Büyük Mücadele

11/45

8.—LUTHER KURULTAYIN ÖNÜNDE

Almanya tahtına yeni bir imparator, 5. Karl (Şarlken) çıkmıştı ve Roma’nın temsilcileri tebriklerini sunmak ve hükümdarı gücünü Reform’un aleyhine kullanmaya teşvik etmek üzere koşturdular. Öte yandan, Şarlken’in tahtını büyük ölçüde kendisine borçlu olduğu Saksonya seçici prensi, Luther’e kendisini savunma hakkı vermeden kendisine karşı hiçbir işlemde bulunmamasını rica etti. İmparator bu nedenle büyük bir şaşkınlık ve utanç içinde kaldı. Papalık yanlıları Luther’i ölüme gönderecek olan bir imparatorluk tebliğinden daha azıyla yetinmeyeceklerdi. Seçici prens, “ne majestelerinin ne de başka birisinin Luther’in yazılarının çürütüldüğünü kanıtlayamadığını” kararlılıkla bildirdi; bu nedenle “eğitimli, dindar ve tarafsız yargıçların huzurunda kendisini savunabilmesi için Dr. Luther’e emniyet güvencesi verilmesini” talep etti.—D’Aubigne, 6. kitap, 11. bölüm. BM18 153.1

Tüm tarafların gözü şimdi, Şarlken’in tahta çıkmasından kısa bir süre sonra Worms’da toplanan Alman eyaletleri toplantısına çevrilmişti. Bu ulusal konseyde ele alınacak önemli siyasi sorunlar ve görüşler vardı; Almanya prensleri ilk kez genç hükümdarlarıyla müzakereli bir toplantıda bir araya geleceklerdi. Memleketin dört bir yanından gelen kilise ve devlet ileri gelenleri toplanmıştı. Asil, güçlü ve kalıtsal haklarına düşkün dünyasal önderler; mevki ve güç bakımından üstünlüklerinin bilincinde olmanın heyecanıyla dolu görkemli rahipler; azametli şövalyeler ve onların silahlı uşakları; ve uzak yabancı ülkelerden gelen elçiler, tümü Worms’da toplanmışlardı. Ancak bu geniş toplulukta en fazla ilgiyi uyandıran konu, Sakson Reformcu’nun davasıydı. BM18 153.2

Şarlken, seçici prense önceden Luther’i kendisiyle birlikte Kurultaya getirmesini emretmiş, ayrıca ona koruma güvencesi ve tartışmalı konularda yetkin kişilerle serbest müzakere edebilmesi sözü vermişti. Luther imparatorun huzuruna çıkacağı için heyecanlıydı. Sağlığı o sırada çok bozulmuştu; yine de seçici prense şunları yazdı: “Worms’a sağlıklı bir halde gidemezsem, hasta halimle götürsünler. Zira imparator beni çağırıyorsa, bunun Allah’tan bizzat gelen bir çağrı olduğundan şüphe etmem. Bana karşı şiddete başvurmak isterlerse, ki bu çok muhtemeldir (zira benim huzura çıkmamı emretmeleri, öğrenme arzularından dolayı değildir), konuyu Rabb’in ellerine bırakırım. Üç genç adamı kızgın fırının içinde koruyan 1Kişi halen yaşamakta ve hüküm sürmektedir. O beni kurtarmazsa, hayatımın önemi yok demektir. Sadece müjdenin kötülerin aşağılamalarına maruz kalmasını önleyelim ve bunda başarılı olmalarından korkarak gerekirse bunun için kanımızı dökelim. Herkesin kurtuluşuna yaşamamın mı, yoksa ölmemin mi en büyük katkıyı sağlayacağına karar vermek bana düşmez. Benden her şeyi bekleyebilirsiniz . kaçmak ve sözümden dönmek dışında. Kaçmaya gelince kaçamam, geri adım ise hiç atamam.”—a.g.e., 7. kitap, 1. bölüm. BM18 154.1

Worms’da Luther’in Kurultayın huzuruna çıkacağı haberi yayıldığında, havaya bir heyecan dalgası hakim oldu. Davanın özellikle emanet edildiği papalık temsilcisi Aleander telaşa kapılıp öfkelendi. Bunun sonucunun papalık açısından felaket olacağını gördü. Papanın zaten mahkûmiyet kararını verdiği bir davanın yeniden ele alınması, yüce papanın yetkisine gölge düşürmek anlamına gelecekti. Üstelik bu adamın belagatli ve güçlü iddialarının, birçok prensin papanın davasından dönmesine neden olabileceğinden endişe ediyordu. Bu nedenle ivedilikle Şarlken’e giderek Luther’in Worms’da huzura alınmasına karşı çıktı. Bu sıralarda Luther’in aforoz edildiğini bildiren ferman çıkarıldı; bu durum, temsilcinin açıklamalarıyla bir araya geldiğinde, imparatoru boyun eğmeye zorladı. Seçici prense yazarak, Luther’in geri adım atmaması halinde Wittenberg’de kalması gerektiğini bildirdi. BM18 154.2

Bu zaferden tatmin olmayan Aleander, tüm gücü ve kurnazlığıyla çalışarak Luther’in mahkûm edilmesini sağlamaya uğraştı. Daha iyi bir davaya layık bir kararlılıkla konuyu prenslerin, piskoposların ve toplantının diğer katılımcılarının dikkatine sunarak, Reformcu’yu “kışkırtıcılık, isyan, kutsallara saygısızlık ve küfür” ile suçladı. Fakat temsilcinin sergilediği sertlik ve ihtiras, kendisini harekete geçiren ruhu açıkça ortaya koyuyordu. Genel görüş, “dindarca bir gayretten çok, nefret ve intikam duygusuyla hareket ettiği” yönündeydi.—a.g.e., 7. kitap, 1. bölüm. Kurultaydakilerin çoğunluğu Luther’in davasını desteklemeye her zamankinden çok yatkındı. BM18 155.1

Aleander daha büyük bir gayretle, imparatora papalık tebliğlerini uygulama görevini vurguladı. Ancak Almanya yasalarına göre bu, prenslerin mutabakatı sağlanmadan gerçekleştirilemezdi; sonunda temsilcinin usandırıcı ısrarından bıkan Şarlken, davasını Kurultaya sunmasını bildirdi. “Papalık elçisi için gurur verici bir gündü. Topluluk muazzam bir topluluktu: dava ise daha da büyüktü. Aleander... tüm kiliselerin anası ve efendisi olan Roma adına ricada bulunacaktı.” Bir araya toplanmış olan Hristiyan aleminin prenslerinin huzurunda, Petrus’un hükümranlığını kanıtlayacaktı. “Belagat yeteneğine sahipti ve günün şartlarından istifade etti. Roma’nın, mahkûm edilmesinden önce, en yetkin konuşmacısı tarafından en saygıdeğer mahkemenin huzurunda temsil edilmesi ve davasıni sunması Allah’ın takdiriydi.”—Wylie, 6. kitap, 4. bölüm. Reformcu’yu destekleyenler, birtakım şüphelerle, Aleander’in konuşmasının yaratacağı etkiyi beklemeye başladılar. Saksonya seçici prensi orada bulunmuyordu, fakat verdiği talimatla konsey üyelerinin bazıları katılarak papalık temsilcisinin konuşmasından notlar aldılar. BM18 155.2

