Büyük Mücadele

21/45

18.—AMERİKALI BİR REFORMCU

Kutsal Yazılar’ın ilahî yetkisinden şüphe etmeye yöneltilmiş, ancak gerçeği öğrenmeyi samimiyetle arzulayan, doğru ve dürüst kalpli bir çiftçi, Allah tarafından Mesih’in ikinci gelişinin duyurulmasında önderlik etmek üzere özel olarak seçildi. Diğer pek çok reformcu gibi William Miller de çocukluğunda fakirlikle savaşmış, bu sayede gayrete ve özveriye dair önemli dersler öğrenmişti. Yetiştiği ailenin fertleri, bağımsız, özgürlük aşığı bir ruhla, dayanıklılıklarıyla ve gayretli vatanseverlikleriyle göze çarpıyorlardı - bu nitelikler onun karakterinde de belirgindi. Miller’in çocukluğunda yaşadıkları fakirliğin nedeni, babasının Devrim ordusunda yüzbaşı olarak bu fırtınalı dönemin çatışmaları ve sıkıntıları sırasında yaptığı fedakârlıklara bağlanabilir. BM18 341.1

Sağlam bir fiziksel yapıya sahipti, ayrıca henüz çocukluğunda dahi sıradan düşünsel gücün üzerinde olduğuna dair işaretler veriyordu. Büyüdükçe, bu özelliği daha da belirginleşti. Zihni etkin ve iyi gelişmişti, bilgiye karşı büyük bir açlık duyuyordu. Üniversite eğitiminin sağladığı faydalardan yararlanmış olmamasına rağmen, araştırma sevgisi ve dikkatli düşünce ile sıkı eleştiri alışkanlığı onu sağlam muhakeme ve kapsamlı görüş sahibi bir adam haline getirdi. Kusursuz bir ahlaki karaktere ve gıpta edilen bir saygınlığa sahipti, dürüstlüğü, tutumluluğu ve hayırseverliği ile herkes tarafından tanınıyordu. Gayret ve uygulama sayesinde genç yaşlarda kendi kendine yaşayabilecek kadar para kazandı, üstelik ders çalışma alışkanlığını devam ettirdi. Çeşitli sivil ve askeri görevleri takdirle tamamladı, zenginlik ve şeref kapıları ona ardına kadar açıktı. BM18 341.2

Annesi gerçek takva sahibi bir kadındı, bu nedenle çocukluğunda dinsel izlenimlerin etkisinde kalmıştı. Ancak gençlik çağlarında deistler 1arasına katıldı, bu kişiler çoğunlukla iyi yurttaşlar olmaları, insancıl ve hayırsever mizaç sergilemeleri nedeniyle etkileri çok daha güçlü oldu. Hristiyan kurumlarının arasında yaşadıklarından, karakterleri de bir ölçüde çevreleri tarafından şekillendirilmişti. Kendilerine itibar ve güven kazandıran üstün niteliklerini Kutsal Kitap’a borçluydular; ancak bu iyi armağanlar Allah’ın sözüne karşı etkili bir şekilde kullanmak amacıyla saptırılıyordu. Miller bu adamlarla dostluk kurarak, görüşlerini benimsemeye başladı. Kutsal Yazılar’ın mevcut yorumları karşısına aşılamaz gibi görünen zorluklar çıkarıyordu; ancak Kutsal Kitap’ı bir kenara atan yeni inancı, eskisinin yerini alabilecek daha iyi bir şey sunamadı ve hiçbir şekilde tatmin olamadı. Yine de bu görüşleri yaklaşık on iki yıl boyunca sürdürdü. Ancak otuz dört yaşına geldiğinde, Kutsal Ruh kalbini günahlı durumunu hissettiren bir duyguyla etkiledi. Önceki inancında, mezarın ötesinde hiçbir mutluluk güvencesi bulamamıştı. Gelecek karanlık ve kasvetliydi. Daha sonra o zamanki duygularından şu sözlerle bahsetti: BM18 342.1

“Yok oluş soğuk ve ürpertici bir düşünceydi, sorumluluk ise herkes için kesin yıkım anlamına geliyordu. Gök başımın üzerinde tunç, yer ise ayaklarımın altında demir gibiydi. Sonsuzluk - o neydi? Ve ölüm - nedendi? Ne kadar akıl yürüttüysem, açıklamadan o kadar uzaklaştım. Ne kadar düşündüysem, ulaştığım sonuçlar o kadar dağınık oldu. Düşünmekten vazgeçmeye çalıştım, fakat düşüncelerimi kontrol edemiyordum. Gerçekten perişan haldeydim fakat nedenini anlayamıyordum. Sızlanıyor ve şikâyet ediyordum, fakat kimden ettiğimi bilmiyordum. Bir yanlışlık olduğunu biliyordum, fakat doğruyu nasıl veya nerede bulacağımı bilmiyordum. Yas tutuyordum, fakat umudum yoktu.” BM18 342.2

Bu durumda birkaç ay devam etti. “Birdenbire” diyor, “bir Kurtarıcı’nın karakteri zihnimde canlı bir şekilde belirdi. Bizim günahlarımıza kendisi kefaret edecek, böylece bizi günahın cezasını ödemekten kurtaracak kadar iyi ve merhametli bir varlık olabilirdi. Böyle bir varlığın ne kadar harika olabileceğini o anda hissettim, kendimi onun kollarına atabileceğimi ve onun merhametine güvenebileceğimi hayal ettim. Ancak bir soru ortaya çıktı: Böyle bir varlığın mevcut olduğu nasıl ispatlanabilirdi? Kutsal Kitap’ın dışında, böyle bir Kurtarıcı’nın varlığına, hatta gelecekte böyle bir şeyin gerçekleşeceğine dair hiçbir kanıt bulamayacağımı anladım. BM18 343.1

“Kutsal Kitap’ın gerçekten de ihtiyaç duyduğum böyle bir Kurtarıcı’yı gözler önüne serdiğini gördüm; ilham ile yazılmamış olan bir kitabın nasıl olup da düşkün bir dünyanın ihtiyaçlarına bu kadar mükemmel biçimde uygun ilkeler geliştirebildiğine hayret ettim. Kutsal Yazılar’ın Allah’tan vahyedilmiş olması gerektiğini kabul etmek zorunda kaldım. Zevkim haline geldiler; İsa’da ise bir dost buldum. Kurtarıcı benim için on binlerin arasında seçkin olan2 haline gelmişti; önceden karanlık ve çelişkili olan Kutsal Yazılar ise şimdi adımlarım için çıra, yoluma ışık 3olmuşlardı. Zihnim istikrar kazandı ve tatmin oldu. Rab Allah’ın hayat okyanusunun orta yerinde bir Kaya olduğunu gördüm. Kutsal Kitap artık başlıca araştırma konum haline gelmişti ve şunu kesinlikle söyleyebilirim ki, onu büyük bir zevkle araştırıyordum. Bana öğrenileceklerin daha yarısının bile anlatılmamış olduğunu gördüm. Onun güzelliğini ve görkemini daha önce nasıl göremediğime şaştım ve onu reddedebilmiş olduğuma hayret ettim. Kalbimin arzulayabileceği her şeyin açıklanmış olduğunu gördüm ve ruhun her hastalığı için bir deva buldum. Okuduğum diğer şeylerden aldığım tüm tadı yitirdim ve kalbimi Allah’tan bilgelik almaya adadım.”—S. Bliss, Memoirs of Wm. Miller [William Miller’in Hatıraları] , s. 65-67. BM18 343.2

Miller, önceden hor gördüğü dine olan imanını açıkça ilan etti. Fakat imansız dostları, Kutsal Yazılar’ın ilahî yetkisine karşı kendisinin ileri sürmüş olduğu tüm iddiaları ortaya atmakta gecikmediler. O zaman bunları cevaplamaya hazır değildi; fakat Kutsal Kitap’ın Allah’tan bir vahiy ise, kendisiyle tutarlı olması; insanı yönlendirmek için verildiğine göre de, onun anlayışına uygun olması gerektiğine kanaat getirdi. Kutsal Yazılar’ı kendi başına araştırmaya ve görünürde çelişkili olan tüm konuların birbirleriyle uyum sağlayıp sağlayamayacağını kesin olarak görmeye karar verdi. BM18 344.1

