Büyük Mücadele

14/45

11.—PRENSLERİN PROTESTOSU

Reform adına dile getirilen en asil tanıklıklardan biri, Almanya’nın Hristiyan prenslerinin 1529 yılında Speyer Kurultayında sunduğu Protesto idi. Bu Allah adamlarının cesareti, imanı ve kararlılığı, gelecek çağlar için düşünce ve vicdan özgürlüğü kazandırdı. Sundukları Protesto, yenilenen kiliseye Protestan adının verilmesini sağladı; ilkeleri “Protestanlığın özüdür.”—D’Aubigne, 13. kitap, 6. bölüm. BM18 209.1

Reform için karanlık ve tehditkâr bir gün gelmişti. Luther’in kanun kaçağı olduğunu ilan eden ve onun öğretilerini yaymayı ve bunlara inanmayı yasaklayan Worms Tebliği’ne rağmen, din özgürlüğü imparatorluk içinde şimdiye dek hüküm sürmüştü. Allah’ın takdiri, gerçeğe karşı çıkan güçleri denetim altında tutmuştu. Şarlken Reform’u ezmeye kararlıydı, fakat ne zaman vurmak üzere elini kaldırsa, darbeyi başka bir tarafa indirmek zorunda kalıyordu. Tekrar tekrar, Roma’ya karşı çıkma cüretinde bulunanların derhal yok edilecekleri kaçınılmaz görünüyordu; fakat kritik bir anda Türk orduları doğu sınırında beliriyor, ya da Fransa kralı, hatta imparatorun gitgide büyümesini kıskanan papanın kendisi savaş ilan ediyordu; böylece, ulusların çekişmesi ve kargaşası arasında Reform giderek güçlendi ve yayıldı. BM18 209.2

Ne var ki, papalık önderleri en sonunda Reformculara karşı ortak davalarını yürütebilmek için aralarındaki kavgaya son verdiler. 1526 yılında toplanan Speyer Kurultayı, genel bir konseyin toplantısına kadar her bir eyalete din konusunda tam özgürlük tanıdı; fakat bu tavizin verilmesini sağlayan tehlikeler geçer geçmez, imparator 1529 yılında Speyer’de sapkınlığı yok etmek amacıyla ikinci bir kurultay topladı. Prensler Reform’a karşı cephe almaları için mümkünse barışçı yollarla ikna edileceklerdi; ancak bu şekilde yarar sağlanamazsa, Şarlken kılıca sarılmaya hazırlanıyordu. BM18 209.3

Papalık yanlıları çok sevinçliydi. Kalabalık bir şekilde Speyer’de boy gösterdiler ve Reformculara ve onları onaylayan herkese düşmanlıklarını açıkça sergilediler. Melanchthon şöyle dedi: “Biz dünyanın nefret kaynağı ve süprüntüleriyiz; fakat Mesih zavallı halkını gözetecek ve koruyacaktır.”—a.g.e., 13. kitap, 5. bölüm. Kurultaya katılan müjdeci prenslerin ikametgâhlarında müjdenin okunması dahi yasaktı. Fakat Speyer halkı Allah’ın sözüne susamıştı ve yasağa rağmen binlerce kişi Saksonya seçici prensinin şapelinde gerçekleştirilen ibadetlere akın etti. BM18 210.1

Bu, krizi hızlandırdı. İmparatorluktan Kurultaya, vicdan özgürlüğü sağlayan kararnamenin büyük kargaşalara yol açtığı gerekçesiyle imparator tarafından kaldırıldığı mesajı geldi. Bu keyfi uygulama müjdeci Hristiyanlarda kızgınlık ve telaş uyandırdı. İçlerinden biri, “Mesih yeniden Kayafa ve Pilatus’un eline düştü” dedi. Roma yanlıları daha da şiddetlendiler. Bağnaz bir papalık yanlısı şunları söyledi: “Türkler Luther yanlılarından daha iyi; zira Türklerin oruç tuttuğu günler var, Luther yanlıları ise oruç günlerini çiğniyorlar. Allah’ın Kutsal Yazılar’ı ile kilisenin eski yanlışlıkları arasında seçim yapmamız gerekirse, birincisini reddetmeliyiz.” Melanchthon şöyle dedi: “Faber her gün, tam kadro halinde, müjde yanlılarına yeni taşlar atıyor.”—a.g.e., 13. kitap, 5. bölüm. BM18 210.2

Dinsel hoşgörü yasal olarak tesis edilmişti, bu nedenle müjdeci eyaletler haklarının ihlal edilmesine karşı koymaya kararlıydılar. Halen Worms Tebliği’nin koyduğu yasak altında bulunan Luther’in Speyer’de bulunmasına izin verilmemişti; fakat onun yerini, Allah’ın kendi davasını bu acil durumda savunmak üzere yetiştirdiği, çalışma arkadaşları ve prensler almıştı. Luther’in eski koruyucusu, asil Saksonyalı Friedrich öldüğü için onu artık koruyamıyordu; fakat kardeşi ve halefi Dük Johann Reform’a sevinçle kucak açmıştı ve barış yanlısı olmasına rağmen, imanın yararına olan tüm konularda büyük enerji ve cesaret gösteriyordu. BM18 210.3

