Elçilerin İşleri

21/60

19—Yahudiler Ve Uluslar

[Bu bölüm, Elçilerin İşleri 15:1-35 ayetlerine dayanmaktadır.]

Müjdeleme görevlerine başladıkları yer olan Suriye’deki Antakya’ya varan Pavlus ile Barnaba, ellerine erken geçen bir fırsatı değerlendirerek imanlıları bir araya topladılar ve “Tanrı’nın kendileri aracılığıyla neler yaptığını, öteki uluslara iman kapısını nasıl açtığını anlattılar” (Elçilerin İşleri 14:27). Antakya’daki kilise büyük ve gelişen bir kiliseydi. Müjdecilik faaliyetlerinin bir merkeziydi ve Hristiyan imanlıların en önemli topluluklarından biriydi. Üyeleri, hem Yahudilerden hem de Uluslardan, pek çok sınıftan insanlar arasından geliyorlardı. EI 165.1

Elçiler Mesih’e pek çok can kazanmak için ciddi bir gayretle Antakya’daki din görevlileriyle ve din görevlisi olmayan üyelerle bir araya geldiklerinde, Yahudiyeli “Ferisi mezhebinden” bazı imanlılar ortaya bir soru attılar, bu soru çok geçmeden kilisede yaygın bir çatışmaya yol açarak, Uluslardan olan imanlıları şaşkınlığa düşürdü. Bu Yahudileşme yanlısı öğretmenler kendilerinden son derece emin bir şekilde, kurtulabilmek için sünnet olmanın ve tüm törensel yasayı tutmanın şart olduğunu öğretiyorlardı. EI 165.2

Pavlus ile Barnaba bu sahte öğretiye hızla karşılık verdiler ve konunun Uluslardan olanlara açılmasına karşı çıktılar. Öte yandan, Antakyalı imanlı Yahudilerin çoğu, kısa süre önce Yahudiye’den gelmiş olan kardeşlerin tarafını tutuyorlardı. EI 165.3

Yahudi mühtediler çoğunlukla Allah’ın takdiriyle yolun açıldığı hızla ilerlemeye istekli değillerdi. Elçilerin Uluslar arasındaki çalışmalarının sonuçlarından anlaşıldığı kadarıyla, bunlardan gelecek olan mühtedilerin sayısı Yahudi mühtedi- leri kat kat geçecekti. Yahudiler, yasalarının zorunlu kıldığı kısıtlamaların ve törenlerin Uluslar üzerine kilise birlikteliğinin bir koşulu olarak konulmaması halinde, Yahudileri şimdiye dek diğer tüm halklardan ayrı kılmış olan ulusal niteliklerinin müjde mesajını almış olanlar arasından sonunda kaybolacağından korkuyorlardı. EI 166.1

Yahudiler her zaman ilahî olarak belirlenmiş olan ibadetleriyle gurur duymuşlardı, ve Mesih inancına ihtida etmiş olan pek çoğu, Allah’ın İbrani ibadet tarzını bir kez açıkça belirlemiş olduğundan dolayı, O’nun bu ibadetin niteliklerinde herhangi bir değişikliğe izin vermesini ihtimal dışı olarak görüyorlardı. Yahudi yasalarının ve törenlerinin, Hristiyan dininin ibadetlerine dahil edilmesi gerektiğinde ısrar ediyorlardı. Tüm kurban sunularının yalnızca Allah’ın Oğlu’nun ölümünün önceden örneklenmesi olduğunu, bu olayda örneğin aslıyla buluştuğunu, ve bundan sonra Musa’nın dönemine ait ayinlerin ve törenlerin artık bağlayıcı olmadığını kavramakta zorlanıyorlardı. EI 166.2

