Büyük Mücadele

24/45

21.—REDDEDİLEN BİR UYARI

William Miller ile çalışma arkadaşları, ikinci geliş öğretisi vaaz ederlerken yalnızca insanları yargıya hazırlık için uyandırma amacıyla çalışmışlardı. Din mensuplarını, gözlerini kilisenin gerçek umuduna ve daha derin bir Hristiyan yaşamına ihtiyaç duydukları gerçeğine açmaya, ayrıca ihtida etmemiş olanların acil tövbe ve Allah’a dönme vazifesinin farkına varmalarını sağlamaya çalışmışlardı. “İnsanları dinsel bir mezhebe veya gruba döndürmeye çalışmadılar. Bu nedenle, tüm grupların ve mezheplerin arasında, onların organizasyonlarına ya da disiplinlerine karışmadan çalıştılar.” BM18 405.1

Miller şöyle dedi: “Tüm çalışmalarımda, hiçbir zaman mevcut olan mezheplerin dışında farklı bir mezhep kurma, ya da birine karşı diğerine öncelik verme arzusu ya da düşüncesinde olmadım. Hepsinin yararını gözetmeye çalıştım. Bütün Hristiyanların Mesih’in gelişi beklentisiyle sevineceklerini varsayarak ve benim gördüğüm gibi göremeyenlerin bu öğretiyi kabul edenleri daha az seveceklerini zannetmeyerek, farklı toplantılar yapılması için herhangi bir gereklilik olabileceğini düşünmedim. Tüm hedefim canları Allah’a döndürmek, dünyayı yaklaşan yargıdan haberdar etmek ve imanlı kardeşlerimi, Allahları’nı huzur içinde karşılamalarını sağlayacak olan kalp hazırlığını yapmaya teşvik etmekti. Benim çalışmalarımın sonucunda ihtida edenlerin büyük çoğunluğu, mevcut olan çeşitli kiliselere katıldılar.”—Bliss, s. 328. BM18 405.2

Çalışması kiliselerin gelişimine katkıda bulunduğundan, bir süre için beğeniyle karşılandı. Ancak din görevlileri ve din önderleri advent öğretisine karşı karar aldıklarında ve konunun her şekilde açılmasını önlemek istediklerinde, buna kürsüden karşı çıkmakla kalmadılar, üyelerinin ikinci geliş konusundaki vaazlara katılmalarına, hatta kilisenin dua toplantılarında bu umuttan söz etmelerine dahi izin vermediler. Bu yüzden imanlılar kendilerini büyük bir deneme durumunda ve şaşkınlık içinde buldular. Kiliselerini seviyorlardı ve ayrılmayı hiç istemiyorlardı; ancak Allah’ın sözünün tanıklığının bastırıldığını ve peygamberlik sözlerini araştırma haklarının ellerinden alındığını gördüklerinde, Allah’a olan bağlılığın kendilerini boyun eğmekten alıkoyduğunu hissettiler. Allah’ın sözünün tanıklığını susturmaya çalışanların, “gerçeğin direği ve dayanağı” 1 olan Mesih’in kilisesini meydana getirdiğini düşünemiyorlardı. Bu yüzden önceki bağlantılarından ayrılmakta haklı olduklarını hissettiler. 1844 yazında yaklaşık elli bin kişi kiliselerden çekildi. BM18 406.1

Bu esnada Amerika Birleşik Devletleri’ndeki kiliselerin çoğunda belirgin bir değişim gözleniyordu. Yıllardır kademeli olarak fakat sürekli bir şekilde dünyasal uygulamalara uyum sağlama ve ruhsal yaşamda bununla orantılı olarak çöküş meydana gelmişti; ancak o yıl ülkenin neredeyse tüm kiliselerinde ani ve belirgin bir çöküşün izleri görüldü. Hiç kimse bunun nedenini bilemese de, durumun büyük ölçüde farkına varıldı ve hem basın tarafından hem de kürsüden yorumlandı. BM18 406.2

Philadelphia kilise pastör ve ihtiyar heyetinde yapılan bir toplantıda, yaygın olarak kullanılan bir şerhin yazarı ve kentteki önde gelen kiliselerden birinin pastörü olan Bay Barnes, “yirmi yıldır hizmette olduğunu ve son Rabb’in Sofrası’na dek, kiliseye az veya çok yeni katılımlar olmadan bu ibadeti yürütmüş olmadığını belirtti. Fakat şimdi hiçbir uyanış, hiçbir ihtida gerçekleşmiyordu, din mensuplarının lütufta geliştiklerine dair hiçbir belirti yoktu ve hiç kimse canlarının kurtuluşuyla ilgili olarak konuşmak üzere çalışma odasına gelmiyordu. İşlerin artışı ve ticaret ve üretimdeki canlandırıcı beklentiler sayesinde, dünyasal düşüncede büyük bir artış var. Tüm mezheplerde durum böyle.”—Congregational Journal [Cemaat Bülteni] , 23 Mayıs 1844. BM18 406.3

