tarifsiz, büyük bir sevinç duyuyorlardı. Kutsal Ruh’un yumuşatıcı ve boyun eğdirici gücü kalplerini eritiyor, O’nun bereketi sadık ve imanlıların üzerine bol ölçüyle dökülüyordu. BM18 434.2

Bildiriyi alanlar, dikkatle ve ciddiyetle, Rableri’ni karşılamayı umdukları zamana ulaştılar. Her sabah ilk görevlerinin Allah tarafından kabul edildiklerine dair kanıtları sağlamak olduğunu hissediyorlardı. Kalpleri sıkı sıkıya birleşmişti, birlikte ve birbirleri için çok dua ediyorlardı. Sık sık Allah’la birlikte olmak için gözlerden uzak yerlerde toplanıyorlardı, tarlalardan ve ağaçlıklardan göğe yakarış sesleri yükseliyordu. Kurtarıcının onayı onlar için günlük yiyeceklerinden daha gerekliydi; zihinlerini karartan bir bulut olursa, bunu ortadan kaldırana dek durup dinlenmiyorlardı. Bağışlayıcı lütfun tanıklığını hissettikleri için, canlarının sevdiği Kişi’yi görmeyi özlemle bekliyorlardı. BM18 434.3

Fakat bu kez de kaderlerinde hayal kırıklığı vardı. Beklenen zaman geçti ve Kurtarıcıları görünmedi. O’nun gelişini sarsılmaz bir güvenle beklemişlerdi, şimdi ise Kurtarıcı’nın mezarına gelerek onu boş bulan ve ağlayarak haykıran Meryem gibi hissediyorlardı: “Rabbim’i almışlar”... “O’nu nereye koyduklarını bilmiyorum.” (Yuhanna 20:13). BM18 435.1

Bir huşu duygusu, mesajın doğru olabileceğine dair bir korku, bir süreliğine inançsız dünyayı kısıtlama görevi görmüştü. Zamanın geçmesinden sonra bu duygu birdenbire kaybolmadı; başlangıçta hayal kırıklığına uğrayanlara karşı övünmeye cüret edemediler; fakat Allah’ın gazabına dair hiçbir işaret görülmeyince, korkularından sıyrılarak kınama ve alaylarını sürdürdüler. Rabb’in yakında gelişine inanma iddiasındaki büyük bir grup imanlarını terk etti. Çok emin olanlardan bazılarının gururu öylesine incindi ki, dünyadan kaçacak delik aradılar. Yunus gibi Allah’tan şikâyet ettiler ve yaşam yerine ölümü seçtiler. İmanlarını Allah’ın sözüne değil de başkalarının görüşlerine dayandıranlar şimdi yine fikirlerini değiştirmeye hazırdılar. Alaycılar zayıfları ve korkakları kendi yanlarına çektiler ve bunların tümü birleşerek artık korku ya da beklenti olamayacağını bildirdiler. Zaman geçmiş, Rab gelmemişti ve dünya binlerce yıl boyunca aynı kalabilirdi. BM18 435.2

Ciddi ve içten imanlılar Mesih uğruna her şeyden vazgeçmişler ve O’nun mevcudiyetini daha önce hiç yapılmayan bir şekilde paylaşmışlardı. İnançlarına göre son uyarılarını dünyaya duyurmuşlar; ilahî Efendileri’nin ve göksel meleklerin topluluğuna çok yakında kabul edilecekleri beklentisiyle, bildiriyi kabul etmeyen toplumdan büyük ölçüde çekilmişlerdi. Güçlü bir arzuyla dua etmişlerdi: “Gel, Rab Isa, tez gel.” Ancak O gelmemişti. Şimdi ise, yaşamın kaygılarının ve kargaşalarının yüklerini tekrar üstlenmek ve alaycı dünyanın iğnelemelerine ve küçümseyişlerine katlanmak korkunç bir iman ve sabır sınavıydı. BM18 435.3

