Büyük Mücadele
23.—TAPINAK NEDİR?
Kutsal Yazılar içinde, diğer hepsinden daha çok, advent inancının temeli ve orta direği olan ayet, şu bildiridir: “2300 akşam, sabah olacak, sonra kutsal yer yeniden düzene konulacak” (Daniel 8:14). Bu sözler, Rabb’in yakında gelişine inanan herkese tanıdık sözlerdi. Bu peygamberlik sözü, binlerce kişinin dudaklarında imanlarının parolası olarak tekrarlandı. Tümü, en parlak beklentilerinin ve en değerli umutlarının, burada önceden bildirilen olaylara bağlı olduğunu hissediyordu. Bu peygamberlik günlerinin 1844 sonbaharında sona erdiği ortaya konmuştu. Adventistler de, Hristiyan aleminin geri kalanı gibi, tapınağın dünya ya da onun bir kısmı olduğu düşüncesine sahiptiler. Tapınağın temizlenmesinin, muazzam son günde dünyanın ateşle arıtılması olduğunu düşünüyorlardı, bu da ikinci gelişte meydana gelecekti. Bu nedenle Mesih’in yeryüzüne 1844 yılında döneceği sonucuna ulaşılmıştı. BM18 441.1
Ancak belirlenen zaman geçmiş ve Rab görünmemişti. İmanlılar Allah’ın sözünün hata yapmayacağını biliyorlardı; peygamberlik sözünü yorumlamalarında bir hata olmalıydı; peki yanlışlık neredeydi? Pek çok kişi zorluk düğümünü acelecilikle kesmeyi tercih ederek, 2300 günün 1844 yılında sona erdiğini inkâr ettiler. Mesih’in O’nu bekledikleri zamanda gelmemiş olması haricinde, bunun için hiçbir neden gösterilemezdi. Peygamberlik günleri 1844 yılında sona ermiş olsaydı, Mesih’in dünyayı ateşle arıtarak tapınağı temizleyecek olacağı iddiasında bulundular; O gelmediğine göre de, günler sona ermiş olamazdı. BM18 441.2
Bu sonucu kabul etmek, peygamberlik dönemlerinin önceki hesaplanışını yadsımak demekti. 2300 günün, Artahşasta’nın Yeruşalim’in onarımı ve yeniden inşasına yönelik emrinin yürürlüğe girdiği tarihte, M.Ö. 457 sonbaharında başladığı anlaşılmıştı. Bu tarih başlangıç noktası olarak alındığında, Daniel 9:2527 ayetlerinde açıklanan dönemdeki tüm olayların gerçekleşmesinde mükemmel bir uyum oluyordu. Altmış dokuz hafta, 2300 yılın ilk 483 yılı, Meshedilmiş Hükümdar olan Mesih’e kadardı; Mesih’in vaftizi ve Kutsal Ruh ile meshedilmesi ise M.S. 27 yılında gerçekleşerek, belirtilen niteliği tamı tamına yerine getirmişti. Yetmişinci haftanın ortasında Mesih kesilip atılacaktı. Mesih, vaftizinden üç buçuk yıl sonra, M.S. 31 ilkbaharında çarmıha gerildi. Yetmiş hafta, yani 490 yıl, özellikle Yahudilerle ilgiliydi. Bu dönemin bitiminde ulus Mesih’i reddettiğini O’nun öğrencilerine zulmederek onaylamış oldu ve M.S. 34 yılında elçiler Yahudi olmayan uluslara gittiler. 2300 yılın ilk 490 yılı o zaman sona erdiğinden, geriye 1810 yıl kalıyordu. M.S. 34 yılından itibaren 1810 yıl, 1844 tarihine ulaşıyor. Melek, “Sonra kutsal yer yeniden düzene konulacak” demişti. Peygamberlik sözünün önceki niteliklerinin tümü belirlenen zamanda tartışmasız olarak yerine gelmişti. BM18 442.1
Bu hesaplamaya göre her şey net ve tutarlıydı, yalnızca kutsal yerin düzene konulmasının 1844 yılında gerçekleştiğine dair herhangi bir olay görülmemişti. Günlerin o tarihte sona erdiğinin inkâr edilmesi tüm konuyu kargaşa içinde bırakıyor ve peygamberlik sözlerinin yanılmaz bir şekilde yerine gelmeleriyle tesis edilmiş olan konumlardan vazgeçmek anlamına geliyordu. BM18 442.2