Pavlus, ihtidasından önce kendisini “Yasada olan salâha göre kusursuz” olarak görüyordu (Filipililer 3:6 [Kİ]). Fakat kalbinin değişmesinden beri, Kurtarıcı’nın tüm insan soyunun, hem Yahudilerin hem de Ulusların Kurtarıcısı olarak görevine dair açık bir anlayış edinmiş, yaşayan iman ile ölü şekilcilik arasındaki farkı öğrenmişti. Müjdenin ışığında İsrail’e teslim edilen ayinler ve törenler yeni ve daha derin bir anlam kazanmıştı. Bunların önceden göstererek gölgesi olduk-ları gerçek şey meydana gelmiş, müjde döneminde yaşayanlar bunların uygulanmasından özgür kılınmışlardı. Ancak Pavlus, Allah’ın değişmeyen On Emir yasasını hem kelime anlamıyla hem de ruhta tutmaya devam ediyordu. EI 166.3

Antakya’daki kilisede sünnet sorununun ele alınması büyük tartışmaya ve çekişmeye neden olmuştu. Kilise üyeleri sonunda devam eden tartışmanın aralarında bölünmeye yol açmasından korkarak, Pavlus ile Barnaba’yı kiliseden bazı sorumlu kişilerle birlikte meseleyi elçilerin ve ihtiyarların önüne getirmek üzere Yeruşalim’e göndermeye karar verdiler. Farklı kiliselerden temsilcilerle ve yaklaşmakta olan bayramlara katılmak üzere Yeruşalim’e gelmiş olan kişilerle buluşacaklardı. Bu esnada, genel kurulda nihaî bir karar verilene dek, tüm tartışmalar kesilecekti. Bundan sonra bu karar ülke çapındaki farklı kiliseler tarafından genel kabul görecekti. EI 167.1

Yeruşalim’e giden yolda elçiler geçtikleri kentlerdeki imanlıları ziyaret ettiler ve Allah’ın hizmetindeki deneyimlerini ve Uluslardan olanların ihtida edişlerini anlatarak onları yüreklendirdiler. EI 167.2

Yeruşalim’de, Antakya’dan gelen temsilciler genel bir toplantı için gelmiş olan çeşitli kiliselerden kardeşlerle bir araya geldiler, ve onlara Uluslar arasında yaptıkları hizmette elde ettikleri başarıyı anlattılar. Sonra da, ihtida etmiş olan bazı Ferisilerin Antakya’ya gelerek Uluslardan olan mühtedilerin kurtulabilmek için sünnet olmaları ve Musa’nın yasasını tutmaları gerektiğini bildirmelerinden doğan kargaşanın açık bir özetini verdiler. EI 167.3

Bu sorun toplantıda hararetle tartışıldı. Sünnet sorunuyla yakından bağlantılı olarak, dikkatli çalışma gerektiren birkaç sorun daha vardı. Bunlardan biri, putlara sunulan etlerin kullanımına ilişkin nasıl bir tavır alınacağı sorunuydu. Uluslardan olan mühtedilerin çoğu, putlara sık sık kurban sunan cahil ve batıl inançlı toplumların arasında yaşamaktaydılar. Bu putperest ibadetinin rahipleri kendilerine getirilen sunularla büyük çaplı ticaret yapıyorlardı; Yahudiler, Uluslardan olan mühtedi- lerin putlara sunulmuş olan şeyleri satın alarak Hristiyanlığın itibarını sarsacaklarından, böylelikle putperest gelenekleri bir anlamda onaylamış olacaklarından korkuyorlardı. EI 167.4

Yine, Uluslar boğularak öldürülmüş hayvanların etini yemeye alışkındılar, Yahudiler ise hayvanların yiyecek için öldürüldükleri zaman kanın vücuttan akmasına özel ihtimam göstermeleri için ilahî talimat almışlardı; aksi takdirde et sağlıklı sayılmıyordu. Allah bu kuralları Yahudilere onların sağlığını korumak amacıyla vermişti. Yahudiler kanı bir yiyecek maddesi olarak kullanmayı günah sayıyorlardı. Kanın hayat olduğuna, ve kanın dökülmesinin günahın sonucunda olduğuna inanıyorlardı. EI 168.1