Rahipler, Reform’u kabul eden eyaletlerin Roma’nın hakimiyetine kesin olarak boyun eğmelerini talep ettiler. Öte yandan Reformcular ise, daha önceden verilmiş olan özgürlüklerine sahip çıktılar. Allah’ın sözünü büyük bir sevinçle kabul etmiş olan eyaletleri Roma’nın tekrar kendi denetimi altına almasına razı gelemezlerdi. BM18 211.1

Sonunda bir uzlaşma yolu olarak, Reform’un henüz tesis edilmediği yerlerde Worms Tebliği’nin katı bir şekilde uygulanması teklif edildi; ayrıca “insanların bu fermandan ayrıldığı ve isyan tehlikesi olmadan buna itaat edemeyecekleri yerlerde, en azından yeni reformların yapılmamasını, tartışmalı konulara değinilmemesini, Aşai Rabbani ayininin kutlanmasına karşı çıkılmamasını, hiçbir Roma Katoliğinin Luteryenliği kabul etmesine izin verilmemesini” istediler.—a.g.e., 13. kitap, 5. bölüm. Bu yasa, papalık yanlısı rahipler ile piskoposları son derece memnun edecek bir şekilde Kurultaydan geçti. BM18 211.2

Bu tebliğ uygulamaya konulsaydı, “Reform ne... henüz bilinmediği yerlere yayılabilirdi, ne de... halihazırda mevcut bulunduğu yerlerde sağlam temeller üzerinde tesis edilebilirdi.”—a.g.e., 13. kitap, 5. bölüm. Konuşma özgürlüğü engellenecekti. Hiç kimsenin ihtida etmesine izin verilmeyecekti. Üstelik bu kısıtlamalar ve yasaklara Reform yanlılarının en kısa zamanda itaat etmeleri gerekiyordu. Dünyanın umutları sönmek üzere gibi görünüyordu. “Roma hiyerarşisinin yeniden kurulması... eski kötülükleri kesinlikle geri getirecekti;” ayrıca bağnazlık ve anlaşmazlık sayesinde, “halihazırda bu kadar şiddetli biçimde sarsılmış olan işin yıkımını tamamlamak” için rahatlıkla fırsat bulunacaktı.—a.g.e., 13. kitap, 5. bölüm. BM18 211.3

Müjdeciler danışmak için bir araya geldiklerinde, boş bir umutsuzlukla birbirlerine baktılar. Her biri, diğerine şu soruyu sordu: “Ne yapmalı?” Dünya için önemli konular tehlikedeydi. “Reform önderleri teslim olmalı ve tebliği kabul etmeli mi? Reformcular, gerçekten de muazzam olan bu krizde, kendilerini ne kadar da kolaylıkla yanlış bir yola sokabilirlerdi! Teslimiyet için ne kadar da çok makul mazeret ve geçerli neden bulabilirlerdi! Luther yanlısı prenslere dinlerini özgürce uygulama güvencesi verilmişti. Bu lütuf, yasanın geçmesinden önce tebaalarından reform görüşlerini benimseyen herkese de bahşedilmişti. Bu kadarı onları tatmin etmeli miydi? Teslimiyet kim bilir ne kadar çok tehlikeyi önleyecekti! Karşıtlık kim bilir hangi bilinmeyen tehlikelere ve çatışmalara maruz kalmalarına neden olacaktı! Geleceğin hangi fırsatları getireceğini kim bilebilirdi? Barışı kucaklayalım; Roma’nın uzattığı zeytin dalını alalım ve Almanya’nın yaralarını saralım. Böylesi tezlerle, Reformcular çok kısa bir sürede davalarının çöküşünü kesinlikle gerçekleştirecek olan bir yol tutmalarını haklı göstermiş olacaklardı. BM18 212.1

