Büyük Mücadele

20/45

17.—SABAHIN MÜJDECİLERİ

Kutsal Kitap’ta bildirilen en ciddi, ancak en görkemli gerçeklerden biri, Mesih’in muhteşem kurtarış işini tamamlamak üzere ikinci kez gelmesidir. Allah’ın uzun zamandır “ölüm ülkesinde ve gölgesinde” 1oturan göçmen halkına, “diriliş ve yaşam” 2 Olan’ın, ‘sürgüne gönderilen halkını geri getirmek üzere’ 3 yeniden geleceği vaadinde, değerli, sevinç verici bir umut verilmiştir. İkinci geliş öğretisi, Kutsal Yazılar’ın ana ilkesidir. İlk çiftin üzüntülü adımlarla Aden bahçesinden uzaklaştıkları günden beri, iman çocukları Vaat Edilen Kişi’nin gelerek yıkıcının gücünü kırmasını ve kendilerini tekrar kayıp Cennet’e götürmesini beklediler. Eski zamanlardaki kutsal adamlar, umutlarının gerçekleşmesi olan Mesih’in görkemli bir şekilde gelişini özlemle beklediler. Aden bahçesi sakinlerinin yalnızca yedinci kuşak torunu olan ve yeryüzünde üç yüzyıl boyunca Allah’ı ile birlikte yürüyen Hanok’a, Kurtarıcı’nın gelişini uzaktan görme izni verildi. “İşte” diye beyan etti, “Rab herkesi yargılamak üzere onbinlerce kutsalıyla geliyor” (Yahuda 14, 15). Ata Eyüp, sıkıntı gecesinde sarsılmayan bir güvenle haykırdı: “Oysa ben kurtarıcımın yaşadığını, sonunda yeryüzüne geleceğini biliyorum... bedenimle Tanrı’yı göreceğim. O’nu kendim göreceğim, kendi gözlerimle, başkası değil” (Eyüp 19:25-27). BM18 323.1

Mesih’in doğruluğun egemenliğini başlatmak üzere gelişi, kutsal yazarların en muhteşem ve coşkun ifadelerini ilham etmiştir. Kutsal Kitap’ın ozanları ve peygamberleri bunu göksel ateşle parlayan sözcüklerle dile getirmişlerdir. Mezmurcu, İsrail’in Kralı’nın gücünü ve görkemini ilahisinde şöyle söyledi: “Güzelliğin doruğu Siyon’dan parıldıyor Tanrı. Tanrımız geliyor, sessiz kalmayacak... Halkını yargılamak için yere göğe sesleniyor” (Mezmur 50:24). “Sevinsin gökler, coşsun yeryüzü! ... RAB’bin önünde... Çünkü O geliyor! Yeryüzünü yargılamaya geliyor. Dünyayı adaletle, halkları kendi gerçeğiyle yönetecek” (Mezmur 96:1113). BM18 324.1

Yeşaya peygamber şöyle dedi: “Ey sizler, toprak altında yatanlar, uyanın, ezgiler söyleyin. Çünkü senin çiyin sabah çiyine benzer, Toprak ölülerini yaşama kavuşturacak. “Ama senin ölülerin yaşayacak, bedenleri dirilecek.” “Ölümü sonsuza dek yutacak. Egemen RAB bütün yüzlerden gözyaşlarını silecek. Halkının utancını bütün yeryüzünden kaldıracak. Çünkü RAB böyle diyor. O gün diyecekler ki, ‘İşte Tanrımız budur; O’na umut bağlamıştık, bizi kurtardı, RAB O’dur, O’na umut bağlamıştık, O’nun kurtarışıyla sevinip coşalım’ ” (Yeşaya 26:19; 25:8, 9). BM18 324.2

Ve Habakkuk, kutsal görümde kendinden geçmiş bir şekilde O’nun ortaya çıkışını gördü. “Tanrı Teman'dan, Kutsal Tanrı Paran Dağı’ndan geldi. . Görkemi kapladı gökleri, O’na sunulan övgüler dünyayı doldurdu.” “Güneş gibi parıldıyor.” “Duruşuyla dünyayı sarstı, titretti ulusları bakışıyla, yaşlı dağlar darmadağın oldu, dünya kurulalı beri var olan tepeler O’na baş eğdi. Tanrı’nın yolları değişmezdir.” “Atlarına, yenilmez savaş arabalarına bindin” “Sarsıldı dağlar seni görünce, ... Engin denizler gürledi, dalgalar yükseldi.” “Uçuşan oklarının pırıltısından, parlayan mızrağının ışıltısından, yerlerinde durakaldı güneş ve ay.” “Kendi halkını, seçtiğin ulusu kurtarmaya geldin” (Habakkuk 3:3, 4, 6, 8, 10, 11, 13). BM18 324.3

Kurtarıcı öğrencilerinden ayrılmak üzereyken, üzüntülerini yeniden geleceği güvencesiyle teselli etti: “Yüreğiniz sıkılmasın... Babam’ın evinde kalacak çok yer var... Size yer hazırlamaya gidiyorum. Gider ve size yer hazırlarsam... yine gelip sizi yanıma alacağım” (Yuhanna 14:13). “İnsanoğlu kendi yüceliği içinde, bütün kutsal meleklerle birlikte geldiğinde, o zaman kendi yüceliğinin tahtı üzerinde oturacaktır. Ve bütün uluslar O’nun önünde toplanacak” (Matta 25:31, 32 [Kİ]). BM18 325.1

Mesih’in yükselişinden sonra Zeytin Dağı’nda duran melekler de, öğrencilere O’nun geri döneceği vaadini tekrarladılar: “Aranızdan göğe alınan İsa, göğe çıktığını nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir” (Elçilerin İşleri 1:11). Vahiy Ruhu’yla konuşan elçi Pavlus da, tanıklık etti: “Rab’bin kendisi, bir emir çağrısıyla, başmeleğin seslenmesiyle, Tanrı’nın borazanıyla gökten inecek” (1. Selanikliler 4:16). Patmos’daki peygamber şöyle diyor: “İşte bulutlarla geliyor! Her göz O’nu görecek” (Vahiy 1:7). BM18 325.2