Aynı yılın Şubat ayında, Oberlin Yüksekokulu’ndan Profesör Finney şunları söyledi: “Şu gerçek önümüzdedir ki, ülkemizin Protestan kiliseleri, çağın hemen hemen tüm ahlaki reformlarına karşı ya duyarsız ya da düşmanca bir yaklaşım içindeydi. Kısmi istisnalar bulunmakla birlikte, bunlar bu gerçeğin genelliğini etkileyecek sayıda değillerdir. Elimizde başka bir ispatlanmış olgu daha var: uyanış etkisinin neredeyse bütün kiliselerde yokluğu. Ruhsal duyarsızlık neredeyse her yere nüfuz etmiştir ve korkutucu ölçüde derindir; tüm ülkedeki dinsel basın da buna tanıklık etmektedir. Kilise üyeleri çok yaygın bir biçimde moda hayranları haline gelmekte, zevk partilerinde, danslarda, eğlencelerde ve bunun gibi şeylerde tanrısızlarla el ele vermektedirler. Fakat bu can sıkıcı konuyu büyütmemize gerek yok. Kiliselerin ne yazık ki büyük ölçüde yozlaştıklarını göstermek için yeterli kanıt yoğunlaşarak üstümüze dökülmektedir. Onlar Rab’den çok uzaklaştılar, O da onların arasından çekildi.” BM18 407.1

Religious Telescope [Dinî Teleskop] dergisinde bir yazar tanıklıkta bulundu: “Günümüzde olduğu kadar yaygın bir çöküşe hiçbir zaman şahit olmamıştık. Gerçekten, kilisenin uyanması ve bu sıkıntının nedenini araştırması gerekiyor; zira Siyon’u seven herkes bunu bir sıkıntı olarak görmelidir. Gerçek ihtida olaylarının ne kadar ‘nadir görülür’ olduklarını ve günahkârların neredeyse eşi görülmemiş saygısızlığını ve acımasızlığını düşündüğümüzde, farkında bile olmadan ‘Allah lütufkâr olmayı unuttu mu? ya da, Rahmet kapısı kapandı mı?’ diye haykırıyoruz.” BM18 407.2

Böyle bir durum kilisenin içinde hiçbir zaman kendi kendine meydana gelmez. Ulusların, kiliselerin ve bireylerin üzerine düşen ruhsal karanlığın nedeni, Allah’ın ilahî lütufla verdiği yardımı keyfi bir şekilde geri çekmesi değil, insanların ilahî ışığı boşlamaları ya da reddetmeleridir. Bu gerçeğin çarpıcı bir örneği, Mesih’in dönemindeki Yahudi toplumunun tarihinde sunulmaktadır. Dünyaya olan bağlılıkları ve Allah’ı ve O’nun sözünü unutmaları nedeniyle, anlayışları kararmış, kalpleri dünyasallaşmış ve bedenselleşmişti. Böylece Mesih’in gelişi konusunda cehalette kalmışlar, gururları ve imansızlıkları ile Kurtarıcı’yı reddetmişlerdi. Allah o zaman dahi Yahudi ulusunu kurtuluşun bereketlerinin bilgisinden, ya da buna katılmaktan mahrum bırakmamıştı. Fakat gerçeği reddedenler Gök’ün armağanına duydukları bütün isteği kaybetmişlerdi. “Karanlığı ışık, ışığı karanlık yerine koy[muşlardı],” 2 sonunda kendilerindeki ışık da karanlığa döndü; bu karanlık ne kadar da büyüktü! 3 BM18 408.1

İnsanların dinin formlarını devam ettirmeleri, ancak hayati önemdeki takvanın eksikliği, Şeytan’ın politikasına uygundur. Yahudiler müjdeyi reddettikten sonra kadim törenlerini gayretle uygulamaya devam ettiler, ulusal ayrıcalıklarını titizlikle korudular, fakat diğer yandan Allah’ın varlığının artık aralarında tezahür etmediği gerçeğini kabullenmek zorunda kalıyorlardı. Daniel’in peygamberlik sözleri öyle şaşmaz bir şekilde Mesih’in geliş zamanına işaret ediyor ve ölümünü o kadar doğrudan öngörüyordu ki, insanları bu sözleri araştırmaktan caydırdılar, sonunda hahamlar zamanı hesaplamaya girişenleri lanetlediler. İsrail halkı körlük ve tövbesizlik içinde, takip eden yüzyıllar boyunca lütufkâr kurtuluş tekliflerine ilgisiz, müjdenin bereketlerine aldırışsız kalarak, gökten gelen ışığı reddetme tehlikesine karşı ciddi ve korkutucu bir uyarı haline geldiler. BM18 408.2

Sebebin olduğu yerlerde, aynı sonuçlar meydana gelecektir. Kendi eğilimlerine engel olduğu için, vazife yapmaya ikna oldukları halde bunu kasıtlı olarak bastıran kişi, sonunda gerçek ile yanılgıyı birbirinden ayırt etme yeteneğini kaybedecektir. Anlayış kararır, vicdan duyarsızlaşır, kalp katılaşır ve can Allah’tan ayrılır. İlahî hakikat bildirisine burun büküldüğünde ya da hafife alındığında, orada kilise karanlıkla kuşatılacak; iman ile sevgi soğuyacak ve yabancılaşma ile anlaşmazlık girecektir. Kilise üyeleri ilgilerini ve enerjilerini dünyasal uğraşlara odaklayacak, günahkârlar da tövbesizliklerinde katılaşacaktır. BM18 409.1