“Neyse ki, bu anlaşmanın dayandığı ilkeye baktılar ve imanla hareket ettiler. Bu ilke neydi? Roma’nın vicdanı zorlama ve serbest araştırmayı yasaklama hakkıydı. Peki kendileri ve Protestan tebaaları din özgürlüğünden yararlanmayacaklar mıydı? Evet, anlaşmada özellikle öngörülmüş bir lütuf olarak, fakat bir hak olarak değil. Bu anlaşmanın dışındaki herkes için ise, otoritenin büyük ilkesi hüküm sürecekti; vicdan mahkemeye alınmayacaktı; Roma yanılmaz hakimdi ve kendisine itaat edilmesi gerekiyordu. Önerilen anlaşmanın kabulü, din özgürlüğünün yeniden yapılandırılan Saksonya’ya mahsus olması gerektiğinin fiilen kabulü demek olacaktı; Hristiyan aleminin geri kalanına gelince, serbest araştırma ve yenilenen imanı kabul etmek suçtu ve zindan ve kazıkla cezalandırılmalıydı. Din özgürlüğünün bölgeselleştirilmesine razı gelmeli miydiler? Reform’un son mühtedisini kazandığının, son toprağını fethettiğinin ve Roma şu dakikada her nerede etki sahibi ise, oradaki egemenliğinin süreceğinin ilan edilmesine izin vermeli miydiler? Reformcular, bu anlaşma gereğince papalığın denetimindeki topraklarda hayatlarını yitirecek olan yüzlerce ve binlerce kişinin kanından masum olduklarını iddia edebilirler miydi? Bu, o yüce saatte, müjdenin davasına ve Hristiyanlığın özgürlüklerine ihanet olurdu.”—Wylie, 9. kitap, 15. bölüm. Bunun yerine “her şeyi, ülkelerini, taçlarını, hayatlarını bile feda etmeyi” tercih ederlerdi.—D’Aubigne, 13. kitap, 5. bölüm. BM18 212.2

Prensler, “Bu fermanı reddedelim” dediler. “Vicdanla ilgili konularda çoğunluğun yetkisi yoktur.” Temsilciler açıklama yaptı: “İmparatorluğun içinde bulunduğu huzur ortamını 1526 fermanına borçluyuz: bunun iptal edilmesi Almanya’yı sorunlarla dolduracak ve bölünmesine neden olacaktır. Kurultay, konsey toplanıncaya dek, din özgürlüğünü korumaktan başka bir şey yapamaz.”—a.g.e., 13. kitap, 5. bölüm. Vicdan özgürlüğünün korunması devletin görevidir, bu da din konusunda yetkisinin sınırıdır. Mülki idare aracılığıyla dinsel uygulamaları düzenlemeye ya da zorla kabul ettirmeye çalışan her laik hükümet, müjdeci Hristiyanların asil bir şekilde mücadelesini verdiği ilkeyi feda etmektedir. BM18 213.1

Papalık yanlıları “cüretkâr inatçılık” diye niteledikleri yaklaşımı bastırmaya karar verdiler. Reform’un destekçileri arasında bölünmeler meydana getirmeye ve lehinde açıkça görüş bildirmemiş olan herkesin gözünü korkutmaya çalışarak işe başladılar. Sonunda özgür kentlerin temsilcileri Kurultayın huzuruna çağrıldı ve önerinin hükümlerini kabul edip etmediklerini bildirmeleri istendi. Erteleme talep ettiler, fakat boşunaydı. Bildirmeye sıra geldiğinde, neredeyse yarısı Reformcuların yanında yer aldı. Bu şekilde vicdan özgürlüğünü ve kişisel karar verme hakkını feda etmeyi reddedenler, bu duruşlarının onları gelecekte eleştiriye, kınamaya ve zulme maruz bırakacağını çok iyi biliyorlardı. Vekillerden biri şöyle dedi: “Ya Allah’ın sözünü inkâr etmeli, ya da yakılmalıyız.”—a.g.e., 13. kitap, 5. bölüm. BM18 213.2

İmparatorun Kurultaydaki temsilcisi olan Kral Ferdinand, prenslerin fermanı kabul etmeye ve uygulamaya ikna edilmemesi halinde fermanın ciddi bölünmelere yol açacağını gördü. Bu nedenle, böyle kişilere karşı güç kullanmanın onları ancak daha kararlı hale getireceğini bilerek, ikna sanatını denedi. “Prenslere fermanı kabul etmeleri için yalvararak, onlara imparatorun kendilerinden son derece memnun olacağı güvencesini verdi.” Fakat bu sadık adamlar, dünyasal hükümdarların yetkisinin üzerinde olan bir Yetki kaynağını tanıyorlardı, bu nedenle sükunetle şu yanıtı verdiler: “Barışın korunmasına ve Allah’ın yüceltilmesine katkıda bulunacak her şeyde imparatora itaat edeceğiz.”—a.g.e., 13. kitap, 5. bölüm. BM18 214.1

Kral en sonunda, Kurultayın huzurunda seçici prense ve dostlarına tebliğin “imparatorluk fermanı olarak yeniden düzenleneceğini” ve “kendilerine kalan tek yolun çoğunluğa uymak olduğunu” ilan etti. Bu sözleri söyledikten sonra, Reformculara hiçbir müzakere ve yanıt fırsatı vermeden toplantıdan çekildi. “Krala geri dönmesini rica eden bir heyeti boş yere gönderdiler.” İtirazlarına yalnızca şu yanıtı verdi: “Bu konuda karar verilmiştir; yapılacak tek şey boyun eğmektir”—a.g.e., 13. kitap, 5. bölüm. BM18 214.2