Önyargıya dayalı tüm görüşleri gözardı etmeye çalışarak ve yorum kitaplarını bir yana bırakarak, Kutsal Kitap metinlerini derkenar notları ve fihrist yardımıyla birbiriyle karşılaştırmaya başladı. Çalışmasını düzenli ve sistemli bir şekilde sürdürdü; Yaratılış kitapçığından başlayarak ayet ayet okudu ve bir metnin anlamı kendisini her türlü sıkıntıdan kurtaracak denli açılmadan bir sonraki bölüme geçmedi. Anlaşılması güç bir bölümle karşılaştığında, bunu incelediği konuyla herhangi bir ilgisi olduğu anlaşılan tüm diğer metinlerle karşılaştırmayı adet edinmişti. Her sözcüğün metnin konusu üzerinde uygun anlamını taşımasına izin veriyor, edindiği görüş tüm bağlantılı metinlerle uyumlu hale geliyorsa, zorluk olmaktan çıkıyordu. Böylece, ne zaman bir metnin anlaşılmasının güç olduğunu görse, Kutsal Yazılar’ın başka bir kısmında bunun açıklamasını buluyordu. İlahî aydınlık için içtenlikle dua ederek çalışırken, önceden anlayışına kapalı gelen şeyler netleşmeye başladı. Mezmurcunun sözlerinin hakikatini tecrübe etti: “Sözlerinin açıklanışı aydınlık saçar, saf insanlara akıl verir” (Mezmur 119:130). BM18 344.2

Daniel ve Vahiy kitapçıklarını büyük bir ilgiyle inceleyerek, diğer kutsal yazılarla aynı yorumlama ilkelerini kullandı ve peygamberlik sözü simgelerinin anlaşılabileceğini büyük bir sevinçle öğrendi. Peygamberlik sözlerinin, yerine geldikleri kadarıyla, kelime anlamıyla yerine geldiklerini gördü; tüm çeşitli simgeler, mecazlar, örnekler, benzetmeler vs. ya hemen yanındaki bağlantıda açıklanmış ya da ifade edildikleri terimler diğer kutsal yazılarda tanımlanmıştı, bu şekilde açıklandıklarında ise kelime anlamıyla anlaşılmalıydılar. “Kutsal Kitap’ın bir açıklanan gerçekler sistemi olduğundan, yolda yürüyen insanın, akılsız olsa bile, bu bakımdan hataya düşmemesi için son derece net ve basit bir şekilde verilmiş olduğundan böylece emin oldum” diyor.—Bliss, s. 70. Peygamberlik sözlerinin harika satırlarını keşfettikçe, gerçek zincirinin halkaları birbiri ardınca çabalarını ödüllendiriyordu. Göğün melekleri onun zihnini yönlendiriyor ve Kutsal Yazılar’ı anlayışına açıyorlardı. BM18 345.1

Peygamberlik sözlerinin geçmişte yerine geliş şekillerini, gerçekleşmemiş olanların yerine gelmelerini değerlendirme ölçütü olarak kullanarak, Mesih’in ruhsal egemenliği, yani dünyanın sonundan önceki geçici bir milenyum şeklindeki yaygın görüşün Allah’ın sözünde destek bulmadığından kesin olarak emin oldu. Rabb’in şahsi gelişinden önceki bin yıllık bir doğruluk ve huzur dönemine işaret eden bu öğreti, Allah’ın gününün korkunç olaylarını gözden uzaklaştırır. Ancak her ne kadar hoş bir düşünce olsa da, buğday ile delicelerin hasada, yani dünyanın sonuna kadar birlikte büyüyeceğini; “kötülerin ve sahtekârların... gittikçe daha beter olacakla[rını]”; “son günlerde çetin anlar olaca[ğını]”; ve karanlığın egemenliğinin Rabb’in gelişine dek sürerek, sonunda Rabb’in ağzının soluğuyla yanıp tükeneceğini ve gelişinin görkemiyle yok olacağını bildiren Mesih’in ve elçilerinin öğretilerine aykırıdır (Matta 13:30, 3841; 2. Timoteos 3:13, 1; 2. Selanikliler 2:8). BM18 345.2

Dünyanın ihtida etmesi ve Mesih’in ruhsal egemenlik sürmesi öğretisi elçisel kilisede tutulmuyordu. On sekizinci yüzyıl başlarına dek Hristiyanlar arasında genel kabul görmemişti. Diğer tüm yanılgılar gibi, sonuçları şeytanî oldu. İnsanlara Rabb’in gelişi için uzak bir geleceğe bakmalarını öğretmiş, O’nun yaklaştığını müjdeleyen işaretleri dikkate almalarını engellemiştir. Temeli sağlam olmayan bir güven ve emniyet duygusuna neden olmuş, pek çok kişiyi Rableri’ni karşılamak için gerekli hazırlığı boşlamaya sevk etmiştir. BM18 346.1

Miller, Mesih’in kelime anlamıyla, şahsi olarak gelişi öğretisinin Kutsal Yazılarda açıkça öğretildiğini gördü. Pavlus şöyle dedi: “Rab’bin kendisi, bir emir çağrısıyla, başmeleğin seslenmesiyle, Tanrı’nın borazanıyla gökten inecek” (1. Selanikliler 4:16). Ve Kurtarıcı bildiriyor: “İnsanoğlu'nun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler.” “Çünkü İnsanoğlu’nun gelişi, doğuda çakıp batıya kadar her taraftan görülen şimşek gibi olacaktır” (Matta 24:30, 27). O’na göğün tüm orduları eşlik edecektir. “İnsanoğlu kendi görkemi içinde bütün melekleriyle birlikte ge[lecek]” (Matta 25:31). “Kendisi güçlü bir borazan sesiyle meleklerini gönderecek. Melekler O’nun seçtiklerini ... toplayacaklar” (Matta 24:31). BM18 346.2

O’nun gelişinde, ölüler arasındaki doğrular diriltilecek ve yaşayan doğru kişiler dönüştürülecek. Pavlus, “Hepimiz ölmeyeceğiz” diyor, “son borazan çalınınca hepimiz bir anda, göz açıp kapayana dek değiştirileceğiz. Evet, borazan çalınacak, ölüler çürümez olarak dirilecek, ve biz de değiştirileceğiz. Çünkü bu çürüyen beden çürümezliği, bu ölümlü beden ölümsüzlüğü giyinmelidir” (1. Korintliler 15:5153). Selaniklilere yazdığı mektubunda da, Rabb’in gelişini açıkladıktan sonra şunları söylüyor: “Önce Mesih’e ait ölüler dirilecek. Sonra biz yaşamakta olanlar, hayatta olanlar, onlarla birlikte Rab’bi havada karşılamak üzere bulutlar içinde alınıp götürüleceğiz. Böylece sonsuza dek Rab’le birlikte olacağız” (1. Selanikliler 4:16, 17). BM18 346.3

Mesih’in bizzat görünüşünden önce, O’nun halkı göksel krallığı alamaz. Kurtarıcı şöyle dedi: “İnsanoğlu kendi görkemi içinde bütün melekleriyle birlikte gelince, görkemli tahtına oturacak. Ulusların hepsi O’nun önünde toplanacak, O da koyunları keçilerden ayıran bir çoban gibi, insanları birbirinden ayıracak. Koyunları sağına, keçileri soluna alacak. O zaman Kral, sağındaki kişilere, ‘Sizler, Babam’ın kutsadıkları, gelin!’ diyecek. ‘Dünya kurulduğundan beri sizin için hazırlanmış olan egemenliği miras alın!’ ” (Matta 25:3134). Yukarıdaki ayetlerden, İnsanoğlu geldiğinde ölülerin çürümez bir şekilde diriltileceğini, yaşayanların ise değiştirileceğini anlıyoruz. Bu muazzam değişim ile krallığı almaya hazır olurlar; zira Pavlus şöyle diyor: “Et ve kan Tanrı’nın Egemenliği’ni miras alamaz. Çürüyen de çürümezliği miras alamaz” (1. Korintliler 15:50). İnsan mevcut durumunda ölümlü, çürümeye tabidir; fakat Allah’ın krallığı çürümez olacak, sonsuza dek kalacaktır. Bu nedenle insan bu haliyle Allah’ın krallığına giremez. Ancak İsa geldiğinde, halkına ölümsüzlük verir; sonra da onları önceden yalnızca varisleri oldukları krallığı miras olarak almaya çağırır. BM18 347.1

Yukarıdaki ayetler ve benzerleri, evrensel huzur egemenliği ve Allah’ın krallığının yeryüzünde kurulması gibi çoğunlukla Mesih’in gelişinden önce gerçekleşmesi beklenen olayların, aslında ikinci gelişten sonra olacağını Miller’e açıkça gösterdi. Dahası, zamanların tüm işaretleri ve dünyanın durumu, peygamberlik sözlerinde yer alan son günlere ilişkin açıklamalarla uyumluydu. Yalnızca Kutsal Yazılar’ı çalışarak, yeryüzünün mevcut durumunda devam etmesi için verilen sürenin sonuna gelindiği sonucuna ulaştı. BM18 347.2