Fakat Allah halkını büyük advent hareketinde yönlendirmişti; O’nun gücü ve yüceliği çalışmaya dahil olmuştu ve bunun karanlıkta ve hayal kırıklığında son bulmasına, sahte ve fanatik bir heyecan olarak kınanmasına izin vermeyecekti. O, kendi sözünü şüphede ve belirsizlikte bırakmayacaktı. Pek çok kişinin peygamberlik dönemlerinin önceki hesaplanışını bırakmasına ve bu hesaplara dayanan akımın doğruluğunu inkâr etmelerine rağmen, diğerleri Kutsal Yazılar ve Allah’ın Ruhu tarafından desteklenen iman ve deneyim hususlarını terk etmekte isteksizdiler. Peygamberlik sözlerini incelerlerken sağlam yorumlama ilkelerini uyguladıklarına inanıyorlardı, elde etmiş oldukları hakikatlere sıkı sıkıya sarılmak ve aynı Kutsal Kitap araştırma yolunda devam etmek görevleriydi. BM18 442.3
İçten dualarla konumlarını gözden geçirdiler ve hatalarını ortaya çıkarmak için Kutsal Yazılar’ı incelediler. Peygamberlik dönemlerinin hesaplanmasında bir hata göremediklerinden, tapınak konusunu daha yakından incelemeye yöneltildiler. BM18 443.1
Araştırmalarında yeryüzünün tapınak olduğuna dair yaygın görüşü destekleyen hiçbir Kutsal Yazı kanıtı olmadığını öğrendiler; fakat Kutsal Kitap’ta tapınak konusunun, niteliğinin, konumunun ve hizmetlerinin tam bir açıklamasını buldular; kutsal yazı yazarlarının tanıklığı konuyu her türlü şüphenin ötesine taşıyacak kadar açık ve genişti. Elçi Pavlus, İbranilere Mektup’ta şunları söylüyor: “İlk antlaşmanın tapınma kuralları ve dünyasal tapınağı vardı. Bir çadır kurulmuştu. Kutsal Yer denen birinci bölmede kandillik, masa ve adak ekmekleri bulunurdu. İkinci perdenin arkasında En Kutsal Yer denen bir bölme vardı. Altın buhur sunağıyla her yanı altınla kaplanmış Antlaşma Sandığı buradaydı. Sandığın içinde altından yapılmış man testisi, Harun’un filizlenmiş değneği ve antlaşma levhaları vardı. Sandığın üstünde Bağışlanma Kapağı’nı gölgeleyen yüce Keruvlar dururdu” (İbraniler 9:15). BM18 443.2
Burada Pavlus’un bahsettiği tapınak, Musa’nın Allah’ın emriyle En Yüce Olan’ın yeryüzündeki ikametgâhı olarak yapılan çadırdı. Musa Allah’la birlikte dağdayken, kendisine verilen talimat, “Aralarında yaşamam için bana kutsal bir yer yapsınlar” idi (Mısır’dan Çıkış 25:8). İsrailliler çölde yolculuk ediyorlardı, bu nedenle tapınma çadırı oradan oraya taşınabilecek bir şekilde şekillendirilmişti; yine de büyük ihtişama sahip bir yapıydı. Duvarları yoğun bir şekilde altınla kaplanmış ve gümüş yuvalara oturtulmuş dik levhalardan meydana geliyor, çatısı ise dışta derilerden, en içeride ise keruv resimleriyle güzel bir şekilde işlenmiş ince ketenlerden olmak üzere bir dizi perdeden, yani örtüden oluşuyordu. Yakmalık sunu sunağının bulunduğu dış avlu haricinde, çadırın kendisi kutsal yer ve en kutsal yer denilen iki bölmeden meydana geliyordu, bunlar birbirinden ilk bölmenin girişini örten perdeye benzeyen kalın ve güzel bir perde ile ayrılıyordu. BM18 443.3
Kutsal yerin güney bölümünde hem gece hem de gündüz tapınağa ışık veren yedi kandilli bir kandillik; kuzey bölümünde ise adak ekmeği masası bulunuyordu; kutsal yeri en kutsal yerden ayıran perdenin önünde altından bir buhur sunağı vardı; bu sunaktan çıkan güzel kokulu buhur, İsrail halkının dualarıyla birlikte gündelik olarak Allah’ın huzuruna yükselirdi. BM18 444.1