Uluslar ise, kurban edilen hayvandan akan kanı toplayarak bunu yemeğin hazırlanmasında kullanıyorlardı. Yahudiler Allah’ın özel yönlendirişi altında benimsedikleri adetleri değiştirmeleri gerektiğine inanamıyorlardı. Bu nedenle, o zamanki duruma göre, bir Yahudi ile Uluslardan olan birisi aynı masada yemek yemeye kalktığında, Yahudi diğeri tarafından şaşkınlığa uğratılacak ve öfkelendirilecekti. EI 168.2

Uluslar, özellikle Grekler son derece şehvet düşkünüydüler, ve kalbinde ihtida etmemiş olan bazılarının kötü uygulamalarını terk etmeden iman iddiasında bulunmaları tehlikesi söz konusuydu. Yahudi Hristiyanlar putperestler tarafından suç olarak dahi görülmeyen ahlâksızlığa katlanamıyorlardı. Bu nedenle Yahudiler sünnetin ve törensel yasanın tutulmasının Uluslardan olan mühtediler üzerine samimiyetlerini ve adanmışlıklarını ölçen bir deneme olarak yüklenmesini gayet yerinde buluyorlardı. Bunun, daha sonraları ahlâksızlık ve aşırılıklarla davaya gölge düşürebilecek olan kalbi gerçekten dönüştürülmeden imanı benimseyenlerin kiliseye katılmalarını engelleyeceğine inanıyorlardı. EI 168.3

Söz konusu olan temel sorunun çözümüne dahil olan çeşitli konular, kurulun önüne aşılamaz zorluklar çıkarıyor gibi gözüküyordu. Fakat Kutsal Ruh, Hristiyan kilisesinin esenliği, hatta asıl mevcudiyeti bağlıymış gibi görünen bu sorunu gerçekte çoktan çözmüştü bile. EI 168.4

“Uzunca bir tartışmadan sonra Petrus ayağa kalkıp onlara, ‘Kardeşler’ dedi, ‘Öteki uluslar Müjde’nin bildirisini benim ağzımdan duyup inansınlar diye Tanrı’nın uzun zaman önce aranızdan beni seçtiğini biliyorsunuz.’ ” Kutsal Ruh’un tartışmalı konuyu sünnetsiz Uluslar ve sünnetli Yahudiler üzerine eşit güçle inerek karara bağladığı fikrini ileri sürdü. Allah’ın onun önüne her türden dört ayaklı hayvanlarla dolu bir çarşaf koyduğu ve kesip yemesini emrettiği görümünü anlattı. Hiçbir zaman bayağı ya da murdar bir şey yemediğini belirterek, bunu reddettiği zaman, aldığı yanıt “Tanrı’nın temiz kıldıklarına sen bayağı deme” olmuştu (Elçilerin İşleri 10:15). EI 169.1

Petrus bu sözlerin açık yorumunu, yani kendisine neredeyse hemen verilen, yüzbaşıya gitme ve onu Mesih’in imanında eğitme davetini anlattı. Bu mesaj Allah’ın kişiler arasında ayrım yapmadığını, ancak kendisinden korkan herkesi kabul ettiğini ve tanıdığını gösteriyordu. Petrus, Kornelius’un evinde toplananlara hakikat sözlerini söylerken, hem Uluslar hem de Yahudiler arasından olan dinleyicilerini Kutsal Ruh’un denetim altına aldığına tanık olduğunda yaşadığı şaşkınlığı anlattı. Sünnetli Yahudilerin yüzünden yansıyan aynı ışık ve görkem, sünnetsiz Ulusların yüzlerinde de ışıldıyordu. Bu Allah’ın Petrus’a bir kişiyi diğerinden aşağı görmemesi için uyarısıydı; zira Mesih’in kanı tüm kirliliklerden temizleyebilirdi. EI 169.2