“Düşüncelerimi en yüksek derecede etkileyen bir başka tür kanıt da” diyor, “Kutsal Yazılar’ın kronolojisiydi... Geçmişte yerine gelen önceden bildirilmiş olayların, çoğunlukla verilen zaman aralığında meydana geldiklerini gördüm. Tufandan önceki yüz yirmi yıl (Yaratılış 6:3); 4 ondan önceki yedi gün ve kırk gün süreceği öngörülen yağmur (Yaratılış 7:4); İbrahim’in soyunun dört yüz yıl süren ikameti (Yaratılış 15:13); sakinin ve fırıncının üç gün içinde gerçekleşen rüyaları (Yaratılış 40:1220); Firavun’un yedi yıllık dönemleri (Yaratılış 41: 2854); çöldeki kırk yıl (Çölde Sayım 14:34); üç buçuk yıllık kıtlık (1. Krallar 17:1) [Luka 4:25 ayetine bakın]... yetmiş yıllık esaret (Yeremya 25:11); Nebukadnessar’ın yedi vakti (Daniel 4:1316); ve Yahudiler üzerine kararlaştırılan, yedi hafta, altmış iki hafta ve bir haftadan meydana gelen yetmiş hafta (Daniel 9:2427), - bu zamanlarla sınırlanan olayların tümü bir zamanlar peygamberlik sözünden ibaretti, ancak öngörülere uygun olarak yerine geldiler.”—Bliss, s. 74, 75. BM18 347.3

Dolayısıyla, Kutsal Kitap çalışmasında kendi anlayışına göre Mesih’in ikinci gelişine dek uzanan çeşitli kronolojik dönemler bulduğunda, bunları kaçınılmaz olarak Allah’ın kendi hizmetkârlarına bildirmiş olduğu “önceden tayin ettiği vakitleri” 5 olarak değerlendirdi. Musa, “Gizlilik Tanrımız RAB’be özgüdür” diyor; “Ama bu yasanın bütün sözlerine uymamız için açığa çıkarılanlar sonsuza dek bize ve çocuklarımıza aittir;” Rab de, Amos peygamber aracılığıyla, “kulu peygamberlere sırrını açmadıkça bir şey yapmaz” diye bildiriyor (Yasa’nın Tekrarı 29:29; Amos 3:7). Böylece Allah’ın sözünün öğrencileri, insanlık tarihinde gerçekleşecek en muhteşem olayın gerçeğin Yazıları’nda açıkça belirtilmiş olmasından emin olabilirler. BM18 348.1

Miller, “Allah’ın vahyiyle verilen tüm Kutsal Yazılar’ın yararlı olduğuna (2. Timoteos 3:16); hiçbir zaman insan isteğiyle gelmeyip, Kutsal Ruh tarafından yönlendirilen kutsal adamlar tarafından yazıldığına (2. Petrus 1:21); ve ‘bize öğretmek için, sabırla ve Kutsal Yazılar’ın verdiği cesaretle umudumuz olsun diye’ yazıldığına kesin olarak ikna olduğumda (Romalılar 15:4), Kutsal Kitap’ın kronolojik bölümlerinin de Allah’ın sözünün bir bölümü olduğunu ve Kutsal Yazılar’ın diğer yerleri kadar ciddi değerlendirmemize layık olduklarını düşünmeden edemedim. Bu yüzden, Allah’ın rahmetiyle bize açıklamayı uygun gördüğü şeyleri anlamaya gayret ederken, peygamberlik dönemlerini atlamaya hakkım olmadığını hissettim.”—Bliss, s. 75. BM18 348.2

İkinci gelişin zamanını en açık şekilde bildiriyor gibi görünen peygamberlik sözü, Daniel 8:14 ayetinde bulunuyordu: “2300 akşam, sabah olacak, sonra kutsal yer yeniden düzene konulacak.” Miller, Kutsal Yazılar’ın kendi kendilerini yorumlaması kuralını uygulayarak, simgesel peygamberlik sözlerinde bir günün bir yılı temsil ettiğini öğrendi (Çölde Sayım 14:34; Hezekiel 4:6); 2300 peygamberlik günü döneminin, yani normal zamanla 2300 yılın, Yahudilerin döneminin kapanmasından çok öteye uzanması gerektiğini, dolayısıyla o dönemdeki tapınağa bakılamayacağını gördü. Miller, Hristiyanlık çağında yeryüzünün tapınak olarak görüldüğü yaygın görüşü kabul etmişti, bu nedenle Daniel 8:14 ayetinde öngörülen tapınağın temizlenmesini, 6 Mesih’in ikinci gelişinde yeryüzünün ateşle arındırılması olarak anladı. Öyleyse, 2300 günün doğru başlangıç noktası bulunabilirse, ikinci gelişin zamanının da kolaylıkla tespit edilebileceği sonucuna ulaştı. Böylece o büyük gerçekleşme zamanı, mevcut durumun “tüm gururu ve gücüyle, gösteriş ve kibriyle, kötülüğü ve zulmüyle sona ereceği;” lanetin “yeryüzünden kaldırılacağı, ölümün yok edileceği, Allah’ın hizmetkârlarına, peygamberlere ve kutsallara, ve O’nun adından korkanlara ödüllerinin verileceği ve yeryüzünü mahvedenlerin mahvedileceği” zaman açığa çıkacaktı.—Bliss, s. 76. BM18 349.1

Miller yeni ve daha derin bir samimiyetle peygamberlik sözlerini incelemeye devam etti, artık muazzam öneme sahip gibi görünen ve tüm ilgisini çeken bu sözleri çalışmak için hem gecesini hem gündüzünü veriyordu. Daniel kitapçığının sekizinci bölümünde 2300 günün başlangıç tarihine ilişkin hiçbir ipucu bulamadı; melek Cebrail’e, Daniel’in görümü anlamasını sağlaması emredilmiş olmasına rağmen, yalnızca kısmî bir açıklama vermişti. Peygamberin görümüne kilisenin başına gelecek olan korkunç zulmün görüntüleri geldiğinde, fiziksel gücü tükendi. Daha fazla dayanamadı ve melek bir süreliğine onun yanından ayrıldı. Daniel, “bayıldım, ve günlerce hasta oldum;” “Ve bu rüyete8 şaştım, fakat anlıyan yoktu” diyor. BM18 350.1

Ancak Allah habercisini görevlendirmişti: “Görümün ne anlama geldiğini şuna açıkla.” Bu görevin yerine getirilmesi gerekir. Melek, bu emre itaat ederek bir süre sonra Daniel’in yanına geri döndü ve şunları söyledi: “Sana hikmet ve anlayış vermek üzre şimdi çıktım;” “bu nedenle sözün anlamını kavra ve görümü anla” (Daniel 8:27, 16; 9:22 [KM], 23, 2527). 8. bölümde açıklanmayan önemli bir nokta vardı, zamanla ilişkili olan2300 günlük dönem; bu nedenle melek açıklamasına devam ederek, bilhassa zaman konusu üzerinde durur: BM18 350.2

“... kendi kavmın üzerine, ve senin mukaddes şehrin üzerine yetmiş hafta hükmolundu... Ve bilip anla ki, Yeruşalimi eski haline koymak ve bina etmek için emrin çıkmasından mesholunan hükümdara kadar yedi hafta, ve altmış iki hafta olacak; o yine sokakla ve hendekle yapılacak, bu da sıkıntı vakitlerinde olacak. Ve bu altmış iki haftadan sonra mesholunan kesilip atılacak, ve bir şeyi olmıyacak;... Ve çoğu ile bir haftalık kuvvetli ahit kesecek; ve haftanın ortasında kurbanla takdimeyi durduracak. [KM]” BM18 350.3

Melek Daniel’e, onun sekizinci bölümde kaydedilen görümde anlayamadığı noktayı, zamanla ilgili ifadeyi açıklamak amacıyla gönderilmişti - “2300 akşam, sabah olacak, sonra kutsal yer yeniden düzene konulacak.” Daniel’e, “sözün anlamını kavra[masını] ve görümü anla[masını]” söyledikten sonra, meleğin ilk sözleri şunlar oldu: “Kendi kavmın üzerine, ve senin mukaddes şehrin üzerine yetmiş hafta hükmolundu. [KM]” Burada “hükmolundu” olarak tercüme edilen sözcük, kelime anlamıyla “kesilip çıkarılma”yı ifade eder. Melek, 490 yılı temsil eden yetmiş haftanın özellikle Yahudileri ilgilendiren bir açıdan kesilip çıkarıldığını bildirmişti. Peki nereden çıkarılmışlardı? 8. bölümde belirtilen tek zaman dilimi 2300 gün olduğuna göre, yetmiş haftanın çıkarılacağı dönem de bu olmalıydı; dolayısıyla yetmiş hafta 2300 günün bir kısmı olmalıydı ve iki dönem birlikte başlamalıydı. Melek, yetmiş haftanın Yeruşalim’in yeniden kurulması emrinin verilmesinden itibaren başlayacağını bildirmişti. Bu emrin tarihi bulunabilirse, 2300 günlük muhteşem dönemin başlangıç noktası da tespit edilebilirdi. BM18 350.4