En kutsal yerde, değerli ahşaptan yapılma ve altın kaplı bir sandık olan ve içinde Allah’ın üzerlerine On Emir’i yazdığı iki taş tabletin saklandığı antlaşma sandığı vardı. Sandığın üzerinde, birer kenarda duran ve her ikisi de saf altından işlenmiş olan iki keruvun gölgelediği muhteşem bir sanat eseri olan bağışlanma kapağı, 1 kutsal sandığın kapağını meydana getiriyordu. Bu bölmede, keruvların arasındaki görkem bulutunda ilahî mevcudiyet tezahür ederdi. BM18 444.2
İbranilerin Kenan ülkesine yerleşmesinden sonra, çadırın yerini Süleyman’ın tapınağı aldı; bu tapınağın kalıcı bir yapıdan oluşmasına ve daha geniş ölçekli olmasına karşın, oranları aynıydı ve benzer şekilde donatılmıştı. Tapınak bu şekliyle - Daniel’in zamanında harap olmasının dışındaRomalılar tarafından M.S. 70 yılında yıkılıncaya kadar varlığını korudu. BM18 444.3
Bu, Kutsal Kitap’ın hakkında bilgi verdiği, yeryüzünde var olmuş tek tapınaktır. Pavlus bunun ilk antlaşmanın tapınağı olduğunu bildirmişti. Peki yeni antlaşmanın hiçbir tapınağı yok mudur? BM18 444.4
Gerçeği arayanlar tekrar İbraniler kitabına döndüklerinde, Pavlus’un yukarıda alıntı yapılan sözlerinde ikinci ya da yeni antlaşmanın tapınağının varlığının ima edildiğini gördüler. “Onun için ilk çadırın da gerçekten hizmet kuralları ve dünyasal tapınağı vardı.” Buradaki “da” bağlacının kullanımı, 2 Pavlus’un bu tapınaktan daha önce bahsettiğini ima etmektedir. Bir önceki bölümün başına dönerek, şu sözleri okudular: “Söylediklerimizin özü şudur: Göklerde, Yüce Olan’ın tahtının sağında oturan, kutsal yerde, insanın değil, Rab’bin kurduğu asıl tapınma çadırında görev yapan böyle bir başkâhinimiz vardır” (İbraniler 8:1, 2). BM18 445.1
Burada, yeni antlaşmanın tapınağı açıklanmaktadır. İlk antlaşmanın tapınağı insanlarca kurulmuştu, Musa tarafından inşa edilmişti; bu tapınak ise insanlarca değil, Rab tarafından kurulmuştur. O tapınakta dünyasal görevliler hizmetlerini yerine getiriyorlardı; bunda ise yüce başrahibimiz Mesih, Allah’ın sağında görev yapmaktadır. Bir tapınak yeryüzündeydi, diğeri ise göktedir. BM18 445.2
Ayrıca, Musa’nın inşa ettiği tapınak bir örneğe göre yapılmıştı. Rab ona şu talimatları verdi: “Konutu ve eşyalarını sana göstereceğim örneğe tıpatıp uygun yapın.” Ve talimat tekrar verildi: “Her şeyi sana dağda gösterilen örneğe göre yapmaya dikkat et” (Mısır’dan Çıkış 25:9, 40). Pavlus, ilk tapınağın, içinde “sunulan kurbanlarla sunular” olan “şimdiki çağ için bir örnek” olduğunu; kutsal yerlerinin “göklerde olan örnekler” olduklarını; yasaya göre armağanlar sunan rahiplerin “göktekinin örneği ve gölgesi olan tapınakta” hizmet ettiklerini ve “Mesih, asıl kutsal yerin örneği olup insan eliyle yapılan kutsal yere değil, ama şimdi bizim için Tanrı’nın önünde görünmek üzere asıl göğe girdi[ğini]” söyler (İbraniler 9:9, 23; 8:5; 9:24). BM18 445.3
İsa’nın bizim yararımıza hizmet ettiği gökteki tapınak, Musa’nın inşa ettiği ve aslının örneği olan tapınağın muazzam orijinalidir. Allah, Ruhu’nu dünyasal tapınağı inşa edenlerin üzerine koydu. Onun inşasında sergilenen sanatsal beceri, ilahî hikmetin bir tezahürüydü. Duvarlar som altın görünümündeydi ve altın kandilliğin yedi kandilinin ışığını her yöne yansıtıyordu. Adak ekmeği masası ve buhur sunağı parlatılmış altın gibi parıldıyordu. Tavanı meydana getiren muhteşem perde, mavi, mor ve kırmızı renklerle karışık dokunmuş melek resimleriyle, sahneye güzellik katıyordu. İkinci perdenin ardında ise, başrahipten başka hiç kimsenin içeri girip de yaşayamayacağı, Allah’ın görkeminin görülebilir tezahürü olan kutsal Şekina vardı. BM18 445.4