O’nun gelişini, “Tanrı’nın eski çağlardan beri kutsal peygamberlerinin ağzından bildirdiği gibi, her şeyin yeniden düzenleneceği zaman”ın ihtişamı kuşatmaktadır (Elçilerin İşleri 3:21). Bundan sonra kötülüğün uzun zamandan beri devam eden egemenliğine son verilecek; “dünyanın egemenliği Rabbimiz’in ve Mesihi’nin” olacak, ve “O sonsuzlara dek egemenlik sürecek” (Vahiy 11:15). “RAB’bin yüceliği görünecek, bütün insanlar hep birlikte onu görecek.” “Egemen RAB de doğruluk ve övgüyü bütün ulusların önünde öyle yetiştirecek.” O, “halkından sağ kalanlar için yücelik tacı, güzellik çelengi olacak” (Yeşaya 40:5; 61:11; Yeşaya 28:5). BM18 325.3

Mesih’in huzurlu ve çoktan beridir arzulanan krallığı işte o zaman tüm göğün altında kurulacak. “RAB Siyon’u ve bütün yıkıntılarını avutacak. Siyon çölünü Aden’e, bozkırı RAB’bin bahçesine döndürecek.” “Lübnan’ın yüceliği, Karmel ve Şaron’un görkemi ona verilecek.” “Artık sana ‘Terk edilmiş’, ülkene ‘Virane’ denmeyecek; bunun yerine sana ‘Sevdiğim’, ülkene ‘Evli’ denecek.” “Güvey gelinle nasıl sevinirse, Tanrın da seninle öyle sevinecek” (Yeşaya 51:3; 35:2; 62:4, 5). BM18 325.4

Rabb’in gelişi her çağda O’nun gerçek izleyicilerinin umudu olmuştur. Kurtarıcı’nın Zeytin Dağı’nda ayrılırken verdiği vaat, yeniden geleceği sözü, öğrencilerinin geleceğini aydınlatmış, kalplerini acının söndüremeyeceği, denemelerin karartamayacağı bir sevinçle ve umutla doldurmuştur. Baskıların ve zulümlerin arasında, “ulu Tanrı ve Kurtarıcımız İsa Mesih’in yücelik içinde gelmesi”, “mübarek umut”tu. 4 Selanikli Hristiyanlar Rabb’in gelişine dek yaşamayı umut etmiş olan sevdiklerini gömerken kederle dolduklarında, öğretmenleri Pavlus dikkatlerini Kurtarıcı’nın ikinci gelişinde gerçekleşecek olan dirilişe çekti. Bundan sonra Mesih’e ait ölüler dirilecek ve hayatta olanlarla birlikte Rabb’i havada karşılamak üzere götürülecekler. “Böylece” dedi, “sonsuza dek Rab’le birlikte olacağız. İşte birbirinizi bu sözlerle teselli edin” (1. Selanikliler 4:16-18). BM18 326.1

Sevilen öğrenci, kayalık Patmos adasında şu vaadi duydu: “Evet, tez geliyorum!”, onun verdiği özlem dolu karşılık ise kilisenin tüm yolculuğundaki duasını dile getirmektedir: “Amin! Gel, ya Rab İsa!” (Vahiy 22:20). BM18 326.2

Kutsalların ve şehitlerin gerçeğe tanıklık ettikleri zindandan, kazıktan, idam sehpasından, yüzyıllar boyunca imanlarının ve umutlarının ifadesi gelmektedir. Bu Hristiyanlardan biri, “O’nun dirildiğinden ve bu nedenle O’nun gelişinde kendilerinin de dirileceğinden emin” olarak, “ölümü küçümsediler ve onu aştıkları görüldü” diyor.—Daniel T. Taylor, The Reign of Christ on Earth: or, The Voice of the Church in All Ages [Mesih’in Yeryüzündeki Egemenliği: veya Tüm Çağlarda Kilisenin Sesi], s. 33. “Özgür olarak dirilebilmek” için mezara girmeye dahi hazırdılar.—a.g.e., s. 54. “Rabb’in, Babası’nın yüceliğiyle, bulutlar arasında gökten gelişini” ve “doğru kişileri krallığın zamanlarına götürmesini” beklediler. Valdensler de aynı imanı besliyorlardı.—a.g.e., s. 129132. Wycliffe Kurtarıcı’nın görünmesini kilisenin umudu olarak özlemle bekledi.—a.g.e., s. 132-134. BM18 326.3

Luther şunları söyledi: “Doğrusu, yargı gününün üç yüz yıl içinde kesinlikle gerçekleşeceği kanısındayım. Allah bu günahkâr dünyaya daha fazla tahammül etmeyecektir, edemez.” “İğrençlikler krallığının yıkılacağı muhteşem gün yaklaşmaktadır.”—a.g.e., s. 158, 134. BM18 327.1

Melanchton, “Bu yaşlı dünya sonuna uzak değil” demişti. Calvin, Hristiyanları, “tereddüt etmemeye, Mesih’in gelişinin gününü en hayırlı olay olarak hevesle arzulamaya” çağırmakta; ve “tüm imanlılar ailesinin o günü göz önünde tutacaklarını” bildirmektedir. “Rabbimiz’in krallığının ihtişamını tamamen gözler önüne sereceği o büyük günün şafağına dek, Mesih’e susamalıyız, aramalıyız, derin düşünmeliyiz” der.—a.g.e., s. 158, 134. BM18 327.2

İskoçyalı Reformcu Knox, “Rab İsa bedenimizi göğe taşımadı mı?” dedi, “ve geri dönmeyecek mi? Biliyoruz ki geri dönecek ve tez dönecek.” Gerçek uğruna canlarını veren Ridley ve Latimer, Rabb’in gelişine imanla bakmışlardı. Ridley şunları yazdı: “Şüphesiz ki dünya buna gerçekten inanıyorum ve bu nedenle söylüyorumsona doğru yaklaşmaktadır. Biz de Allah’ın hizmetkârı Yuhanna ile, kalplerimizde ‘Gel, ya Rab İsa, gel’ diye haykıralım.”—a.g.e., s. 151, 145. BM18 327.3