Aleander, eğitiminin ve belagatinin bütün gücüyle, gerçeği yıkmak amacıyla üzerine yüklendi. Luther’i kilisenin ve devletin, ölülerin ve dirilerin, ruhban sınıfının ve sıradan halkın, konseylerin ve Hristiyan bireylerin düşmanı olarak göstererek, birbiri ardınca suçlamalarda bulundu. “Luther’in yanılgılarının yüz bin sapkını” ateşe göndermeye “yetecek kadar büyük” olduğunu ilan etti. BM18 156.1

Sonuç olarak yenilenen imanın bağlılarına karşı nefret uyandırmaya çalıştı: “Tüm bu Luther yanlıları nedir? Küstah eğitimciler, yozlaşmış rahipler, ahlaksız keşişler, cahil hukukçular ve alçalmış soylulardan oluşan bir güruh ve akıllarını çelerek saptırdıkları sıradan halktan oluşmaktadır. Katolikler onlardan sayıca, yetenekte ve güçte ne kadar daha üstündür! Bu şerefli kuruldan oybirliğiyle çıkacak olan karar, safları aydınlatacak, akılsızları uyaracak, kararsızların karar vermesini sağlayacak ve zayıfları güçlendirecektir.”—D’Aubigne, 7. kitap, 3. bölüm. BM18 156.2

Her çağda gerçeğin savunucularına böyle silahlarla saldırılmıştır. Aynı iddialar, yerleşik yanılgılara karşı Allah’ın sözünün açık ve doğrudan öğretilerini sunmaya cüret edenler karşısında halen öne sürülmektedir. Popüler bir iman arzulayanlar, “Bu yeni öğretileri duyuranlar da kim?” diye bağırmaktadır. “Fakir sınıftan, eğitimsiz bir avuç insan. Yine de gerçeğe sahip olduklarını ve Allah’ın seçilmiş halkı olduklarını iddia ediyorlar. Cahillerdir ve aldatılmışlardır. Bizim kilisemiz ise hem sayıca, hem de etkinlik bakımından ne kadar da üstündür! Aramızda ne kadar çok eğitimli ve büyük adamlar vardır! Ne kadar daha fazla güç bizim yanımızdadır!” Bunlar dünya üzerinde büyük etki bırakan iddialardır; ancak Reformcu’nun zamanında ne kadar inandırıcılıktan uzak iseler, günümüzde de inandırıcılıktan uzaktırlar. BM18 156.3

Reform, pek çok kişinin sandığı gibi, Luther’le sona ermedi. Bu dünyanın tarihinin sonuna kadar devam edecektir. Luther, Allah’ın kendisi üzerinde parlamasına izin verdiği ışığı başkalarına yansıtarak harika bir iş yapmıştır; ancak dünyaya verilecek olan ışığın tamamını almamıştır. O günden bugüne Kutsal Yazılar üzerinde sürekli olarak yeni ışık parlamakta, yeni hakikatler durmaksızın açılmaktadır. BM18 157.1

Temsilcinin konuşması Kurultay üzerinde derin bir etki bıraktı. Papalığın savunucusunu Allah’ın sözünün açık ve ikna edici gerçekleri ile yenilgiye uğratacak olan Luther mevcut değildi. Hiç kimse Reformcu’yu savunmaya çalışmadı. Yalnızca onu ve öğretilerini mahkûm etmek için değil, mümkünse sapkınlığı da kökünden söküp atmak için genel bir eğilim ortaya çıktı. Roma, davasını savunmak için en uygun fırsata kavuşmuştu. Kendisini haklı çıkarmak için söylenebilecek olan her şey söylenmişti. Fakat görünürde zafer olan şey, aslında bozgunun habercisiydi. Bundan böyle gerçek ile yanılgı arasındaki çelişki, mücadele açık bir savaşa dönüştüğü için, daha net olarak görülebilecekti. O günden itibaren Roma hiçbir zaman eskisi kadar güvende duramayacaktı. BM18 157.2

Kurultay üyelerinin çoğunluğu Luther’i Roma’nın intikamına teslim etmekte tereddüt etmeyecek olsa da, pek çoğu kilisedeki ahlaksızlığı görüyor ve buna çok üzülüyor, Alman halkının hiyerarşinin yozlaşması ve açgözlülüğü nedeniyle çektiği sıkıntıları gidermeyi arzuluyordu. Temsilci, papalığın egemenliğini en olumlu ışığın altında sunmuştu. Şimdi ise Rab, Kurultayın üyelerinden birini etkileyerek, papalığın zorbalığının etkilerini gerçek bir şekilde resmetmesini sağlıyordu. Saksonya Dükü George, prenslerin toplantısında asil bir dayanıklılıkla ayağa kalkarak, papalığın aldatmacalarını ve iğrençliklerini ve bunların korkunç sonuçlarını, dehşet verici bir kesinlikle açıkladı. Sözlerini şöyle tamamladı: BM18 157.3

“Bunlar, Roma’ya karşı yüksek sesle tanıklık eden suistimallerden bazılarıdır. Her türlü utanç duygusunu bir kenara bırakmışlar ve tek hedefleri... para, para ve paradır... öyle ki, gerçeği öğretmesi gereken vaizlerin ağızlarından yalandan başka bir şey çıkmıyor, üstelik bunlar yalnızca hoş görülmekle kalmıyor, bir de ödüllendiriliyorlar, zira yalanları ne kadar büyük olursa, kazançları da o kadar büyük oluyor. Böylesi zehirli sular işte bu bozuk kaynaktan akıyor. Sefahat açgözlülüğe dostluk eli uzatmaktadır. Yazık ki, bu kadar zavallı canı ebedî lanete itmekte olan, ruhban sınıfının neden olduğu bu rezalettir. Genel bir yenilenme hareketi başlamalıdır.”—a.g.e., 7. kitap, 4. bölüm. BM18 158.1

Papalığın suistimallerini Luther’in kendisi bile bundan daha yetkin ve güçlü bir şekilde kınayamazdı; konuşmacının Reformcu’nun kararlı bir düşmanı olması ise sözlerini daha da etkili hale getirmişti. BM18 158.2

Topluluğun gözleri açılsaydı, aralarında bulunan, yanılgının karanlığına doğru ışık huzmeleri tutan ve zihinlerle kalpleri gerçeği kabul etmek üzere açan, Allah’ın meleklerini göreceklerdi. Reformun karşıtlarını bile kontrol altında tutan, böylece tamamlanacak olan muazzam işin yolunu hazırlayan, gerçeğe ve hikmete sahip olan Allah’ının gücüydü. Martin Luther mevcut değildi; fakat o toplantıda Luther’den daha büyük Olan’ın sesi duyuldu. BM18 158.3

Kurultay tarafından vakit geçirmeden, Alman halkına böylesi yük olan papalık baskılarının listesini yapmak üzere bir komisyon göreve atandı. Yüz bir maddeden oluşan bu liste imparatora sunularak, bu suistimallere karşı acil önlemler alması için ricada bulunuldu. Müracaatçılar, “Hristiyan canlar nasıl da yitip gidiyor” dediler, “Hristiyan aleminin ruhsal başının etrafını saran rezaletler yüzünden, ne yağmalamalar, ne zorbalıklar yapılıyor! Halkımızın yıkımına ve aşağılanmasına engel olmak bizim görevimizdir. Bu nedenle sizden acizane dileğimiz, büyük bir ivedilikle genel bir reform hareketi düzenlemeniz ve tamamlanmasını sağlamanızdır.”—a.g.e., 7. kitap, 4. bölüm. BM18 158.4

