Büyük Mücadele
20.—BÜYÜK BİR DİNSEL UYANIŞ
Vahiy 14. bölümdeki birinci meleğin mesajında yer alan peygamberlik sözünde, Mesih’in yakında gelişinin duyurulmasıyla birlikte büyük bir dinsel uyanış öngörülür. Göğün ortasında uçan, “yeryüzünde yaşayanlara—her ulusa, her oymağa, her dile, her halka—iletmek üzere sonsuza dek kalıcı olan Müjde’yi getir[en]” bir melek görülür. “Yüksek sesle” şu mesajı diyordu: “Tanrı'dan korkun! O’nu yüceltin! Çünkü O’nun yargılama saati geldi. Göğü, yeri, denizi, su pınarlarını yaratana tapının!” (6, 7. ayetler). BM18 383.1
Bu uyarıyı bir meleğin getirdiğinin söylenmesi kayda değerdir. İlahî bilgelik, bu bildiri aracılığıyla gerçekleştirilecek olan işin yüceltilmiş niteliğinin ve ona eşlik edecek olan güç ve yüceliğin, göksel habercinin paklığı, görkemi ve gücü ile temsil edilmesini uygun görmüştür. Meleğin “göğün ortasında” uçuşu, uyarının “yüksek sesle” verilmesi ve “yeryüzünde yaşayanlara,” - “her ulusa, her oymağa, her dile, her halka” duyurulması, - hareketin hızına ve dünya çapında yaygınlığına işaret etmektedir. BM18 383.2
Bu mesajın kendisi, bu hareketin ne zaman meydana geleceğine ışık tutmaktadır. “Sonsuza dek kalıcı olan Müjde”nin bir parçası olduğu bildirilmektedir; ve yargının başlangıcını ilan etmektedir. Kurtuluş bildirisi tüm çağlarda vaaz edilmiştir; fakat bu bildiri yalnızca son günlerde duyurulabilecek olan müjdenin bir parçasıdır, zira yargı saatinin gelmiş olduğu ancak o zaman doğru olacaktı. Peygamberlik sözleri yargının başlangıcına kadar süren bir olaylar zinciri sunmaktadır. Bu bilhassa Daniel’in kitabı için geçerlidir. Ancak Daniel’e, onun peygamberlik sözünün son günlere ilişkin kısmını “sonun vaktine kadar” saklaması ve mühürlemesi söylenmişti. Bu peygamberlik sözlerinin yerine gelişlerine göre, bu zamana ulaşıncaya dek yargıya ilişkin bildiri duyurulamazdı. Fakat sonun zamanı geldiğinde, peygamberin sözleriyle “bilgileri artsın diye birçokları oraya buraya gidecek” (Daniel 12:4). BM18 383.3
Elçi Pavlus, kiliseyi Mesih’in gelişini kendi zamanında beklememeleri için uyardı. “İmandan dönüş başlamadıkça, mahvolacak olan o yasa tanımaz adam ortaya çıkmadıkça o gün gelmeyecektir” diyor (2. Selanikliler 2:3). Rabbimiz’in gelişini, büyük sapkınlığın ve “yasa tanımaz adam”ın uzun hükümranlık döneminin sona erişine dek bekleyemeyiz. “Yasa tanımazlığın gizli gücü” ve “mahvolacak olan” olarak da adlandırılan bu “yasa tanımaz adam,” 1 peygamberlik sözünde öngörüldüğü gibi 1260 yıl boyunca üstünlüğünü sürdürecek olan papalığı temsil etmektedir. Bu dönem 1798 yılında sona erdi. Mesih’in gelişi bu zamandan önce gerçekleşemezdi. Pavlus’un uyarısı, 1798 yılına kadar tüm Hristiyanlık dönemini kapsar. Mesih’in ikinci gelişi bildirisi bu zamandan sonra duyurulacaktı. BM18 384.1
Geçmiş çağlarda hiçbir zaman böyle bir bildiri verilmemişti. Pavlus, gördüğümüz gibi, bunu vaaz etmemişti; Rabb’in gelişi için iman kardeşlerinin dikkatini o zamanlar uzak bir gelecek olan zamana çekmişti. Reformcular bunu duyurmadılar. Martin Luther yargıyı kendi zamanından yaklaşık üç yüz yıl sonrasında gördü. Ancak 1798 yılından beri Daniel kitapçığının mührü açılmış, peygamberlik sözlerine ilişkin bilgi artmış ve pek çok kişi yaklaşmakta olan yargıya dair ciddi bildiriyi duyurmuştur. BM18 384.2
On altıncı yüzyıldaki büyük Reform gibi, advent hareketi de Hristiyan alemindeki farklı ülkelerde aynı zamanda ortaya çıktı. Hem Avrupa’da hem Amerika’da, imanlı ve duacı kişiler peygamberlik sözlerini incelemeye yönlendirildi ve ilham edilmiş kayıtları izleyerek, tüm şeylerin sonunun yakında olduğuna dair ikna edici kanıtlar gördüler. Çeşitli ülkelerde münferit Hristiyan toplulukları, yalnızca Kutsal Yazılar’ı inceleyerek Kurtarıcı’nın gelişinin yakın olduğu inancına vardılar. BM18 385.1
1821 yılında, Miller’in yargı zamanına işaret eden peygamberlik sözü yorumlarına ulaşmasından üç yıl sonra, “dünyanın müjdecisi” Dr. Joseph Wolff, Rabb’in gelişinin yakın olduğunu duyurmaya başladı. Wolff Almanya’da doğmuştu, İbrani asıllıydı, babası Yahudi bir hahamdı. Çok gençken Hristiyan inancının gerçekliğine ikna olmuştu. Etkin, sorgulayıcı bir zihne sahipti, dindar Yahudilerin her gün babasının evinde bir araya gelip, halklarının umutlarını ve beklentilerini, gelecek olan Mesih’in yüceliğini ve İsrail’in eski gücüne kavuşacağını anlattıkları konuşmaları merakla dinliyordu. Bir gün Nasıralı İsa’nın adının geçtiğini duyunca, O’nun kim olduğunu sordu. “Muazzam yeteneğe sahip bir Yahudi’ydi” diye cevap verdiler, “ama kendisinin Mesih olduğunu iddia etti, Yahudi mahkemesi de O’nu ölüme mahkûm etti.” Soruyu soran, “Yeruşalim neden yıkıldı ve biz neden esaret altındayız?” diye karşılık verdi. Babası, “Yazık, yazık!” yanıtını verdi, “çünkü Yahudiler peygamberleri öldürdüler.” Çocuğun aklına hemen şu düşünce geldi: “Belki Isa da bir peygamberdi ve Yahudiler O’nu masum olduğu halde öldürmüşlerdi.”— Travels and Adventures of the Rev. Joseph Wolff [Pastör Joseph Wolff'un Yolculukları ve Maceraları] , 1. cilt, s. 6. Bu duygu o kadar kuvvetliydi ki, Hristiyan kilisesine girmesi yasak olduğu halde çoğunlukla vaazı dinlemek için dışarıda gezinirdi. BM18 385.2