Dünyasal tapınağın benzersiz görkemi, öncümüz Mesih’in bizim için Allah’ın tahtı önünde hizmet ettiği göksel tapınağın ihtişamını insan görüşüne yansıtmaktaydı. Kralların Kralı’nın ikametgâhı, binlerce binlerin O’na hizmet ettiği, on binlerce on binlerin O’nun önünde durduğu yerin (Daniel 7:10); ebedî tahtın ihtişamıyla dolu, parlak muhafızları olan serafların3 saygıyla yüzlerini örttükleri o tapınağın, insan eliyle inşa edilmiş olan en muhteşem yapıda, enginliğinin ve ihtişamının ancak soluk bir yansıması bulunabiliyordu. Yine de, göksel tapınakla ve orada insanın kurtuluşu için gerçekleştirilen muazzam işle ilgili önemli gerçekler, yeryüzündeki tapınak ve onun hizmetleri ile öğretilmişti. BM18 446.1
Gökteki tapınağın kutsal yerleri, yeryüzündeki tapınakta bulunan iki bölmeyle temsil ediliyordu. Elçi Yuhanna’ya Allah’ın gökteki tapınağının bir görümü verilmişti, orada “tahtın önünde alev alev yanan yedi meşale” görmüştü (Vahiy 4:5). “Altın bir buhurdan taşıyan başka bir mele[ğin] gelip sunağın önünde durdu[ğunu]” gördü; “tahtın önündeki altın sunakta bütün kutsalların dualarıyla birlikte sunmak üzere kendisine çok miktarda buhur verildi” (Vahiy 8:3). Peygamberin gökteki tapınağın ilk bölmesini görmesine izin verilmişti; orada “yedi meşale”yi ve “altın sunak”ı gördü, bunlar yeryüzündeki tapınakta altın kandillik ve buhur sunağı ile temsil ediliyordu. Tekrar, “Tanrı’nın gökteki tapınağı açıldı” (Vahiy 11:19) ve iç perdenin içerisine, en kutsal yere baktı. Burada “O’nun Antlaşma Sandığı”nı gördü, bu ise Musa tarafından yapılan ve Allah’ın yasasını içeren kutsal sandıkla temsil edilmişti. BM18 446.2
Böylece, konuyu araştıranlar gökteki bir tapınağın varlığına dair tartışmasız kanıtlar buldular. Musa dünyasal tapınağı kendisine gösterilen örneğe göre yapmıştı. Pavlus bu örneğin gökte bulunan gerçek tapınak olduğunu öğretiyor. Yuhanna ise onu gökte gördüğüne tanıklık ediyor. BM18 447.1
Allah’ın ikametgâhı olan gökteki tapınakta, O’nun tahtı doğruluk ve adalet üzerine kuruludur. En kutsal yerde, tüm insanlığın buna göre denendiği muazzam doğruluk kuralı olan O’nun yasası bulunur. Yasa levhalarını içeren sandık, Mesih’in önünde kendi kanıyla günahkârlar yararına şefaat ettiği bağışlanma kapağıyla örtülüdür. İnsanlığın kurtuluşunda adaletin ve merhametin birlikteliği bu şekilde temsil edilir. Yalnızca sınırsız bilgeliğin tasarlayabileceği ve sınırsız gücün gerçekleştirebileceği bu birliktelik; tüm göğü hayret ve hayranlık içinde bırakan bir birlikteliktir. Dünyasal tapınaktaki bağışlanma kapağına saygıyla bakan keruvlar, göksel orduların kurtarış işini büyük bir ilgiyle düşünmelerini simgeler. Meleklerin bakmayı arzuladığı merhamet sırrı işte budur - Allah’ın hem adil olup hem de tövbe eden günahkârı aklayarak düşkün insanlık ile ilişkisini yenileyebilmesi; Mesih’in sayısız kalabalıkları dipsiz yıkım çukurundan kurtarması ve onlara, hiçbir zaman düşmemiş olan meleklerle birlik olmak ve Allah’ın huzurunda sonsuza dek yaşamak üzere, kendi doğruluğunun lekesiz giysilerini giydirmesi. BM18 447.2