İmparatorluk grubundakiler, Hristiyan prenslerin Kutsal Yazılar’ı insanî öğretilerden ve gerekliliklerden üstün tutacaklarına emindiler; ve bu ilkenin kabul edildiği her yerde, papalığın eninde sonunda devrileceğini biliyorlardı. Fakat, kendi zamanlarından beri binlercesinin yaptığı gibi, yalnızca “görünen şeylere” bakarak, kendilerini imparatorluğun ve papalığın davasının güçlü, Reformcuların davasının ise zayıf olduğuna inandırdılar. Reformcular yalnızca insanî yardıma bel bağlamış olsalardı, papalık yanlılarının zannettiği gibi güçsüz olurlardı. Fakat sayıca az ve Roma’yla ihtilaf halinde olmalarına rağmen, onların kendi gücü vardı. “Kurultayın raporuna karşı Allah’ın sözüne, imparator Şarlken’e karşı ise kralların Kralı ve rablerin Rabbi olan İsa Mesih’e” başvuruyorlardı.—a.g.e., 13. kitap, 6. bölüm. BM18 214.3

Ferdinand onların vicdani kanaatlerini göz önünde bulundurmayı reddettiğinden, prensler onun yokluğunu önemsememeye ve Protestolarını gecikmeden ulusal konseye getirmeye karar verdiler. Bu amaçla ciddi bir bildiri hazırlandı ve Kurultaya sunuldu: BM18 215.1

“İşbu belge ile, tek Yaratıcımız, Koruyucumuz ve Kurtarıcımız olan ve bir gün bizim Yargıcımız olacak olan Allah’ın ve tüm insanlar ile yaratılmış tüm varlıkların huzurunda, kendimiz ve halkımız adına, teklif edilen fermanda Allah’a, O’nun kutsal sözüne, vicdanımıza ve canlarımızın kurtuluşuna aykırı olan hiçbir şeyi kabul etmeyeceğimizi ve bunlara hiçbir şekilde itaat etmeyeceğimizi beyan ederiz.” BM18 215.2

“Bu tebliği onaylamak mı! Her Şeye Gücü Yeten Allah’ın bir insanı kendi bilgisine çağırdığı zaman, bu insanın yine de Allah’ın bilgisini alamayacağını iddia ediyoruz!” “Allah’ın sözüne uygun olandan başka, kesin bir öğreti yoktur... Rab, başka her türlü doktrinin öğretilmesini yasaklar... Kutsal Yazılar, kendi içindeki diğer ayetler ve daha açık metinler ile açıklanmalıdır... bu Kutsal Kitap, Hristiyan için her şeyde gereklidir, anlayışı kolaydır ve karanlığı dağıtmak için hazırlanmıştır. Allah’ın lütfu ile, O’nun Eski ve Yeni Ahit kitaplarında bulunan yegâne sözünü, içine ona aykırı olan herhangi bir şeyi katmadan pak ve has olarak vaaz etmeyi korumaya kararlıyız. Bu söz tek gerçektir; tüm öğretinin ve tüm hayatın kesin kuralıdır ve bizi asla yüzüstü bırakmaz ve aldatmaz. Bu temel üzerine inşa eden kimse cehennemin tüm güçlerine karşı duracaktır, ona karşı kurulan tüm insanî boş düzenler ise Allah’ın önünde düşeceklerdir.” BM18 215.3

“Bu nedenle, üzerimize yüklenen boyunduruğu reddediyoruz.” “Aynı zamanda majesteleri imparatorun bize, Allah’ı her şeyden çok seven Hristiyan prenslere layık şekilde davranmasını bekliyoruz; hem ona, hem de siz saygıdeğer lordlara, haklı ve meşru görevimiz olan tüm sevgiyi ve itaati göstermeye hazır olduğumuzu bildiriyoruz.”—a.g.e., 13. kitap, 6. bölüm. BM18 215.4

Bu sözler Kurultay üzerinde derin bir etki bıraktı. Çoğunluk, protestocuların cesaretinden hayrete düşerek endişeye kapıldı. Gelecek onlara fırtınalı ve belirsiz görünüyordu. Anlaşmazlık, çatışma ve kan dökülmesi kaçınılmaz görünüyordu. Fakat davalarının haklılığından emin olan Reformcular, Her Şeye Kadir Olan’ın gücüne yaslanarak, “cesaret ve kararlılıkla doluydular.” BM18 216.1