Henüz yedi yaşındayken yaşlı bir Hristiyan komşusuna İsrail’in gelecekte Mesih’in gelişiyle kazanacağı zaferle övünüyordu, yaşlı adam nazik bir dille şöyle dedi: “Sevgili oğlum, sana gerçek Mesih’in kim olduğunu söyleyeyim: O, atalarınızın, eski zaman peygamberlerine yaptıkları gibi, çarmıha gerdiği... Nasıralı İsa’ydı. Eve gidip Yeşaya kitabının elli üçüncü BM18 386.1
bölümünü oku; Isa Mesih’in Allah’ın Oğlu olduğuna ikna olacaksın.”—a.g.e., 1. cilt, s. 7. Bu düşünce o anda kafasına takıldı. Eve gidip, Nasıralı İsa’nın hayatında ne ölçüde mükemmel bir şekilde yerine geldiğini merak ederek, söz konusu bölümü okudu. Hristiyan adamın sözleri doğru muydu? Çocuk babasına peygamberlik sözünün açıklamasını sordu, ancak öyle sert bir sessizlikle karşılaştı ki bir daha asla bu konuyu açmaya cesaret edemedi. Ne var ki, bu olay yalnızca onun Hristiyan inancını daha fazla öğrenme arzusunu arttırmıştı. BM18 386.2
Aradığı bilgi Yahudi ailesinde kendisinden titizlikle gizlendi; fakat yalnızca on bir yaşındayken babasının evinden ayrılarak, eğitimini tamamlamak ve kendisine bir din ve meslek seçmek için dış dünyaya atıldı. Bir süreliğine akrabalarının yanında kaldı, ancak çok geçmeden sapkın olduğu gerekçesiyle yanlarından kovuldu ve yabancıların arasında, tek başına ve parasız bir halde kendi yolunu çizmek zorunda kaldı. Birçok yer gezerek gayretle ders çalıştı ve İbranice öğreterek geçimini sağladı. Katolik bir öğretmenin etkisiyle Roma inancını kabul etmeye yöneltildi ve kendi halkına müjdecilik yapma hedefini şekillendirdi. Birkaç yıl sonra bu amaçla çalışmalarını sürdürmek üzere Roma'daki Propaganda Yüksekokulu’na gitti. Burada, bağımsız düşünce ve açık konuşma alışkanlıkları, sapkınlıkla suçlanmasına neden oldu. Kilisenin suistimallerini açıkça eleştirdi ve yeniden yapılanma gereğini ısrarla dile getirdi. Başlangıçta papalık ileri gelenleri kendisine özel bir lütuf gösterdilerse de, bir süre sonra Roma'dan uzaklaştırıldı. Kilisenin gözetiminde oradan oraya gitti, sonunda Roma Katolikliğinin esaretine hiçbir zaman boyun eğdirilemeyeceği belli oldu. İflah olmaz olarak nitelendi ve canının istediği yere gitmek için özgür bırakıldı. Bundan sonra İngiltere’ye giderek Protestan inancını benimsedi ve İngiliz Kilisesi’ne katıldı. İki yıl öğrenim gördükten sonra, 1821 yılında görevine başladı. BM18 386.3
Wolff İsa’nın “acıları tanımış, elemler adamı” 2 olarak ilk gelişine dair muhteşem gerçeği kabul etse de, peygamberlik sözlerinin O’nun güç ve yücelik içinde ikinci gelişini de aynı netlikte gözler önüne serdiğini gördü. Halkını, Vaat Edilen Kişi olan Nasıralı İsa’ya yönlendirmeye ve O’nun insanların günahlarına karşılık bir kurban olarak alçakgönüllülükle ilk gelişini onlara göstermeye çalışırken, bir yandan da kral ve kurtarıcı olarak ikinci gelişini öğretiyordu. BM18 387.1
“Elleri ve ayakları delinen, kuzu gibi kesime götürülen, 3 acıları tanımış elemler adamı, gerçek Mesih olan Nasıralı İsa” dedi, “Yahuda’dan saltanat asası ve ayaklarının arasından hükümdarlık asası alındıktan sonra 4 birinci kez geldi; ikinci kez göğün bulutları arasında ve Başmeleğin borazanıyla gelecek” 5 (Joseph Wolff, Researches and Missionary Labors [Araştırmalar ve Müjdeleme Çalışmaları] , s. 62), “ve Zeytin Dağı’nın üzerinde duracak; yaratılıştan sonra Adem’e verilen ve onun kaybettiği hükümranlık (Yaratılış 1:26; 3:17) İsa’ya verilecek. Tüm yeryüzüne kral olacak. Yaratılışın inlemeleri ve ağıtları kesilecek, fakat övgü ve şükran ilahileri işitilecek... İsa, Babası’nın yüceliğiyle, kutsal melekler ile birlikte geldiğinde... önce ölüler arasındaki imanlılar dirilecek (1. Selanikliler 4:16; 1. Korintliler 15:32). Buna biz Hristiyanlar ilk diriliş adını veririz. Hayvanlar alemi nitelik değiştirecek (Yeşaya 11:69) ve İsa’ya tabi olacaklar (Mezmur 8). Evrensel barış hüküm sürecek.”— Journal of the Rev. Joseph Wolff [Pastör Joseph Wolff'un Günlüğü] , s. 378, 379. “Rab yeniden yeryüzüne bakacak ve ‘İşte, çok iyi’ diyecek.”—a.g.e., s. 294. BM18 387.2
Wolff, Rabb’in gelişinin yakın olduğuna inanıyordu, peygamberlik dönemlerine ilişkin yorumu, büyük olayı Miller’in belirttiği zamanın birkaç yıllık zaman dilimine yerleştiriyordu. Kutsal yazıdan “O gün ve saat hakkında hiç kimse bilmez” 6 sözünü ileri sürerek, insanların ikinci gelişin yakınlığı hakkında hiçbir şey bilemeyeceğini kanıtlamaya çalışanlara, Wolff şu karşılığı veriyordu: “Rabbimiz o günün ve saatin hiçbir zaman bilinemeyeceğini söyledi mi? İncir ağacı yapraklarını sürdüğünde insanın yazın yakın olduğunu anladığı gibi, en azından O’nun gelişinin yaklaştığını bilebilmemiz için bize zamanların işaretlerini vermedi mi? (Matta 24:32). Daniel peygamberi okumakla kalmayıp anlamamızı da tavsiye eden kendisi iken, o dönemi hiçbir zaman anlayamayacak mıyız? O Daniel’in kitabı ki, içinde sözlerin sonun vaktine kadar (onun zamanındaki durum buydu) saklanacağı ve ‘birçokları[nın] oraya buraya gidece[ği]’ (zamanları gözlemeyi ve üzerinde düşünmeyi ifade eden bir İbrani deyimi) ve ‘bilgiler [inin] artaca[ğı]’ (zamanla ilgili olarak) yazılıdır (Daniel 12:4). Ayrıca, Rabbimiz bununla zamanın yaklaştığının bilinmeyeceğini değil, tam ‘günü ve saati hiç kimsenin bilmeyeceğini’ kastetmiştir. Nuh’un gemiyi hazırladığı gibi, bizi O’nun gelişine hazırlanmaya sevk etmek için, zamanlarının işaretlerinin yeteri kadar bilgi vereceğini söylüyor.”—Wolff, Researches and Missionary Labors [Araştırmalar ve Müjdeleme Çalışmaları] , s. 404, 405. BM18 388.1