Yine de bu hayal kırıklığı, Mesih’in ilk gelişinde öğrencilerinin yaşadığı kadar büyük değildi. Isa muzaffer bir şekilde Yeruşalim’e girdiğinde, izleyicileri O’nun Davut’un tahtına oturacağına ve İsrail’i kendisine zulmedenlerden kurtaracağına inanıyorlardı. Büyük umutlar ve sevinçli beklentilerle, Kralları’na saygılarını göstermek için birbirleriyle yarıştılar. Pek çoğu giysilerini O’nun yoluna halı gibi sermiş, ya da önüne yapraklı hurma dallarını saçmışlardı. Hararetli bir sevinç ile birleşerek, memnuniyetle ilan etmişlerdi: “Davut Oğlu’na hozana!” Bu sevinç patlamasından rahatsız olan ve öfkelenen Ferisiler İsa’dan öğrencilerini azarlamasını istediklerinde, O şu karşılığı verdi: “Bunlar susacak olsa, taşlar bağıracaktır!” (Luka 19:40). Peygamberlik sözü yerine gelmelidir. Öğrenciler Allah’ın tasarısını yerine getiriyorlardı; ancak acı bir hayal kırıklığına mahkûm oldular. Sadece birkaç gün sonra Kurtarıcı’nın acı içindeki ölümüne tanık olarak O’nu mezara koydular. Beklentileri tek bir hususta dahi gerçekleşmemişti ve umutları da Isa’yla birlikte ölmüştü. Rableri mezardan muzaffer bir şekilde çıkana dek, her şeyin peygamberlik sözlerinde önceden bildirilmiş olduğunu ve “Mesih’in acı çekip ölümden dirilmesi gerektiği[ni]” anlayamadılar (Elçilerin İşleri 17:3). BM18 436.1

Rab, beş yüz yıl önce Zekeriya peygamber aracılığıyla bildirmişti: “Ey Siyon kızı, sevinçle coş! Sevinç çığlıkları at, ey Yeruşalim kızı! İşte kralın! O adil kurtarıcı ve alçakgönüllüdür. Eşeğe, evet, sıpaya, eşek yavrusuna binmiş sana geliyor!” (Zekeriya 9:9). Öğrenciler Mesih’in yargılanmaya ve ölüme gittiğini anlasalardı, bu peygamberliği yerine getiremezlerdi. BM18 436.2

Aynı şekilde Miller ile çalışma arkadaşları da peygamberlik sözünü yerine getirmişler ve İlhamın12 önceden bildirdiği, dünyaya verilmesi gereken bir mesaj vermişlerdi, ancak kendi hayal kırıklıklarına işaret eden ve Rabb’in gelişinden önce tüm uluslara iletilmesi gereken başka bir mesaj sunan peygamberlik sözlerini anlamış olsalardı, bu mesajı veremezlerdi. Birinci ve ikinci meleğin mesajları tam zamanında iletildi ve Allah’ın bunlar aracılığıyla gerçekleştirmeyi tasarladığı işi tamamladı. BM18 437.1

Dünya, belirlenen zaman geçip gider ve Mesih gelmezse Adventizm sisteminin tümüyle terk edileceğini umarak bekliyordu. Ancak pek çok kişi güçlü ayartılar altında imanlarını terk ettiyse de, kararlılıkla duran bazı kişiler vardı. Advent hareketinin meyveleri, alçakgönüllülük ve kalpleri araştırma ruhu, dünyayı terk ediş ve yaşantının yenilenmesi, bu çalışmaya dahil olarak, onun Allah’tan olduğuna tanıklık ediyordu. İkinci gelişin duyurulmasına Kutsal Ruh’un gücünün tanıklık ettiğini inkâr edemiyorlardı, üstelik peygamberlik dönemlerini hesaplayışlarında hiçbir hata göremiyorlardı. Karşıtlarının en yetkinleri dahi, onların peygamberlik sözlerini yorumlama sistemini geçersiz kılmayı başaramamıştı. Allah’ın Ruhu tarafından aydınlatılmış zihinlerin ve O’nun yaşayan gücüyle yanan kalplerin, Kutsal Yazılar’ın ciddiyetle ve duayla araştırılmasıyla ulaştıkları konumlarını; popüler din öğretmenlerinin ve dünyasal bilgeliğe sahip kişilerin en keskin eleştirilerine ve en sert muhalefetlerine direnen ve eğitim ile belagatin birleşik gücüne ve hem şereflilerin hem de aşağılıkların alaylarına ve hakaretlerine karşı duran konumlarını, Kutsal Kitap’tan kanıt olmadan terk etmeye razı gelemiyorlardı. BM18 437.2