Konsey şimdi Reformcu’nun kendi huzuruna çıkmasını talep ediyordu. İmparator, ricalara, itirazlara ve Aleander’in tehditlerine rağmen sonunda razı oldu ve Luther Kurultayın huzuruna çağırıldı. Çağrı belgesi ile birlikte, kendisinin güvenli bir yere dönmesini sağlayacak olan emniyet güvencesi de çıkarıldı. Bunlar, Luther’i Worms’a götürmekle de görevlendirilen bir haberci tarafından Wittenberg’e getirildi. BM18 159.1

Luther’in dostları korkuya ve sıkıntıya kapıldılar. Ona karşı gösterilen önyargıyı ve husumeti bildiklerinden, aldığı emniyet güvencesine bile riayet edilmeyeceğinden korktular ve hayatını tehlikeye atmaması için ona yalvardılar. Şu yanıtı verdi: “Papalık yanlıları benim Worms’a gitmemi değil, mahkûm edilmemi ve ölmemi istiyor. Önemi yok. Benim için değil, Allah’ın sözü için dua edin... Mesih bana bu yanılgı hizmetçilerini yenmem için kendi ruhunu verecektir. Onları hayatım boyunca küçümsedim; ölümümle ise onlara karşı zafer kazanacağım. Worms’da beni geri adım atmaya zorlamakla meşguller; benim geri adımım ise şöyle olacak: Önceden papanın Mesih’in vekili olduğunu söylemiştim; şimdi ise onun Rabbimiz’in düşmanı ve iblisin elçisi olduğunu ileri sürüyorum.”—a.g.e., 7. kitap, 6. bölüm. BM18 159.2

Luther tehlikeli yolculuğuna tek başına çıkmayacaktı. İmparatorluk habercisinin yanı sıra, en yakın dostlarından üçü ona eşlik etmeye karar verdi. Melanchthon da onlara katılmayı arzuluyordu. Kalbi Luther’le birlik olmuştu ve onu gerekirse hapse ya da ölüme dek izlemek için can atıyordu. Fakat ricaları geri çevrildi. Luther yok edilecek olursa, Reform’un umutları bu genç yardımcının üzerine kalacaktı. Reformcu Melanchthon'dan ayrılırken şöyle dedi: “Geri dönmezsem ve düşmanlarım beni ölüme gönderirse, ders vermeye devam et ve gerçeğe bağlı kal. Benim yerime sen çalış... Hayatta kalırsan, benim ölümümün önemi kalmayacaktır.”—a.g.e., 7. kitap, 7. bölüm. Luther’i geçirmeye gelen öğrenciler ve yurttaşlar derinden etkilendiler. Kalplerine müjdenin dokunduğu büyük bir kalabalık, ağlayarak ona veda etti. Böylece Reformcu ve yoldaşları Wittenberg’den yola koyuldular. BM18 159.3

Yolculuk boyunca insanların zihinlerinin karanlık önsezilerle bunaldığını gördüler. Bazı kasabalarda onlara hiç saygı gösterilmedi. Gecelemek için durakladıklarında, dost canlısı bir rahip Luther’in önüne şehit edilen bir İtalyan reformcunun resmini koyarak korkularını dile getirdi. Ertesi gün Luther’in yazılarının Worms’da yasaklandığını öğrendiler. İmparatorluk habercileri imparatorun fermanını duyuruyorlar, halka yasaklanan eserleri yargıçlara getirmelerini bildiriyorlardı. Luther’in konseyde güvende olacağından endişe eden haberci, kararlılığının zaten sarsılmış olabileceğini düşünerek, yine de devam edip etmek istemediğini sordu. Luther, “Her kentte yasaklansam bile, yoluma devam edeceğim” yanıtını verdi.—a.g.e., 7. kitap, 7. bölüm. BM18 160.1

Luther Erfurt’ta saygıyla karşılandı. Daha önce sık sık dilenci torbasıyla geçmiş olduğu sokaklardan, bu kez etrafı kendisini takdir eden kalabalıklarla çevrili olarak geçti. Manastırdaki hücresini dolaştı ve şimdi Almanya’yı dolduran ışığın kendi canı üzerine dökülmesini sağlayan mücadeleleri düşündü. Vaaz vermesini istediler. Bunu yapması yasaklanmıştı, fakat haberci ona izin verdi ve bir zamanlar manastırın angaryacısı olan keşiş, şimdi kürsüye çıktı. BM18 160.2

Kalabalık bir topluluğa Mesih’in sözlerini iletti: “Size esenlik olsun.” 2 “Filozoflar, doktorlar ve yazarlar” dedi, “insanlara sonsuz yaşamı elde etmenin yolunu öğretmeye çalıştılar ve bunda başarılı olamadılar. Şimdi bunu size söylüyorum: ... Allah, ölümü yok etmek, günahın kökünü kazımak ve cehennemin kapılarını kapamak için, bir tek Adam’ı, Rab İsa Mesih’i ölümden diriltmiştir. Kurtarış işi budur... Mesih zafer kazanmıştır! sevinçli haber budur; biz de kendi çabamızla değil, O’nun işiyle kurtuluruz... Rabbimiz İsa Mesih şöyle dedi, ‘Size esenlik olsun; ellerime bakın;’ 3 yani, İşte, ey insan! günahını gideren ve seni fidyeyle kurtaran benim, yalnızca benim; ve şimdi huzura sahipsin, diyor Rab.” BM18 160.3

Gerçek imanın kutsal bir yaşamla ortaya serileceğini göstererek, devam etti. “Allah bizi kurtardığına göre, işlerimizi O’na makbul olacakları şekilde düzene koyalım. Zengin misin? Malların fakirlerin ihtiyaçlarına hizmet etsin. Fakir misin? Hizmetlerin zenginlere makbul olsun. Verdiğin emek yalnızca sana fayda sağlıyorsa, sözde Allah’a verdiğin hizmet yalandan başka bir şey değildir.”—a.g.e., 7. kitap, 7. bölüm. BM18 161.1

Halk büyülenmiş gibi dinliyordu. Açlıktan kırılan bu canlar için yaşam ekmeği bölünmüştü. Mesih, gözlerinin önünde papaların, piskoposların, imparatorların ve kralların üzerine yüceltiliyordu. Luther kendi tehlike altındaki konumundan hiç bahsetmedi. Düşünceleri ve duygudaşlığı kendi üzerine odaklamaya çalışmadı. Mesih’in düşüncesi ile kendi benliğini gözden çıkarmıştı. Golgota’da ölen Adam’ın ardında kaybolarak, yalnızca günahkârların kurtarıcısı olan İsa’yı sunmayı amaçlıyordu. BM18 161.2

Reformcu yoluna devam ederken, gittiği her yerde büyük bir ilgiyle karşılanıyordu. Hevesli bir kalabalık çevresini sardı ve dostane sesler onu Roma yanlılarının amacı konusunda uyardı. Bazıları, “Seni yakacaklar” dediler, “Jan Hus’a yaptıkları gibi seni yakıp kül edecekler.” Luther şu yanıtı verdi: “Worms’dan Wittenberg’e kadar uzanan, alevleri göğe erişen bir ateş yaksalar bile, içinden Rabb’in adıyla yürüyüp geçerim; onların önüne çıkarım; bu behemotun4 ağzına girer, dişlerini kırarak Rab İsa Mesih’i ilan ederim.”—a.g.e., 7. kitap, 7. bölüm. BM18 161.3