Wolff, Kutsal Yazılar’ın yaygın yorumlanma, daha doğrusu yanlış yorumlanma sistemiyle ilgili olarak şunları yazdı: “Hristiyan kilisesinin büyük bir kısmı Kutsal Yazı’nın düz anlamından sapmış ve insanlığın gelecekteki mutluluğunun havada dolaşmaya bağlı olduğunu sanan Budistlerin aldatıcı sistemine dönmüştür, Yahudileri okurken Ulusları; Yeruşalim’i okuduklarında kiliseyi anlamak zorunda olduklarını varsayıyorlar; yeryüzü deniyorsa bu onlara göre gök anlamına geliyor; Rabb’in gelişini ise müjdeci toplulukların gelişimi olarak anlıyorlar; Rabb’in evinin dağına çıkmak ise Metodistlerin büyük toplantısını ifade ediyor.”—Journal of the Rev. Joseph Wolff [Pastör Joseph Wolff'un Günlüğü], s. 96. BM18 388.2
Wolff 1821 ile 1845 arasında yirmi dört yıl boyunca pek çok yeri gezdi: Afrika’da Mısır ve Habeşistan’a gitti; Asya’da Filistin’den, Suriye’den, İran'dan, Buhara’dan ve Hindistan’dan geçti. Amerika Birleşik Devletleri’ni de ziyaret etti, buraya seyahatinde Saint Helena adasında vaaz verdi. 1837 yılının Ağustos ayında New York’a geldi; bu kentte konuştuktan sonra Philadelphia ve Baltimore’da vaaz verdi ve son olarak Washington’a geçti. Burada, kendi sözleriyle, “eski başkan John Quincy Adams’ın Kongre’de verdiği bir kanun önergesi üzerine, Meclis oybirliğiyle bana Kongre Salonu’nu bir konferans için kullanma izni verdi, Cumartesi günü yaptığım konuşmaya Kongrenin tüm üyelerinin yanı sıra, Virginia piskoposu ile Washington’un ruhban sınıfı ve vatandaşları teşrif ettiler. Aynı şerefi New Jersey ile Pennsylvania eyaletlerinin hükümetleri de verdi ve huzurlarında Asya’da yaptığım araştırmalar üzerine ve Isa Mesih’in kişisel hükümranlığı hakkında konuşmalar yaptım.”—a.g.e., s. 398, 399. BM18 389.1
Dr. Wolff en barbar ülkelerde Avrupalı yetkililerin koruması olmadan seyahat etti, pek çok zorluğa katlandı ve sayısız tehlikeyle karşı karşıya geldi. Falakaya çekildi, aç kaldı, köle olarak satıldı ve üç kez ölüme mahkûm edildi. Soyguncuların saldırısına uğradı ve birkaç kez susuzluktan ölecek duruma geldi. Bir keresinde sahip olduğu her şey elinden alındı ve dağlarda yüzlerce kilometre yürümek zorunda bırakıldı, yüzünü kar döverken çıplak ayakları donmuş toprağa basmaktan uyuştu. BM18 389.2
Vahşi ve düşman kabileler arasına silahsız gitmemesi için uyarıldığında, kendisinin zaten “dua, Mesih için gayret ve O’nun yardımına güven silahlarıyla kuşanmış” olduğunu bildirdi. “Ayrıca” dedi, “kalbimde Allah’a ve komşuma sevgi, elimde ise Kutsal Kitap vardır.”—W.H.D. Adams, In Perils Oft [Sık Tehlikeler Arasında] , s. 192. Gittiği her yere İbranice ve İngilizce Kutsal Kitap’ları götürdü. Sonraki yolculuklarından biri hakkında şunları söyledi: “Kutsal Kitap’ı elimde açık tutuyordum. Gücümün Kitap’ta olduğunu ve onun kudretinin beni destekleyeceğini hissediyordum.”—a.g.e., s. 201. BM18 389.3
Böylece, yargı bildirisi yeryüzünün yaşanabilir bölgelerinin büyük bir kısmına ulaşıncaya dek çalışmalarını sebatla sürdürdü. Yahudiler, Türkler, İranlılar, Hindular ve diğer pek çok ulustan ve ırktan insanlar arasında, bu ülkelerde konuşulan çeşitli dillerde Allah’ın sözünü yaydı ve gittiği her yerde Mesih’in hükümranlığının yaklaştığını müjdeledi. BM18 390.1
Buhara’ya yaptığı yolculukta, Rabb’in yakında geleceği öğretisinin uzak ve dünyadan soyutlanmış bir toplum tarafından tutulduğunu gördü. Yemenli Araplar için şunları söyledi: “Mesih’in ikinci gelişini ve yücelik içinde egemenlik süreceğini bildiren Si’ra adında bir kitaba sahipler; ve 1840 yılında büyük olayların gerçekleşmesini bekliyorlar.”— Journal of the Rev. Joseph Wolff [Pastör Joseph Wolff'un Günlüğü] , s. 377. “Yemen'de... Rekav7 oğullarıyla altı gün geçirdim. Şarap içmiyor, bağ dikmiyor, tohum ekmiyor ve çadırlarda yaşıyorlar ve Rekav’ın oğlu sadık Yehonadav’ı anıyorlar; aralarında Dan oymağından İsrailoğullarını gördüm... Rekavlılarla birlikte, Mesih’in göğün bulutları arasında tez gelişini bekliyorlar.”—a.g.e., s. 389. BM18 390.2
Başka bir müjdeci, benzer bir inancın Tataristan’da mevcut olduğunu görmüştü. Tatar bir rahip müjdeciye Mesih’in ne zaman ikinci kez geleceğini sordu. Müjdeci bu konuda hiçbir şey bilmediğini söyleyince, rahip Kutsal Kitap öğretmeni olma iddiasındaki birinin bu kadar bilgisiz olmasına çok şaştı ve Mesih’in 1844 yılı civarında döneceği şeklindeki, peygamberlik sözüne dayanan kendi inancını belirtti. BM18 390.3