Ferman, Ezra kitapçığının yedinci bölümünde bulunmaktadır. 1226. ayetler. En tam şekliyle, M.Ö. 457 yılında Pers kralı Artahşasta tarafından çıkarılmıştı. Ancak Ezra 6:14 ayetinde, Yeruşalim’de bulunan Rabb’in evinin “Pers kralları Koreş’in, Darius’un, Artahşasta’nın buyrukları 9uyarınca” inşa edildiği belirtilmektedir. Bu üç kral, fermanı ilk kez çıkararak, onaylayarak ve tamamlayarak, 2300 yılın başlangıcını işaret etmesi için peygamberlik sözünün gerektirdiği mükemmelliğe getirdiler. Fermanın tamamlandığı M.Ö. 457 yılı emrin veriliş tarihi olarak alındığında, yetmiş haftaya ilişkin peygamberlik sözünün her bakımdan yerine geldiği görüldü. BM18 351.1

“Yeruşalimi eski haline koymak ve bina etmek için emrin çıkmasından mesholunan hükümdara kadar yedi hafta, ve altmış iki hafta olacak” yani, altmış dokuz hafta veya 483 yıl. Artahşasta’nın fermanı M.Ö. 457 yılının sonbaharında yürürlüğe girdi. Bu tarihten itibaren 483 yıl, M.S. 27 yılının sonbaharına ulaşmaktadır. (Ek’e bakınız.) Bu tarihte bu peygamberlik sözü yerine geldi. “Mesholunan” sözcüğü “Meshedilmiş Kişi” anlamına gelir. İsa, M.S. 27 sonbaharında Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edilerek Ruh’la meshedilmiş oldu. Elçi Petrus, “Tanrı’nın, Nasıralı İsa’yı nasıl Kutsal Ruh’la ve kudretle meshettiği[ne]” ilişkin tanıklıkta bulunuyor (Elçilerin İşleri 10:38). Kurtarıcı’nın kendisi ise şöyle bildiriyor: “Rab’bin Ruhu üzerimdedir. Çünkü O beni yoksullara Müjde’yi iletmek için meshetti” (Luka 4:18). Vaftizinden sonra “Tanrı’nın Müjdesi’ni duyura duyura Celile’ye gitti. ‘Zaman doldu’ diyordu” (Markos 1:14, 15). BM18 351.2

“Ve çoğu ile bir haftalık kuvvetli ahit kesecek.” Burada dikkate sunulan “bir haftalık,” yetmiş haftanın sonuncusudur; bilhassa Yahudilere ayrılmış olan dönemin son yedi yılıdır. M.S. 27 yılından M.S. 34 yılına uzanan bu sürede, Mesih ilk önce bizzat, sonradan ise öğrencileri aracılığıyla, müjde davetini özellikle Yahudilere duyurdu. Elçiler krallığın sevinçli haberini duyurmak için yola çıkarken, Kurtarıcı’nın onlara verdiği talimat şöyleydi: “Öteki ulusların arasına girmeyin. Samiriyeliler’in kentlerine de uğramayın. Bunun yerine, İsrail halkının yitik koyunlarına gidin” (Matta 10:5, 6). BM18 352.1

“Haftanın ortasında kurbanla takdimeyi durduracak.” Rabbimiz M.S. 31 yılında, vaftizinden üç buçuk yıl sonra çarmıha gerildi. Golgota’da sunulan muazzam kurban ile, dört bin yıldan beridir Allah’ın Kuzusuna işaret etmekte olan sunular sistemi sona erdi. Örnek aslıyla buluştu ve törensel sistemin tüm kurbanları ile sunuları orada durduruldu. BM18 352.2

Bilhassa Yahudilere ayrılmış olan yetmiş haftalık, yani 490 yıllık dönem, gördüğümüz gibi M.S. 34 yılında sona erdi. O tarihte ulus, Yahudi Yüksek Kurulunun kararı ile, İstefanos’u şehit ederek ve Mesih’in izleyicilerine zulmederek, müjdeyi reddettiğini onaylamış oldu. Bundan böyle kurtuluş bildirisi sadece seçilmiş halka mahsus olmayacak, tüm dünyaya iletilecekti. Zulümle Yeruşalim’den kaçmaya zorlanan öğrenciler, “Gittikleri her yerde Tanrı sözünü müjdeliyorlardı.” “Filipus, Samiriye Kenti’ne gidip oradakilere Mesih’i tanıtmaya başladı.” İlahî yönlendirme altındaki Petrus, müjdeyi Sezariye’deki yüzbaşıya, Allah korkusuna sahip Kornelius’a açtı; Mesih’in imanına kazanılan gayretli Pavlus ise, sevinçli haberi “uzaktaki uluslara” iletmekle görevlendirilmişti (Elçilerin İşleri 8:4, 5; 22:21). BM18 352.3

Bu zamana dek peygamberlik sözlerinin tüm ayrıntıları çarpıcı bir şekilde yerine gelmişti ve yetmiş haftanın başlangıcı tartışmasız olarak M.Ö. 457, sona erişi ise M.S. 34 yıllarında tespit edilmişti. Bu verilerden yola çıkarak 2300 günün sona erişini bulmak hiç zor değil. Yetmiş hafta 490 gün2300 günden çıkarıldığında, geriye 1810 gün kalıyordu. 490 günün sonunda, halen gerçekleşmesi gereken 1810 gün olacaktı. M.S. 34 yılından itibaren 1810 yıl, 1844 tarihine ulaşıyor. Dolayısıyla, Daniel 8:14 ayetinin 2300 günü 1844 yılında sona eriyor. Bu muazzam peygamberlik döneminin sonunda, Allah’ın meleğinin tanıklığı üzere, “kutsal yer yeniden düzene konulacak.” Böylece neredeyse herkesin ikinci gelişte gerçekleşeceğine inandığıtapınağın temizlenmesinin zamanı kesin bir şekilde bildirilmiş oluyordu. BM18 353.1

Miller ile çalışma arkadaşları başlangıçta 2300 günün 1844 ilkbaharında sona ereceğine inanmışlardı, oysa peygamberlik sözü aynı yılın sonbaharına işaret ediyordu. (Ek’e bakınız.) Bu noktanın yanlış anlaşılması, Rabb’in gelişinin zamanı için önceki tarihi kararlaştıranları hayal kırıklığına ve şaşkınlığa uğrattı. Fakat bu, 2300 günün 1844 yılında sona erdiğini ve tapınağın temizlenmesiyle temsil edilen büyük olayın meydana gelmesi gerektiğini belirten tezin gücünü en ufak bir şekilde bile etkilemedi. BM18 353.2

Kutsal Yazılar’ı Allah’ın vahyi olduklarını kanıtlamak amacıyla incelemeye başlayan Miller’in, şimdi ulaşmış olduğu sonuca ulaşacağına dair başlangıçta en ufak bir beklentisi dahi yoktu. Araştırmasının sonuçlarına kendisi dahi güvenemiyordu. Fakat Kutsal Yazılar’ın gösterdiği kanıt bir kenara atılamayacak kadar açık ve etkiliydi. BM18 353.3

Kutsal Kitap çalışmasına iki yılını ayırdıktan sonra, 1818 yılında, Mesih’in yirmi beş yıl içinde gelerek halkını kurtaracağı şeklindeki sağlam kanaate ulaştı. Miller, “Bu hoş beklentinin ışığında kalbimi dolduran sevinci anlatmama gerek yok” dedi, “ne de canımın kurtarılanların sevinçlerine ortak olmak için büyük arzusunu. Kutsal Kitap artık benim için yeni bir kitaptı. Gerçekten de bir anlayış şöleniydi; öğretileri arasında bana karanlık, gizemli ya da kapalı gelen ne varsa, şimdi kutsal sayfaları arasından doğan berrak ışıkla zihnimden dağılıyordu; gerçek ne kadar da parlak ve görkemli görünüyordu! Sözde daha önceden bulduğum tüm çelişkiler ve tutarsızlıklar yok olmuştu; pek çok bölümü tam olarak anlayıp tatmin olamadığım halde, ondan o kadar çok ışık yayılarak önceden kararmış olan zihnimi aydınlattı ki, Kutsal Yazılar’ı incelemekten, daha önce öğretilerinden elde edilebileceğini hiç sanmadığım kadar büyük zevk alıyordum.”—Bliss, s. 76, 77. BM18 354.1