Vahiy 14. bölümde, Allah’ın yargı saatini duyuran ve insanları O’ndan korkarak O’na tapınmaya çağıran birinci meleğin mesajı, Allah’ın halkı olma iddiasındakileri dünyanın yozlaştırıcı etkilerinden uzaklaştırarak, kendi gerçek dünyasallık ve imandan dönüş hallerini görmeleri için uyandırmayı amaçlıyordu. Allah bu bildiri ile kiliseye bir uyarı yolladı, kilise bunu kabul etseydi, kendisini O’ndan ayıran kötülükleri düzeltebilirdi. Gökten gelen mesajı kabul ederek, kalplerini Rabb’in önünde alçaltsalar ve O’nun huzurunda durabilmek için samimiyetle hazırlanmaya çalışsalardı, Allah’ın Ruhu ve kudreti aralarında tezahür edecekti. Kilise yeniden imanlıların “yüreği ve düşüncesi bir” olduğu, “Tanrı’nın sözünü cesaretle duyurmaya devam et[tikleri]” ve “Rab[’bin] de her gün yeni kurtulanları topluluğa kat[tığı]” elçilerin zamanında var olan o kutlu birlik, iman ve sevgi derecesine ulaşacaktı (Elçilerin İşleri 4:32, 31; 2:47). BM18 409.2

Allah’ın halkı olma iddiasındakiler O’nun sözünden üzerlerine yansıyan ışığı kabul etselerdi, Mesih’in olması için dua ettiği, elçinin “Ruh’un birliğini esenlik bağıyla” tanımladığı birliğe kavuşacaklardı. “Çağrınızdan doğan tek bir umuda çağrıldığınız gibi, beden bir ve Ruh bir; Rab bir, iman bir, vaftiz birdir” diyor (Efesliler 4:35). BM18 409.3

Advent bildirisini kabul edenler işte böyle bereketli sonuçları tecrübe ettiler. Farklı mezheplerden geliyorlardı, mezhep engelleri yerle bir edildi; çelişkili iman açıklamaları atomlara ayrıldı; kutsal yazılara dayanmayan geçici milenyum umudu terk edildi, ikinci gelişe ilişkin hatalı görüşler düzeltildi, gurur ve dünyaya uyarlık ortadan kalktı; yanlışlar doğrultuldu; kalpler en tatlı birliktelikte birleşti ve sevgi ile sevinç hüküm sürdü. Bu öğreti, onu kabul eden birkaç kişiye bunları yaptıysa, herkes kabul etmiş olsaydı onlar için de aynısını yapacaktı. BM18 409.4

Ancak kiliseler çoğunlukla uyarıyı kabul etmediler. “İsrail halkına” bekçi atananlar 4 olarak İsa’nın gelişinin belirtilerini ilk görmesi gereken din görevlileri, peygamberlerin tanıklığından ya da zamanların işaretlerinden gerçeği öğrenememişlerdi. Kalplerini dünyasal umutlar ve arzular doldurdukça, Allah’a ve O’nun sözüne iman soğudu; advent öğretisi sunulduğunda onların ancak önyargılarını ve imansızlıklarını uyandırdı. Bildirinin büyük ölçüde ruhban sınıfından olmayanlarca duyurulması, ona karşı koz olarak kullanıldı. Geçmişte olduğu gibi, Allah’ın sözünün açık tanıklığı şu soruyla karşılandı: “Önderlerden ya da Ferisiler’den... iman eden oldu mu hiç?” 5 Peygamberlik dönemlerinden çıkarılan tezleri çürütmenin ne kadar zor bir iş olduğunu gören pek çokları, peygamberlik kitaplarının mühürlü olduklarını ve anlaşılamayacaklarını öğreterek, insanları peygamberlik sözlerini incelemekten caydırmaya çalıştılar. Pastörlerine kesin bir şekilde güvenmeyen kalabalıklar uyarıyı dinlemeyi reddettiler; başkaları da, gerçeğe dair ikna olmalarına rağmen, “havra dışı e[dilme]” 6 korkusuyla bunu itiraf edemediler. Allah’ın kilisenin denenmesi ve arındırılması amacıyla gönderdiği bildiri, ne kadar çok sayıda kişinin Mesih’ten çok dünyaya bağlı olduğunu büyük bir kesinlikle ortaya koydu. Onları dünyaya bağlayan bağlar, göğe yönelik cazibelerden daha güçlüydü. Dünyasal bilgeliğin sözünü dinlemeyi seçerek, gerçeğin kalpleri araştıran mesajından yüz çevirdiler. BM18 410.1

Birinci meleğin uyarısını reddederek, yenilenmeleri için Gök’ün sağladığı araçları reddetmiş oldular. Kendilerini Allah’tan uzaklaştıran kötülükleri düzeltecek olan lütufkâr haberciye burun kıvırdılar ve daha büyük bir hevesle dünyanın dostluğunu aramaya koyuldular. 1844 yılında kiliselerde mevcut olan korkunç dünyasallık, imandan dönüş ve ruhsal ölüm durumunun nedeni buydu. BM18 411.1

Vahiy 14. bölümde, ilk meleği izleyen ikinci melek şöyle duyurmaktadır: “Yıkıldı! Kendi azgın fuhuş şarabını bütün uluslara içiren büyük Babil yıkıldı!” (Vahiy 14:8). “Babil” kavramı, kargaşa ifade eden “Babel” sözcüğünden alınmıştır. Kutsal Yazılar’da sahte ya da sapkın dinin çeşitli biçimlerini belirtmek için kullanılmaktadır. Vahiy 17. bölümde Babil bir kadın olarak temsil ediliyor - Kutsal Kitap’ta kadın, kilisenin simgesi olarak kullanılır, erdemli bir kadın pak kiliseyi, aşağılık bir kadın ise sapkın kiliseyi simgeler. BM18 411.2