Mesih’in insanlık yararına arabuluculuk işi, Zekeriya’nın “Dal adındaki adam”la ilgili harika peygamberlik sözünde sunulmuştur. Peygamber şöyle diyor: “RAB’bin Tapınağı’nı kuracak olan odur. Görkemle kuşanacak, [Baba’nın] tahtında oturup egemenlik sürecek. Tahtında oturan kâhin olacak. İkisi arasında tam bir uyum olacak” (Zekeriya 6:12, 13). BM18 447.3
“RAB’bin Tapınağı’nı kuracak olan odur.” Mesih, kurbanlığı ve arabuluculuğu ile, Allah’ın kilisesinin hem temeli hem de kurucusu oldu. Elçi Pavlus O’na, “Bütün yapı[nın] Rab’be ait kutsal bir tapınak olmak üzere O’nda kenetlenip yükseldiği]” “Köşe taşı” olarak işaret ediyor; ve “siz de Ruh aracılığıyla Tanrı’nın konutu olmak üzere hep birlikte Mesih’te inşa ediliyorsunuz” diyor (Efesliler 2:2022). BM18 448.1
“Görkemle kuşanacak.” Düşkün insanlık neslinin kurtarılmasının ihtişamı Mesih’e aittir. Sonsuz çağlar boyunca, fidye ile kurtarılanlar şu ilahiyi söyleyecekler: “Yücelik ve güç sonsuzlara dek, bizi seven, kanıyla bizi günahlarımızdan özgür kılmış ... olan Mesih’in olsun!” (Vahiy 1:5, 6). BM18 448.2
O, “tahtında oturup egemenlik sürecek. Tahtında oturan kâhin olacak.” Henüz “görkemli tahtın[d]a” 4 değil; [çünkü] yücelik krallığı henüz kurulmamıştır. Arabuluculuk görevi sona ermeden, Allah ona “atası Davut’un tahtını,” “sonu gelmeyecek” olan krallığı vermeyecektir (Luka 1:32, 33). Mesih, şimdi bir rahip olarak Baba’yla birlikte tahtta oturmaktadır (Vahiy 3:21). Öncesiz ve sonrasız, kendiliğinden mevcut Olan’la birlikte, taht üzerinde ‘acılarımızı taşıyan ve elemlerimizi yüklenen,’ “denenenlere yardım edebil[mesi]” için “her alanda bizim gibi denenmiş, ama günah işlememiş” olan Kişi oturmaktadır. “Eğer biri günah işlerse, Baba’nın yanında bir savunucumuz... vardır.” (Yeşaya 53:4 [KM]); İbraniler 2:18; 4:15; 1. Yuhanna 2:1 [Kİ]). O’nun arabuluculuğu, deşilen ve kırılan bir bedenle, kusursuz bir yaşantıyla gerçekleştirilmektedir. Yaralı eller, delinen böğür, zedelenmiş ayaklar, kurtarılması için böyle muazzam bir bedel ödenen düşkün insan için şefaat etmektedir. BM18 448.3
“İkisi arasında tam bir uyum olacak.” Oğul’un sevgisinden az olmayan Baba’nın sevgisi, kaybolmuş insanlığın kurtuluş pınarıdır. İsa, gitmeden önce öğrencilerine şunları söyledi: “Sizin için Baba’dan istekte bulunacağımı söylemiyorum. Çünkü... Baba’nın kendisi sizi seviyor” (Yuhanna 16:26, 27). “Dünyayı kendisiyle barıştırarak... Allah Mesih’te idi.” (2. Korintliler 5:19 [Kİ]). Ve yukarıdaki tapınakta gerçekleştirilen hizmette de “ikisi arasında tam bir uyum olacak.” “Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun” (Yuhanna 3:16). BM18 448.4
“Tapınak nedir?” sorusu, Kutsal Yazılar’da açıkça yanıtlanmıştır. Kutsal Kitap’ta kullanılan “tapınak” kavramı, öncelikle göksel şeylerin bir örneği olarak Musa tarafından inşa edilen tapınağı; ikinci olarak da dünyasal tapınağın işaret ettiği, gökteki “gerçek tapınağı” ifade etmektedir. Mesih’in ölümüyle örneksel hizmet son bulmuştur. Gökteki “gerçek tapınak,” yeni antlaşmanın tapınağıdır. Daniel 8:14 ayetindeki peygamberlik sözü de bu dönemde yerine geldiğine göre, orada bahsedilen tapınak, yeni antlaşmanın tapınağı olmalıdır. 2300 günün sonunda, 1844 yılına gelindiğinde, yeryüzünde yüzyıllardır bir tapınak yoktu. Bu nedenle, “2300 akşam, sabah olacak, sonra kutsal yer yeniden düzene konulacak” şeklindeki peygamberlik sözü tartışmasız olarak gökteki tapınağa işaret etmektedir. BM18 449.1