1826 yılında advent bildirisi İngiltere’de vaaz edilmeye başladı. Buradaki hareket Amerika’daki gibi kesin bir şekil almadı; ikinci gelişin tam zamanı çoğunlukla öğretilmiyordu, fakat Mesih’in çok yakında güç ve görkemle geleceği muazzam gerçeği yaygın olarak duyuruluyordu. Ve bu yalnızca muhalifler ile aykırılar arasında da değildi. İngiliz yazar Mourant Brock, İngiliz Kilisesinin yedi yüz kadar din görevlisinin “egemenliğin bu müjdesini” 8 vaaz etme faaliyetinde bulunduklarını belirtir. Rabb’in geliş zamanı olarak 1844 yılına işaret eden bildiri Büyük Britanya’da da yayıldı. Amerika Birleşik Devletleri’nden gelen advent yayınları yaygın bir şekilde dağıtıldı. Kitaplar ve dergiler İngiltere’de yeniden yayınlandı. 1842 yılında, Amerika’da advent inancını kabul eden ve doğuştan bir İngiliz olan Robert Winter, Rabb’in gelişini müjdelemek için memleketine döndü. Birçok kişi onun çalışmasına katıldı ve yargı bildirisi İngiltere’nin çeşitli yerlerinde ilan edildi. BM18 390.4
Güney Amerika’da, barbarlığın ve papazlığın 9 arasında, Cizvit bir İspanyol olan Lacunza, Kutsal Yazılar’a ulaştı ve Mesih’in tez gelişi gerçeğini öğrendi. Kendini uyarıyı bildirmek zorunda hissetti, fakat Roma’nın eline düşmemek için görüşlerini “Haham BenEzra” adıyla yayınlayarak, kendisini ihtida etmiş bir Yahudi olarak gösterdi. Lacunza on sekizinci yüzyılda yaşamıştı, ancak kitabı 1825 yılında Londra’ya ulaştı ve İngilizce’ye çevrildi. Kitabın yayınlanması, İngiltere’de ikinci geliş konusunda henüz uyanmaya başlayan ilginin derinleşmesini sağladı. BM18 391.1
Öğreti Almanya’da on sekizinci yüzyılda Luteryen Kilisesi’nde din görevlisi ve tanınmış bir Kutsal Kitap bilgini ve eleştirmen olan Bengel tarafından duyurulmuştu. Bengel eğitimini tamamladıktan sonra “kendisini ilahiyat çalışmalarına vermişti, zihninin ağırbaşlı ve dindar yapısı, ilk eğitimi ve disipliniyle derinleşerek, onu doğal olarak bu alana yönlendirmişti. Kendisinden önceki ve sonraki diğer düşünceli karaktere sahip gençler gibi, dinsel nitelikteki şüpheler ve zorluklarla boğuşmak zorundaydı, kendisi de ‘zavallı kalbini delen ve gençliğini taşınması güç bir yük haline getiren birçok ok’tan büyük duygu yüküyle bahsediyor.” Württemberg kilise meclisinin bir üyesi olarak, dinsel özgürlük davasını savundu. “Kilisenin haklarını ve ayrıcalıklarını korurken, vicdani bir kararla kendilerini kilise üyeliğinden çıkmak zorunda hissedenlere tanınması gereken tüm makul hakları da savunuyordu.”— Encyclopaedia Britannica, 9. basım, “Bengel” maddesi. Bu politikanın iyi etkileri memleketinde halen hissedilmektedir. BM18 391.2
Advent Pazarı10 için Vahiy 21. bölümden bir vaaz hazırlarken, Bengel’in zihninde Mesih’in ikinci gelişinin ışığı parladı. Vahiy’deki peygamberlik sözleri daha önce hiç olmadığı kadar anlayışına açıldı. Peygamber tarafından sunulan sahnelerin muazzam öneminin ve eşsiz görkeminin verdiği duyguyla şaşkına dönerek, bir süre için konudan uzak durmak zorunda kaldı. Kürsüdeyken, bu sahneler tüm canlılığı ve gücüyle kendini yeniden gösterdi. O günden itibaren kendisini bilhassa Vahiy kitabında bulunan peygamberlik sözlerini incelemeye adadı, çok geçmeden bu sözlerin Mesih’in gelişinin yakın olduğuna işaret ettikleri inancına vardı. İkinci gelişin zamanı olarak belirlediği tarih, sonradan Miller’in bulacağı tarihten sadece birkaç yıl farklıydı. BM18 392.1
Bengel’in yazıları tüm Hristiyan alemine yayıldı. Peygamberlikle ilgili görüşleri kendi eyaleti olan Württemberg’de ve bir ölçüde Almanya’nın diğer bölgelerinde yaygın kabul gördü. Hareket onun ölümünden sonra devam etti ve advent bildirisi diğer ülkelerde dikkat çektiği zamanlarda Almanya’da da duyulmuş oldu. Erken zamanlarda bazı imanlılar Rusya’ya giderek koloniler kurdular, Mesih’in yakında geleceği inancı o ülkedeki Alman kiliselerinde halen tutulmaktadır. BM18 392.2
Işık Fransa ve İsviçre’de de parladı. Farel ile Calvin’in Reform gerçeğini yaydıkları Cenevre’de, Gaussen ikinci geliş bildirisini vaaz etti. Gaussen okulda öğrenim görürken, on sekizinci yüzyılın ikinci yarısı ile on dokuzuncu yüzyılın başlarında tüm Avrupa’ya yayılmış olan akılcılık ruhuyla karşılaştı; hizmete başladığında hem gerçek imandan habersizdi hem de şüpheciliğe eğilimliydi. Gençliğinde peygamberlik sözü çalışmasıyla ilgilenmişti. Rollin’in Ancient History [Kadim Tarih] adlı eserini okuduktan sonra dikkati Daniel kitabının ikinci bölümüne çekildi, buradaki peygamberlik sözünün, tarihçinin kayıtlarında görüldüğü gibi, muhteşem bir kesinlikle yerine gelmesi onu hayrete düşürdü. Burada, sonraki yılların tehlikelerinde kendisine dayanak görevi görecek olan Kutsal Yazılar’ın ilham edilmiş olduğuna dair bir tanıklık vardı. Akılcılığın öğretileriyle tatmin olamayacaktı, Kutsal Kitap’ı incelemesi ve daha berrak bir ışık arayışı, bir süre sonra onu kesin bir imana yönlendirdi. BM18 393.1