Petrus, Kornelius’un ve arkadaşlarının ihtidasıyla, ve kendisinin onlarla birlikteliğiyle ilgili olarak, kardeşleriyle daha önce bir kez tartışmıştı. O zaman Kutsal Ruh’un Uluslar üzerine nasıl yağdığını anlatırken, “Böylelikle Tanrı, Rab İsa Mesih’e inanmış olan bizlere verdiği armağanın aynısını onlara verdiyse, ben kimim ki Tanrı’ya karşı koyayım?” demişti (Elçilerin İşleri 11:17). Şimdi de, aynı coşkunluk ve kudretle, şöyle dedi: “İnsanın yüreğini bilen Tanrı, Kutsal Ruh’u tıpkı bize verdiği gibi onlara da vermekle, onları kabul ettiğini gösterdi. Onlarla bizim aramızda hiçbir ayrım yapmadı, iman etmeleri üzerine yüreklerini arındırdı. Öyleyse, ne bizim ne de atalarımızın taşıyamadığı bir boyunduruğu öğrencilerin boynuna geçirerek şimdi neden Tanrı’yı deniyorsunuz?” Bu boyunduruk, yasanın bağlayıcı buyruklarına karşı çıkan bazılarının iddia ettiği gibi, On Emir yasası değildir; Petrus burada Mesih’in çarmıha gerilişiyle hükümsüz hale getirilen törenler yasasından bahsediyordu. EI 169.3

Petrus’un konuşması topluluğu Pavlus ile Barnaba’yı sabırla dinleyebilecekleri bir noktaya getirdi, onlar da Uluslar arasındaki çalışmalarında tecrübelerini anlattılar. “Bütün topluluk sustu ve Barnaba’yla Pavlus’u dinlemeye başladı. Barnaba’yla Pavlus, Tanrı’nın kendileri aracılığıyla öteki uluslar arasında yaptığı harikalarla belirtileri tek tek anlattılar.” EI 170.1

Yakup da kararlılıkla kendi tanıklığını vererek, Allah’ın tasarısının Yahudilere verilmiş olan ayrıcalıkları ve bereketleri Uluslara da bahşetmek olduğunu bildirdi. EI 170.2

Kutsal Ruh törensel yasayı Uluslardan olan mühtedilere yüklememeyi uygun gördü, ve elçilerin bu konudaki düşüncesi, Allah’ın Ruhu’nun düşüncesiyle aynıydı. Yakup heyete başkanlık ediyordu, ve nihaî kararı “Bu nedenle, kanımca öteki uluslardan Tanrı’ya dönenlere güçlük çıkarmamalıyız” oldu. EI 170.3

Bu, tartışmayı bitirdi. Bu olayda, Roma Katolik Kilisesi’nin Petrus’un kilisenin başı olduğu şeklindeki öğretisinin çürütüldüğünü görüyoruz. Papalar olarak, onun halefleri olma iddiasında bulunan kişilerin, iddialarına dayanak olarak Kutsal Yazılar’dan hiçbir kanıtları yoktur. Petrus’un hayatındaki hiçbir şey, onun Yüceler Yücesi’nin vekili olarak kardeşlerinin üzerinde yükseltildiği iddiasını doğrulamaz. Petrus’un halefleri olarak ilan edilen kişiler onun örneğini izlemiş olsalardı, her zaman kardeşleriyle eşit olarak kalmaya razı olurlardı. EI 170.4

Bu olayda Yakup, kurul tarafından alınan kararı açıklayacak kişi olarak seçilmiş gibi görünüyor. Törensel yasanın, özellikle de sünnet ritüelinin Uluslardan olanlar üzerine zorunlu kılın- maması, hatta onlara tavsiye dahi edilmemesi, onun kararıydı. Yakup, Uluslardan olanların Allah’a dönmekle hayatlarında büyük bir değişiklik gerçekleştirdikleri, dolayısıyla, Mesih’i izlemekten gözlerinin korkutulmaması için, akıl karıştırıcı ve şüpheli sorunlarla onları sıkıntıya sokmamak için son derece dikkatli olunması gerektiği gerçeğiyle kardeşlerinin zihinlerini etkilemek istedi. EI 170.5