“Bu ünlü Protesto’da yer alan ilkeler... Protestanlığın özünü meydana getirir. Bu Protesto, iman konularında insanların iki büyük kötülüğüne karşı çıkmaktadır: birincisi, kamu hakimlerinin müdahalesi, ikincisi ise kilisenin keyfi yetkisi. Bu kötülüklerin yerine, Protestanlık vicdanın gücünü kamu hakiminin, Allah’ın sözünün yetkisini ise görülür kilisenin üzerine koyar. İlk olarak, ilahî konularda dünyasal gücü reddeder ve peygamberler ile elçilerin dilinden ‘İnsanlardan çok, Tanrı’nın sözünü dinlemek gerek' 1 der. Beşinci Karl’ın tacının huzurunda, İsa Mesih’in tacını yüceltir. Fakat daha ileri gider: insanların tüm öğretilerinin Allah’ın öğütlerine tabi olması ilkesini ortaya koyar.”—a.g.e., 13. kitap, 6. bölüm. Protestocular ayrıca gerçeğe dair kanaatlerini serbestçe ifade etme haklarını tekrarladılar. Allah’ın sözünün sunduğu şeye iman ve itaat etmekle kalmayacaklar, bunu öğreteceklerdi de, ayrıca rahibin ve kamu hakiminin müdahale etme hakkını reddettiler. Speyer Protestosu dinsel hoşgörüsüzlüğe karşı ciddi bir tanıklıktı ve tüm insanların Allah’a kendi vicdanlarının emrettiği şekilde ibadet etme hakkının bir bildirisiydi. BM18 216.2

Duyuru yapılmıştı. Binlerce kişinin hafızasına ve gökteki kitaplara yazılmıştı, oradan hiçbir insanî çaba bunları silemezdi. Almanya’daki tüm müjdeciler Protesto’yu imanlarının ifadesi olarak kabul ettiler. Her yerde insanlar bu bildiriyi yeni ve daha iyi bir dönemin vaadi olarak gördü. Prenslerden biri Speyer Protestanlarına şöyle dedi: “Size gayretle, özgürce ve korkusuzca ikrarda bulunma lütfunu bağışlayan Her Şeye Kadir Allah, sonsuzluk gününe dek sizi bu Hristiyan kararlılığında korusun.”—a.g.e., 13. kitap, 6. bölüm. BM18 216.3

Reform, belli bir derecede başarı kazandıktan sonra dünyanın beğenisini kazanmak için zamana uymaya razı gelseydi, Allah’a ve kendisine sadakatsizlik etmiş olur ve böylelikle kendi yıkımını getirirdi. Bu asil Reformcuların deneyimi, sonraki tüm çağlar için bir ders içermektedir. Şeytan’ın Allah’a ve O’nun sözüne karşı çalışma biçimi değişmemiştir; o, Kutsal Yazılar’ın yaşam kılavuzu yapılmasına bugün de on altıncı yüzyılda olduğu kadar karşıdır. Günümüzde onların öğretilerinden ve temel ilkelerinden büyük bir sapma yaşanmaktadır, bu nedenle Protestanlığın önemli ilkesine iman ve vazife düstur olarak yalnızca ve yalnızca Kutsal Kitap’adönüşe ihtiyaç vardır. Şeytan, din özgürlüğünü yok etmek için denetimi altındaki tüm araçlarla çalışmaya devam etmektedir. Speyer protestocularının reddettiği Hristiyanlık karşıtı güç, şimdi yenilenmiş bir gayretle, kaybettiği üstünlüğü yeniden kurmaya çalışmaktadır. Reform’un o krizinde sergilenen, Allah’ın sözüne aynı değişmez bağlılık, bugün tek yenilenme umududur. BM18 217.1

Protestanlar için tehlike işaretleri görülüyordu; ayrıca, ilahî elin sadıkları korumak üzere uzandığına dair işaretler de vardı. İşte bu sıralarda “Melanchthon, dostu Simon Grynaeus’u Speyer sokaklarından Ren’e doğru götürerek, onu nehri geçmeye zorladı. Grynaeus bu telaştan hayrete düştü. Melanchthon, ‘Karşıma ciddi ve ağırbaşlı bir havaya sahip, ancak tanımadığım yaşlı bir adam çıktı’ dedi, ‘ve bana çok kısa bir süre içinde Ferdinand’ın Grynaeus’u tutuklamak üzere kolluk kuvvetlerini göndereceğini söyledi.’ ” BM18 217.2

Gün içinde, önde gelen papalık yanlısı doktorlardan Faber bir vaazında Grynaeus’u ifşa etmiş, kapanışta da “bir takım iğrenç suçları” savunduğu gerekçesiyle onu kınamıştı. “Faber öfkesini gizledi, fakat hemen ardından krala başvurarak, He idelbergli ısrarcı profesör aleyhine bir emir çıkartmasını sağladı. Melanchthon, Allah’ın kutsal meleklerinden birini dostunu uyarmak üzere önceden göndererek onu kurtardığından şüphe etmiyordu. BM18 217.3