“Kutsal Yazılar’da öngörülen böylesi önemli olayların bu kadar kısa bir süre içinde yerine geleceğine dair sağlam bir kanaate ulaştığımda, kendi zihnimi etkileyen kanıtların ışığında, dünyaya karşı vazifemle ilgili soru etkili bir şekilde kafama dank etti.”—a.g.e., s. 81. Almış olduğu ışığı başkalarına da iletmenin görevi olduğunu düşünmeden edemiyordu. Tanrısızlardan düşmanlık görmeyi bekliyordu, fakat tüm Hristiyanların, çok sevdiklerini iddia ettikleri Kurtarıcı’yı karşılama umuduyla sevineceklerinden emindi. Tek korkusu, çok yakında gerçekleşecek olan muhteşem kurtuluşun beklentisiyle, pek çok kişinin bu öğretiyi Kutsal Yazılar’ın gerçeği nasıl ifade ettiğini yeterince araştırmadan kabul edecek olmasıydı. Bu nedenle, yanılgıda olabileceği ihtimalini düşünerek, başkalarını yanlış yönlendirmemek için öğretiyi açıklamakta tereddüt etti. Böylece, ulaşmış olduğu sonuçları destekleyen kanıtları gözden geçirmeye ve zihninde kendini gösteren tüm zorlukları dikkatle değerlendirmeye yönlendirildi. İtirazların, Allah’ın sözünün ışığında, güneşin önünde eriyen sis gibi ortadan kalktığını gördü. Bu şekilde geçen beş yılın ardından, duruşunun doğruluğundan kesinlikle emin oldu. BM18 354.2

Şimdi de, Kutsal Yazılar’da çok net bir şekilde öğretildiğine inandığı şeyi başkalarına açıklama görevi, yeni bir güçle kendisini hatırlatıyordu. “İşimle ilgilenirken” dedi, “sürekli olarak kulaklarımda çınlıyordu: ‘Git, dünyaya içinde bulundukları tehlikeyi bildir.’ Şu ayetler her zaman aklıma geliyordu: ‘Kötü kişiye, “Ey kötü kişi, kesinlikle öleceksin” dediğim zaman, onu uyarmaz, kötü yolundan döndürmek için konuşmazsan, o kişi günahı içinde ölecek; ama onun kanından seni sorumlu tutacağım. Ancak kötü kişiyi uyardığın halde yolundan dönmezse, o günahı içinde ölecek. Ama sen canını kurtarmış olacaksın’ (Hezekiel 33:8, 9). Kötülerin etkin bir şekilde uyarılmaları durumunda pek çoğunun tövbe edeceğini düşündüm; uyarılmamaları durumunda ise kanları benden sorulabilirdi.”—Bliss, s. 92. BM18 355.1

Görüşlerini fırsat buldukça özel görüşmelerde açıklamaya başladı ve bir din görevlisinin bunlardaki gücü hissederek kendisini bunları duyurmaya adaması için dua etti. Fakat uyarının verilmesinde kişisel bir vazifesi olduğu düşüncesini aklından çıkaramıyordu. Şu sözler sürekli olarak aklında çınlıyordu: “Git ve bütün dünyaya bildir; onların kanını senden soracağım.” Dokuz yıl daha bekledi, bu yük ruhuna sürekli olarak baskı yapıyordu, sonunda 1831 yılında ilk kez inancının nedenlerini alenen açıkladı. BM18 355.2

Elişa’nın tarlada öküzlerini izlerken çağrılarak, peygamberlik görevine atandığını bildiren cüppenin kendisine verilmesi gibi, 11 William Miller de sabanını bırakarak insanlara Allah’ın krallığının gizemlerini açmaya çağrıldı. Titreyerek çalışmasına başladı ve dinleyicilerini adım adım peygamberlik dönemlerinden geçirerek Mesih’in ikinci gelişine yönlendirdi. Her çabasıyla, sözlerinin uyandırdığı büyük ilgiyi gördüğünde, güç ve cesaret kazandı. BM18 355.3

Miller görüşlerini halka açıklamaya ancak kardeşlerinin ricaları sonucunda razı oldu, bu ricalarda Allah’ın çağrısını duymuştu. O zaman elli yaşındaydı, topluluk karşısında konuşmaya alışkın değildi ve önündeki işe uygun olmadığı düşüncesi üstüne yük oluyordu. Fakat çalışmaları başlangıçtan beri dikkate değer bir biçimde canların kurtuluşu için bereketlendi. İlk dersini izleyen bir dinî uyanışta, on üç ailenin tamamı, iki kişi haricinde, ihtida etti. Hemen başka yerlerde de konuşmaya çağrıldı, neredeyse her yerde çalışmalarının sonucunda Allah’ın işinde bir yenilenme meydana geliyordu. Günahkârlar ihtida ediyor, Hristiyanlar daha büyük bir bilinç düzeyine ulaşıyor, deistler ve imansızlar ise Kutsal Kitap’ın ve Hristiyanlık inancının doğruluğunu kabul etmek zorunda kalıyorlardı. Aralarında çalıştığı kişilerin tanıklığı şu şekildeydi: “Başka insanların etkisi altında olmayan bir takım zihinlere o ulaşabiliyor.”—a.g.e., s. 138. Vaazı, halkın zihnini dinin önemli konularına karşı uyandırmak ve çağın büyümekte olan dünyasallığını ve şehvet düşkünlüğünü denetim altına almak üzere tasarlanmıştı. BM18 356.1

Vaazlarının sonucunda neredeyse her kasabada onlarca, bazılarında yüzlerce kişi ihtida etti. Pek çok yerde hemen hemen tüm mezheplerden Protestan kiliseleri ona kapılarını açtılar, çalışma davetleri çoğunlukla çeşitli toplulukların din görevlilerinden geliyordu. Davet edilmediği bir yerde çalışmamak değişmez ilkesiydi, buna rağmen çok geçmeden üzerine yağan ricaların yarısını bile karşılayamaz duruma geldi. İkinci gelişin kesin zamanına ilişkin görüşlerini kabul etmeyenlerin pek çoğu, Mesih’in gelişinin kesin ve yakın olduğuna ve hazırlanmaları gerektiğine ikna oldular. Çalışması, büyük kentlerin bazılarında belirgin bir etki bıraktı. Alkollü içki satıcıları işi bırakarak dükkânlarını toplantı salonlarına çevirdiler; kumarhaneler kapatıldı; imansızlar, deistler, Evrenselciler, hatta en aşağılık suçlular dahi dönüşüm geçirdiler, bunlardan bazıları yıllardır bir ibadet yerine girmemişlerdi. Çeşitli mezhepler farklı semtlerde hemen hemen her saat dua toplantıları düzenlediler, iş adamları öğle saatlerinde dua ve övgü için bir araya geldiler. Aşırı bir heyecan yoktu, ancak halkın zihinlerinde neredeyse genel bir ağırbaşlılık vardı. Miller’in ilk Reformcuların çalışmasına benzeyen çalışması, yalnızca duyguları körüklemekten çok anlayışa hitap ediyor ve vicdanı uyandırıyordu. BM18 356.2

1833 yılında Miller, üyesi olduğu Baptist Kilisesi’nden vaaz etme ruhsatı aldı. Kilisesindeki din görevlilerinin büyük kısmı da onun işini uygun buluyordu, çalışmalarına onların resmi onayıyla devam etti. Durmaksızın seyahat ederek vaaz verdi, ancak kişisel çalışmaları temel olarak New England ve Orta Eyaletlerle sınırlıydı. Birkaç yıl boyunca masraflarını kendi cebinden karşıladı, bundan sonra da hiçbir zaman davet edildiği yerlere yolculuk masraflarını karşılamaya yetecek para almadı. Böylece, kamu çalışmaları ona maddi fayda sağlamak bir yana, hayatının bu döneminde gitgide azalmakta olan mal varlığı üzerinde ağır bir yük oluyordu. Geniş bir ailenin babasıydı, ancak tümü tutumlu ve çalışkan olduklarından, çiftliği hem onların hem de kendisinin geçimine yetiyordu. BM18 357.1