Ancak Uluslardan olan mühtediler, Hristiyanlığın ilkelerine uygun olmayan adetlerini bırakmalıydılar. Bu nedenle elçiler ve ihtiyarlar, mektup yazarak Uluslara putlara sunulan etlerden, zinadan, boğulmuş hayvanlardan ve kandan kaçınmaları gerektiğini öğretmek üzerinde anlaştılar. Emirleri tutmaya ve kutsal hayatlar yaşamaya teşvik edilmeliydiler. Ayrıca kendilerine, sünnetin zorunlu olduğunu bildiren kişilerin bunu yapmak için elçilerden yetki almadığına dair güvence verilecekti. EI 171.1

Pavlus ile Barnaba, hayatlarını Rab için tehlikeye atan kişiler olarak onlara tavsiye edildiler. Bu elçilerle birlikte, kurulun kararını sözlü olarak Uluslardan olanlara bildirmek üzere Yahuda ile Silas gönderildi: “Kutsal Ruh ve bizler, gerekli olan şu kuralların dışında size herhangi bir şey yüklememeyi uygun gördük: Putlara sunulan kurbanların etinden, kandan, boğularak öldürülen hayvanların etinden ve fuhuştan sakınmalısınız. Bunlardan kaçınırsanız, iyi edersiniz.” Allah’ın dört hizmetkârı, tüm tartışmalara son verecek olan mektupla ve mesajla birlikte Antakya’ya gönderildi; zira bu, yeryüzündeki en yüksek otoritenin sesiydi. EI 171.2

Bu davada karar veren kurul, Yahudiler ve Uluslardan Hristiyan kiliseler kurup geliştirmekte öne çıkan elçiler ve öğretmenlerden, ve çeşitli yerlerden seçilerek gelen temsilcilerden oluşuyordu. Yeruşalim’den ihtiyarlar ve Antakya’dan gelen temsilciler mevcuttu, ve en etkili kiliseler temsil ediliyordu. Kurul, aydınlanmış muhakemenin sesine uygun olarak ve ilahî iradeyle kurulmuş olan kilisenin saygınlığı ile hareket ediyordu. Müzakerelerinin sonucunda tümü, söz konusu so-runa Allah’ın kendisinin Uluslara Kutsal Ruh’u vererek yanıt verdiğini gördüler; ve kendilerinin üstüne düşenin Ruh’un yol göstericiliğini izlemek olduğunun farkına vardılar. EI 171.3

Sorun hakkında oy vermek üzere tüm Mesih imanlıları topluluğu çağrılmadı. “Elçiler ve ihtiyarlar,” etkili ve muhakeme sahibi kişiler kararı tasarladılar ve çıkardılar, ve bu karar Hristiyan kiliseleri tarafından genel olarak kabul edildi. Ne var ki, karardan herkes memnun olmadı; karara katılmayan ihtiraslı ve kendine fazla güvenen kardeşlerden oluşan bir hizip de vardı. Bu adamlar işe tamamen kendi yetkilerine dayanarak girişmeye cüret ettiler. Pek çok söylenerek ve eleştirilerde bulunarak, yeni tasarılar önerdiler ve Allah’ın müjde mesajını öğretmek için atadığı kişilerin çalışmasını baltalamaya uğraştılar. Kilise, ilk zamanlarından beri böyle engellerle karşılaşmıştır ve zamanın sonuna dek her zaman karşılaşacaktır. EI 172.1

Yeruşalim Yahudilerin metropolüydü, ve en büyük dışlayıcı- lık ve bağnazlık burada bulunuyordu. Tapınak her zaman gözlerinin önünde olarak yaşayan Yahudi Hristiyanlar, doğal olarak zihinlerinin Yahudilerin ulusal ayrıcalıklarına meyletmesine izin veriyorlardı. Hristiyan kilisesinin Yahudiliğin törenlerinden ve geleneklerinden uzaklaştığını gördüklerinde ve Yahudi adetlerinin içerdiği hususi kutsallığın yeni imanın ışığında çok geçmeden ortadan kaybolacağını anladıklarında, pek çok kişi bu değişime büyük ölçüde neden olan Pavlus’a içerledi. Öğrencilerin dahi tümü kurulun kararını gönüllü olarak kabul etmeye hazır değildi. Bazıları törensel yasaya gayretle bağlıydılar ve bu nedenle Pavlus’tan hoşlanmıyorlardı, zira onun Yahudi yasasının zorunluluklarına ilişkin ilkelerinin gevşek olduğunu düşünüyorlardı. EI 172.2