Evet, beklenen olayla ilgili bir aksaklık meydana gelmişti, fakat bu dahi onların Allah’ın sözüne olan imanlarını sarsamamıştı. Yunus, Ninova sokaklarında kentin kırk gün içinde yıkılacağını duyurduğunda, Rab Ninovalıların kendilerini alçaltmalarını kabul etmiş ve denenme sürelerini uzatmıştı; ancak Yunus’un bildirisi Allah’tan gönderilmişti ve Ninova O’nun isteğine göre denenmişti. Adventistler de aynı şekilde Allah’ın kendilerini yargı uyarısını bildirmek üzere yönlendirdiğine inanıyorlardı. “Bu bildiri” dediler, “onu işiten herkesin kalplerini yokladı ve Rabb’in gelişine sevgi uyandırdı; ya da O’nun gelişine karşı, az veya çok hissedilebilir, ancak Allah’ın kesinlikle bildiği bir öfke ortaya çıkardı. Bir çizgi çizerek, ... kendi kalplerini araştıranların, Rab o zaman gelmiş olsaydı bu çizginin hangi tarafında bulunacaklarını anlamalarını sağladı - ‘İşte, Allahımız budur; onu bekledik, ve bizi kurtaracaktır’ 13 mı diyeceklerdi; yoksa tahtta oturanın yüzünden ve Kuzu’nun gazabından kendilerini gizlemesi için kayalara ve dağlara üzerlerine düşmelerini mi söyleyeceklerdi. 14 İnanıyoruz ki, Allah bu şekilde halkını yokladı, imanlarını denedi, onları sınadı ve deneme saatinde onları yerleştirmeyi uygun göreceği konumdan kaçınıp kaçınmayacaklarını; ve bu dünyadan vazgeçerek Allah’ın sözüne kesin bir güvenle dayanıp dayanmayacaklarını gördü.”— The Advent Herald and Signs of the Times Reporter [Advent Müjdecisi ve Zamanların İşaretleri Habercisi] , 8. cilt, sayı 14 (13 Kasım 1844). BM18 437.3

Geçmiş deneyimlerinde kendilerini Allah’ın yönlendirdiğine halen iman edenlerin duyguları, William Miller’in sözlerinde ifade edilmiştir: “Hayatımı o zaman elimde olan kanıtlarla yeniden yaşayacak olsaydım, Allah’ın ve insanların huzurunda dürüstlükle ifade ederim ki, aynı şeyleri yapardım.” “Umarım giysilerimi canların kanından temizlemişimdir. Elimden geldiği kadarıyla, kendimi onların mahkûmiyetlerindeki tüm suçtan akladığımı hissediyorum.” Bu Allah adamı, “İki kez hayal kırıklığına uğramış olmama rağmen” diye yazdı, “henüz moralim bozulmuş ya da cesaretim kırılmış değil... Mesih’in gelişine olan umudum her zamanki kadar güçlü. Yalnızca, yıllarca ciddiyetle düşündükten sonra, kesin görevim olduğuna inandığım şeyi yaptım. Yanılmışsam, bu hayırseverliğin, insan kardeşlerime olan sevginin ve Allah’a karşı yükümlü olduğum vazifenin lehine olmuştur.” “Bildiğim bir şey var, inandığımdan başka hiçbir şeyi vaaz etmedim; ve Allah benimle birlikte oldu; çalışmada O’nun gücü sergilendi ve pek çok iyilik ortaya çıktı.” “Binlerce kişi, göründüğü kadarıyla, o zamanın vaaz edilmesiyle Kutsal Yazılar’ı incelemeye başladı; ve bu sayede, iman yoluyla ve Mesih’in kanının serpilmesiyle Allah’la barıştılar.”—Bliss, s. 256, 255, 277, 280, 281. “Hiçbir zaman gururluların yakınlığını kazanmaya çalışmadım, ne de dünya kaşlarını çattığında korkuya kapıldım. Şimdi onların onayını almaya çalışmayacağım, nefretlerini uyandırmak için görev sınırlarını da aşmayacağım. Canımı bağışlamaları için onlara yalvarmayacağım Allah kendi iyi takdiriyle emrederse, umarım ki onu kaybetmekten de çekinmeyeceğim.”—J. White, Life of Wm. Miller [William Miller’in Hayatı] , s. 315. BM18 438.1