Baxter, “Rabb’in gelişinin düşüncesi” dedi, “benim için en tatlı ve sevinçli düşüncedir.”—Richard Baxter, Works [Eserler] , 17. cilt, s. 555. “O’nun görünüşüne sevgi duymak ve bu kutlu umudu beklemek, imanın eseri ve O’nun kutsallarının karakteridir.” “Dirilişte yok edilecek olan son düşman ölüm ise, bu tam ve nihai zaferin gerçekleşeceği Mesih’in ikinci gelişi için imanlıların ne kadar samimiyetle özlem duymaları ve dua etmeleri gerektiğini anlayabiliriz.”—a.g.e., 17. cilt, s. 500. “Bu, tüm imanlıların, tüm kurtuluş işlerinin ve canlarının tüm arzularının ve gayretlerinin tamamlanışı olarak özlemle beklemeleri ve umut etmeleri gereken gündür.” “Ya Rab, bu büyük günü tez getir!”—a.g.e., 17. cilt, s. 182, 183. Elçisel kilisenin, “çöldeki kilisenin” 5 ve Reformcuların umudu buydu. BM18 327.4

Peygamberlik sözleri Mesih’in gelişinin şeklini ve amacını önceden bildirmekle kalmaz, aynı zamanda insanların bunun yaklaştığını anlayacakları işaretler de sunar. İsa şöyle dedi: “Güneşte, ayda ve yıldızlarda belirtiler görülecek” (Luka 21:25). ” ‘Güneş kararacak, ay ışık vermez olacak, yıldızlar gökten düşecek, göksel güçler sarsılacak.’ O zaman İnsanoğlu’nun bulutlar içinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler” (Markos 13:2426). Vahiy yazarı ikinci gelişten önce gerçekleşecek olan belirtilerin birincisini şöyle açıklıyor: “Büyük bir deprem olduğunu gördüm. Güneş keçi kılından yapılmış siyah bir çul gibi karardı. Ay baştan aşağı kan rengine döndü” (Vahiy 6:12). BM18 328.1

Bu işaretlere on dokuzuncu yüzyılın başlangıcından önce tanık olundu. Bu peygamberlik sözünün yerine gelişi, 1755 yılında şimdiye dek tarihe geçmiş en korkunç depremle gerçekleşti. Çoğunlukla Lizbon depremi olarak bilinse de, Avrupa’nın büyük bölümüne, Afrika’ya ve Amerika’ya dek uzanmıştı. Grönland’da, Batı Hint Adaları’nda, Madeira adasında, Norveç ve İsveç’te, Büyük Britanya ve İrlanda’da hissedilmişti. Etkisi on milyon kilometrekareden daha geniş bir alana yayıldı. Afrika’daki sarsıntı neredeyse Avrupa’daki kadar şiddetliydi. Cezayir’in büyük kısmı yıkıldı; Fas’a yakın bir mesafede, yaklaşık sekizon bin nüfuslu bir köy tamamen yer altına girdi. Büyük bir dalga İspanya ve Afrika kıyılarını süpürdü ve kentleri yutarak büyük hasara neden oldu. BM18 328.2

Sarsıntının şiddetini en fazla gösterdiği yer İspanya ve Portekiz’di. Cadiz’de, karaya vuran dalganın yirmi metre yüksekliğinde olduğu söyleniyordu. Dağlar, “Portekiz’deki en büyük dağlardan bazıları, adeta temellerinden sarsılır gibi hızla sallandılar, bazıları zirvelerinden yarıldı, muhteşem bir şekilde ikiye ayrıldılar ve dev kaya parçaları yakındaki vadilere döküldü. Bu dağlardan alevler çıktığı da rivayet edilmiştir.”—Sir Charles Lyell, Principles of Geology [Jeoloji İlkeleri] , s. 495. BM18 328.3

Lizbon’da “yer altından gök gürlemesi gibi bir ses duyuldu, hemen ardından şiddetli bir sarsıntı kentin büyük kısmını yerle bir etti. Yaklaşık altı dakika içinde altmış bin insan yok oldu. Deniz önce çekilerek karadan uzaklaştı; sonra normal seviyesinin on beş metre ya da daha yukarısında dalgalarla geri geldi.” “Bu felaket sırasında Lizbon’da meydana geldiği rivayet edilen diğer sıra dışı olaylar arasında, büyük masrafla tamamen mermerden inşa edilen yeni bir rıhtımın sulara gömülmesi de vardı. Büyük bir kalabalık, emniyette olmak için, yıkılmakta olan harabelerden uzak bir nokta olarak gördükleri bu yerde toplanmışlardı; fakat rıhtım aniden üzerindeki tüm insanlarla birlikte çöktü ve ölü bedenlerden biri bile su yüzeyine çıkmadı.”—a.g.e., s. 495. BM18 329.1

Depremin “şoku”nun hemen ardından, “tüm kiliseler ve manastırlar, büyük kamu binalarının neredeyse tümü ve evlerin dörtte birinden fazlası yıkıldı. Sarsıntıdan sonraki iki saat içinde çeşitli mahallelerde yangınlar çıktı, yaklaşık üç gün boyunca öyle büyük şiddetle yandılar ki, kent tamamen boşaltıldı. Deprem, kiliselerin ve manastırların dolu olduğu bir bayram gününde meydana geldi, insanların çok azı kaçabildi.”— Encyclopedia Americana, “Lisbon” maddesi, not (basım: 1831). “İnsanlar tarif edilemez bir dehşet içindeydi. Hiç kimse ağlamıyordu; olay gözyaşlarını aşmıştı. Korku ve hayretle çılgına dönmüş bir halde bir o yana bir bu yana koşuyor, yüzlerini ve göğüslerini tokatlıyor, ‘Merhamet! dünyanın sonu geldi‘ diye bağırıyorlardı. Anneler çocuklarını unutmuş, ellerinde haça gerilmiş İsa’lı tasvirlerle koşuşturuyorlardı. Ne yazık ki, pek çok kişi korunmak için kiliselere koştu; fakat ayin boşuna sergilendi; zavallı yaratıklar sunakları boşuna kucakladılar; tasvirler, rahipler ve halk aynı yıkıntının altına gömüldüler.” O ölümcül günde doksan bin kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. BM18 329.2