Worms’a yaklaştığı haberi büyük heyecan yarattı. Dostları güvenliğinden endişeleniyor, düşmanları ise hedeflerine ulaşamamaktan korkuyorlardı. Onu kente girmekten caydırmak için büyük çaba sarf edildi. Papalık yanlılarının kışkırtmasıyla dost canlısı bir şövalyenin şatosuna çekilmesi teklif edildi, burada tüm anlaşmazlıkların tatlılıkla çözülebileceği duyuruldu. Dostları kendisini bekleyen tehlikeleri anlatarak korkularını uyandırmaya çalıştılar. Tüm çabaları sonuçsuz kaldı. Halen sarsılmamış olan Luther, ilan etti: “Worms’daki iblislerin sayısı damlardaki kiremitlerden fazla bile olsa, yine de oraya gideceğim.”—a.g.e., 7. kitap, 7. bölüm. BM18 161.4

Worms’a vardığında büyük bir kalabalık onu karşılamak için kapılara akın etti. İmparatoru karşılamak için bile bu kadar büyük bir topluluk bir araya gelmemişti. Yoğun bir heyecan vardı, kalabalığın arasından tiz ve hüzünlü bir ses cenaze ağıtı okuyarak Luther’i kendisini bekleyen akıbete karşı uyardı. Luther arabasından inerken “Benim koruyucum Allah olacaktır” dedi. BM18 162.1

Papalık yanlıları Luther’in gerçekten Worms’a gelmeye cüret edebileceğini sanmamışlardı, bu yüzden onun gelişiyle şaşkınlığa uğradılar. İmparator derhal danışmanlarını toplayarak nasıl bir yol tutulması gerektiğini sordu. Katı bir papalık yanlısı olan bir piskopos şöyle dedi: “Bu konu üzerinde uzun zamandır görüşüyoruz. Majesteleri bu adamdan bir an önce kurtulmalıdır. Sigismund, Jan Hus’u yaktırmadı mı? Bir sapkına emniyet güvencesi vermekle ve bunu uygulamakla yükümlü değiliz.” İmparator, “Olmaz” dedi, “sözümüzü tutmalıyız.”—a.g.e., 7. kitap, 8. bölüm. Böylece Reformcu’nun dinlenilmesine karar verildi. BM18 162.2

Tüm kent bu olağanüstü adamı görmek için can atıyordu, çok geçmeden tüm otel odaları ziyarete gelen kalabalıklarla doldu. Luther kısa süre önce geçirdiği hastalıktan tam olarak iyileşememişti; iki hafta süren yolculuğun yorgunluğu üzerindeydi; ertesi gün gerçekleşecek olan muazzam olaylar için hazırlık yapmalıydı, bu nedenle sessizliğe ve dinlenmeye ihtiyacı vardı. Fakat onu görme arzusu o kadar büyüktü ki, yalnızca birkaç saat dinlenebildikten sonra etrafı hevesli asiller, şövalyeler, rahipler ve yurttaşlarla çevrildi. Bu kişiler arasında imparatordan kilisenin suistimallerine karşı cesaretle reform talep eden kişiler de vardı, Luther bunlar hakkında “hepsi benim müjdemle özgürlüklerine kavuşmuşlardı” diyordu.—Martyn, s. 393. Dostlar gibi düşmanlar da gözüpek keşişi görmeye gelmişlerdi; ancak o hepsini sarsılmaz bir soğukkanlılıkla kabul etti ve tümüne ağırbaşlılıkla ve hikmetle yanıtlar verdi. Dayanıklı ve cesur bir duruşu vardı. Zahmetli çalışmaların ve hastalığın izlerini taşıyan zayıf ve solgun yüzünde sevecen, hatta sevinçli bir ifade vardı. Sözlerinin ciddiyeti ve derinden samimiyeti, ona düşmanlarının bile karşı koyamadığı bir güç veriyordu. Hem dostlar, hem düşmanlar hayretle doldular. Bazıları onu ilahî bir gücün yönlendirdiğinden emindi; diğerleri ise, Ferisilerin Mesih hakkında söyledikleri gibi, “O’nu cin çarpmış” 5dediler. BM18 162.3

Ertesi gün Luther, Kurultayın huzuruna çağırıldı. Onu mahkeme salonuna götürmek üzere bir imparatorluk memuru görevlendirilmişti; fakat oraya zorlukla ulaşabildi. Tüm caddeler papanın yetkisine karşı koyma cüretini gösteren keşişi görmek isteyen hevesli izleyicilerle dolmuştu. BM18 163.1

Yargıçların huzuruna çıkacağı sırada, pek çok muharebede kahramanlık göstermiş olan yaşlı bir general kendisine şunları söyledi: “Zavallı keşiş, zavallı keşiş, şimdi benim de, başka askerlerin de, en kanlı savaşlarda bile yaptığımızdan daha asil bir savunma yapacaksın. Fakat davan haklıysa ve bundan eminsen, Allah’ın adıyla devam et ve hiçbir şeyden korkma. Allah seni terk etmeyecek.”—D’Aubigne, 7. kitap, 8. bölüm. BM18 163.2

Luther uzun süreden sonra konseyin huzuruna çıktı. İmparator tahtta oturuyordu. Etrafında imparatorluğun en şerefli kişileri bulunuyordu. O zamana dek hiç kimse, Martin Luther’in imanını savunacağı heyetten daha görkemli bir heyetin huzuruna çıkmamıştı. “Bu durum başlı başına papalığa karşı kazanılan zaferin işaretiydi. Papa adamı mahkûm etmişti, oysa şimdi o bir mahkemenin huzurundaydı, mahkeme işte bu eylemiyle kendisini papanın üzerine çıkarmıştı. Papa bu adama yasak koymuş, insan toplumundan ayırmıştı; buna rağmen saygılı bir dille davet edilmiş ve dünyanın en saygın kurulunun huzuruna kabul edilmişti. Papa onu sonsuz suskunluğa mahkûm etmişti, şimdi ise o Hristiyan aleminin en uzak diyarlarından bir araya gelen binlerce dikkatli dinleyicinin huzurunda konuşmak üzereydi. Böylece, Luther’in aracılığıyla muazzam bir devrim başlamıştı. Roma şimdiden tahtından inmeye başlamıştı, bu aşağılanmaya neden olan ise bir keşişin sesiydi.”—a.g.e., 7. kitap, 8. bölüm. BM18 163.3

O kudretli ve namlı heyetin huzurunda, doğuştan aşağı dereceden olan Reformcu ezilmiş ve utanç içinde gibi görünüyordu. Hislerini gören prenslerden bazıları kendisine yaklaştılar, içlerinden biri fısıldadı: “Bedeni öldüren, ama canı öldüremeyenlerden korkma.” 6 Başka biri şöyle dedi: “Benden ötürü valilerin, kralların önünde çıkarıldığınızda, ne söyleyeceğiniz Babanız’ın Ruhu ile size bildirilecek.” 7 Böylece, Mesih’in sözleri dünyanın kudretli adamları tarafından O’nun hizmetkârını denenme saatinde güçlendirmek için söylendi. BM18 164.1