Fakat en önemli soru henüz yanıtlanmamıştır: Tapınağın yeniden düzene konulması (temizlenmesi) ne demektir? Dünyasal tapınakla ilgili böyle bir hizmetin olduğu Eski Ahit Yazıları’nda belirtilmektedir. Peki gökte temizlenmesi gereken herhangi bir şey olabilir mi? İbraniler 9. bölümde, hem dünyasal hem de göksel tapınakların temizlenmeleri açıkça öğretilmektedir. “Yasa uyarınca hemen her şey kanla temiz kılınır, kan dökülmeden bağışlama olmaz. Böylelikle aslı göklerde olan örneklerin bu kurbanlarla, ama gökteki asıllarının bunlardan daha iyi kurbanlarla temiz kılınması gerekti.” (İbraniler 9:22, 23), yani Mesih’in değerli kanıyla. BM18 449.2
Hem örneksel hem de gerçek hizmette, temizlenme kan ile gerçekleştirilmelidir: ilkinde hayvanların kanıyla; ikincisinde ise Mesih’in kanıyla. Pavlus, bu temizlenmenin kanla gerçekleştirilmesinin gerekmesine neden olarak, kan dökülmeksizin bağışlanma olmadığını belirtiyor. Tamamlanacak olan iş bağışlanma, yani günahın ortadan kaldırılmasıdır. Peki gerek gökteki gerek yeryüzündeki tapınakla bağlantılı günah nasıl mevcut olabilir? Bu, simgesel hizmete bakılarak öğrenilebilir; zira yeryüzünde görev yapan rahipler, “göktekinin örneği ve gölgesi olan[a]” hizmet ediyorlardı (İbraniler 8:5). BM18 449.3
Dünyasal tapınağın hizmeti iki kısımdan oluşuyordu; rahipler her gün kutsal yerde hizmet ediyorlardı, başrahip ise, tapınağın temizlenmesi için, yılda bir kez en kutsal yerde özel bir kefaret işi gerçekleştiriyordu. Tövbe eden günahkârlar günbegün sunularını getirir, ellerini kurbanın kafasına koyar, günahlarını itiraf eder, böylelikle bunları simgesel olarak kendisinden masum kurbanlık hayvana aktarırdı. Bundan sonra hayvan kesilirdi. Elçi, “Kan dökülmeden” günahların bağışlanmasının mümkün olmadığını söylüyor. “Etin canı kandadır” (Levililer 17:11 [KM]). Allah’ın yasasının çiğnenmesi, suç işleyenin can vermesini gerektiriyordu. Suçunu kurbanın yüklendiği günahkârın, kaybedilen hayatını simgeleyen kan, rahip tarafından kutsal yere götürülerek, arkasında günahkârın çiğnemiş olduğu yasayı içeren sandığın yer aldığı perdenin önünde serpilirdi. Bu tören ile, günah kan aracılığıyla simgesel olarak tapınağa aktarılmış oluyordu. Bazı durumlarda kan kutsal yere götürülmüyor; bunun yerine hayvanın eti rahip tarafından yeniliyordu; bu, Musa tarafından Harun’un oğullarına şu talimatla bildirilmişti: “Topluluğun suçunu üstlenme[niz]... için RAB onu size vermişti” (Levililer 10:17). Her iki tören de, günahın tövbekârdan tapınağa aktarılmasını simgeliyordu. BM18 450.1
Yıl boyunca günden güne yapılan iş buydu. İsrail’in günahları bu şekilde tapınağa aktarılıyor, dolayısıyla giderilmeleri için özel bir işe gerek duyuluyordu. Allah kutsal bölmelerin her biri için özel bir kefaret uygulanmasını emretti. “En Kutsal Yer’i İsrail halkının kirliliklerinden, isyanlarından, bütün günahlarından arındıracak. Buluşma Çadırı için de aynı şeyi yapacak. Çünkü kirli insanların arasında bulunuyor.” Sunak için de, “İsrail halkının kirliliğinden arındırıp kutsal kılacak” bir kefaret uygulanacaktı (Levililer 16:16, 19). BM18 450.2
Yılda bir kez, Kefaret Günü’nde, rahip tapınağın temizlenmesi için en kutsal yere giriyordu. Burada gerçekleştirilen işle, yıllık hizmet turu tamamlanıyordu. Kefaret Günü’nde, tapınma çadırının kapısına iki yavru teke getirilir ve, “Biri RAB için, biri Azazel için” olmak üzere üzerlerine kura çekilirdi (8. ayet). Kurada Rabb’e düşen teke, halk için günah sunusu olarak kurban edilecekti. Rahip ise onun kanını perdenin iç yanına getirerek, bağışlanma kapağı üzerine ve bağışlanma kapağının önüne serpecekti. Kan ayrıca perdenin önündeki buhur sunağı üzerine de serpilecekti. BM18 451.1