Genel kurulun geniş kapsamlı ve uzaklara erişen kararları Uluslardan olan imanlılara güven getirdi, ve Allah’ın davası ilerledi. Antakya’da kilise Yahuda ve Silas’ın mevcudiyetleriyle lütuf buldu, bu kişiler Yeruşalim’deki toplantıdan elçilerle birlikte dönmüş olan özel habercilerdi. “Kendileri peygamber olan Yahuda ile Silas, birçok konuşmalar yaparak kardeşleri yüreklendirip ruhça pekiştirdiler.” Bu dindar adamlar bir süre Antakya’da kaldılar. “Pavlus’la Barnaba ise Antakya’da kaldılar, birçoklarıyla birlikte öğretip Rab’bin sözünü müjdelediler.” EI 172.3

Petrus daha sonraki bir tarihte Antakya’yı ziyaret ettiğinde, Uluslardan olan mühtedilere sağduyulu davranışıyla pek çoğunun güvenini kazandı. Bir süre, gökten verilen ışığa uygun olarak davrandı. Şimdiye dek doğal önyargısını yenerek, Uluslardan olan mühtedilerle birlikte sofraya oturmuştu. Fakat törensel yasaya gayretle bağlı olan bazı Yahudiler Yeruşalim’den geldiklerinde, Petrus putperestlikten ihtida edenlere karşı tavrını tedbirsizce değiştirdi. Yahudilerin bir kısmı da “onun gibi ikiyüzlülük ettiler. Sonunda Barnaba bile onların ikiyüzlülüğüne kapıldı.” Önderler olarak saygı ve sevgi duyulan kişilerin zayıflığının bu şekilde ortaya çıkması, Uluslardan olan imanlıların zihinleri üzerinde çok acı verici bir izlenim bıraktı. Kilise bölünme tehdidi altına girdi. Ancak Petrus’un ikili oynamasının kiliseye yaptığı yıkıcı etkiyi gören Pavlus, gerçek duygularını gizlediği için onu açıkça azarladı. Pavlus kilisenin huzurunda Petrus’a “Yahudi olduğun halde Yahudi gibi değil, öteki uluslardan biri gibi yaşıyorsun, nasıl olur da Ulusları Yahudi gibi yaşamaya zorlarsın?” diye sordu (Galatyalılar 2:13, 14). EI 173.1

Petrus içine düştüğü hatayı gördü, ve derhal yapmış olduğu kötülüğü elinden geldiği kadarıyla düzeltmeye koyuldu. Sonu başlangıçtan itibaren bilen Allah, Petrus’un bu karakter zaa- fiyetini göstermesine izin verdi; öyle ki, denenen elçi kendisinde övünebileceği hiçbir şey olmadığını görsün. İnsanların en iyisi bile, kendi başına bırakılırsa, muhakemede yanılgıya düşecektir. Allah ayrıca gelecek günlerde bazı kişilerin, yalnızca Allah’a ait olan yüceltilmiş imtiyazları Petrus ve onun halefi olma iddiasındakiler için iddia edecek kadar aldatılacakları- nı da görmüştü. Böylece, elçinin zayıflığına dair bu kayıt da onun yanılabilirliğinin ve hiçbir şekilde diğer elçilerden üstün olmadığının bir kanıtı olarak kalacaktı. EI 173.2