Kutsal Kitap’ta Mesih ile O’nun kilisesi arasındaki ilişkinin kutsal ve kalıcı niteliği, evlilik birliği ile temsil edilmektedir. Rab, halkını sağlam bir antlaşma ile kendisine bağlamış, O onların Allah’ı olmaya söz vermiş, onlar da yalnızca ve yalnızca O’na bağlılık göstereceklerini taahhüt etmişlerdir. Şöyle beyan eder: “Seni sonsuza dek kendime eş alacağım, doğruluk, adalet, sevgi, merhamet temelinde seninle evleneceğim” (Hoşea 2:19). Ve yine: “Çünkü kocan benim” (Yeremya 3:14). Pavlus da Yeni Ahit’te aynı benzetmeyi kullanarak şunları söylüyor: “Sizleri el değmemiş kız gibi tek ere, Mesih’e sunmak üzere nişanladım” (2. Korintliler 11:2). BM18 411.3

Kilisenin güvenini ve sevgisini Mesih’ten uzaklaştırarak O’na sadakatsizlik etmesi ve canını dünyasal şeylerin işgal etmesine izin vermesi, evlilik yemininin çiğnenmesine benzetilmektedir. İsrail’in Rab’den uzaklaşmaktaki günahı ve böyle yaparak küçümsedikleri Allah’ın harika sevgisi, şu benzetmeyle sunulmakta ve duygusal bir şekilde resmedilmektedir: “Sana ant içtim, seninle antlaşma yaptım. Egemen RAB böyle diyor. Ve benim oldun.” “Gitgide güzelleştin, krallığa yaraştın. Güzelliğinden ötürü ünün uluslar arasında yayıldı. Çünkü seni görkemimle donattığım için güzelliğin kusursuzdu... Ama sen güzelliğine güvendin, ününü kullanarak fahişelik ettin.” “Ama bir kadın kocasına nasıl ihanet ederse, sen de bana öyle ihanet ettin, ey İsrail halkı! Böyle diyor RAB.” “Kocasının yerine yabancıları yeğleyen, zina eden bir kadındın!” (Hezekiel 16:8, 1315, 32; Yeremya 3:20). BM18 411.4

Yeni Ahit’te, Allah’ın rızasından çok dünyanın dostluğunu arayan sözde Hristiyanlara hitap edilirken çok benzer bir dil kullanılır. Elçi Yakup şöyle diyor: “Ey zina işleyiciler ve fahişeler, dünya ile dostluğun Allah’a düşmanlık olduğunu bilmiyor musunuz? Onun için, her kim dünya ile dost olmak isterse, kendini Allah’a düşman eder.” 7 BM18 412.1

Vahiy 17. bölümdeki kadın (Babil), şöyle tasvir edilmiştir: “mor ve kırmızı giysilere bürünmüş, altınlar, değerli taşlar, incilerle süslenmişti. Elinde iğrenç şeylerle, fuhşunun çirkeflikleriyle dolu altın bir kâse vardı. Alnına şu gizemli ad yazılmıştı: BÜYÜK BABİL, DÜNYA FAHİŞELERİNİN... ANASI.” Peygamber şöyle diyor: “Kadının, kutsalların ve İsa’ya tanıklık etmiş olanların kanıyla sarhoş olduğunu gördüm.” Babil daha sonra “dünya kralları üzerinde egemenlik süren büyük kent” olarak ilan edilir (Vahiy 17:46, 18). Yüzyıllar boyunca Hristiyanlığın kralları üzerinde despot etkinliğini sürdüren güç Roma'dır. Mor ve kırmızı renkler, altınlar ve değerli taşlar, Roma’nın kibirli başpiskoposluğundan etkilenen ihtişamı ve saltanat görkeminin ötesindeki debdebeyi canlı bir şekilde resmetmektedir. Ayrıca hiçbir güçten, Mesih’in izleyicilerine bu kadar gaddar bir şekilde zulmeden bu kilise kadar haklı bir şekilde “kutsalların... kanıyla sarhoş” olarak söz edilemez. Babil aynı zamanda “dünya kralları”yla8 uygunsuz bir ilişkiye girme günahıyla suçlanmaktadır. Rab’den ayrılan ve putperestlerle birlik olan Yahudi topluluğu böylece fahişelik etmiştir; Roma ise dünyasal güçlerin desteğini arayarak benzer bir şekilde kendini yozlaştırmıştır, böylece benzer bir yargıya uğrayacaktır. BM18 412.2

Babil, “dünya fahişelerinin anası” olarak tanımlanmıştır. Kızları ile, onun öğretilerine ve geleneklerine bağlı kalan ve dünyayla gayrimeşru bir işbirliği yapmak için gerçeği ve Allah’ın onayını feda etme örnekliğini izleyen kiliseler simgeleniyor olmalıdır. Vahiy 14. bölümde, Babil’in yıkılışını duyuran bildiri bir zamanlar pak olan ama sonra yozlaşan dinsel grupları temsil etmelidir. Bu bildiri yargı uyarısını izlediğine göre son günlerde verilecek olmalıdır; dolayısıyla yalnızca Roma Kilisesi’nden söz ediyor olamaz, zira bu kilise yüzyıllardır düşkün bir durumdadır. Ayrıca, Vahiy kitapçığının on sekizinci bölümünde Allah halkına Babil’den çıkmaları bildiriliyor. Kutsal yazının bu bölümüne göre, Allah’ın halkından pek çok kişi halen Babil’de olmalıdır. Peki Mesih’in izleyicilerinin çoğunluğu şu anda hangi dinsel gruplarda bulunuyor? Şüphesiz, Protestan inancını benimseyen çeşitli kiliselerde. Bu kiliseler yükseliş zamanlarında Allah ve gerçek adına asil bir duruş sergiliyorlardı, O’nun bereketi de onlarla birlikteydi. İnançsız dünya dahi müjdenin ilkelerinin kabul edilmesinden doğan bereketli sonuçları tanımak zorunda kalıyordu. İsrail’e gönderilen peygamberin sözleriyle: “Güzelliğinden ötürü ünün uluslar arasında yayıldı. Çünkü seni görkemimle donattığım için güzelliğin kusursuzdu. Egemen RAB böyle diyor.” Ancak İsrail’in laneti ve yıkımı olan arzuyla, tanrısızların uygulamalarını taklit etme ve onların dostluğunu kazanmaya çalışma arzusuyla düştüler. “Sen güzelliğine güvendin, ününü kullanarak fahişelik ettin” (Hezekiel 16:14, 15). BM18 413.1