Allah halkını terk etmedi; O’nun Ruhu, almış oldukları ışığı düşüncesizce yadsımayan ve advent hareketini kınamayanlarla birlikte kaldı. İbranilere Mektup’ta, bu krizde denenen ve bekleyenlere yönelik cesaretlendirici ve uyarıcı sözler yer almaktadır: “Onun için cesaretinizi yitirmeyin; bu cesaretin ödülü büyüktür. Çünkü Tanrı’nın isteğini yerine getirmek ve vaat edilene kavuşmak için dayanma gücüne ihtiyacınız vardır. Artık, ‘Gelecek olan pek yakında gelecek ve gecikmeyecek. Doğru adamım imanla yaşayacaktır. Ama geri çekilirse, ondan hoşnut olmayacağım.’ Bizler geri çekilip mahvolanlardan değiliz; iman edip canlarının kurtuluşuna kavuşanlardanız” (İbraniler 10:3539).Bu öğüdün son günlerdeki kiliseye hitap ettiği, Rabb’in gelişinin yakınlığına işaret eden sözlerden açıkça belli olmaktadır: “Artık, ‘Gelecek olan pek yakında gelecek ve gecikmeyecek.’ ” Görünürde bir erteleme olacağı ve Rabb’in gecikiyormuş gibi görüneceği de açıkça ima edilmiştir. Burada verilen açıklama, bilhassa bu zamanda yaşayan Adventistlerin deneyimlerine uyarlanmıştır. Burada hitap edilen insanlar imanlarının yıkımı tehlikesiyle karşı karşıyaydılar. Allah’ın Ruhu’nun ve O’nun sözünün kılavuzluğunu izleyerek O’nun isteğini yerine getirmişler; ancak geçmiş tecrübelerindeki O’nun tasarısını anlayamamışlar, önlerindeki yolu da göremeyerek, Allah’ın gerçekten de kendilerine önderlik edip etmediğinden şüphe etmeleri için ayartılmışlardı. Bu zamanda şu sözler geçerliydi: “Doğru adamım, imanla yaşayacaktır.” ‘Gece yarısı yankılanan ses’in parlak ışığı yollarının üzerinde parladığında ve peygamberlik sözlerinin mühürlerinin açılarak hızla yerine gelmekte olan belirtilerin Mesih’in gelişinin yakın olduğunu bildirdiklerini gördüklerinde, gözle görülene dayanarak15 bu yolda yürümüşlerdi. Fakat şimdi, yıkılmış umutlarla boyun eğmiş olarak, yalnızca Allah’a ve O’nun sözüne olan imanla ayakta durabiliyorlardı. Alaycı dünya şunları söylüyordu: “Kandırıldınız. İmanınızdan vazgeçin ve advent hareketinin Şeytan’dan olduğunu söyleyin.” Fakat Allah’ın sözü şöyle bildiriyordu: “Ama geri çekilirse, ondan hoşnut olmayacağım.” 16 Artık imanlarını terk etmek ve bildirilerine eşlik eden Kutsal Ruh’un gücünü inkâr etmek, yıkıma doğru gerilemek olacaktı. Pavlus’un sözleriyle kararlılık için yüreklendirildiler: “Onun için cesaretinizi yitirmeyin,” “dayanma gücüne ihtiyacınız vardır,” “Gelecek olan pek yakında gelecek ve gecikmeyecek.” 17 İzleyebilecekleri tek güvenli yol, Allah’tan almış oldukları ışığa değer vermek, O’nun vaatlerine sıkı sıkıya tutunarak Kutsal Yazılar’ı incelemeye devam etmek ve daha fazla ışık almak için sabırla bekleyip gözlemekti. BM18 439.1