Yirmi beş yıl sonra, peygamberlik sözünde bahsedilen bir sonraki belirti görüldü - güneşin ve ayın kararması. Bu olayı daha çarpıcı hale getiren şey, yerine gelişinin zamanının kesin bir şekilde belirtilmiş olmasıydı. Kurtarıcı, öğrencileriyle Zeytin Dağı’ndaki konuşmasında, kilisenin uzun deneme dönemini sıkıntı zamanının kısaltılacağı sözünü verdiği, 1260 yıllık papalık zulmünüaçıkladıktan sonra, kendi gelişinden önce gerçekleşecek olan bazı olayları belirtmiş ve bu olayların birincisine tanık olunması gereken zamanı belirlemişti: “O günlerde, o sıkıntıdan sonra, ‘güneş kararacak, ay ışık vermez olacak’ ” (Markos 13:24). 1260 günlük yani yıllıksüre 1798’da sona erdi. Çeyrek yüzyıl önce, zulüm neredeyse tamamen bitmişti. Bu zulümden sonra, Mesih’in sözlerine göre, güneşin kararması gerekiyordu. 19 Mayıs 1780 tarihinde bu peygamberlik sözü yerine geldi. BM18 329.3

“Karanlık 19 Mayıs 1780 günü, ... türünün tek örneği değilse bile, neredeyse en gizemli ve açıklanamayan olayı olarak göze çarpmaktadır - New England’da gözle görülebilir tüm gökler ve atmosfer anlaşılamayan bir şekilde kararmıştı.”—R. M. Devens, Our First Century [İlk Yüzyılımız], s. 89. BM18 330.1

Massachusetts’te yaşayan bir görgü tanığı olayı şu sözlerle anlatıyor: “Güneş sabahleyin yükseldi, fakat çok geçmeden bulutlarla kaplandı. Bulutlar karanlık ve kasvetli bir hale dönüştü, bu siyah ve uğursuz bulutlar belirir belirmez, şimşek çaktı, gök gürledi ve bir miktar yağmur düştü. Saat dokuza doğru bulutlar seyreldi ve pirinç sarısı ya da bakırsı bir görünüm aldılar, yeryüzü, kayalar, ağaçlar, binalar, su ve insanlar bu tuhaf, dünya dışı ışıktan ötürü değiştiler. Birkaç dakika sonra, ufuktaki dar bir bordür haricinde tüm gökyüzü üzerine yoğun siyah bir bulut yayıldı, etraf sanki bir yaz gecesi saat dokuzdaymış gibi karardı... BM18 330.2

“İnsanların zihinleri yavaş yavaş korku, kaygı ve huşuyla dolmaya başladı. Kadınlar kapıda durarak karanlık manzarayı seyrettiler; erkekler tarlalardaki işlerini bırakıp geri döndüler; marangoz aletlerini kenara koydu; demirci ocağını, tüccar tezgâhını terk etti. Okullar tatil edildi, çocuklar titreyerek evlerine doğru koştular. Seyyahlar en yakın çiftlik evinde konakladılar. Her dudaktan ve yürekten, ‘Ne geliyor?’ sorusu dökülüyordu. Sanki tüm ülkeyi bir kasırga vuracak gibiydi, veya sanki her şeyin sona ereceği gün gelmişti. BM18 330.3

“Mumlar yakıldı; şöminelerin alevleri sonbaharda ay ışığı olmayan bir akşamdaki gibi parıldadı. Kümes hayvanları tüneklerine çekilerek uyudular, büyükbaş hayvanlar otlakların çitleri yanında birbirlerine sokularak böğürdüler, kurbağalar vırakladı, kuşlar akşam ezgilerini söylediler, yarasalar etrafta uçuştular. Fakat insanlar gece olmadığını biliyorlardı. BM18 331.1

“Salem’de bulunan Tabernacle kilisesinin pastörü Dr. Nathanael Whittaker toplantı salonunda dinî törenler düzenledi ve karanlığın doğaüstü olduğunu ileri sürdüğü bir vaaz verdi. Diğer pek çok yerde cemaatler bir araya geldi. Doğaçlama verilen vaazlarda seçilen ayetler, değişmez bir biçimde, karanlığın Kutsal Yazılardaki peygamberlik sözleri uyarınca meydana geldiğini belirtiyormuş gibi görünüyordu. Karanlık, saat on biri biraz geçince en koyu haline ulaştı.”— The Essex Antiquarian, Nisan, 1899, 3. cilt, sayı 4, s. 53, 54. “Gündüz vakti ülkenin pek çok yerinde karanlık o kadar yoğundu ki, insanlar saate bakarak dahi vakti anlayamıyorlar, mum ışığı olmadan ne yemek yiyebiliyor, ne de günlük işlerine bakabiliyorlardı... BM18 331.2

“Karanlığın kapsamı sıra dışıydı. Doğuda Falmouth’a kadar uzanıyordu. Batıda Connecticut’un en uzak bölgelerine ve Albany’ye ulaşıyordu. Güneyde deniz kıyıları boyunca; kuzeyde ise Amerikan yerleşim yerlerinin uzandığı yerlerde görülüyordu.”—William Gordon, History of the Rise, Progress, and Establishment of the Independence of the U.S.A. [A.B.D. ‘nin Bağımsızlığının Doğuşu, İlerleyişi ve Tesis Edilişi], 3. cilt, s. 57. BM18 331.3