1833 yılında, Miller’in Mesih’in yakındaki gelişine dair kanıtları halka açıklamaya başlamasından iki yıl sonra, Kurtarıcı’nın ikinci gelişinin işaretleri olarak vaat ettiği belirtilerin sonuncusu ortaya çıktı. İsa şöyle demişti: “Yıldızlar gökten düşecek” (Matta 24:29). Yuhanna da, Allah’ın gününü müjdeleyen sahneleri gördüğünde, bunları Vahiy kitapçığında şöyle ilan etti: “İncir ağacı, güçlü bir rüzgarla sarsıldığında nasıl ham incirlerini dökerse, gökteki yıldızlar da öylece yeryüzüne düştü” (Vahiy 6:13). Bu peygamberlik sözü, 13 Kasım 1833 tarihindeki büyük meteor yağmuruyla çarpıcı ve etkileyici bir şekilde yerine geldi. Tarih boyunca kaydedilmiş olan en geniş kapsamlı ve en harika yıldız yağmuruydu; “tüm Amerika Birleşik Devletleri üzerindeki gök, saatlerce ateşli bir kargaşa içindeydi! Bu ülkede, ilk kurulduğu günden beri, toplumun bir sınıfı tarafından bu kadar büyük bir hayranlıkla, diğer bir sınıfı tarafından ise böylesi bir korku ve telaşla izlenen bir gök olayı hiç meydana gelmemişti.” “Görkemi ve korkunç güzelliği halen pek çok kişinin aklında yer etmektedir. Yağmur hiçbir zaman yeryüzüne düşen bu meteorlardan daha yoğun yağmamıştı; doğu, batı, kuzey, güney, her yerde aynıydı. Başka bir deyişle, tüm gökler hareket halinde gibiydi. Profesör Silliman’ın Günlük'ünde tarif edilen gösteri, tüm Kuzey Amerika’da görüldü... Saat ikiden gün aydınlanana dek, mükemmel derecede sakin ve bulutsuz olan gökyüzünde, göz kamaştıran parlaklıktaki ışıkların aralıksız oyunu sürdü.”—R M. Devens, American Progress; or, The Great Events of the Greatest Century [Amerikan İlerlemesi; ya da, En Büyük Yüzyılın Büyük Olayları] , 28. bölüm, 15. paragraflar. BM18 357.2

“Gerçekten de hiçbir dil o harika görüntünün ihtişamını tarif edemez; . ona tanık olmayan hiç kimse, görkemini yeterli ölçüde zihninde canlandıramaz. Sanki göğün tüm yıldızları zirvenin yakınında tek bir noktada toplanmış, oradan yıldırım hızıyla ufkun dört bir yanına dağılıyorlardı; yine de tükenmediler - binlercesini diğer binlercesi izledi, sanki sırf bu olay için yaratılmış gibiydiler.”—F. Reed, Christian Advocate and Journal [Hristiyan Savunucusu ve Günlüğü] dergisinde, 13 Aralık 1833. “Güçlü bir rüzgarla meyvelerini döken incir ağacının daha iyi bir tasvirini görmek mümkün değildi.”—“The Old Countryman [Yaşlı Taşralı Adam],” Portland Evening Advertiser [Akşam Muhabiri] gazetesinde, 26 Kasım 1833. BM18 358.1

14 Kasım 1833 tarihli New York Journal of Commerce'de [Ticaret Gazetesi] bu harika olay hakkında şu ifadeleri içeren uzun bir yazı yayınlandı: “Sanırım hiçbir filozof ya da bilgin, dün sabahki gibi bir olay anlatmamış ve kaydetmemiştir. Yıldızların düşmesinin... kelime anlamıyla doğru olmasının mümkün olabileceği tek anlamda, yıldız kayması demek olduğunu kabul edersek, bin sekiz yüz yıl önce bir peygamber bunu kelimesi kelimesine öngörmüştü.” BM18 358.2

Böylece İsa’nın gelişinin belirtilerinin sonuncusu da sergilenmiş oldu; bunlar konusunda öğrencilerine şöyle demişti: “Bütün bunların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki, İnsanoğlu yakındır, kapıdadır” (Matta 24:33). Yuhanna bu işaretlerden sonra yaklaşmakta olan bir sonraki büyük olayı, gökyüzünün dürülen bir tomar gibi ortadan kalkmasını, yer sarsılırken dağların ve adaların yerlerinden sökülmesini ve kötülerin dehşet içinde İnsanoğlu’nun huzurundan kaçmasını gördü (Vahiy 6:1217). BM18 359.1

Yıldızların düşüşüne tanık olan pek çok kişi, bunu yaklaşmakta olan yargının müjdecisi, “o büyük ve dehşetli günün korkunç bir örneği, kesin bir öncüsü, merhametli bir işareti” olarak gördü.—“The Old Countryman [Yaşlı Taşralı Adam],” Portland Evening Advertiser [Akşam Muhabiri] gazetesinde, 26 Kasım 1833. Böylece insanların dikkati peygamberlik sözünün yerine gelişine çekildi, bu sayede pek çok kişi ikinci geliş uyarısına kulak vermeye sevk edildi. BM18 359.2

1840 yılında başka bir dikkate değer peygamberlik sözünün yerine gelmesi büyük ilgi uyandırdı. İki yıl önce, ikinci gelişi vaaz eden önde gelen din görevlilerinden olan Josiah Litch, Vahiy 9. bölümün bir şerhini yayınlayarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü tahmin etmişti. Yaptığı hesaplara göre bu güç, “M.S. 1840 yılında, Ağustos ayı içinde” yıkılacaktı; bunun meydana gelişinden yalnızca birkaç gün önce ise şunları yazdı: “150 yıllık ilk dönemin, XI. Konstantin’in Türklerin izniyle tahta çıkması ile tam olarak yerine geldiği düşünüldüğünde, bu dönemin sonunda başlayan 391 yıl on beş günlük dönem 11 Ağustos 1840 tarihinde sona erecektir, bu tarihte Konstantinopolis’teki Osmanlı gücünün çökmesi beklenebilir. Ve durumun böyle olacağına inanıyorum.”—Josiah Litch, Signs of the Times, and Expositor of Prophecy [Zamanların İşaretleri, ve Peygamberlik Sözlerinin Açıklayıcısı] dergisinde, 1 Ağustos 1840. BM18 359.3

Tam belirtilen zamanda Türkiye, elçilikleri aracılığıyla, Avrupa’daki müttefik güçlerin korumasını kabul etti ve böylece kendisini Hristiyan ulusların denetimi altına aldı. Bu olay öngörüyü tamı tamına yerine getirdi. (Ek’e bakınız.) Bu duyulduğunda, büyük kalabalıklar Miller ile çalışma arkadaşlarının benimsediği peygamberlik sözlerini yorumlama ilkelerinin doğruluğundan emin oldular, böylece advent12 hareketi harika bir enerji kazanmış oldu. Bilgili ve mevki sahibi kişiler Miller’e hem vaazda hem de görüşlerini yayınlamasında yardımcı oldular ve 1840’tan 1844’e kadar çalışma hızla yayıldı. BM18 359.4

William Miller, düşünce ve çalışma ile eğitilmiş güçlü zihinsel yeteneklere sahipti; bunlara, Bilgeliğin Kaynağı ile bağlantı kurarak, göğün bilgeliğini de ekledi. Karakter doğruluğuna ve ahlaki mükemmelliğe değer verilen her yerde saygı ve itibar gören, gerçek değerde bir adamdı. Gerçek kalp nezaketini Hristiyan alçakgönüllülüğü ve özdenetimin gücüyle birleştirerek, herkese karşı incelikle ve içten davranıyordu, başkalarının görüşlerini dinlemeye ve tezlerini değerlendirmeye hazırdı. İhtirasa ya da heyecana kapılmadan, tüm kuramları ve öğretileri Allah’ın sözüne göre sınadı ve sağlam muhakeme yeteneği ile Kutsal Yazılar hakkındaki eksiksiz bilgisi sayesinde yanılgıları reddederek yalanı ifşa edebilmesini sağladı. BM18 360.1

Ancak çalışmasını sert düşmanlıkla karşılaşmadan sürdüremedi. Önceki Reformcularla olduğu gibi, sunduğu gerçekler popüler din öğretmenleri tarafından beğeniyle karşılanmadı. Bu kişiler konumlarını Kutsal Yazılar ile koruyamayacaklarından, insanların sözlerine ve öğretilerine, Kilise Babalarının geleneklerine başvurmak zorunda kaldılar. Ancak advent gerçeğinin vaizlerinin kabul ettiği tek tanıklık, Allah’ın sözüydü. Düsturları, “Kutsal Kitap ve yalnızca Kutsal Kitap”tı. Muhalifleri, Kutsal Yazı’ya dayanan kanıt eksikliklerini alay ve hakaret ile telafi etmeye çalıştılar. Tek suçları Rableri’nin dönüşünü sevinçle beklemek ve kutsal yaşamlar sürmeye çalışarak, başkalarını da O’nun gelişine hazırlanmaya teşvik etmek olanları aşağılamak için tüm zamandan, araçlardan ve yeteneklerden faydalandılar. BM18 360.2