Protestan kiliselerinin çoğu, dünyasal yönetimlerle ilişki içindeki devlet kiliseleri ve dünyanın beğenisini kazanmaya çalışan diğer mezhepler, Roma’nın “dünya krallarıyla” kurduğu günahlı ilişki örneğini izlemektedir. “Babil,” yani “kargaşa” kavramı, tümü öğretilerini Kutsal Kitap’tan aldığını iddia eden, yine de neredeyse sayısız mezheplere ayrılmış ve büyük ölçüde çelişkili iman açıklamalarına ve kuramlara sahip olan bu gruplar için yerinde olarak kullanılabilir. BM18 413.2

Roma’dan ayrılan kiliseler, dünyayla günahlı bir şekilde birlik olmanın yanı sıra, onun diğer niteliklerini de göstermektedir. BM18 414.1

Bir Roma Katolik eserinde şu iddialar yer almaktadır: “Roma Kilisesi azizlerle ilgili olarak putperestlikle suçlandıysa, onun kızı olan Ingiliz Kilisesi de aynı suçtan mahkûmdur, zira Mesih’e adanmış bir kilisesi varsa, Meryem’e adanmış on kilisesi vardır.”—Richard Challoner, The Catholic Christian Instructed [Katolik Hristiyanın Eğitimi] , Önsöz, s. 21, 22. BM18 414.2

Dr. Hopkins, “A Treatise on the Millennium [Milenyum Üzerine Bir Inceleme]” adlı eserinde şöyle bildirmektedir: “Hristiyanlık karşıtı ruhun ve uygulamaların yalnızca bugün Roma Kilisesi denen oluşumla sınırlı olduğunu düşünmek için hiçbir neden yoktur. Protestan kiliseleri kendi içlerinde Mesih karşıtı birçok unsur barındırmaktadır ve yeniden yapılanarak ... yozlaşmadan ve kötülükten tamamen kurtulmuş olmaktan çok uzaktırlar.”— Samuel Hopkins, Works [Eserler] , 2. cilt, s. 328. BM18 414.3

Dr. Guthrie, Presbiteryen Kilisesi’nin Roma’dan ayrılmasına ilişkin olarak şunları yazıyor: “Kilisemiz, üç yüz yıl önce bayrağında açık bir Kutsal Kitap resmi ve temel bildirgesinde ‘Kutsal Yazılar’ı araştırın’ 9 sloganıyla Roma kapılarından çıktı.” Sonra şu çarpıcı soruyu soruyor: “Peki Babil’den tamamen çıktılar mı?”—Thomas Guthrie, The Gospel in Ezekiel [Hezekiel’de Müjde] , s. 237. BM18 414.4

Spurgeon şöyle diyor: “İngiliz Kilisesi sakramentaryanizm10 ile baştan aşağı yenilip bitiriliyor gibi görünüyor; fakat aykırılık da neredeyse onun kadar felsefi sadakatsizlikle dolu görünüyor. Kendilerinden daha iyi şeyler umduğumuz kişiler birer birer imanın temel esaslarından yüz çeviriyorlar. Ingiltere’nin kalbinin tamamen iğrenç bir sadakatsizlikle dolu olduğuna inanıyorum, buna rağmen halen kürsüye çıkarak kendisine Hristiyan demeye cüret ediyor.” BM18 414.5

Büyük sapkınlığın kökeni neydi? Kilise müjdenin sadeliğinden ilk önce nasıl ayrıldı? Putperestlerin Hristiyanlığı kabul etmelerini kolaylaştırmak için, paganlığın uygulamalarına uyum sağlayarak. Elçi Pavlus, daha kendi zamanında “yasa tanımazlığın gizli gücü şu anda bile etkindir” diye bildirdi (2. Selanikliler 2:7). Elçilerin hayatı boyunca kilise nispeten pak kaldı. Fakat “ikinci yüzyılın ikinci yarısına doğru kiliselerin büyük çoğunluğu yeni bir biçim edindi; ilk sadelik yok oldu ve farkına varılmadan, eski öğrenciler öldükçe, onların çocukları yeni imanlılarla birlikte... öne çıkarak dava için yeni bir model oluşturdular.”—Robert Robinson, Ecclesiastical Researches [Kilise Araştırmaları] , 6. bölüm, 17. paragraf, s. 51. Mühtedilerin gelişini sağlamak için Hristiyan inancının yüksek standardı düşürüldü, bunun sonucunda “kilisenin içine sel gibi akmaya başlayan putperestler, geleneklerini, uygulamalarını ve putlarını da getirdiler.”—Gavazzi, Lectures [Dersler] , s. 278. Hristiyanlık dini dünyasal yöneticilerin beğenisini ve desteğini edindikçe, büyük kalabalıklar tarafından sözde kabul edildi; ancak pek çok kişi görünürde Hristiyan olmalarına rağmen “özde putperest kaldılar, özellikle de putlarına gizlice tapınmaya devam ettiler.”—a.g.e., s. 278. BM18 415.1