Peygamberlik sözlerini araştırmayı sürdürürken, Rabb’in gelişinin yakın olduğu inancına vardı. Bu muazzam gerçeğin ciddiyeti ve öneminden etkilenerek onu insanlara açmayı arzuladı; fakat Daniel’in peygamberlik sözlerinin sır olduğu ve anlaşılamayacağı şeklindeki yaygın inanç önünde ciddi bir engel oluşturuyordu. Sonunda, kendisinden önce Cenevre’yi müjdeleyen Farel gibi, çalışmaya çocuklarla başlamaya karar verdi, onlar aracılığıyla ailelerin ilgisini çekebileceğini umuyordu. BM18 393.2
Sonradan bu girişimle ilgili olarak şunları söyledi: “Bu konunun öneminin az olmasından değil, aksine büyük değerinden ötürü onu bu tanıdık biçimde sunmayı istediğimin ve çocuklara hitap ettiğimin bilinmesini isterim. Duyulmak istedim ve ilk olarak yetişkinlere hitap edecek olursam duyulmayacağımdan korktum.” “Bu nedenle gençlere gitmeye karar verdim. Çocuklardan bir kitle oluşturacaktım; grup genişlerse, dinledikleri, memnun oldukları, ilgilendikleri ve konuyu anlayarak açıklayabildikleri görülürse, çok geçmeden ikinci bir çember daha oluşacaktı, bu arada büyükler de konunun oturup incelemeye değer olduğunu göreceklerdi. Bu olduğunda, hedef gerçekleşmiş olacaktı.”—L. Gaussen, Daniel the Prophet [Peygamber Daniel] , 2. cilt, Önsöz. BM18 393.3
Bu çaba başarılıydı. Çocuklara hitap ettikçe, yetişkinler dinlemeye geldi. Kilisesinin koridorları ilgili dinleyicilerle doldu. Aralarında yüksek mevkiden ve bilgili kişilerle, Cenevre’yi ziyarete gelen yabancılar vardı; böylece bildiri diğer yerlere de ulaştı. BM18 394.1
Gaussen bu başarıdan cesaret alarak, peygamberlik kitaplarının Fransızca konuşan toplumların kiliselerinde incelenmesini teşvik etmek umuduyla, derslerini yayınladı. Gaussen, “Çocuklara verilen talimatları yayınlamak, bu kitapları çoğunlukla anlaşılmaz oldukları şeklindeki hatalı bahaneyle ihmal eden yetişkinlere, ‘Çocuklarınız bile anladığına göre, nasıl anlaşılmaz olabilirler?’ demek anlamına gelir” diyor. “Peygamberlik sözlerine ilişkin bilgiyi mümkünse cemaatlerimizde yaygın hale getirmek gibi büyük bir arzum vardı” diye ekliyor. “Gerçekten de, bana göre, zamanın ihtiyaçlarına daha iyi karşılık veren hiçbir çalışma yoktur.” “Yaklaşmakta olan sıkıntıya bununla hazırlanacağız ve İsa Mesih’i böyle bekleyip gözleyeceğiz.” BM18 394.2
Gaussen, Fransız dilindeki en saygın ve sevilen vaizlerden biri olmasına rağmen, bir süre sonra din görevliliğinden uzaklaştırıldı, başlıca suçu, gençlere eğitim vermek için, kesin imandan neredeyse tamamen yoksun yavan ve akılcı bir elkitabı olan kilisenin ilmihalinin yerine, Kutsal Kitap’ı kullanmasıydı. Daha sonra bir ilahiyat okulunda öğretmenlik yapmaya başladı, pazar günleri de ilmihal eğitimi hizmetine devam ediyor, çocuklara seslenerek onlara Kutsal Yazılar’ı öğretiyordu. Peygamberlik sözleri üzerine çalışmaları da büyük ilgi uyandırdı. Profesörlük kürsüsüyle, yayın yoluyla ve gözde mesleği olan çocuk öğretmenliğiyle, uzun yıllar boyunca yaygın bir etki göstermeye devam etti ve pek çok kişinin dikkatinin Rabb’in gelişinin yakın olduğunu gösteren peygamberlik sözleri çalışmalarına çekilmesinde önemli bir aracı oldu. BM18 394.3
Advent bildirisi İskandinavya’da da ilan edildi ve büyük bir ilgi uyandırdı. Pek çok kişi sahte güvenlik duygularından uyanarak günahlarını itiraf edip, terk ettiler ve Mesih’in adında bağışlanma aradılar. Fakat devlet kilisesinin ruhban sınıfı harekete karşı durdu ve onların etkisiyle bildiriyi vaaz edenlerden bazıları hapse atıldı. Rabb’in yakında geleceğini vaaz edenlerin bu şekilde susturulduğu pek çok yerde, Allah bu bildiriyi, mucizevi bir şekilde, küçük çocuklar aracılığıyla iletmeyi uygun gördü. Reşit olmadıklarından devletin kanunu onları kısıtlayamıyordu, onlar da rahatsız edilmeden konuşabiliyorlardı. BM18 395.1
Hareket çoğunlukla alt sınıflar arasındaydı, insanlar uyarıyı dinlemek için işçilerin mütevazı meskenlerinde bir araya geliyorlardı. Çocuk vaizlerin kendileri de bu meskenlerde yaşayan fakirlerdi. Bazıları altı veya sekiz yaşından büyük değillerdi; hayatlarıyla Kurtarıcı’yı sevdiklerine tanıklık etmelerine ve Allah’ın kutsal emirlerine itaat ederek yaşamaya çalışmalarına rağmen, normal olarak yalnızca o yaştaki çocuklara mahsus bir zekâ ve yetenek sergileyebiliyorlardı. Ne var ki, insanların huzuruna çıktıklarında, kendi doğal yetilerinin ötesinde bir etki ile yönlendirildikleri belli oluyordu. Seslerinin tonu ve davranışları değişiyordu, muhteşem bir güç ile yargı uyarısında bulunuyorlar, Kutsal Yazı’nın sözlerini söylüyorlardı: “Tanrı’dan korkun! O’nu yüceltin! Çünkü O’nun yargılama saati geldi.” Yalnızca ahlaksızlığı ve fesadı değil, dünyasallığı ve imandan dönüşü de azarlayarak halkın günahlarını kınadılar ve dinleyicilerini gelecek olan gazaptan aceleyle kaçmaları için uyardılar. BM18 395.2
İnsanlar titreyerek dinliyordu. Allah’ın ikna edici Ruhu kalplerine konuşuyordu. Pek çok kişi Kutsal Yazılar’ı yeni ve daha derin bir ilgiyle araştırmaya başladı; itidalsiz ve ahlaksız bir yaşam sürenler değiştiler, başkaları sahtekârca davranışlarını bıraktılar, öyle dikkate değer bir çalışma oluyordu ki, devlet kilisesinin din görevlileri bile bu harekette Allah’ın elinin olduğunu kabullenmek zorunda kaldılar. BM18 396.1