İnsanların zihinlerini ikinci geliş konusundan uzaklaştırmak için ciddi gayretler gösterildi. Mesih’in gelişiyle ve dünyanın sonuyla ilgili peygamberlik sözlerini araştırmak sanki günahmış, insanın utanması gereken bir şeymiş gibi gösterildi. Böylece popüler din görevlileri Allah’ın sözüne imanı baltaladılar. Öğretileriyle insanları imansızlaştırdılar, pek çok kişi yalnızca kendi tanrısız arzularının ardınca yürüme fırsatını değerlendirdi. Bundan sonra ise kötülüğün asıl sorumluları tüm bunları Adventistlere 13yükledi. BM18 361.1

Miller zeki ve ilgili dinleyicilerden oluşan büyük kalabalıklar toplamasına rağmen, dinsel basın onun adını yalnızca alay ya da kınama amacıyla anıyordu. Din öğretmenlerinin duruşundan cesaret alan aldırışsızlar ve tanrısızlar, onun ve çalışmasının üzerine hakaretler yağdırmak için aşağılayıcı sıfatlara, alçakça ve küfürlü alaylara başvurdular. Masraflarını kendi cebinden karşılayarak kentten kente, kasabadan kasabaya yolculuk yapmak için rahat evini bırakan, dünyaya yargının yaklaştığına dair ciddi uyarıyı duyurmak için durmaksızın çabalayan yaşlı adam, alaycı bir şekilde bağnazlıkla, yalancılıkla ve spekülasyoncu bir dolandırıcı olmakla itham ediliyordu. BM18 361.2

Üzerine yığılan alaylar, yalanlar ve suistimaller, dünyasal basından dahi kızgın bir itirazla karşılık buldu. “Böylesi muazzam bir yücelikte ve korkunç sonuçları olacak bir konuyu” hafife almanın ve terbiyesizce değerlendirmenin, “yalnızca izleyicilerinin ve savunucularının duygularıyla eğlenmek değil,” ayrıca “yargı günüyle alay etmek, Tanrı’nın kendisi’ne dudak bükmek ve O’nun yargı kürsüsünün korkularını küçümsemek” anlamına geleceği, dünyasal kişiler tarafından ilan edildi.—Bliss, s. 183. BM18 361.3

Tüm kötülüğün elebaşısı, advent mesajının etkisini yok etmekle kalmayıp, habercinin kendisini de ortadan kaldırmak niyetindeydi. Miller, dinleyicilerinin kalplerine Kutsal Yazılar’ın gerçeklerini pratik olarak uygulamıştı, günahlarını azarlamış, kendi kendilerinden hoşnutluklarını bozmuştu, bu açık ve keskin sözler de onların düşmanlığını uyandırdı. Kilise üyelerinin onun mesajına gösterdikleri düşmanlık, daha aşağı sınıfları daha da ileri gitmeye cesaretlendirdi; düşmanları onu toplantı yerinden çıkarken öldürmek için komplo kurdular. Fakat kutsal melekler kalabalığın arasındaydı, bunlardan insan kılığına girmiş olan biri, Rabb’in bu hizmetkârını kolundan tutarak kızgın kalabalıktan güvenli bir şekilde uzaklaştırdı. Çalışması henüz tamamlanmamıştı, Şeytan ve aracıları ise amaçlarını gerçekleştiremediler. BM18 362.1

Tüm düşmanlığa rağmen, advent hareketine olan ilgi artmaya devam etti. Toplulukların sayısı, onlar ve yüzlerden binlere çıktı. Çeşitli kiliselere geniş çaplı katılımlar meydana gelmişti, fakat bir süre sonra karşıtlık ruhu bu mühtedilere karşı dahi sergilendi ve kiliseler Miller’in görüşlerini kabul edenlere disiplin işlemleri uygulamaya başladı. Bu hareket onun kaleminden bir karşılık gerektirdi, tüm Hristiyanlara hitap ederek, öğretilerinin yanlış olması durumunda hatasının kendisine Kutsal Yazılar’dan gösterilmesini talep etti. BM18 362.2

“Allah’ın sözü tarafından inanmamız emredilmeyen bir şeye inandık mı?” diye sordu, “Siz kendiniz dahi bu sözü imanımızın ve uygulamamızın kuralı, tek kuralı kabul ediyorsunuz. Kürsünüzden ve basınınızdan bu kadar sert bir şekilde kınanmamızı gerektirecek ve bizim [Adventistlerin] kiliselerinizden ve topluluklarınızdan aforoz edilmemizin haklı nedeni olacak ne yaptık?” “Yanılgıda isek, rica ederim yanılgımızın nerede olduğunu gösterin. Hatalı olduğumuzu Allah’ın sözünden gösterin; yeteri kadar alaya maruz kalıyoruz; bu hiçbir zaman bizi yanılgıda olduğumuza inandıramaz; görüşlerimizi yalnızca Allah’ın sözü değiştirebilir. Ulaştığımız sonuçlara, Kutsal Yazılar’daki kanıtları gördükçe, araştırarak ve dua ile vardık.”—a.g.e., s. 250, 252. BM18 362.3

Allah’ın çağlar boyunca hizmetkârları aracılığıyla dünyaya gönderdiği uyarıları, benzer şüphecilik ve imansızlıkla karşılanmıştı. Tufandan önce yaşayanların fesadı O’nu yeryüzüne tufan suları getirmeye sevk ettiğinde, kötü yollarından dönmelerine imkân tanımak için onlara önce amacını açıkladı. Allah’ın gazabının yıkımlarıyla tezahür etmemesi için, tövbe uyarısı yüz yirmi yıl boyunca kulaklarında çınladı. Fakat bu mesaj onlara boş bir masal gibi geldi ve inanmadılar. Kötülükleriyle cesaret bularak, Allah’ın habercisiyle alay ettiler, ricalarını hafife aldılar, hatta onu haddini bilmezlikle suçladılar. Bir adam ne cesaretle dünyanın tüm büyük adamlarına karşı çıkabilirdi? Nuh’un mesajı doğruysa, neden tüm dünya bunu görüp inanmıyordu? Binlerce kişinin bilgeliğine karşı bir adamın iddiası! Bu uyarıyı ciddiye almayacaklar, gemiye sığınmayacaklardı. BM18 363.1

Alaycılar doğa olaylarına mevsimlerin değişmez biçimde birbirini izlemesine, hiçbir zaman yağmur yağdırmamış olan mavi göklere, gecenin yumuşak çiyiyle tazelenen yeşil çayırlaraişaret ederek, bağrıştılar: “Simgesel öyküler anlatan adam değil mi bu?” 14 Doğruluk vaizini aşağılayarak çılgın bir hevesli olduğunu duyurdular; bundan sonra da zevk arayışlarında daha gayretli, kötü yollarında daha kararlı bir şekilde devam ettiler. Fakat inançsızlıkları öngörülen olayı engellemedi. Allah onların kötülüklerine uzun zaman tahammül ederek, onlara tövbe etmeleri için geniş fırsat verdi; fakat belirlenen zamanda rahmetini reddedenler yargısına uğradılar. BM18 363.2

Mesih, kendisinin ikinci gelişiyle ilgili olarak da benzer bir inançsızlık olacağını bildiriyor. Nuh’un zamanındaki insanların “tufan gelinceye, hepsini süpürüp götürünceye dek başlarına geleceklerden habersiz” oldukları gibi, Kurtarıcı’nın sözleriyle, “İnsanoğlunun gelişi de öyle olacak” (Matta 24:39). Allah’ın halkı olma iddiasındakiler dünyayla birlik olup, onların yaşadığı gibi yaşarken ve yasak zevklerde onlara katılırken; dünyanın lüksü kilisenin de lüksü haline gelirken; düğün çanları çalarken ve herkes uzun yıllar sürecek dünyasal arzuyu beklerken - o anda, göklerden şimşek çakar gibi birdenbire, parlak görümlerinin ve aldatıcı umutlarının sonu gelecek. BM18 363.3

Allah, dünyayı gelmekte olan tufana dair uyarması için hizmetkârını gönderdiği gibi, son yargının yaklaştığını bildirmeleri için de seçilmiş habercilerini gönderdi. Nuh’un çağdaşlarının doğruluk vaizinin öngörülerini gülerek aşağıladıkları gibi, Miller’in zamanında da pek çok kişi, hatta Allah’ın halkı olma iddiasındakilerden bazıları, uyarı sözlerine dudak büktüler. BM18 364.1