Günün kesif karanlığını, akşama bir veya iki saat kala kısmen berrak bir gök izledi ve güneş göründü, ancak halen yoğun siyah sisin ardındaydı. “Güneş battıktan sonra bulutlar yeniden toplandı ve hava hızla karardı.” “Gecenin karanlığı gündüzünkinden daha az sıra dışı ve korkutucu değildi; neredeyse dolunay olmasına rağmen yapay aydınlatma olmadan hiçbir nesne seçilemiyordu, bunların ışıkları dahi komşu evlerden ya da uzaktaki diğer yerlerden bakıldığında, sanki ışık huzmelerinin geçmesine izin vermeyen bir tür Mısır karanlığının arasından görülüyorlardı.”—Isaiah Thomas, Massachusetts Spy; or, American Oracle of Liberty [Massachusetts Casusu; veya Amerikan Özgürlük Habercisi] , 10. cilt, sayı 472 (25 Mayıs 1780). Sahnenin görgü tanıklarından biri şunları söyledi: “O anda, evrendeki tüm ışıklı cisimler aşılamaz gölgelerle sarmalansa, ya da varlıkları sona erse, karanlığın bundan daha yoğun olamayacağını düşünmeden edemedim.”—Letter by Dr. Samuel Tenney, of Exeter, New Hampshire [Exeter, New Hampshirelı Dr. Samuel Tenney’nin Mektubu], Aralık 1785 (alıntı yapılan eser: Massachusetts Historical Society Collections [Massachusetts Tarih Derneği Derlemeleri] , 1792, 1. seri, 1. cilt, s. 97). O gece saat dokuzda ayın tamamen yükselmesine rağmen, “ölümcül gölgeleri dağıtmada en ufak bir etkisi bile olmadı.” Gece yarısından sonra karanlık yok oldu, ay ise ilk göründüğünde kan gibiydi. BM18 331.4

19 Mayıs 1780 günü tarihe “Karanlık Gün” olarak geçti. Musa’nın zamanından beri, buna denk yoğunlukta, kapsamda ve sürede bir karanlığa hiç şahit olunmamıştı. Görgü tanıklarının bu olaya dair anlattıkları, Yoel peygamber tarafından, yerine gelişinden iki bin beş yüz yıl önce kaydedilen Rabb’in sözlerinin yansımasından başka bir şey değil: “RAB’bin büyük ve korkunç günü gelmeden önce güneş kararacak, ay kan rengine dönecek” (Yoel 2:31). BM18 332.1

Mesih, kendi halkına dönüşünün işaretlerini gözlemelerini ve gelmekte olan Kralları’nın belirtilerini gördüklerinde sevinç duymalarını söylemişti. “Bu olaylar gerçekleşmeye başlayınca” dedi, “doğrulun ve başlarınızı kaldırın. Çünkü kurtuluşunuz yakın demektir.” İzleyicilerine baharda tomurcuklanan ağaçları örnek göstererek şunları söyledi: “Bunların yapraklandığını gördüğünüz zaman yaz mevsiminin yakın olduğunu kendiliğinizden anlarsınız. Aynı şekilde, bu olayların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki, Tanrı’nın Egemenliği yakındır” (Luka 21:28, 30, 31). BM18 332.2

Fakat kilisedeki alçakgönüllülük ve bağlılık ruhu, yerini gurura ve şekilciliğe bıraktıkça, Mesih’e sevgi ve O’nun gelişine iman soğudu. Dünyasallığa ve zevk arayışına gömülen Allah’ın halkı olma iddiasındaki topluluk, Kurtarıcı’nın gelişinin işaretlerine ilişkin açıklamalarına karşı kör kaldı. İkinci geliş öğretisi ihmal edilmiş; buna ilişkin kutsal yazılar en sonunda büyük ölçüde göz ardı edilip unutulana dek yanlış yorumlarla bulandırılmıştı. Durum özellikle Amerika kiliselerinde böyleydi. Toplumun tüm sınıflarının tadını çıkardığı özgürlük ve rahatlık, para kazanmak için sürükleyici bir bağlılığa yol açan zenginlik ve lüks ihtirası, herkesin erişebileceği bir yerde gözüken popülerliğe ve güce yönelik hevesli rağbet, insanların ilgilerini ve umutlarını bu hayatın şeylerine odaklamalarına, eşyanın mevcut düzeninin geçeceği o ciddi günü uzak bir geleceğe koymalarına neden oldu. BM18 333.1

Kurtarıcı izleyicilerine geri dönüşünün işaretlerini bildirirken, ikinci gelişinden hemen önce gerçekleşecek olan imandan dönme olayını da öngörmüştü. Tıpkı Nuh’un günlerinde olduğu gibi, dünyasal işlerin ve zevk arayışının faaliyet ve heyecanı alım, satım, ekmebiçme, inşa etme, evlenme ve evlendirmeAllah’ın ve ahiret hayatının unutulmasıyla birlikte, devam edecekti. Mesih’in bu zamanda yaşayanlara öğüdü şudur: “Kendinize dikkat edin! Yürekleriniz sefahat, sarhoşluk ve bu yaşamın kaygılarıyla ağırlaşmasın. O gün, üzerinize bir tuzak gibi aniden inmesin.” “Her an uyanık kalın, gerçekleşmek üzere olan bütün bu olaylardan kurtulabilmek ve İnsanoğlu’nun önünde durabilmek için dua edin” (Luka 21:34, 36). BM18 333.2

Kilisenin bu günlerdeki durumuna, Kurtarıcı’nın Vahiyde yer alan sözlerinde işaret edilmiştir: “Yaşıyorsun diye adın var ve ölüsün.” Aldırışsız güvenlik duygularından uyanmak istemeyenlere ise, ciddi bir uyarı verilmektedir: “Bundan dolayı eğer uyanık olmazsan, senin üzerine hırsız gibi geleceğim ve senin üzerine hangi saatte geleceğimi hiç bilmeyeceksin” (Vahiy 3:1, 3 [Kİ]). BM18 333.3