Kendisini Protestan diye adlandıran hemen her kilisede de aynı süreç tekrarlanmadı mı? Gerçek reform ruhuna sahip olan kurucular öldükten sonra, onların soyundan gelenler öne çıkarak “dava için yeni bir model oluşturdular.” Reformcuların çocukları, babalarının iman açıklamasına körü körüne sarılarak ve gördüklerinin ilerisindeki her gerçeği inatla kabul etmeyerek, onların alçakgönüllülük, özveri ve dünyayı terk etme örneklerinden büyük ölçüde uzaklaşmaktadır. Böylece “ilk sadelik yok olmaktadır.” Kilisenin içine akan bir dünyasal sel, “geleneklerini, uygulamalarını ve putlarını” da getirmektedir. BM18 415.2

Yazık ki, “Allah’a düşmanlık” olan dünyayla dostluk, şimdi Mesih’i izlediğini iddia edenler arasında korkutucu bir derecede rağbet görmektedir! Hristiyan alemindeki popüler kiliseler Kutsal Kitap’ın alçakgönüllülük, özveri, sadelik ve takva standartlarından nasıl da yaygın bir şekilde koptular! John Wesley, paranın doğru kullanılmasıyla ilgili olarak şunları söyledi: “Böyle değerli bir yeteneğin hiçbir kısmını, yalnızca gözün arzusunu tatmin etmek için, lüzumsuz ve pahalı giysilerle, veya gereksiz takılarla harcamayın. Hiçbir kısmını evinizi ilginç bir şekilde süslemek için; lüzumsuz veya pahalı mobilyalarla; değerli resimlerle, boyalarla, altın kaplamalarla heba etmeyin... Hayatın gururunu tatmin etmek için, insanların hayranlığını ya da övgüsünü kazanmak için hiçbir şey sarf etmeyin... ‘Sen kendine iyi davrandığın sürece, insanlar hakkında iyi konuşurlar.’ ‘Mor, ince keten giysiler giyer, bolluk içinde her gün eğlenirseniz,’ 11 pek çok kişinin zevkinizin inceliğini, cömertliğinizi ve konukseverliğinizi alkışlayacağına şüphe yok. Fakat onların alkışlarını bu kadar pahalıya almayın. Bunun yerine, Allah’tan gelen şerefle yetinin.”—Wesley, Works [Eserler], 50. Vaaz, “The Use of Money [Paranın Kullanımı].” Fakat günümüzde pek çok kilisede bu öğreti gözardı edilmektedir. BM18 416.1

Bir din ikrarı dünyada popüler olmuştur. Yöneticiler, siyasetçiler, avukatlar, doktorlar, tüccarlar, saygı görmek ve toplumun güvenini kazanmak, ayrıca kendi dünyasal kazançlarını arttırmak amacıyla kiliseye katılmaktadırlar. Böylece tüm haksız işlerini Hristiyanlık ikrarının maskesi altında gizlemeye çalışmaktadırlar. Vaftiz olmuş bu dünyasal kişilerin zenginlik ve nüfuzlarıyla güçlenen çeşitli dinsel gruplar, popülerlik ve kayırma için daha da büyük bir çaba göstermektedirler. Popüler caddelerde, en abartılı şekilde süslenmiş muhteşem kiliseler yapılmaktadır. İbadete gelenler pahalı ve modaya uygun giysileri giymektedirler. Yetenekli bir din görevlisine insanları eğlendirmesi ve cezbetmesi için yüksek bir maaş ödenmektedir. Vaazları yaygın günahlara dokunmamalı, sosyetik kulaklar için yumuşatılmalı ve hoş bir hale getirilmelidir. Böylece sosyetik günahkârlar kilise kayıtlarına yazılmaktadırlar ve sosyetik günahlar dindarlık kisvesi altında gizlenmektedir. BM18 416.2

Önde gelen dünyasal bir dergi, sözde Hristiyanların dünyaya karşı mevcut tutumlarını yorumlarken şöyle diyor: “Kilise bilinçsiz bir şekilde çağın ruhuna teslim oldu ve ibadet şekillerini modern isteklere uyarladı.” “Gerçekten, dini cazip hale getirmek için işe yarayacak her şeyi, kilise artık kendi araçları olarak kullanmaktadır.” New York Independent’ in [Bağımsız] yazarlarından biri de, Metodist mezhebine ilişkin şunları söylüyor: “Dindar insanları dinsizlerden ayıran çizgi giderek sönükleşerek yarı karanlık bir şeye dönüşüyor, her iki taraftaki gayretli kişiler eylem ve zevk tarzlarındaki tüm farklılıkları ortadan kaldırmak için durmaksızın çalışıyorlar.” “Dinin popülerliği, gereklerini tam olarak yerine getirmeden nimetlerinden faydalanmak isteyenlerin sayısını büyük ölçüde arttırmaktadır.” BM18 417.1