Peki Mesih’in ikinci gelişi öğretisi ve bunun vaaz edilmesi, kiliseler için neden bu kadar rahatsız ediciydi? Rabb’in gelişi kötüler için felaket ve yıkım getirir, ancak doğrular için sevinç ve umutla dolu bir olaydır. Bu muazzam gerçek tüm çağlar boyunca Allah’ın sadıklarının tesellisi olmuştur; O’nun halkı olma iddiasındakiler için neden, Yazar’ı gibi, “sürçme taşı ve tökezleme kayası” 15 haline gelmişti? Rabbimiz’in kendisi, öğrencilerine şu vaadi vermişti: “Gider ve size yer hazırlarsam. yine gelip sizi yanıma alacağım” (Yuhanna 14:3). Müşfik Kurtarıcı, izleyicilerinin yalnızlığını ve kederini öngörerek, onları kendisinin tıpkı göğe gittiği gibi yeniden bizzat geleceği güvencesiyle teselli etmek üzere melekleri görevlendirmişti. Öğrenciler sevdikleri Kişi’yi son kez görebilmek için dikkatle göğe bakarlarken, dikkatleri şu sözlerle çekilmişti: “Ey Celileliler, neden göğe bakıp duruyorsunuz? ... Aranızdan göğe alınan İsa, göğe çıktığını nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir” (Elçilerin İşleri 1:11). Meleklerin mesajıyla umut yeniden alevlenmişti. Öğrenciler “büyük sevinç içinde Yeruşalim’e döndüler. Sürekli tapınakta bulunuyor, Tanrı’yı övüyorlardı” (Luka 24:52, 53). İsa onlardan ayrıldığı ve dünyanın denemeleri ve ayartılarıyla mücadele etmek üzere kendi başlarına kaldıkları için değil, melekler O’nun yeniden geleceği güvencesini verdikleri için seviniyorlardı. BM18 364.2

Mesih’in gelişinin duyurulması, meleklerin Beytlehemli çobanlara duyurduğu zaman olduğu gibi, şimdi de büyük sevinçli iyi haber olmalıdır. Kurtarıcı’yı gerçekten sevenler, Allah’ın sözüne dayalı olan, sonsuz yaşam umutlarının merkezinde olan Kişi’nin yeniden geldiğine ilişkin duyuruyu memnuniyetle selamlamadan edemezler, bu kez ilk gelişinde olduğu gibi hakarete uğramaya, hor görülmeye ve reddedilmeye değil, güç ve yücelik içinde, kendi halkını kurtarmaya gelmektedir. Kurtarıcı’nın uzakta kalmasını isteyenler O’nu sevmeyenlerdir, Gök’ten gelen bu mesajın uyandırdığı rahatsızlık ve düşmanlık ise, kiliselerin Allah’tan uzaklaştıklarına dair son derece kesin bir kanıttır. BM18 365.1

Advent öğretisini kabul edenler, Allah’ın önünde tövbe ederek kendini alçaltma gereği duydular. Pek çoğu uzun zamandır Mesih ile dünya arasında durmaktaydı; şimdi ise bir saf belirleme zamanının geldiğini hissettiler. “Sonsuzluğa ait şeyler onlara sıradışı bir gerçeklik duygusu verdi. Gök yakınlarına gelmişti ve kendilerini Allah’ın önünde suçlu hissediyorlardı.”—Bliss, s. 146. Hristiyanlar yeni ruhsal hayata geçtiler. Zamanın kısaldığını hissetmişlerdi, o yüzden insan kardeşleri için ne yapmaları gerekiyorsa hızla yapılmalıydı. Dünya uzaklaştı, sonsuzluk önlerinde açılır gibi göründü ve ruhun, ebedî mutluluğuna ya da üzüntüsüne ilişkin her şeyle birlikte, dünyasal her şeyi gölgede bıraktığı hissedildi. Allah’ın Ruhu üzerlerine indi ve hem kardeşlerinin hem de günahkârların Allah’ın gününe hazırlanabilmeleri için içten yalvarışlarına güç verdi. Günlük hayattaki sessiz tanıklıkları, şekilci ve kendini adamamış kilise üyeleri için sürekli bir azar niteliğindeydi. Bu kişiler zevk arayışlarında, para kazanmaya düşkünlüklerinde ve dünyasal şeref ihtiraslarında rahatsız edilmek istemiyorlardı. Böylece advent imanına ve bunu duyuranlara karşı düşmanlık ve karşıtlık uyandırıldı. BM18 365.2

Peygamberlik dönemlerine ilişkin tezlerin sarsılmaz olduğu görüldüğünde, karşıtlar peygamberlik sözlerinin mühürlü olduğunu öğreterek konunun araştırılmasını önlemeye çalıştılar. Böylece Protestanlar da Roma yanlılarının izinden gittiler. Papalık kilisesi, Kutsal Kitap’ı (Ek’e bakınız) halktan gizlerken, Protestan kiliseleri Kutsal Söz’ün önemli bir bölümünün ki bu bölüm bilhassa günümüz için geçerli olan gerçekleri gözler önüne sermektediranlaşılamayacağını iddia ettiler. BM18 366.1

Din görevlileri ve halk, Daniel ve Vahiy kitapçıklarında bulunan peygamberlik sözlerinin anlaşılamaz sırlar olduğunu bildirdiler. Oysa Mesih, öğrencilerini Daniel peygamberin kendi zamanlarında gerçekleşecek olan olaylarla ilgili sözlerine yönlendirmiş ve şunları söylemişti: “Okuyan anlasın” (Matta 24:15). Vahiy’in bir sır olduğu, anlaşılamayacağı iddiası ise, bizzat kitabın adıyla çelişmektedir: “İsa Mesih’in vahyidir. Tanrı yakın zamanda olması gereken olayları kullarına göstermesi için O’na bu vahyi verdi... Bu peygamberlik sözlerini okuyana, burada yazılanları dinleyip yerine getirene ne mutlu! Çünkü beklenen zaman yakındır” (Vahiy 1:13). BM18 366.2

Peygamber şöyle diyor: “Okuyana... ne mutlu” - okumayanlar olacaktır, bu takdis onlar için değildir. “Ve dinleyene” - ayrıca, peygamberlik sözlerine ilişkin herhangi bir şey dinlemek istemeyenler de vardır; bu takdis bu grup insanlar için değildir. “Burada yazılanları dinleyip yerine getirene”pek çok kişi Vahiy’de yer alan uyarıları ve talimatları dikkate almayı reddeder; bu kişilerden hiçbiri vaat edilen takdiste hak iddia edemez. Peygamberlik sözlerinin konularıyla alay eden ve burada ciddiyetle verilmiş olan sembolleri hafife alan herkes, hayatlarını yeniden düzenlemeyi ve İnsanoğlu’nun gelişine hazırlanmayı reddeden herkes, takdisin dışında kalacaktır. BM18 366.3

İlham’ın tanıklığı ışığında, insanlar Vahiy’in insanî kavrayışın ötesinde bir sır olduğunu hangi cüretle öğretebilir? Açıklanan bir sırdır, açılan bir kitaptır. Vahiy’in araştırılması zihni Daniel’in peygamberlik sözlerine yönlendirir ve her ikisi de Allah’tan insanlara verilen, bu dünyanın sonunda gerçekleşecek olan olaylara ilişkin en önemli talimatları sunmaktadır. BM18 366.4

Yuhanna’ya, kilisenin tecrübe edeceği derin ve heyecan verici ilginç sahneler açılmıştı. Allah’ın halkının durumunu, onları bekleyen tehlikeleri, çatışmaları ve nihai kurtuluşlarını gördü. Yerin ekinini 16olgunlaştıracak olan kapanış mesajlarını kaydeder; ekin ya demetlenerek göksel ambara konulacak, ya da yok edici ateşte yakılacak olan saman 17olacaktır. Ona, özellikle son zaman kilisesi için, yanılgıdan gerçeğe döneceklere, kendilerini bekleyen tehlikelere ve çatışmalara dair yol gösterilmesi amacıyla, son derece önemli konular açıklandı. Yeryüzüne gelmekte olan şeyle ilgili olarak hiç kimsenin karanlıkta kalmasına gerek yoktur. BM18 367.1

Öyleyse, Kutsal Yazı’nın önemli bir bölümüyle ilgili bu yaygın bilgisizliğin nedeni ne? Onun öğretilerini araştırmak için bu yaygın isteksizlik neden? Bu, karanlığın efendisinin, kendi aldatmacalarını ortaya koyan şeyleri insanlardan gizlemek için, üzerinde düşünülmüş çabasının sonucudur. Bu nedenle, 18 Vahiy Veren Mesih, Vahiy kitabının araştırılmasına karşı açılacak olan savaşı öngörerek, peygamberlik sözlerini okuyan, dinleyen ve yerine getiren herkese bereket vaat etti. BM18 367.2