Luther imparatorun tahtının karşısında bir konuma getirildi. Kalabalık heyetin üzerine derin bir sessizlik çöktü. Sonra bir imparatorluk memuru kalkarak, Luther’in yazılarından bir derlemeye işaret etti ve Reformcu’nun iki soruya yanıt vermesini istedi: Bu yazıların kendisine ait olduğunu kabul ediyor muydu ve bunlarda sunulan fikirleri geri alıyor muydu? Kitapların adları okunduğunda, Luther ilk soruya kitapların kendisinin olduğunu kabul ederek yanıt verdi. “İkinci soruya gelince” dedi, “bu soru imanla ve canların kurtuluşuyla ilgili olduğundan ve yeryüzü ve gökyüzündeki en büyük ve en değerli hazine olan Allah’ın sözünü içerdiğinden, tefekkür etmeden yanıt verirsem düşüncesizce davranmış olurum. Koşulların gerektirdiğinden daha azını, ya da gerçeğin icap ettirdiğinden daha fazlasını söyleyebilir, böylece Mesih’in şu sözüne karşı saygısızlık etmiş olurum: ‘İnsanların önünde beni inkâr edeni, ben de göklerdeki Babam’ın önünde inkâr edeceğim.’ [Matta 10:33.] Bu nedenle, Allah’ın sözüne karşı suç işlemeden yanıt verebilmem için, tüm alçakgönüllülüğümle majestelerinden bana zaman vermesini diliyorum.”—D’Aubigne, 7. kitap, 8. bölüm. BM18 164.2

Luther bu ricayı yaparak akıllıca davrandı. Bu hareketiyle, heyeti hırsla ya da dürtüleriyle davranmadığına ikna etti. Cesaretiyle ve tavizsizliğiyle tanınan bir kişiden hiç beklenmeyen bu soğukkanlılık ve kendine hakimiyet, Luther’in sözlerinin etkisini arttırdı ve daha sonra sağgörü, kararlılık, hikmet ve ciddiyetle karşılık vermesini sağladı, ayrıca düşmanlarını hayal kırıklığına uğratarak onların küstahlığını ve gururunu kırdı. BM18 165.1

Ertesi gün nihai yanıtını vermek üzere huzura çıkacaktı. Gerçeğe karşı birlik olmuş güçleri düşününce, bir an için kalbi ağırlaştı. İmanı sarsıldı; üzerine korku ve titreme geldi ve büyük bir dehşetle bunaldı. Önündeki tehlikeler çoğalıyordu; düşmanları zafer kazanmak, karanlığın güçleri egemen olmak üzere gibi görünüyordu. Çevresini bulutlar sardı, bunlar sanki onu Allah’tan ayırıyorlardı. Her Şeye Egemen Rabb’in kendisiyle birlikte olacağı güvencesini arzuluyordu. Yüreğindeki ızdırapla secdeye kapandı ve Allah’tan başka hiç kimsenin tam olarak anlayamayacağı kırık dökük, yürek parçalayıcı feryatları ağzından döküldü. BM18 165.2

“Ey Her Şeye Gücü Yeten ebedî Allah’ım” diye yalvardı, “bu dünya ne kadar korkunç! İşte, beni yutmak için ağzını açıyor ve Sana ne kadar az güvenim var. Yalnızca bu dünyanın gücüne güveneceksem, her şey bitti demektir... Son saatim geldi, hakkımda hüküm verildi... Ey Allah’ım, dünyanın bilgeliğine karşı bana yardımcı ol. Bunu ancak... Sen yapabilirsin; ... zira bu benim değil, Senin işin. Burada yapabileceğim hiçbir şey yok, dünyanın bu yüce kişileriyle çekişebilmek elimden gelmiyor... Fakat bu Senin davan... ve bu haklı ve ebedî bir dava. Ey Rab, bana yardım et! Sadık ve değişmez Allah’ım, hiçbir insana dayanmıyorum. İnsana ait olan her şey belirsizdir; insandan kaynaklanan her şey yıkılır. Sen beni bu iş için seçtin. Koruyucum, kalkanım ve sağlam kulem olan, sevdiğin İsa Mesih’in aşkına, yanımda ol.”—a.g.e., 7. kitap, 8. bölüm. BM18 165.3

Allah’ın takdiri tüm hikmetiyle, Luther’in kendi gücüne güvenerek düşünmeden tehlikeye atılmaması için, içinde bulunduğu durumun güçlüğünü görmesini sağlamıştı. Fakat onun dehşetle bunalmasına neden olan şey, en kısa zamanda geleceği görülen, çekeceği sıkıntıların korkusu, işkenceden ya da ölümden çekinmesi değildi. Krizle yüz yüze gelmiş ve onu karşılamakta yetersiz kaldığını görmüştü. Kendi zayıflığı yüzünden gerçeğin davası zarar görebilirdi. Kendi güvenliği için değil, ancak müjdenin zafer kazanması için Allah’la güreşti. Ruhundaki ızdırap ve çekişme, İsrail’in o gece ıssız ırmağın kenarında verdiği mücadele gibiydi. 8 İsrail gibi, Tanrı’ya karşı galip geldi. Tamamen çaresiz durumunda, imanını güçlü Kurtarıcı Mesih’e yasladı. Kurulun huzuruna yalnız başına çıkmayacağı güvencesiyle güç kazandı. Canı tekrar huzur buldu ve Allah’ın sözünü ulusların hükümdarlarının huzurunda yüceltmesine izin verildiği için sevinç duydu. BM18 166.1

Luther, aklını Allah’ta bırakarak, önündeki çatışmaya hazırlandı. Yanıtını tasarlamaya başladı, kendi yazılarındaki bölümleri inceledi ve Kutsal Yazılar’dan duruşunu destekleyecek olan uygun kanıtları çıkardı. Bundan sonra, sol eline önünde açık duran Kutsal Kitap’ı alarak sağ elini göğe kaldırıp, “tanıklığını kanıyla mühürlemek zorunda kalsa bile müjdeye sadık kalacağına ve imanını açıkça ikrar edeceğine” yemin etti.—a.g.e., 7. kitap, 8. bölüm. BM18 166.2

Kurultayın huzuruna tekrar çağrıldığında, yüzünde korku ya da utancın hiçbir izi yoktu. Sakin ve huzurlu, ancak buna rağmen son derece cesur ve asil bir tavırla, dünyanın yüce kişilerinin arasında Allah’ın tanığı olarak durdu. İmparatorluk memuru, öğretilerini geri almayı isteyip istemediği konusundaki kararını sordu. Luther yanıtını yumuşak ve alçakgönüllü bir ses tonuyla, sertliğe ve ihtirasa başvurmadan verdi. Tavrı çekingen ve saygılıydı; ancak buna rağmen heyeti şaşırtan bir özgüven ve sevinç sergiliyordu. BM18 166.3

Luther, konuşmasına “Yüce imparator, şerefli prensler, saygıdeğer lordlar” sözleriyle başladı ve şöyle devam etti: “Dün bana verilen emir uyarınca bugün huzurunuzdayım ve Allah’ın lütfu ile majestelerini ve saygıdeğer ekselanslarını haklılığından ve gerçekliğinden emin olduğum davanın savunmasını lütfederek dinlemeye davet ediyorum. Eğer bilgisizliğimden dolayı saray kurallarına ya da adabına riayetsizlik edersem, beni bağışlamanızı arz ederim; zira ben kralların saraylarında değil, bir manastırın ıssızlığında yetiştim”—a.g.e., 7. kitap, 8. bölüm. BM18 167.1