Howard Crosby şöyle diyor: “Mesih’in kilisesinin Rabbi’nin tasarılarını bu kadar az yerine getirmesi derin endişe uyandıran bir durumdur. Kadim Yahudilerin, putperest uluslarla girdikleri yakın ilişkinin kalplerini Allah’tan uzaklaştırmasına izin verdikleri gibi, ... İsa’nın kilisesi de bugün, inançsız bir dünyayla sahte bir ortaklığa girerek, gerçek hayatının ilahî yöntemlerinden vazgeçmekte, kendisini Mesihsiz bir toplumun zararlı, ancak çoğunlukla akla yatkın görünen alışkanlıklarına teslim etmekte, lütufta gelişime taban tabana zıt ve Allah’ın vahyine yabancı tezleri ileri sürüp ona yabancı sonuçlara ulaşmaktadır.”— The Healthy Christian: An Appeal to the Church [Sağlıklı Hristiyan: Kiliseye Bir Başvuru], s. 141, 142. BM18 417.2

Bu dünyasallık ve zevk arayışı dalgasında, Mesih uğruna özveri ve fedakârlık neredeyse tamamen kayboldu. “Kiliselerimizde şu anda etkin olan bazı erkekler ve kadınlar, çocukluklarında Mesih için bir şeyler verebilmek ya da yapabilmek için fedakârlıkta bulunmaları yönünde eğitilmişlerdi.” Fakat “eğer şimdi kaynaklar aranıyorsa, ... hiç kimse vermeye çağrılmamalıdır. Yo, yo! Bunun yerine panayır, tablo, sahte duruşma, antika yemek, ya da yiyecek bir şey - insanları eğlendirecek herhangi bir şey düzenleyin.” BM18 417.3

Wisconsin Valisi Washburn, 9 Ocak 1873 tarihli yıllık mesajında şöyle bildirdi: “Kumarbazların ortaya çıktıkları okulları yıkmak için bir kanun gerekiyor. Bunlar her yerde. Kilise bile (şüphesiz farkında olmadan) kimi zaman şeytanın işini yaparken görülebiliyor. Hediye konserleri, kimi zaman dinsel ya da hayır amaçlı olarak, fakat çoğunlukla daha değersiz amaçlar için hediye girişimleri ve eşya piyangoları, piyangolar, ödül paketleri vs., bunların tümü, elde edilen değer olmadan para sağlamanın yollarıdır. Bilhassa gençler için, çalışmaksızın para ya da mal kazanılması kadar ahlak bozucu veya zehirleyici bir şey yoktur. Bu şans girişimlerine saygın kişilerin de katıldığı ve vicdanlarını paranın iyi bir amaç için kullanılacağı düşüncesiyle rahatlattıkları düşünüldüğünde, ülke gençliğinin şans oyunlarının heyecanının neredeyse kesinlikle neden olacağı alışkanlıklara sıklıkla kapılmaları şaşırtıcı değildir.” BM18 418.1

Dünyaya uyum ruhu, tüm Hristiyan aleminde kiliseleri ele geçirmektedir. Robert Atkins, Londra’da verdiği bir vaazda, İngiltere’de hüküm süren ruhsal çöküşün karanlık bir resmini çiziyor: “Gerçek doğrular yeryüzünden yok oluyor ve hiç kimse bunu dikkate almıyor. Günümüzde her kilisede din mensupları dünyayı seven, dünyaya uyum sağlayan, vücudun rahatı için sağlanan konforu seven ve saygınlık peşinde koşan kişiler. Mesih’le birlikte sıkıntı çekmeye çağrılıyorlar, ancak tekdirden bile kaçınıyorlar... Her kilisenin ön kapısına sapkınlık, sapkınlık ve sapkınlık kazınmış durumdadır; bunu bir bilseler ve hissetseler belki bir umut olurdu; fakat, yazık! ‘Zenginiz, zenginleştik, hiçbir şeye ihtiyacımız yok’ 12 diye haykırıyorlar.”— Second Advent Library [İkinci Geliş Kütüphanesi] , broşür no. 39. BM18 418.2

Babil’in suçlandığı büyük günah, “kendi azgın fuhuş şarabını bütün uluslara içir[miş]” 13 olmasıydı. Dünyaya sunduğu bu sarhoş edici kâse, onun dünyanın yüce kişileriyle kurduğu uygunsuz ilişkinin sonucunda kabul ettiği sahte öğretileri temsil etmektedir. Dünyayla dostluk onun imanını bozmaktadır, o da Kutsal Yazı’nın en açık ifadelerine aykırı öğretileri sunarak, dünya üzerinde yozlaştırıcı bir etki göstermektedir. BM18 419.1

Roma Kutsal Kitap’ı insanlardan gizledi ve tüm insanların onun yerine kendi öğretilerini kabul etmelerini istedi. Allah’ın sözünü insanlara yeniden kazandırmak Reform’un işiydi; fakat günümüzdeki kiliselerde, insanlara imanlarını Kutsal Yazılar’dan ziyade kendilerinin iman açıklamalarına ve kendi kiliselerinin öğretilerine dayandırmayı öğrettikleri büyük bir gerçek değil midir? Charles Beecher, Protestan kiliseleri hakkında şunları söyledi: “İman açıklamalarına karşı tek bir sert sözden, bu kutsal babaların, 14 teşvik etmiş oldukları azizlere ve şehitlere artan saygıya karşı sert sözlerden kaçındıkları hassasiyetle kaçınıyorlar... Protestan müjdeci mezhepler kendilerinin ve birbirlerinin ellerini öyle bağlamışlar ki, bunların tümünde, bir kimse Kutsal Kitap haricinde bir kitabı kabul etmeden hiçbir şekilde, hiçbir yerde vaiz olamıyor... İman açıklamasının gücünün, şimdilerde Kutsal Kitap’ı tıpkı Roma’nın yaptığı gibi yasaklamaya başladığı, ancak bunu daha ince bir şekilde yaptığı fikrinde, gerçek dışı hiçbir şey yok.”— “The Bible a Sufficient Creed [Yeterli İman Açıklaması: Kutsal Kitap]” konulu vaaz, Fort Wayne, Indiana, 22 Şubat 1846. BM18 419.2