“Ren kıyısında hareketsiz durarak, nehrin suları Grynaeus’u kendisine zulmedenlerin elinden kurtarıncaya dek bekledi. Melanchthon onu diğer kıyıda gördüğünde ‘Sonunda’ diye haykırdı, ‘sonunda masumların kanına susayanların zalim dişlerinden kurtuldu.’ Melanchthon evine döndüğünde, kendisine, Grynaeus’u arayan memurların evinin altını üstüne getirdikleri bildirildi”—a.g.e., 13. kitap, 6. bölüm. BM18 218.1

Reform, dünyanın kudretli kişilerinin önünde daha da ön plana çıkacaktı. Kral Ferdinand müjdeci prensleri dinlemeyi reddetti; fakat onlara davalarını imparatorun ve kilise ile devlet önde gelenlerinden oluşan bir topluluğun huzurunda sunma fırsatı verilecekti. Şarlken, imparatorluğu karıştıran anlaşmazlıkları yatıştırmak üzere, Speyer Protestosu’nun ertesi yılında Augsburg’da bir kurultay düzenleyerek, bizzat kendisinin başkanlık etmeyi amaçladığını ilan etti. Protestan önderler oraya çağrıldılar. BM18 218.2

Reform’u büyük tehlikeler tehdit ediyordu; fakat savunucuları, davalarını halen Allah’a emanet ediyor ve müjdeye kararlılıkla sadık kalmaya söz veriyorlardı. Saksonya seçici prensinin danışmanları, kendisini Kurultaya katılmamaya teşvik ettiler. İmparatorun prensleri tuzağa sürüklemek için katılmalarını istediğini söylediler. “Güçlü bir düşmanla birlikte bir kentin duvarları içine kapanmak her şeyi riske atmak demek değil mi?” Fakat diğerleri cesaretle ilan ettiler: “Yeter ki prensler cesaretle davransınlar, böylece Allah’ın davası kurtulur.” Luther, “Allah sadıktır; bizi terk etmez” dedi.—a.g.e., 14. kitap, 2. bölüm. Seçici prens, maiyetiyle birlikte Augsburg’a doğru yola çıktı. Herkes onu tehdit eden tehlikelerin farkındaydı, pek çoğu da yüzlerinde keder ve kalplerinde sıkıntı ile ilerliyordu. Ancak onlara Coburg’a dek eşlik eden Luther, bu yolculukta yazdığı “Allah Bize Sağlam Kale” ilahisini söyleyerek, çökmekte olan imanlarını canlandırdı. İlham veren ezgilerin sesiyle, pek çok endişeli önsezi dağıldı, pek çok ağırlaşmış kalp hafifledi. BM18 218.3

Yenilenme yanlısı prensler görüşlerini sistematik bir biçimde açıklamaya karar verdiler, bunları Kutsal Yazılar’dan delillerle Kurultaya sunacaklardı; hazırlanması görevi ise Luther, Melanchthon ve çalışma arkadaşlarına verildi. Bu İkrar, Protestanlar tarafından imanlarının açıklaması olarak kabul gördü ve bu önemli belgeyi imzalamak üzere bir araya geldiler. Ciddi ve sıkıntılı bir zamandı. Reformcular davalarının siyasi sorunlara karıştırılmasından endişe ediyorlardı; Reform’un Allah’ın sözünden kaynaklanmayan hiçbir etki kullanmaması gerektiğini düşünüyorlardı. Hristiyan prensler İkrar’ı imzalamak üzere geldiklerinde, Melanchthon araya girerek şöyle dedi: “Bu konuları teklif etmek ilahiyatçılara ve din görevlilerine aittir; dünyanın kudretli kişilerinin yetkisini diğer konulara saklayalım.” Saksonya Kralı Johann, “Beni bunun dışında bırakmanızdan Allah korusun” diye yanıtladı, “Tacım konusunda endişeye düşmeden, doğru olanı yapmaya kararlıyım. Rabb’i ikrar etmeyi arzuluyorum. Seçici prenslik şapkam ve kürküm benim için İsa Mesih’in haçı kadar değerli değil.” Bu sözleri söyledikten sonra adını yazdı. Başka bir prens kalemi alarak şunları söyledi: “Rabbim İsa Mesih’in şerefi için gerekirse... mal varlığımı ve hatta canımı geride bırakmaya hazırım.” “Bu İkrarda yer alan öğretilerden başkasını kabul etmektense” diyerek devam etti, “tebaamı ve topraklarımı bırakmayı, değneğimi alarak atalarımın ülkesinden ayrılmayı tercih ederim.”—a.g.e., 14. kitap, 6. bölüm. Bu Allah adamlarının imanı ve cesareti işte böyleydi. BM18 219.1