Bundan sonra soruyu yanıtlamaya geçerek, yayınlanan çalışmalarının tümünün aynı nitelikte olmadığını belirtti. Bazılarında iman ve iyi işlerden söz etmişti, öyle ki düşmanları dahi bunları yalnızca zararsız olarak değil, aksine faydalı olarak kabul etmişlerdi. Bunları geri almak, tüm tarafların ikrar ettiği gerçekleri mahkûm etmek anlamına gelecekti. İkinci grup, papalığın yozlaşmalarını ve suistimallerini ifşa eden yazılardan meydana geliyordu. Bu çalışmaları iptal etmek, Roma’nın zorbalığını pekiştirecek ve pek çok ve daha büyük saygısızlıklara daha geniş bir kapı açacaktı. Kitaplarının üçüncü grubunda ise mevcut kötülükleri savunan insanları eleştirmişti. Bunlarla ilgili olarak, uygun olandan daha sert davranmış olduğunu açıkça itiraf etti. Hatasız olduğunu iddia etmiyordu; fakat bu kitapları bile iptal edemezdi, zira bunu yapması gerçeğin düşmanlarına cesaret verecek ve Allah’ın halkına daha zalimane bir şekilde saldırmak için bunu fırsat bileceklerdi. BM18 167.2

“Ancak ben de bir insanım, Tanrı değilim” diye devam etti; “bu nedenle kendimi Mesih’in yaptığı şekilde savunacağım: ‘Eğer yanlış bir şey söyledimse, yanlışımı göster.’ 9 ... Yüce imparator, şerefli prensler, ve her seviyeden tüm insanlar, yanıldığımı peygamberlerin ve elçilerin yazılarından ispatlamanızı Allah’ın merhametiyle sizden arz ediyorum. Buna ikna olduğum zaman her hatamı geri alacağım ve kitaplarımı tutup ateşe atan ilk kişi ben olacağım. BM18 167.3

“Söylemiş bulunduğum sözler kendimi attığım tehlikeyi dikkatle tarttığımı ve düşündüğümü umarım ki açıkça göstermektedir; fakat müjdenin şimdi de eski zamanlarda olduğu gibi bir rahatsızlık ve anlaşmazlık konusu olduğunu gördüğüme, üzülmek bir yana, seviniyorum. Bu Allah’ın sözünün niteliği, bu onun kaderidir. İsa Mesih, ‘Yeryüzüne barış değil, kılıç getirmeye geldim’ 10 demişti. Allah’ın öğütleri harika ve korkunçtur; dikkat edin ki, anlaşmazlıkları ortadan kaldırmaya çalışırken kendinizi Allah’ın kutsal sözüne karşı savaşırken bulmayasınız ve başa çıkılamaz tehlikeler, şimdiki zamanın felaketleri ve ebedî yıkımdan oluşan korkunç bir fırtınayı üzerinize çekmeyesiniz... Allah’ın öğütlerinden pek çok örnek gösterebilirim. Firavunlardan, Babil’in ve İsrail’in krallarından söz edebilirim; bu adamların kendi hakimiyetlerini güçlendirmek için görünürde en hikmetli olan kişilerden aldıkları öğütler, kendi yıkımlarına diğer tüm işlerinden daha çok zemin hazırladı. ‘Allah dağları yerinden oynatır da, onlar farkına varmaz.’ ” 11 —a.g.e., 7. kitap, 8. bölüm. BM18 168.1

Luther Almanca konuşmuştu; şimdi ise aynı sözleri Latince olarak tekrarlaması isteniyordu. Önceki çalışması onu yorgunluktan tüketmesine rağmen, isteği yerine getirdi ve konuşmasını ilkiyle aynı netlik ve enerjiyle tekrar yaptı. Bu meseleyi Allah’ın takdiri yönlendiriyordu. Birçok prensin aklı yanılgılar ve batıl inançlarla öylesine körleşmişti ki, ilk konuşmada Luther’in mantığındaki gücü görememişlerdi; ancak konuşmanın tekrarı, ortaya konulan hususları net bir şekilde görebilmelerini sağladı. BM18 168.2

Gözlerini inatla ışığa yumanlar ve gerçekle ikna olmamaya kararlı olanlar, Luther’in sözlerinin gücü yüzünden çılgına döndüler. Konuşmasını bitirdiğinde, Kurultay başkanı kızgınlıkla şunları söyledi: “Sana sorulan soruyu cevaplamadın... Net ve kesin bir yanıt vermen gerekiyor... Öğretilerini geri alacak mısın, almayacak mısın?” BM18 169.1

Reformcu yanıtladı: “Majesteleri ve ekselansları benden net, basit ve kesin bir yanıt istediğine göre, size bir yanıt vereceğim, o da şöyle olacak: İmanımı papaya veya konseylere teslim edemem, zira onların sıklıkla hata yaptıkları ve birbirleriyle çeliştikleri gün gibi ortada. Bu nedenle, Kutsal Yazı’nın tanıklığıyla ya da en aşikâr mantıkla ikna edilmediğim sürece, belirttiğim metinler beni inandırmadığı sürece ve bunlar vicdanımı Allah’ın sözüne göre bu şekilde bağlı kılmadığı sürece, öğretilerimi geri alamam ve almayacağım, zira bir Hristiyan’ın vicdanına aykırı olarak konuşması tehlikelidir. Duruşum budur, elimden başka bir şey gelmez; Allah yardımcım olsun. Amin.”—a.g.e., 7. kitap, 8. bölüm. BM18 169.2

Böylece bu dürüst adam Allah’ın sözünün sağlam temeli üzerinde durdu. Göğün ışığı yüzünü aydınlatıyordu. Yanılgının gücüne karşı tanıklıkta bulunurken ve dünyayı yenen imanın üstünlüğünü doğrularken, karakterinin yüceliği ve paklığı, kalbindeki sevinç ve huzur, orada bulunan herkese açıkça göründü. BM18 169.3

Bir süre tüm heyetin hayretten dilleri tutuldu. Luther ilk yanıtında alçak bir ses tonuyla, saygılı ve neredeyse itaatkâr bir tavırla konuşmuştu. Roma yanlıları bunu cesaretinin kırılmaya başladığına yormuşlardı. Erteleme ricasını yalnızca sözünden dönüşünün ilk adımı olarak görmüşlerdi. Şarlken bile, yarı küçümser bir tavırla, keşişin yorgun yüzüne, sade giysilerine ve konuşmasındaki yalınlığa dikkat çekerek şunları söyledi: “Bu keşiş beni hiçbir zaman sapkın yapamaz.” Şimdi ise, gösterdiği cesaret ve kararlılıkla, ayrıca mantığının gücü ve netliğiyle, tüm tarafları şaşkınlığa uğrattı. Hayranlıkla dolan imparator, haykırdı: “Bu keşiş korkusuz bir yürek ve sarsılmaz bir cesaretle konuşuyor.” Alman prenslerin çoğu, uluslarını temsil eden bu adama gurur ve sevinçle baktılar. BM18 169.4

Roma yandaşları yenilgiye uğramışlardı; davaları en elverişsiz bir ışığın altında görünüyordu. Güçlerini geri toplamaya çalıştılar, ancak Kutsal Yazılarda değil, Roma’nın yanılmaz tezi olan tehditlerde çareyi arayarak. Kurultay başkanı şunları söyledi: “Sözünden dönmezsen, imparator ve prensler iflah olmaz bir sapkına karşı hangi yolun tutulması gerektiğini düşünecekler.” BM18 170.1