İnsanların harekete geçerek deneme süresinin bitimindeki ciddi olaylara hazırlanabilmeleri için, üzerlerindeki tehlikenin farkına varmaları gerekiyordu. Allah’ın peygamberi şöyle beyan eder: “RABBİN günü büyük ve çok korkunç; kim ona dayanabilir?” “Kötülüğü görmekten gözleri temiz olan, ve sapıklığa bakamıyan” Kişi göründüğünde, kim ayakta kalabilir? (Yoel 2:11 [KM]; Habakkuk 1:13 [KM]). “Ey Tanrımız, biz... seni tanıyoruz” diye haykıran, ancak yine de O’nun antlaşmasını bozan, başka ilahın ardınca koşan, kalplerinde fesat gizleyen ve haksızlık yollarını seven kimseler için - bu kişiler için Rabb’in günü “aydınlık değil, karanlık... hem de zifiri karanlık” olacak, “bir parıltı bile” olmayacak (Hoşea 8:2, 1; Mezmur 16:4; Amos 5:20). “O gün kandille arayacağım Yeruşalim’in her yanını,” diyor Rab, “İçlerinden ‘RAB bir şey yapmaz, ne iyilik eder ne kötülük’ diyen o rahatına düşkün aymazları cezalandıracağım.” (Sefanya 1:12). “Kötülüğünden ötürü dünyayı, suçlarından ötürü kötüleri cezalandıracağım. Kibirlilerin küstahlığını sona erdirecek, zalimlerin gururunu kıracağım” (Yeşaya 13:11). “Altınları da gümüşleri de onları kurtaramayacak;” “servetleri yağmalanacak. Viraneye dönecek evleri” (Sefanya 1:18, 13). BM18 334.1

Bu korkunç zamana bakan Yeremya peygamber şöyle feryat etti: “Acıdan kıvranıyorum. Ah, yüreğim, yüreğim çarpıyor. Sessiz duramıyorum! Çünkü boru sesini, savaş naralarını işittim! Felaket felaketi izliyor” (Yeremya 4:19, 20). BM18 334.2

“Öfke günü o gün! Acı ve sıkıntı, yıkım ve felaket, zifiri karanlık bir gün olacak, bulutlu, koyu karanlık bir gün. Surlu kentlere, köşelerdeki yüksek kulelere karşı savaş borularının çalındığı, savaş naralarının atıldığı gündür” (Sefanya 1:15, 16). “İşte RAB’bin acımasız günü geliyor. Ülkeyi viraneye çevirip içindeki günahkârları ortadan kaldıracağı... gün geliyor.” (Yeşaya 13:9). BM18 334.3

Allah’ın sözü, o büyük gün karşısında, O’nun halkını son derece ciddi ve etkileyici bir dille ruhsal uyuşukluklarından silkinip kalkmaya ve tövbe ve alçakgönüllülük ile O’nun yüzünü aramaya çağırmaktadır: “Siyon’da boru çalın, Kutsal dağımda boru sesiyle halkı uyarın. Ülkede yaşayan herkes korkudan titresin. Çünkü RAB’bin günü çok yaklaştı, geliyor.” “Oruç için gün belirleyin, özel bir toplantı yapın. Halkı toplayın, topluluğu kutsal kılın, yaşlıları bir araya getirin, çocukları. toplayın. Güvey odasından, gelin gerdeğinden çıkıp gelsin. Kâhinler, RAB’bin hizmetkârları, tapınağın girişiyle sunak arasında ağlaşıp... yalvarsınlar.” “Şimdi oruç tutarak, ağlayıp yas tutarak bütün yüreğinizle bana dönün. Giysilerinizi değil, yüreklerinizi paralayın ve Tanrınız RAB’be dönün. Çünkü RAB lütfeder, acır, tez öfkelenmez, sevgisi engindir” (Yoel 2:1, 1517, 12, 13). BM18 335.1

Halkı Allah’ın gününde ayakta durabilmeye hazırlamak için, büyük bir yenilenme çalışması gerçekleştirilmeliydi. Allah, kendisinin halkı olma iddiasındaki topluluktan pek çok kişinin sonsuzluk için inşa etmediğini görmüştü, bu nedenle merhametiyle onları uyuşukluklarından uyandırmak için bir uyarı mesajı gönderecek, böylece Rabb’in gelişine hazırlanmaya yönlendirecekti. BM18 335.2

Bu uyarı Vahiy 14. bölümde gözler önüne serilir. Burada, göksel varlıklar tarafından ilan edildiği tasvir edilen üç aşamalı bir mesaj bulunur, hemen ardından İnsanoğlu’nun “yerin ekinini” biçmek üzere gelişi izler. Bu uyarılardan birincisi yaklaşmakta olan yargıyı duyurur. Peygamber, “göğün ortasında uçan başka bir melek” görmüştü. “Yeryüzünde yaşayanlara her ulusa, her oymağa, her dile, her halkailetmek üzere sonsuza dek kalıcı olan Müjde’yi getiriyordu. Yüksek sesle şöyle diyordu: ‘Tanrı’dan korkun! O’nu yüceltin! Çünkü O’nun yargılama saati geldi. Göğü, yeri, denizi, su pınarlarını yaratana tapının!’” (Vahiy 14:6, 7). BM18 335.3

Bu mesajın “sonsuza dek kalıcı olan müjde”nin bir parçası olduğu bildirilmiştir. Müjdeyi duyurma görevi meleklere verilmemiş, fakat insanlara emanet edilmiştir. Bu işin yönetiminde kutsal meleklere görev verilmiştir; insanların kurtuluşu için muazzam hareketlerde yer almışlardır; fakat müjdenin asıl ilanı, Mesih’in yeryüzündeki hizmetkârları tarafından gerçekleştirilmektedir. BM18 335.4

Allah’ın Ruhu’nun buyurduğu şeylere ve O’nun sözünün öğretilerine itaat eden imanlı insanlar, bu uyarıyı dünyaya duyuracaklardı. Bunlar, “emin peygamberlik sözü”ne, “gün ağarıncaya ve sabah yıldızı ... doğuncaya dek, karanlık yerde ışık veren ... lâmba”ya kulak veren kişilerdi (2. Petrus 1:19 [Kİ]). Allah bilgisini tüm definelerden daha çok araştırıyorlar, “ 6Gümüş kazanmaktansa onu kazanmak daha iyi” sayıyor, “Onun yararı altından daha çok” görüyorlardı (Süleyman’ın Özdeyişleri 3:14). Rab de onlara krallığın muhteşem şeylerini açıkladı. “RAB kendisinden korkanlarla paylaşır sırrını, onlara açıklar antlaşmasını” (Mezmur 25:14). BM18 336.1