İskandinav ülkelerinde Kurtarıcı’nın gelişi haberinin verilmesi Allah’ın isteğiydi; hizmetkârlarının sesleri susturulduğunda O, çalışmanın tamamlanabilmesi için Ruhu’nu çocukların üzerine koydu. Isa, zafer çığlıkları atarak ve hurma dalları sallayarak kendisini Davut’un oğlu olarak müjdeleyen sevinçli kalabalıklarla birlikte Yeruşalim’e yaklaştığında, kıskanç Ferisiler O’ndan onları susturmasını istediler; fakat Isa tüm bunların peygamberlik sözünün yerine gelmesi için olduğunu ve onlar susacak olursa taşların bağıracağını 11 söyledi. Rahiplerin ve önderlerin tehditlerinden gözleri korkan halk, Yeruşalim kapılarından girdiklerinde sevinçli ezgiler söylemeyi bıraktılar; fakat çocuklar sonradan tapınağın avlusunda nakaratları devam ettirerek, ellerinde hurma dallarıyla bağırdılar: “Davut Oğlu’na hozana!” (Matta 21:816). Büyük öfkeye kapılan Ferisiler O’na, “Bunların ne söylediğini duyuyor musun?” dediler. Isa, “Duyuyorum... Siz şu sözü hiç okumadınız mı? ‘Küçük çocukların ve emziktekilerin dudaklarından kendine övgüler döktürdün.’ ” karşılığını verdi. Allah, Mesih’in ilk gelişinde çocuklar aracılığıyla çalıştığı gibi, O’nun ikinci gelişi bildirisini verirken de onlar aracılığıyla çalıştı. Allah’ın, Kurtarıcı’nın gelişinin tüm halklara, dillere ve uluslara duyurulması gerektiği şeklindeki sözü yerine getirilmelidir. BM18 396.2
William Miller ile çalışma arkadaşlarına uyarıyı Amerika’da vaaz etme görevi verilmişti. Bu ülke büyük advent hareketinin merkezi oldu. Birinci meleğin mesajındaki peygamberlik sözü en doğrudan burada yerine geldi. Miller ile dostlarının yazıları uzak ülkelere taşındı. Müjdecilerin tüm dünyada girebildikleri her yere, Mesih’in tez gelişinin sevinçli haberi götürüldü. Sonsuz Müjde’nin bildirisi dört bir yana yayıldı: “Tanrı’dan korkun! O’nu yüceltin! Çünkü O’nun yargılama saati geldi.” BM18 396.3
Mesih’in 1844 ilkbaharında gelişine işaret ediyor gibi görünen peygamberlik sözleri insanların zihinlerinde derin bir yer etti. Bildiri eyaletten eyalete duyurulduğunda, her yerde büyük ilgi uyandırdı. Pek çok kişi peygamberlik dönemlerine dayanan iddiaların doğru olduğuna ikna oldu, görüşlerinden kaynaklanan gururlarını kurban ederek gerçeği sevinçle kabul ettiler. Bazı din görevlileri mezhepçi görüşlerini ve duygularını bir kenara bıraktı, maaşlarını ve kiliselerini terk ederek İsa’nın gelişini duyurma görevine katıldı. Ancak bu bildiriyi nispeten az sayıda din görevlisi kabul etmişti; bu nedenle bu iş büyük ölçüde rahip sınıfından olmayan mütevazı imanlılara teslim edildi. Çiftçiler tarlalarını, tamirciler aletlerini, tüccarlar ticaretlerini, profesyonel kişiler konumlarını bıraktılar; yine de işçilerin sayısı gerçekleştirilecek olan işe göre çok azdı. Tanrısız kilisenin ve kötülük içinde yatan dünyanın durumu gerçek gözcülerin canına yük oluyordu, onlar da insanları kurtuluş için tövbeye çağırmak amacıyla zahmetli çalışmaya, mahrumiyete ve zulme isteyerek göğüs geriyorlardı. Şeytan’ın karşı koymasına rağmen çalışma durmadan ilerliyordu ve advent gerçeği binlerce kişi tarafından kabul ediliyordu. BM18 396.4
Kalplere nüfuz eden tanıklık her yerde işitildi, hem dünya işlerine gömülenlerden hem de kilise üyelerinden günahkârları gelecek olan gazaptan kaçmaları için uyardı. Vaizler, Mesih’in öncüsü olan Vaftizci Yahya gibi, baltayı ağacın köküne dayayarak, herkesi tövbeye yaraşır meyveler vermeye teşvik ettiler. 12 Ateşli sözleri, popüler kürsülerden duyulan huzur ve emniyet güvencelerine belirgin bir tezat oluşturuyordu; bildiri, verildiği her yerde halkı harekete geçirdi. Kutsal Yazılar’ın sade ve doğrudan tanıklığı, Kutsal Ruh’un kudretiyle etki ederek, ancak birkaç kişinin kendisine tamamen direnebileceği ağırlıkta bir ikna gücü oluşturuyordu. Din mensupları, içinde bulundukları sahte güvenlik duygusundan uyandılar. Dönekliklerini, dünyasallıkları ile imansızlıklarını, gururlarını ve bencilliklerini gördüler. Pek çoğu tövbe ve alçakgönüllülük ile Rabb’i aradı. Uzun zamandan beri dünyasal şeylere bağlanmış olan sevgi, artık göğe dönüyordu. Allah’ın Ruhu üzerlerine indi ve yumuşamış ve boyun eğmiş kalplerle şu bildirinin seslendirilmesine katıldılar: “Tanrı’dan korkun! O’nu yüceltin! Çünkü O’nun yargılama saati geldi.” BM18 397.1
Günahkârlar ağlayarak sordular: “Kurtulmak için ne yapmam gerekir?” Hayatları sahtekârlıkla lekeli olanlar, heyecanla verdikleri zararları tazmin etmeye çalışıyordu. Mesih’te huzur bulanların tümü, başkalarının da bu bereketi paylaşmalarını görmeye can atıyordu. Annebabaların yürekleri çocuklarına, çocukların yürekleri annebabalarına döndürüldü. 13 Gurur ve tereddüt engelleri ortadan kalktı. İçten itiraflarda bulunuldu, ev halkı en yakındaki ve en değer verdikleri kişilerin kurtuluşları için çalıştı. Çoğunlukla başkaları için içten yakarış duaları işitiliyordu. Canlar her yerde derin bir acı içinde, Allah’a yalvarıyorlardı. Pek çok kişi kendi günahlarının bağışlandığına dair güvence alabilmek, ya da akrabalarının veya komşularının ihtida etmeleri için gece boyunca duada sıkıntılı zaman geçirdiler. BM18 398.1