Luther’in asil savunmasını büyük bir sevinçle dinleyen dostu, bu sözlerle titredi; ancak doktor sakince, “Allah yardımcım olsun, zira hiçbir sözümden dönemem” dedi.—a.g.e., 7. kitap, 8. bölüm. BM18 170.2

Kendisine, prensler görüşürken Kurultaydan çekilmesi talimatı verildi. Büyük bir krizin geldiği hissediliyordu. Luther’in kararlı bir şekilde teslim olmayı reddetmesi, kilise tarihini çağlar boyunca etkileyebilirdi. Geri adım atması için bir fırsat daha verilmesi kararlaştırıldı. Son kez heyetin huzuruna çıkarıldı. Öğretilerini geri alıp almayacağı tekrar soruldu. “Halihazırda vermiş olduğum yanıttan başka verecek bir yanıtım yoktur” dedi. Ne vaatlerle, ne de tehditlerle, Roma’nın emrine boyun eğmeye zorlanamayacağı belli olmuştu. BM18 170.3

Papalık önderleri, kralları ve asilleri titreten kudretlerinin sıradan bir keşiş tarafından böyle aşağılanmasına çok içerlemişlerdi; işkencelerle canını alarak kendilerinin gazabını tatmasını istediler. Fakat Luther, bu tehlikenin farkında olarak, herkese Hristiyan ağırbaşlılığı ve sükunetiyle konuştu. Sözlerinde gururdan, ihtirastan ve çarpıtmadan eser yoktu. Kendi benliğini ve çevresindeki büyük adamları unutmuş, yalnızca papalardan, piskoposlardan, krallardan ve imparatorlardan sonsuz derecede daha üstün olan Kişi’nin huzurunda bulunduğunu hissetmişti. Luther’in tanıklığıyla, kısa bir süre için hem dostlarda hem de düşmanlarda huşu ve merak uyandıran bir kudret ve görkemle, Mesih konuşmuştu. Allah’ın Ruhu o konseyde hazır bulunuyor ve imparatorluk yöneticilerinin kalplerine işliyordu. Prenslerden bazıları Luther’in davasının haklılığını cesaretle kabul ettiler. Pek çoğu gerçeğe dair ikna olmuştu; ancak bazılarında bu kalıcı olmadı. Başka bir grup da, o zaman için kanaatlerini açıklamayan, ancak Kutsal Yazılar’ı kendileri araştırdıktan sonra, gelecekte Reform’un korkusuz savunucuları olan kimselerden oluşuyordu. BM18 170.4

Seçici prens Friedrich, Luther’in Kurultayın huzuruna çıkmasını heyecanla beklemişti ve konuşmasını güçlü duygularla dinledi. Doktorun cesaretine, kararlılığına ve soğukkanlılığına sevinç ve gururla tanık oldu ve onu daha büyük bir sebatla savunmaya karar verdi. Mücadeledeki tarafları karşılaştırdı ve papaların, kralların ve piskoposların bilgeliğinin, gerçeğin gücü sayesinde boşa çıktığına tanık oldu. Papalık, izleri tüm uluslarda ve tüm çağlarda görülecek olan bir yenilgiye uğramıştı. BM18 171.1

Papalık temsilcisi Luther’in konuşmasının yarattığı etkiyi gördüğünde, Roma’nın gücünün emniyeti konusunda daha önce hiç duymadığı kadar büyük bir korkuya kapıldı ve Reformcu’nun yıkımını sağlamak için elinin altındaki tüm araçları kullanmaya karar verdi. Son derece büyük bir saygınlığa sahip olmasını sağlayan belagatini ve diplomatik yeteneklerini kullanarak, genç imparatora, kudretli Roma başpiskoposluk makamının dostluğunu ve desteğini önemsiz bir keşişin davası için kurban etmesinin akılsızca ve tehlikeli olacağını bildirdi. BM18 171.2

Sözleri sonuçsuz kalmadı. Şarlken, Luther’in savunmasının ertesi günü, Kurultaya sunulmak üzere bir mesaj yayınlayarak, Katolik inancının sürdürülmesi ve korunması için kendinden öncekilerin uyguladığı politikayı devam ettirmekteki kararlılığını ilan etti. Luther hatalarından dönmeyi reddettiğine göre, kendisine ve öğrettiği sapkınlıklara karşı en sert önlemler alınmalıydı. “Kendi akılsızlığıyla yoldan çıkan tek bir keşiş, Hristiyan aleminin imanına başkaldırdı. Kutsallara karşı böylesi bir saygısızlığı bastırmak için, krallıklarımı, hazinelerimi, dostlarımı, bedenimi, kanımı, ruhumu ve canımı feda ederim. Aziz Augustin tarikatına bağlı Luther’i kovacak, onu halk arasında en küçük bir kargaşa çıkarmaktan men edeceğim; bundan sonra ona ve taraftarlarına asi sapkınlar gibi muamele ederek, aforozla, yasaklamayla ve akla gelebilecek her türlü yöntemle onları yok edeceğim. Eyaletlerin prenslerini sadık Hristiyanlar gibi davranmaya çağırıyorum.”—a.g.e., 7. kitap, 9. bölüm. İmparator bunlara rağmen, Luther’in emniyet güvencesine riayet edilmesini ve hakkında herhangi bir işleme başlanmadan önce evine emniyetle ulaşmasına izin verilmesini buyurdu. BM18 171.3

Şimdi Kurultayın üyeleri tarafından iki zıt fikir ileri sürülüyordu. Papanın memurları ve temsilcileri Reformcu’nun emniyet güvencesinin dikkate alınmamasını tekrar talep ettiler. “Ren Nehri geçen yüzyılda Jan Hus’un küllerini aldığı gibi bu kez de Luther’in küllerini almalıdır” diyorlardı.—a.g.e., 7. kitap, 9. bölüm. Ancak Almanya prensleri, kendileri de papalık yanlısı ve Luther’in yeminli düşmanları olmalarına rağmen, kamuya güvenin bu şekilde ihlal edilmesinin ulusun şerefine leke süreceğini belirterek, itiraz ettiler. Hus’un ölümünü izleyen felaketleri hatırlattılar ve bu korkunç kötülükleri Almanya üzerine ve genç imparatorlarının başı üstüne getirmeye cüret edemeyeceklerini ilan ettiler. BM18 172.1

Aşağılık teklife yanıt olarak, Şarlken’in kendisi şöyle dedi: “Şeref ve sadakat tüm dünyadan sürgün edilse bile, prenslerin kalplerinde kendilerine bir sığınak bulabilmelidir.”—a.g.e., 7. kitap, 9. bölüm. Ayrıca, Luther’in papalık yanlısı düşmanları tarafından Reformcu’ya Sigismund’un Hus’a yaptığı gibi davranmaya - onu kilisenin merhametine terk etmeye ısrarla teşvik edildi; fakat Hus’un halka açık toplantıda zincirlerini göstererek hükümdara çiğnediği sözünü hatırlattığı sahneyi düşünen V. Karl şöyle dedi: “Sigismund gibi utanca düşmeyeceğim.”—Lenfant, 1. cilt, s. 422. BM18 172.2