Sadık öğretmenler Allah’ın sözünü açıkladıklarında, Kutsal Yazılar’ı anlama iddiasında olan bilgili kişiler ve din adamları ortaya çıkarak, sağlam öğretiyi sapkınlıkla suçlamakta, böylece gerçeği arayanları yoldan çevirmektedirler. Dünya Babil’in şarabıyla iflah olmaz bir şekilde sarhoş olmasaydı, büyük kalabalıklar Allah’ın sözünün açık, keskin gerçekleri sayesinde ikna olacak ve ihtida edecekti. Fakat dinsel inanç o kadar karmaşık ve uyumsuz gibi gösterilmektedir ki, insanlar neyin gerçek olduğuna inanacaklarını bilememektedirler. Dünyanın tövbesizliğinin günahı, kilisenin kapısında yatmaktadır. BM18 419.3

Vahiy 14. bölümdeki ikinci meleğin mesajı ilk kez 1844 yazında vaaz edildi; o zaman için, yargı uyarısının en yaygın bir şekilde duyurulduğu ve en çok reddedildiği, ayrıca kiliselerin çöküşünün de en hızlı olduğu Amerika Birleşik Devletleri’nin kiliseleriyle daha doğrudan ilgiliydi. Ancak ikinci meleğin mesajı 1844 yılında tamamen yerine gelmedi. O zaman kiliseler advent bildirisinin ışığını reddettikleri için ahlaki bir çöküş yaşadılar; fakat bu çöküş tam değildi. Bu zamana ait özel gerçekleri reddetmeye devam ettikleri için, gitgide daha da düştüler. Ancak henüz “Yıkıldı! Kendi azgın fuhuş şarabını bütün uluslara içiren büyük Babil yıkıldı!” sözü söylenemezdi. Babil, henüz tüm uluslara bunu yaptırmamıştı. Dünyaya uyum ve zamanımızın deneme gerçeklerine ilgisizlik ruhu, Hristiyan alemindeki tüm ülkelerde Protestan inancındaki kiliselerde mevcuttur ve rağbet kazanmaktadır; bu kiliseler ikinci meleğin ciddi ve korkunç kınamasının kapsamına girmektedirler. Ancak imandan dönüş henüz doruk noktasına ulaşmamıştır. BM18 420.1

Kutsal Kitap, Rabb’in gelişinden önce Şeytan’ın “her türlü mucizede, yanıltıcı belirtilerle harikalarda ve... aldatan her türlü kötülükte” etkinlik göstereceğini; onlar ise “gerçeği sevmeye ve böylece kurtulmaya yanaşmadıklarından,” bu nedenle “yalana kanmaları için onların üzerlerine yanıltıcı bir güç” gönderileceğini bildirir (2. Selanikliler 2:911). Bu duruma ulaşılıncaya ve tüm Hristiyan aleminde kilisenin dünyayla birleşmesi tamamen gerçekleşinceye dek, Babil’in çöküşü tamamlanmayacaktır. Bu değişim ilerleme kaydetmektedir ve Vahiy 14:8 ayetinin tam anlamıyla gerçekleşmesi gelecekte olacaktır. BM18 420.2

Babil’i oluşturan kiliselerdeki ruhsal karanlığa ve Allah’tan uzaklaşmaya rağmen, Mesih’in gerçek izleyicilerinin büyük kısmı halen onların topluluklarında bulunmaktadır. Bunların arasında, bu zamana ait özel gerçekleri hiçbir zaman görmemiş olan pek çok kişi vardır. Mevcut durumlarından hoşnutsuz olan ve daha berrak bir ışığa özlem duyanların sayısı hiç de az değildir. Bağlı bulundukları kiliselerde Mesih’in suretini boşuna aramaktadırlar. Bu topluluklar gitgide gerçekten daha da uzaklaştıkça ve dünyayla daha yakın bir ilişki kurdukça, iki sınıf arasındaki fark büyüyecek ve ayrılıkla sonuçlanacaktır. Allah’ı her şeyden çok sevenlerin “Tanrı’dan çok eğlenceyi seven, Tanrı yolundaymış gibi görünüp bu yolun gücünü inkâr edenler” 15 ile ilişkilerini sürdüremeyeceği zaman gelecektir. BM18 420.3

Vahiy 18. bölümde, kilisenin Vahiy 14:612 ayetlerindeki üç aşamalı uyarıyı reddetmenin sonucu olarak ikinci meleğin öngördüğü duruma tam olarak ulaşacağı ve halen Babil’de bulunan Allah halkının onun birlikteliğinden ayrılmaya çağrılacağı zamana işaret edilmektedir. Bu, dünyaya verilecek olan en son bildiri olacak; ve görevini tamamlayacaktır. “Gerçeğe inanmayan ve kötülükten hoşlananların” (2. Selanikliler 2:12) yalana kanmaları için üzerlerine yanıltıcı bir güç gönderildiğinde, gerçeğin ışığı onu kabul etmek için kalplerini açmış olan herkesi aydınlatacak ve Babil’de kalmış olan Rabb’in çocuklarının tümü bu çağrıya kulak verecektir: “Ey halkım! ... Çık oradan!” (Vahiy 18:4). BM18 421.1