İmparatorun huzuruna çıkmak için belirlenen zaman geldi. Tahtına oturan ve etrafı seçiciler ve prenslerle çevrili olan Şarlken, Protestan Reformculara kulak verdi. İman ikrarları okundu. O saygın toplulukta, müjdenin gerçekleri açıkça ortaya kondu ve papalık kilisesinin yanılgılarına işaret edildi. O güne haklı olarak “Reform’un en büyük günü ve Hristiyanlık ve insanlık tarihinin en görkemli günlerinden biri” denildi.—a.g.e., 14. kitap, 7. bölüm. BM18 219.2

Wittenbergli keşişin Worms’da ulusal konseyin huzuruna çıkmasının üzerinden sadece birkaç yıl geçmişti. Şimdi onun yerinde imparatorluğun en asil ve en güçlü prensleri vardı. Luther’in Augsburg’a gelmesi yasaklanmıştı, fakat sözleriyle ve dualarıyla orada bulunuyordu. “Mesih’in böylesi şerefli savunucular ve böyle görkemli bir topluluk tarafından alenen yüceltildiği zamanı görecek kadar yaşadığıma son derece memnunum” diye yazdı.—a.g.e., 14. kitap, 7. bölüm. Böylece Kutsal Yazı’nın sözü yerine geldi: “Kralların önünde senin öğütlerinden söz edece[ğim]” (Mezmur 119:46). BM18 220.1

Pavlus’un zamanında, uğruna hapse girdiği müjde, imparatorluk başkentinde prenslerin ve asillerin huzuruna bu şekilde getirilmişti. Bu olayda da, imparatorun kürsüden vaaz edilmesini yasakladığı gerçek, saraydan ilan edildi; pek çok kişinin hizmetçilerin bile duymasının uygun olmadığını düşündüğü şeyler, imparatorluk yöneticileri ve soyluları tarafından hayretle duyuldu. Dinleyiciler krallar ile önde gelenler, vaizler taç sahibi prensler, vaaz ise Allah’ın muazzam gerçeğiydi. Bir yazar, “Elçilerin döneminden beri bundan daha büyük bir çalışma ya da daha muhteşem bir ikrar olmamıştır” dedi.—D’Aubigne, 14. kitap, 7. bölüm. BM18 220.2

Papalık yanlısı bir piskopos, “Luther yanlılarının söyledikleri her şey doğru; bunları inkâr edemeyiz” diye itirafta bulundu. Bir başkası, Dr. Eck’e, “Seçici prens ile yandaşlarının duyurduğu İkrar’ı sağlam kanıtlarla çürütebilir misiniz?” diye sordu. Cevap, “Elçilerin ve peygamberlerin yazılarıyla, hayır; ancak babaların ve konseylerin yazılarıyla, evet!” oldu. Soruyu soran, “Anlıyorum” diye karşılık verdi. “Size göre, Luther yanlıları Kutsal Yazılar’ın içinde, biz ise dışındayız.”—a.g.e., 14. kitap, 8. bölüm. BM18 220.3

Almanya prenslerinden bazıları yenilenen imana kazanıldı. İmparatorun kendisi, Protestanların makalelerinin gerçekten başka bir şey olmadığını ilan etti. İkrar birçok dile çevrilerek tüm Avrupa’ya yayıldı, sonraki nesillerde ise imanlarının açıklaması olarak milyonlarca kişi tarafından kabul edildi. BM18 221.1

Allah’ın sadık hizmetkârları zahmetli çalışmayı tek başlarına sürdürmüyorlardı. Göksel yerlerdeki yönetimlerin, hükümranlıkların ve kötülüğün ruhsal ordularının onlara karşı birlik olmalarına rağmen, Rab halkını terk etmedi. Gözleri açılabilseydi, ilahî mevcudiyetin ve yardımın kanıtını, eski zaman peygamberlerinden birine gösterildiği gibi belirgin bir şekilde görebilirlerdi. Elişa’nın uşağı efendisine etraflarını saran ve tüm kaçma imkânlarını ortadan kaldıran düşman ordusunu gösterdiğinde, peygamber şöyle dua etmişti: “Ya RAB, lütfen onun gözlerini aç, görsün!” (2. Krallar 6:17). İşte, dağ ateşten arabalar ve atlarla doluydu, göğün ordusu Allah adamını korumak üzere mevzilenmişti. Melekler, Reform davasında çalışan işçileri de böyle korudular. BM18 221.2