Bu gerçeği kavrayan ve duyurulmasıyla meşgul olanlar bilgili ilahiyatçılar değildi. Bu kişiler Kutsal Yazılar’ı gayretle ve duayla araştıran sadık gözcüler olsalardı, gecenin zamanını 7bilirlerdi; peygamberlik sözleri onlara gerçekleşecek olan olayları açardı. Fakat bu konumda değillerdi, bu nedenle bu mesaj alt sınıftan kişiler tarafından verildi. İsa şöyle dedi: “Karanlıkta kalmamak için ışığınız varken yürüyün” (Yuhanna 12:35). Allah’ın vermiş olduğu ışıktan dönen, ya da ulaşabilecekleri yerde iken onu aramayı ihmal edenler karanlıkta kalırlar. Fakat Kurtarıcı bildiriyor: “Benim ardımdan gelen, asla karanlıkta yürümez, yaşam ışığına sahip olur” (Yuhanna 8:12). Her kim kararlı bir şekilde Allah’ın isteğini yapmayı amaçlar, verilmiş olan ışığı samimiyetle izlerse, daha büyük ışığa kavuşacaktır; o kişiye kendisini tüm gerçeğe yönlendirecek olan göksel ışıltıya sahip bir yıldız gönderilecektir. BM18 336.2

Mesih’in ilk gelişi zamanında, kendilerine Allah’ın öğütleri emanet edilen Kutsal Kent’in rahipleri ve din bilginleri, zamanların işaretlerini görebilir ve Vaat Edilen Kişi’nin gelişini duyurabilirlerdi. Mika’nın peygamberlik sözü O’nun doğum yerini göstermiş; Daniel ise gelişinin zamanını açıkça belirtmişti (Mika 5:2; Daniel 9:25.) Allah bu peygamberlik sözlerini Yahudi önderlere teslim etmişti; Mesih’in gelişinin yakın olduğunu bilmemeleri ve halka duyurmamaları için bir mazeretleri yoktu. Cahillikleri, günah niteliğinde bir ihmalin sonucuydu. Yahudiler Allah’ın öldürülen peygamberleri için anıtlar yapıyorlardı, dünyanın büyük adamlarına riayet ederek ise Şeytan’ın hizmetkârlarına saygı göstermiş oluyorlardı. İnsanlar arasında mevki ve güç kazanmak için hırslı çekişmelerine gömülerek, kendilerine göğün Kralı tarafından sunulan ilahî şerefleri gözden kaybediyorlardı. BM18 336.3

İsrail’in ihtiyarlarının, dünya tarihindeki en büyük olayın Allah’ın Oğlu’nun insanın kurtuluşunu gerçekleştirmek üzere gelişininyerini, zamanını, şartlarını derin ve hürmetkâr bir ilgi ile araştırmaları gerekirdi. Tüm halk dünyanın Kurtarıcısı’nı ilk karşılayanlar arasında yer alabilmek için gözleyerek beklemeliydi. Fakat işte, Nasıra tepelerinden Beytlehem’e gelen iki yorgun yolcu, dar caddeyi kasabanın doğu ucuna kadar geçerek, beyhude bir şekilde geceleyecek bir yer aramaktadır. Onları konuk etmek için hiçbir kapı açılmaz. Sonunda sığırlar için hazırlanmış virane bir ahırda sığınak buldular ve dünyanın Kurtarıcısı burada doğdu. BM18 337.1

Göğün melekleri, Allah’ın Oğlunun dünya var olmadan önce Baba’yla paylaştığı görkemi görmüşler ve O’nun tüm insanlara en büyük sevinci getirecek olayda ortaya çıkmasını büyük bir ilgiyle beklemişlerdi. Sevinçli haberi, bunu kabul etmeye ve yeryüzünün sakinlerine mutlulukla duyurmaya hazır olan kişilere götürmek üzere melekler tayin edildi. Mesih, insanın tabiatını kendi üzerine almaya tenezzül etmişti; kendi canını günah için bir sunu olarak verirken üzerine sınırsız bir üzüntü çökecekti; fakat melekler, En Yüce Olan’ın Oğlu’nun kendini alçaltırken dahi insanların önüne karakterine yakışır bir saygınlık ve görkemle çıkmasını arzuluyorlardı. Dünyanın büyük adamları O’nun gelişini selamlamak üzere İsrail’in başkentinde toplanacaklar mıydı? Kalabalık melek alayları O’nu beklemekte olan topluluğa sunacaklar mıydı? BM18 337.2

Bir melek yeryüzünü ziyaret ederek İsa’yı karşılamaya kimlerin hazır olduğuna bakar. Fakat hiçbir beklenti göstergesi göremez. Mesih’in gelişi döneminin yakın olduğunu duyuran hiçbir8 övgü ve zafer sesi işitmez. Melek seçilmiş kentin ve çağlar boyunca ilahî mevcudiyetin tezahür ettiği tapınağın üzerinde bir süre bekler; fakat burada da aynı kayıtsızlık vardır. Rahipler, bütün gösteriş ve gururları içinde, tapınakta kirli kurbanlarını sunmaktadırlar. Ferisiler yüksek sesle insanlara hitap etmekte, ya da caddelerin köşe başlarında övüngen dualar etmektedirler. Kralların saraylarında, filozofların meclislerinde, hahamların okullarında, herkes aynı şekilde, tüm göğü sevinç ve övgü ile dolduran, insanların Kurtarıcısı’nın yeryüzünde görünmek üzere olduğu harika gerçeğine karşı aldırışsızdır. BM18 338.1