“[Harun] iki elini tekenin başına koyacak, İsrail halkının bütün suçlarını, isyanlarını, günahlarını açıklayarak bunları tekenin başına aktaracak. Sonra bu iş için atanan bir adamla tekeyi çöle gönderecek. Teke İsrail halkının bütün suçlarını yüklenerek ıssız bir ülkeye taşıyacak” (21. ve 22. ayetler). Salınan teke bir daha İsrail ordugâhına dönmezdi, onu götüren adamın ise ordugâha dönmeden önce kendisini ve giysilerini suyla yıkaması zorunluydu. BM18 451.2
Tüm bu tören İsraillilere Allah’ın kutsallığını ve günahtan ne kadar çok iğrendiğini telkin edecek şekilde tasarlanmıştı; ayrıca onlara günahla kirlenmeden temas etmelerinin imkânsız olduğunu gösteriyordu. Bu kefaret işi gerçekleştirilirken herkesin canlarına eziyet etmesi gerekiyordu. Tüm işler bir kenara bırakılmalı, tüm İsrail topluluğu o günü Allah’ın önünde tam bir alçakgönüllülükle, duayla, oruçla ve kalplerinin derinliklerini araştırarak geçirmeliydi. BM18 451.3
Kefarete dair önemli gerçekler, örneksel törenler ile öğretilmektedir. Günahkârın yerine bir temsilci kabul ediliyordu; fakat kurbanın kanıyla günah ortadan kaldırılmıyordu. Bu nedenle, tapınağa aktarıldığı bir araç sağlanmıştı. Kan sunusu yoluyla günahkâr, yasanın yetkisini tanımış, yasayı çiğneyerek işlediği günahı itiraf etmiş ve gelecek olan Kurtarıcı’ya iman yoluyla bağışlanma arzusunu ifade etmiş olurdu; ancak buna rağmen yasanın getirdiği mahkûmiyetten tamamen özgür kılınmıyordu. Kefaret Günü’nde başrahip cemaatten sunuyu aldıktan sonra bu sununun kanıyla birlikte en kutsal yere gidiyor ve kanı bağışlanma kapağına, yasanın taleplerini karşılaması amacıyla doğrudan yasanın üzerine serpiyordu. Bundan sonra, arabulucu niteliği ile, günahları kendi üzerine alıyor ve tapınaktan götürüyordu. Ellerini çöle salınacak tekenin başının üzerine koyarak, tüm bu günahları onun üzerinde itiraf ediyor, böylelikle bunları simgesel olarak kendisinden tekeye aktarmış oluyordu. Sonra teke bunları alıp götürüyor, böylece sonsuza dek halktan uzaklaştırıldıkları kabul ediliyordu. BM18 451.4
Bu, “göktekinin örneği ve gölgesi olan[a]” edilen hizmetti. Dünyasal tapınakta örneksel olarak yapılanlar, göksel tapınağın hizmetinde gerçekte yapılıyordu. Kurtarıcımız, göğe yükselişinin ardından başrahibimiz olarak çalışmaya başladı. Pavlus şöyle diyor: “Mesih, asıl kutsal yerin örneği olup insan eliyle yapılan kutsal yere değil, ama şimdi bizim için Tanrı’nın önünde görünmek üzere asıl göğe girdi” (İbraniler 9:24). BM18 452.1
Kahinin yıl boyunca tapınağın ilk bölmesinde, kapıyı oluşturan ve kutsal yeri dış avludan ayıran “perdenin arkasındaki iç bölme”deki5 hizmeti, Mesih’in göğe yükseldiğinde başladığı hizmeti temsil etmektedir. Rahibin günlük hizmetteki işi, günah sunusunun kanını ve İsrail halkının dualarıyla birlikte yükselen buhuru Allah’ın huzurunda sunmaktı. Mesih de, Baba’nın huzurunda günahkârların yararına kendi kanıyla şefaat etmiş, ayrıca tövbekâr imanlıların dualarını, kendi doğruluğunun değerli hoş kokusuyla birlikte, O’nun huzurunda sunmuştur. Gökteki tapınağın ilk bölmesindeki hizmet işte böyleydi. BM18 452.2