Tüm sınıflardan insanlar Adventist toplantılarına koşuyorlardı. Zengin ve fakir, üst sınıftan ve alt sınıftan kişiler, çeşitli nedenlerle, ikinci geliş öğretisini kendileri duymak için can atıyorlardı. Rab, insanlardaki karşıtlık ruhunu kontrol altında tutarken, O’nun hizmetkârları imanlarının nedenini açıklıyorlardı. Kimi zaman aracı zayıftı; fakat Allah’ın Ruhu O’nun gerçeğine güç veriyordu. Bu toplantılarda kutsal meleklerin varlığı hissediliyor, imanlıların arasına her gün birçok kişi katılıyordu. Mesih’in yakında geleceğinin kanıtları tekrarlandığında, büyük kalabalıklar ciddi sözleri nefeslerini tutarak sessizlik içinde dinliyorlardı. Gök ve yer birbirine yaklaşıyor gibiydi. Allah’ın gücü yaşlıların, gençlerin ve orta yaşlıların üzerinde hissediliyordu. İnsanlar evlerine dudaklarında övgülerle dönüyor, gecenin sakin havasında sevinçli sesler yankılanıyordu. Bu toplantılara katılan hiç kimse bu derin ilgi sahnelerini unutamaz. BM18 398.2
Mesih’in kesin bir zamanda geleceği duyurusu, kürsüdeki vaizden, en pervasız, göğe kafa tutan günahkârlara kadar her sınıftan birçok kişiden büyük bir muhalefet gördü. Peygamberlik sözleri yerine geliyordu: “Dünyanın son günlerinde kendi tutkularının ardından giden alaycı kişiler türeyecek. Bunlar, ‘Rab’bin gelişiyle ilgili vaat ne oldu? Atalarımızın ölümünden beri her şey yaratılışın başlangıcında olduğu gibi duruyor’ diyerek alay edecekler” (2. Petrus 3:3, 4). Kurtarıcı’yı sevme iddiasındaki pek çok kişi, ikinci geliş öğretisine hiçbir itirazları olmadığını, yalnızca kesin zaman belirlenmesine karşı çıktıklarını bildirdiler. Ancak Allah’ın her şeyi gören gözü onların kalplerini okuyordu. Mesih’in dünyayı adaletle yargılamak üzere gelişini dinlemek istemiyorlardı. Sadakatsiz hizmetkârlar olmuşlardı, işleri kalpleri araştıran Allah’ın yoklamasına dayanamayacaktı, Rableri’yle karşılaşmaktan korkuyorlardı. Mesih’in ilk gelişindeki Yahudiler gibi, onlar da İsa’yı karşılamaya hazırlıklı değillerdi. Kutsal Kitap’ın açık tezlerini dinlemeyi reddetmekle kalmadılar, Rabb’i bekleyenlerle de alay ettiler. Şeytan ve onun melekleri sevinçle doldular, Mesih’i ve kutsal melekleri iğneleyerek, O’nun halkı olma iddiasındakilerin O’nu dönmesini istemeyecek kadar az sevdiklerini yüzlerine vurdular. BM18 399.1
Advent inancını reddedenlerin en çok ileri sürdükleri tez, “O gün ve saat hakkında hiç kimse bilmez” sözüydü. Kutsal yazı şöyledir: “O günü ve saati, ne gökteki melekler, ne de Oğul bilir; Baba’dan başka kimse bilmez” (Matta 24:36). Rabb’i bekleyenler bu metnin net ve uyumlu bir açıklamasını yaptılar ve muhaliflerinin metni nasıl yanlış kullandığını da açıkça gösterdiler. Bu sözler Mesih tarafından, tapınaktan son kez çıktıktan sonra Zeytin Dağı’nda öğrencileriyle yaptığı akılda kalıcı konuşmasında söylenmişti. Öğrenciler, “Senin gelişini ve çağın bitimini 14 gösteren belirti ne olacak?” sorusunu sormuşlardı. İsa onlara işaretleri bildirerek şunları söyledi: “Bütün bunların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki, İnsanoğlu yakındır, kapıdadır” (3. ve 33. ayetler). Kurtarıcı’nın bir sözü diğeriyle çeliştirilmemelidir. Kimse O’nun geleceği günü ve saati bilmese de, ne zaman yaklaştığını bilmemiz öğretilmektedir ve bununla yükümlüyüz. Ayrıca, O’nun uyarısını dikkate almamanın ve O’nun gelişinin ne zaman yaklaştığını bilmemenin, bizim için, Nuh’un günlerinde yaşayanlar için tufanın ne zaman geldiğini bilmemek kadar ölümcül olacağını öğreniyoruz. Aynı bölümdeki benzetmede de, sadık hizmetkâr ile sadakatsiz hizmetkâr karşılaştırılırken, yüreğinde “Efendim gelmekte gecikiyor” diyenin uğrayacağı felaket, Mesih’in kendi gelişini gözlerken ve öğretirken bulacağı ve bunu inkâr ederken bulacağı kişileri hangi ışıkta değerlendireceğini ve karşılığını nasıl vereceğini göstermektedir. “Onun için uyanık olun” diyor. “Efendisi geldiğinde böyle yapmakta bulacağı o köleye ne mutlu!” (42. ve 46. ayetler [Kİ]). Lea“Eğer uyanmazsan, hırsız gibi geleceğim. Hangi saatte geleceğimi hiç bilemeyeceksin” (Vahiy 3:3). BM18 399.2
Pavlus, Rabb’in gelişinin hazırlıksız yakalayacağı bir grup insandan bahsediyor. “Rab’bin günü gece hırsız nasıl gelirse öyle gelecektir. İnsanlar, ‘Her şey esenlik ve güvenlik içinde’ dedikleri bir anda. ansızın yıkıma uğrayacak ve asla kaçamayacaklar.” Fakat Kutarıcı’nın uyarısına kulak verenler için ekliyor: “Kardeşler, siz karanlıkta değilsiniz ki, o gün sizi hırsız gibi yakalasın. Hepiniz ışık çocukları, gündüz çocuklarısınız. Geceye ya da karanlığa ait değiliz” (1. Selanikliler 5:25). BM18 400.1