Mesih’in beklendiğine dair hiçbir belirti yoktur, Yaşam Önderi’nin gelişi için hiçbir hazırlık yapılmamaktadır. Göksel haberci hayret içinde, bu utanç verici haberi vermek üzere göğe dönecekken, gece sürülerini gözleyen bir grup çoban görür, gözlerini yıldızlı göğe dikmişler, bir Mesih’in yeryüzüne geleceğine ilişkin peygamberlik sözünü derin düşünmekte, dünyanın Kurtarıcısı’nın gelişini özlemle beklemektedirler. İşte burada göksel mesajı almaya hazır bir topluluk vardır. Rabb’in meleği birdenbire belirerek, büyük sevinçli iyi haberi bildirir. Göksel görkem tüm ovayı doldurur, sayılamayacak kadar büyük bir melekler topluluğu görünür ve sevinç gökten bir habercinin getiremeyeceği kadar büyükmüşçesine, kalabalık bir sesler topluluğu, tüm kurtarılanların bir gün birlikte söyleyeceği marşı söylemeye başlar: “En yücelerde Tanrı’ya yücelik olsun, yeryüzünde O’nun hoşnut kaldığı insanlara esenlik olsun!” (Luka 2:14). BM18 338.2

Bu harika Beytlehem öyküsü ne güzel bir derstir! İmansızlığımızı, gururumuzu ve özyeterlilik duygumuzu nasıl da azarlar! Suç niteliğindeki kayıtsızlığımız yüzünden bizim de zamanların işaretlerini görmekten, dolayısıyla ziyaretimizin gününü 9bilmekten geri kalmamamız için bizi nasıl da uyarır. BM18 339.1

Melekler, Mesih’in gelişini bekleyenleri yalnızca Yahuda’nın tepelerinde, yalnızca mütevazı çobanlar arasında bulmadılar. Putperestlerin ülkelerinde de O’nu bekleyenler vardı; bunlar bilge, zengin ve soylu kişiler, Doğu’nun filozoflarıydı. Doğanın öğrencileri olan Yıldızbilimciler, 10 Allah’ı kendi eserinde görmüşlerdi. İbrani Kutsal Yazıları’ndan Yakup’tan çıkacak olan yıldızı11 öğrenmişler, hevesli bir arzuyla O’nun gelişini beklemişlerdi, O yalnızca “İsrail’in Teselli”si olmakla kalmayacak, aynı zamanda “ulusların aydınlığa kavuşması için” Işık ve “Yeryüzünün en uzak yerine dek kurtuluş için” olacaktı (Luka 2:25, 32 [Kİ]; Elçilerin İşleri 13:47 [Kİ]). Onlar ışığı arayanlardı ve Allah’ın tahtından gelen ışık ayaklarının altındaki yolu aydınlatıyordu. Yeruşalim’in rahipleri ve hahamları, gerçeğin tayin edilmiş koruyucuları ve açıklayıcıları karanlıkla kuşatılmışlarken, Gök’ten gönderilen yıldız bu diğer uluslardan gelen yabancıları yeni doğan Kral’ın doğum yerine yönlendiriyordu. BM18 339.2

Mesih, “İkinci kez, günah yüklenmek için değil, kurtuluş getirmek için kendisini bekleyenlere görünecektir” (İbraniler 9:28). Kurtarıcı’nın doğumu haberi gibi, ikinci geliş mesajı da halkın din önderlerine teslim edilmedi. Onlar Allah’la iletişimlerini koruyamamışlar, gökten gelen ışığı reddetmişlerdi; bu nedenle elçi Pavlus tarafından tarif edilen topluluğun içinde yer almıyorlardı: “Ama kardeşler, siz karanlıkta değilsiniz ki, o gün sizi hırsız gibi yakalasın. Hepiniz ışık çocukları, gündüz çocuklarısınız. Geceye ya da karanlığa ait değiliz” (1. Selanikliler 5:4, 5). BM18 339.3

Siyon’un surları üzerindeki nöbetçiler, Kurtarıcı’nın geliş haberini ilk alan, O’nun yaklaştığını duyurmak için seslerini ilk yükselten, halkı O’nun gelişine hazırlanmaları için ilk uyaranlar olmalıydılar. Fakat insanlar günahları içinde uyurlarken, içleri rahat, barış ve emniyet rüyaları görüyorlardı. İsa kilisesini meyvesiz incir ağacı gibi, aldatıcı yapraklarla kaplı, fakat değerli meyveden yoksun olarak görmüştü. 12 Dinin şekil şartları kendini beğenmiş bir biçimde yerine getiriliyordu; ancak hizmeti Allah’a makbul hale getirebilecek tek şey olan gerçek alçakgönüllülük, tövbe ve iman ruhu eksikti. Ruh’un lütufları yerine, gurur, şekilcilik, kendini beğenmişlik, bencillik ve baskıcılık sergileniyordu. İmandan dönmekte olan kilise, zamanların işaretlerine gözlerini yummuştu. Allah onları terk etmedi ve sadakatinin onları yüzüstü bırakmasına izin vermedi; fakat onlar O’ndan koptular ve kendilerini O’nun sevgisinden uzaklaştırdılar. Onlar şartlara uymayı reddettikçe, O’nun vaatleri kendileri için yerine getirilmedi. BM18 340.1

Bunlar, Allah’ın bahşettiği ışığın ve ayrıcalıkların takdir edilerek geliştirilmesinin ihmalinin kesin sonucudur. Kilise O’nun açılan takdirini izlemedikçe, her ışık huzmesini kabul ederek, açıklanacak olan her görevi yerine getirmedikçe, din kaçınılmaz olarak bozularak şekil şartlarına dönüşecek ve hayati önemdeki takva ruhu kaybolacaktır. Bu gerçek kilisenin tarihinde defalarca örneklenmiştir. Allah, halkından, kendilerine bahşedilen bereketlere ve ayrıcalıklara karşılık gelen iman işleri ve itaat beklemektedir. İtaat bir kurban gerektirir ve bir haç içerir; işte bu yüzden Mesih’in izleyicisi olma iddiasındaki pek çok kişi gökten gelen ışığı reddetmiş ve eski zamanın Yahudileri gibi, ziyaretlerinin vaktini bilememişlerdir (Luka 19:44 [Kİ]). Gururları ve imansızlıklarından ötürü Rab onların yanından geçip gitmiş, kendi gerçeğini, Beytlehemli çobanlar ve Doğulu Yıldızbilimciler gibi, kendilerine gelen tüm ışığı dikkate alan kişilere bildirmiştir. BM18 340.2