Luther’in en kararlı şekilde savunduğu ilkelerden biri, Reform’u desteklemek için hiçbir şekilde dünyasal güce başvurulmaması ve savunmak için silahlardan faydalanılmaması gerekliliğiydi. Müjdenin imparatorluğun prensleri tarafından ikrar edilmesinden sevinç duyuyordu; ancak bir savunma birliği oluşturmayı önerdiklerinde, “müjdenin öğretisi yalnızca Allah tarafından savunulmalıdır... İnsanlar işe ne kadar az karışırlarsa, Allah’ın onun lehine müdahalesi o kadar çarpıcı olur. Öne sürülen bütün siyasal önlemler, onun gözünde gereksiz korkulara ve günahlı bir güvensizliğe atfedilebilecek şeylerdi” demişti.—D’Aubigne, Londra baskısı, 10. kitap, 14. bölüm. BM18 221.3

Güçlü düşmanlar yenilenen imanı yıkmak için birleştiklerinde ve ona karşı binlerce kılıç çekilmek üzereyken, Luther şunları yazdı: “Şeytan öfkesini ortaya koyuyor; tanrısız papalar düzen kuruyor; biz de savaş tehdidi altındayız. İnsanları iman ve dua ile, Rabb’in tahtının önünde cesaretle durmaya çağırın, öyle ki, Allah’ın Ruhu’nun yenilgiye uğrattığı düşmanlarımız, barışa mecbur kalsınlar. Başlıca ihtiyacımız, başlıca emeğimiz duadır; insanlar şimdi kılıcın keskin kenarına ve Şeytan’ın öfkesine maruz kaldıklarını bilsin ve dua etsinler.”—D’Aubigne, 10. kitap, 14. bölüm. BM18 221.4

Tekrar, daha sonraki bir tarihte, yenilenme yanlısı prenslerin tasarladığı birlik hakkında, Luther bu savaşta kullanılacak tek silahın “Ruh’un kılıcı” olması gerektiğini bildirdi. Saksonya seçici prensine şunları yazdı: “Önerilen ittifakı vicdanımız rahat olarak onaylayamayız. Müjdemizin bir damla dahi kan döktüğünü görmektense on kez ölmeyi tercih ederiz. Bizim payımıza düşen, kesime götürülen kuzular gibi olmaktır. Mesih’in çarmıhı taşınmalıdır. Ekselansları korkusuz olsun. Dualarımızla, tüm düşmanlarımızın övünmeleriyle yapabileceğinden daha çok şey gerçekleştireceğiz. Yalnızca, ellerinizin kardeşlerinizin kanıyla kirlenmesine izin vermeyin. İmparator bizim onun mahkemelerine teslim edilmemizi isterse, çıkmaya hazırız. İmanımızı savunamazsınız: her bir kimse riski ve tehlikesi kendisine ait olarak inanmalıdır.”—a.g.e., 14. kitap, 1. bölüm. BM18 222.1

Gizli dua yerinden, Büyük Reform ile dünyayı sarsan güç geldi. Orada, Rabb’in hizmetkârları kutsal bir sükunetle ayaklarını O’nun vaatlerinin kayası üzerine basıyorlardı. Luther, Augsburg’daki mücadele sırasında “en az üç saatini duaya ayırmadığı bir gün geçirmedi ve bu saatler çalışmak için en uygun olan saatlerden seçiliyordu.” Odasına kapanarak, ruhunu “bir insan dostuyla konuşur gibi, hayranlık, korku ve ümit dolu sözlerle” Allah’ın önüne döküyordu. “Biliyorum ki Sen bizim Babamız ve Allahımız’sın” dedi, “ve çocuklarına zulmedenleri darmadağın edeceksin; zira Sen bizim için kendini tehlikeye attın. Bu konu tamamen Sana ait ve biz ancak Senin yönlendirmenle bu işe giriştik. Öyleyse, ey Baba, bizi savun!”—a.g.e., 14. kitap, 6. bölüm. BM18 222.2

Endişe ve korkunun yükü altında ezilen Melanchthon’a şunları yazdı: “Mesih’te lütuf ve selamet olsun - Mesih’te diyorum, dünyada değil. Amin. Seni yiyip bitiren aşırı kaygılardan son derece büyük bir nefretle nefret ediyorum. Dava haklı değilse, bırak; dava haklı ise, bize korkusuzca uyumamızı emreden Kişi’nin vaatlerini neden yalanlayalım? ... Mesih, adalet ve gerçek işinde eksik kalmayacaktır. O yaşıyor, O hüküm sürüyor; öyleyse neden korkacağız?”—a.g.e., 14. kitap, 6. bölüm. BM18 222.3

Allah hizmetkârlarının feryatlarını işitti. Prenslere ve din görevlilerine, gerçeği bu dünyanın karanlığının önderlerine karşı savunmak için lütuf ve cesaret verdi. Rab şöyle diyor: “İşte, Siyon’a bir taş, seçkin, değerli bir köşe taşı koyuyorum. O’na iman eden hiç utandırılmayacak” (1. Petrus 2:6). Protestan Reformcular Mesih üzerine inşa etmişlerdi ve cehennemin kapıları onlara karşı direnemeyecekti.   BM18 223.1