Böylece, Mesih’in gelişinin yakınlığı ile ilgili olarak bilgisiz kalmak için Kutsal Yazı’nın insanlara hiçbir güvence vermediği gösterilmiş oldu. Fakat gerçeği reddetmek için yalnızca bahane arayanlar bu açıklamaya kulak tıkadılar ve cüretkâr alaycılar, hatta Mesih’in sözde din görevlileri dahi “O gün ve saat hakkında hiç kimse bilmez” sözlerini tekrarlamaya devam ettiler. İnsanlar uyanarak kurtuluş yolunu aramaya başlarken, din öğretmenleri onlarla gerçeğin arasına girdiler ve Allah’ın sözünü yanlış yorumlayarak korkularını yatıştırmaya çalıştılar. Sadakatsiz gözcüler büyük aldatıcının çalışmasına katılarak, Allah’ın esenlikten bahsetmediği zamanda ‘Esenlik, esenlik’ diye bağırdılar. 15 Mesih’in zamanındaki Ferisiler gibi, pek çoğu göklerin krallığına girmeyi reddetti, girmek isteyenleri de engellediler, 16 Bu canların kanından onlar sorumlu tutulacaklar. 17 BM18 400.2
Kiliselerdeki en alçakgönüllü ve adanmış kişiler, çoğunlukla bildiriyi ilk kabul edenlerdi. Kutsal Kitap’ı kendi başlarına araştıran kişiler peygamberlik sözlerine ilişkin yaygın görüşlerin Kutsal Yazı’ya aykırı niteliğini görmeden edemediler; insanların din adamlarının etkisi altında olmadığı, Allah’ın sözünü kendi kendilerine inceleyebildiği yerlerde, advent öğretisinin ilahî yetkisinin tanınması için Kutsal Yazılar’la kıyaslanması yeterliydi. BM18 401.1
Pek çok kişi inanmayan kardeşlerinden zulüm gördü. Bazıları kilisedeki yerlerini koruyabilmek için, umutlarıyla ilgili olarak sessiz kalmaya razı oldu; fakat diğerleri Allah’a olan sadakatlerinin O’nun kendilerine emanet etmiş olduğu gerçekleri böyle gizlemelerini yasakladığını hissettiler. Yalnızca Mesih’in gelişine olan inançlarını ifade ettikleri için kilise üyeliğinden çıkarılanların sayısı az değildi. İmanları böyle bir denemeden geçenler için peygamberin şu sözleri çok değerliydi: “Sizden nefret eden, adımdan ötürü sizi dışlayan kardeşleriniz, ‘RAB yüceltilsin de sevincinizi görelim!’ diyorlar. Utandırılacak olan onlardır” (Yeşaya 66:5). BM18 401.2
Allah’ın melekleri uyarının sonucunu büyük bir ilgiyle izliyorlardı. Kiliseler bildiriyi yaygın olarak reddettiğinde, melekler üzüntüyle geri döndüler. Fakat advent gerçeğiyle ilgili olarak henüz denenmemiş pek çok kişi vardı. Birçok kişi kocaları, karıları, annebabaları ya da çocukları tarafından yanlış yönlendirilerek, Adventistlerin öğrettiği sapkınlıkları dinlemenin dahi günah olduğuna inandırıldı. Melekler bu canları sadakatle gözetmekle görevlendirildiler, zira üzerlerine Allah’ın tahtından başka bir ışık yansıyacaktı. BM18 401.3
Bildiriyi almış olanlar tarifsiz bir arzuyla Kurtarıcıları’nın gelişini gözlediler. O’nunla buluşmayı umdukları zaman yakındı. Bu saate doğru sakin bir ciddiyetle ilerlediler. Allah’la tatlı bir birliktelikte ve parlak ahiret hayatında, onların olacak olan en harika esenlikte huzur buldular. Bu umudu ve güveni yaşayan hiç kimse, o değerli bekleme saatlerini unutamaz. Belirlenen zamandan birkaç hafta önce, dünyasal işler büyük ölçüde bir kenara bırakıldı. Samimi imanlılar, sanki ölüm döşeğindeymiş ve birkaç saat içinde gözlerini dünyasal sahnelere yumacaklarmış gibi, kalplerindeki tüm düşünceleri ve duyguları dikkatle araştırdılar. “Göğe alınma kaftanları” yapılmadı (Ek’e bakınız); fakat herkes Kurtarıcı’yla buluşmak için hazır olduklarına dair içsel bir kanıtın gerekliliğini hissediyordu; beyaz kaftanları canın saflığı, günahtan Mesih’in kefaret edici kanıyla temizlenmiş karakterleriydi. Keşke Allah’ın halkı olma iddiasındakilerde hâlâ aynı yürekleri araştırma ruhu, aynı ciddi ve kararlı iman olsa. Kendilerini bu şekilde Rabb’in önünde alçaltmaya devam ederek bağışlanma kapağındaki yalvarışlarını sürdürselerdi, şimdikinden çok daha zengin bir deneyime sahip olurlardı. Çok az dua var, günaha dair kanaat çok zayıf ve yaşayan imanın eksikliği pek çok kişiyi Kurtarıcımız’ın böylesine bol verdiği lütuftan mahrum bırakıyor. BM18 402.1
Allah, halkını sınamak istemişti. O’nun eli, peygamberlik dönemlerinin hesaplanışındaki bir yanlışı örttü. Hatayı Adventistler keşfetmedi, karşıtlarının en bilgilileri tarafından da keşfedilmedi. Karşıtlar şöyle demişlerdi: “Peygamberlik dönem hesaplarınız doğru. Büyük bir olay meydana gelmek üzere; fakat bu bay Miller’in tahmin ettiği şey değil; bu Mesih’in ikinci gelişi değil, dünyanın ihtida etmesidir.” (Ek’e bakınız.) BM18 402.2
Beklenen zaman geçti ve Mesih halkını kurtarmak için görünmedi. Kurtarıcıları’nı samimi bir imanla ve sevgiyle bekleyenler, acı bir hayal kırıklığı yaşadılar. Ancak Allah’ın tasarıları gerçekleşiyordu; O, sözde O’nun gelişini bekleyenlerin kalplerini sınıyordu. Aralarında, kendilerini korkudan daha yüce bir güdünün harekete geçirmediği pek çok kimse vardı. İman ikrarları kalplerini ya da hayatlarını etkilememişti. Beklenen olay gerçekleşmediğinde, bu kişiler hayal kırıklığına uğramadıklarını bildirdiler; Mesih’in geleceğine hiçbir zaman inanmamışlardı. Gerçek imanlıların kederiyle ilk alay edenler arasında yer aldılar. BM18 403.1
Fakat Isa ve tüm gök ordusu, denenmiş ve sadık bulunmuş, ancak hayal kırıklığına uğramış olanlara sevgi ve duygudaşlıkla bakıyordu. Gözle görülebilen dünyayı ayıran perde kaldırılabilse, bu kararlı canlara yaklaşarak, onları Şeytan’ın oklarından koruyan melekler gözler önüne serilecekti. BM18 403.2