Doğru ilkelerden bu şekilde ayrılışın tarihçesi, Allah’ın gayesinde güven mevkilerinde bulunan kişiler için, dürüstlükte sürçmemeleri, ancak ilkelere sıkı sıkıya bağlanmaları için ciddi bir uyarı görevi görmektedir. İnsanî aracının üzerine yüklenen sorumluluk ne kadar büyük, ve onun emir ve kontrol etme imkânları ne kadar genişse, Rabb’in yolunu dikkatle izlememesi ve imanlıların genel topluluğunun birleşik kurulda alınan kararlarıyla uyumlu olarak çalışmaması halinde vereceği kesin olan zarar da o kadar büyük olur. EI 173.3

Petrus’un tüm hatalarından sonra; düşüşünden ve eski yerine iade olunuşundan, uzun hizmet süresinden, Mesih’le yakın ilişkisinden, Kurtarıcı’nın doğru ilkeleri dosdoğru bir şekilde uyguladığına dair bilgisinden sonra; aldığı tüm eğitimden, sözü vaaz ederek ve öğreterek kazandığı tüm armağanlar, bilgi ve etkiden sonra, ikiyüzlülük etmesi ve insanlardan korkusu, veya saygı kazanma arzusu nedeniyle müjdenin ilkelerini bırakması tuhaf değil mi? Doğruluğa olan bağlılığında sürçmesi garip değil mi? Allah herkesin kendi çaresizliğini, gemisini limana doğru ve güvenli bir şekilde yanaştırmadaki acizliğini fark etmesini sağlasın. EI 174.1

Pavlus, hizmetinde sıklıkla tek başına durmaya zorlanıyordu. O Allah tarafından özel olarak eğitilmişti ve ilkeleri içeren tavizler vermeye cüret edemiyordu. Zaman zaman yük ağır oluyordu, fakat Pavlus doğruluk için sağlam duruyordu. Kilisenin hiçbir zaman insanî gücün denetimine verilmemesi gerektiğini anlamıştı. İnsanî gelenekler ve ilkeler vahiyle bildirilmiş olan gerçeğin yerini almamalıdır. Müjde mesajının ilerleyişi, kilisedeki konumları ne olursa olsun, insanların ön-yargıları ve tercihleri tarafından engellenmemelidir. EI 174.2

Pavlus kendisini ve tüm güçlerini Allah’ın hizmetine adamıştı. Müjdenin gerçeklerini doğrudan gökten almıştı, ve hizmeti boyunca göksel aracılarla hayati bir bağlantıyı sürdürdü. Uluslardan olan Hristiyanlar üzerine gereksiz yükler yüklenmemesi konusunda Allah tarafından eğitilmişti; bu nedenle Yahudileşme yanlısı imanlılar Antakya kilisesine sünnet sorununu getirdiklerinde, Pavlus Allah’ın Ruhu’nun bu öğretiyle ilgili düşüncesini biliyordu ve kiliseleri Yahudi ayinlerinden ve törenlerinden özgür kılan, sağlam ve kararlı bir duruş sergiledi. EI 174.3

Pavlus, kişisel olarak Allah tarafından eğitilmesine rağmen, bireysel sorumluluğa ilişkin kuruntulara sahip değildi. Doğrudan yönlendirme almak için Allah’a bakarken, kilise kardeşliğinde bir araya gelmiş olan imanlılar topluluğunda bulunan yetkiyi tanımaya her zaman hazırdı. Tavsiye ihtiyacını hissediyordu, ve önemli konular ortaya çıktığında, bunları kilisenin önüne getirmekten ve doğru kararları vermek için Allah’tan bilgelik istemekte kardeşleriyle birlik olmaktan memnun olu-yordu. “Peygamberlerin ruhları” dahi, “peygamberlerin denetimi altındadır” diye yazdı. “Çünkü Tanrı karışıklık değil, esenlik Tanrısı'dır. Kutsalların bütün topluluklarında böy- ledir” (1. Korintliler 14:32, 33). Petrus’la birlikte, kilisenin yetkisi altında bir araya gelmiş olan herkesin “birbirine tâbi” olması gerektiğini öğretti (1. Petrus 5:5 [Kİ]). EI 175.1