Mesih’in izleyicilerinin imanı, O’nu, göğe yükselip gözden kaybolurken oraya [tapınağın ilk bölümüne] dek izlemişti. Umutları buraya odaklanmıştı, Pavlus’un dediği gibi, “Canlarımız için gemi demiri gibi sağlam ve güvenilir olan bu umut, perdenin arkasındaki iç bölmeye geçer. Melkisedek düzeni uyarınca sonsuza dek başkâhin olan İsa oraya uğrumuza öncü olarak girdi.” “Tekelerle danaların kanıyla değil, sonsuz kurtuluşu sağlayarak kendi kanıyla kutsal yere ilk ve son kez girdi” (İbraniler 6:19, 20; 9:12). BM18 452.3
Bu hizmet, on sekiz yüzyıl boyunca tapınağın ilk bölmesinde devam etti. Tövbekâr imanlıların yararına şefaat eden Mesih’in kanı, Baba’nın onları bağışlamasını ve kabullenmesini sağlamış, ancak günahları yine de kayıtları içeren kitaplarda kalmıştır. Örneksel törenlerde yıl sonunda bir kefaret eylemi olduğu gibi, Mesih’in insanlığı kurtarma işinin tamamlanmasından önce de günahın tapınaktan giderilmesi için bir kefaret işi vardır. 2300 gün sona erdiğinde başlayan hizmet işte budur. O zaman, Daniel peygamberin önceden bildirdiği gibi, Başrahibimiz en kutsal yere girerek, muazzam işinin son kısmına - tapınağın temizlenmesine başlamıştır. BM18 453.1
Eski zamanlarda insanların günahlarının imanla günah sunusuna yüklendiği ve onun kanı aracılığıyla simgesel olarak dünyasal tapınağa aktarıldığı gibi, yeni antlaşmada da tövbekârların günahları imanla Mesih’in üzerine yüklenmiş ve gerçekte göksel tapınağa aktarılmıştır. Ve dünyasal tapınağın temizlenmesinin kendisini kirleten günahların giderilmesiyle tamamlandığı gibi, göksel tapınağın temizlenmesi de, orada kaydedilmiş olan günahların giderilmesi, ya da silinmesiyle tamamlanacaktır. Ancak bu işlem tamamlanmadan önce, kimlerin günahtan tövbe ve Mesih’e iman yoluyla O’nun kefaretinden yararlanmaya hak kazandığının belirlenmesi için, kayıtları içeren kitapların incelenmesi gerekir. Bu nedenle, tapınağın temizlenmesi bir araştırma çalışması - bir yargı işi içerir. Bu çalışma, Mesih’in halkını kurtarmak için gelişinden önce gerçekleştirilmelidir; zira O geldiğinde, herkese yaptığının karşılığını vermek üzere ödülleri yanında olacaktır (Vahiy 22:12). BM18 453.2
Böylece peygamberlik sözünün ışığını izleyenler, Mesih’in 2300 günün sonu olan 1844 yılında yeryüzüne gelmek yerine, gelişine hazırlık niteliğindeki kefaretin tamamlanış işlemini gerçekleştirmek için göksel tapınağın en kutsal yerine girdiğini gördüler. BM18 454.1
Ayrıca, günah sunusu kurban olarak Mesih’e işaret ederken ve başrahip Mesih’in arabuluculuğunu temsil ederken, aynı zamanda çöle salınan tekenin de günahın kaynağı olan ve gerçekten tövbekâr olanların günahlarının sonunda üzerine yükleneceği Şeytan’ı örneklediği görüldü. Başrahip günah sunusunun kanı aracılığıyla günahları tapınaktan temizlerken, bunları çöle salınan tekenin üzerine yüklüyordu. Mesih de, hizmetinin sonunda halkının günahlarını kendi kanı ile göksel tapınaktan temizlerken, bunları yargının infazında son cezayı üstlenmesi gereken Şeytan’ın üzerine yükleyecektir. Çöle salınan teke, Israil topluluğuna bir daha asla dönmemek üzere, ıssız bir diyara gönderiliyordu. Böylece Şeytan da Allah’ın ve O’nun halkının huzurundan sonsuza dek sürgün edilecek, günahın ve günahkârların son yıkımında varlığına son verilecektir. BM18 454.2