Fakat Şarlken, Luther’in sunduğu gerçekleri bile bile inkâr ediyordu. Hükümdar, “atalarımın örneğini izlemeye kesinlikle kararlıyım” diye yazdı.—D’Aubigne, 7. kitap, 9. bölüm. Gerçek ve doğruluk yollarında yürümek için bile olsa, geleneklerin yolundan çıkmamaya karar verdi. Ataları öyle yaptığı için, papalığı tüm zulmü ve yozlaşmasına rağmen destekleyecekti. Böylece, atalarının aldığından ileri giden her türlü ışığı almayı reddederek ve onların yapmadığı hiçbir görevi yapmayarak, kendi tarafını seçti. BM18 172.3

Günümüzde, kendi atalarının geleneklerine ve adetlerine bu şekilde bağlı kalan pek çok kişi vardır. Rab onlara ilave ışık gönderdiğinde bunu almayı reddederler, zira bu ışık atalarına gönderilmediğinden onlar bunu almamışlardır. Biz atalarımızın bulunduğu yerde değiliz; dolayısıyla bizim görevlerimiz ve sorumluluklarımız da onlarınkilerle aynı değil. Görevimizin ne olduğunu belirlemek için gerçeğin sözünü kendi başımıza araştırmak yerine atalarımızın örneğini izlersek, Allah bizi onaylamayacaktır. Bizim sorumluluğumuz atalarımızınkinden daha büyüktür. Onların aldığı ve bize miras kalan ışıktan sorumluyuz, ayrıca Allah’ın sözünden şimdi üzerimize yansıyan ilave ışıktan da sorumluyuz. BM18 173.1

Mesih, imansız Yahudiler için şöyle demişti: “Eğer gelmemiş ve onlara söylememiş olsaydım, günahları olmazdı; ama şimdi günahları için özürleri yoktur” (Yuhanna 15:22). Aynı ilahî güç, Luther aracılığıyla Almanya imparatoruna ve prenslerine de seslenmişti. Işığın Allah’ın sözünden parlayarak yansımasıyla, O’nun Ruhu o topluluktaki birçok kişiye son kez çağrıda bulundu. Pilatus’un yüzyıllar önce gururun ve popülerlik duygusunun kalbini dünyanın Kurtarıcısı’na kapatmasına izin verdiği gibi; korkuya kapılan Feliks’in gerçeğin habercisine “Şimdilik gidebilirsin. fırsat bulunca seni yine çağırtırım” demesi gibi; gururlu Agrippa’nın “Biraz ile12 beni Hristiyan olmağa inandırmaktasın” (Elçilerin İşleri 24:25; 26:28) diye itirafta bulunması, fakat buna rağmen gökten gelen mesajdan yüz çevirmesi gibi; V. Karl da dünyasal gurur ve politikanın gereklerine boyun eğerek, gerçeğin ışığını reddetmeye karar verdi. BM18 173.2

Luther’e karşı kurulan entrikaların söylentileri yayılarak, tüm şehirde büyük heyecan yarattı. Reformcu birçok arkadaş edinmişti ve bunlar Roma’nın kendi yozlaşmalarını sergilemeye cüret eden herkese karşı hain bir zulümle davrandığını bilerek, onu feda etmemeye kararlıydılar. Yüzlerce asil, kendilerini onu korumaya adadı. Kralın, Roma’nın denetleyici gücüne acizlikle teslimiyetini açığa vuran mesajını alenen kınayanların sayısı az değildi. Evlerin kapılarında ve kamuya açık yerlerde, kimisi Luther’i kınayan, kimisi ise destekleyen afişler asıldı. Bunlardan birinde yalnızca bilge kişinin kayda değer sözleri yazılıydı: “Kralın bir çocuksa... vay sana, ey ülke!” (Vaiz 10:16). Luther’e gösterilen genel ilgi, hem imparatoru hem de Kurultayı, ona karşı işlenecek herhangi bir haksızlığın ülkenin huzurunu, hatta tahtın istikrarını tehlikeye atacağına ikna etmişti. BM18 174.1

Saksonyalı Friedrich, Reformcu’ya karşı gerçek hislerini dikkatle gizleyerek, zoraki suskunluğunu muhafaza ediyor, aynı zamanda onu yorulmak bilmez bir teyakkuzla koruyarak, hem onun hem de düşmanlarının tüm hareketlerini izliyordu. Ancak Luther’le duygudaşlıklarını gizlemeye hiç gerek görmeyen pek çok kimse de vardı. Kendisini prensler, kontlar, baronlar ve hem ruhban hem de dünyasal sınıflardan diğer seçkin kişiler ziyaret ediyordu. Spalatin, “Doktorun küçük odası gelen ziyaretçilerin hepsini almıyordu” diye yazdı.—Martyn, 1. cilt, s. 404. İnsanlar ona sanki insanüstüymüş gibi bakıyorlardı. Onun öğretilerine hiçbir şekilde inanmayanlar bile, onun vicdanına karşı gelmektense cesaretle ölmeye yönlendiren yüce doğruluğa hayranlık duymadan edemiyorlardı. BM18 174.2

Luther’in Roma’yla uzlaşmaya razı edilmesi için ciddi gayretler gösterildi. Asiller ve prensler ona, kendi muhakemesini kilisenin ve konseylerin kararlarının üzerine koymakta ısrar etmesi halinde çok geçmeden imparatorluktan sürgün edileceğini ve kendisini koruyacak hiç kimse olmayacağını bildirdiler. Luther’in bu çağrıya verdiği karşılık şöyle oldu: “Mesih’in müjdesi kimseyi gücendirmeden duyurulamaz... Öyleyse, tehlike korkusu ya da endişesi beni neden Rab’den ve başlı başına gerçeği meydana getiren o ilahî sözden ayırsın? Hayır; bedenimi, kanımı ve canımı vermeyi tercih ederim.”—D’Aubigne, 7. kitap, 10. bölüm. BM18 174.3

Yeniden imparatorun kararına boyun eğmesi istendi, bundan sonra korkacağı hiçbir şey kalmayacaktı. Cevap olarak “İmparatorun, prenslerin ve hatta en mütevazı Hristiyanların benim işlerimi incelemesine ve eleştirmesine tüm samimiyetimle razıyım” dedi, “ancak, ölçü olarak Allah’ın sözünü almaları koşuluyla. İnsanın ona itaat etmekten başka bir zorunluluğu yoktur. Kutsal Yazılar’la bağlı ve zincirli olan vicdanımı zorlamaya çalışmayın.”—a.g.e., 7. kitap, 10. bölüm. BM18 175.1

Başka bir çağrıya da şu karşılığı verdi: “Emniyet güvencemden feragat etmeye razı gelirim. Bedenimi ve canımı imparatorun ellerine teslim ederim, fakat Allah’ın sözünü - asla!”—a.g.e., 7. kitap, 10. bölüm. Bir genel konseyin kararına boyun eğmeye istekli olduğunu belirtti, ancak yalnızca bu konseyin Kutsal Yazılar doğrultusunda karar vermesi koşuluyla. “Allah’ın sözü ve iman söz konusu olduğunda” dedi, “her Hristiyan, bir milyon konseyin desteklediği papa kadar iyi bir yargıç olabilir.”—Martyn, 1. cilt, s. 410. Hem dostlar hem de düşmanlar, sonunda uzlaştırma çabalarının boşuna olacağına ikna oldular. BM18 175.2

Reformcu tek bir noktada bile boyun eğseydi, Şeytan ile yandaşları zafer kazanabilirdi. Fakat yılmayan kararlılığı kiliseyi özgürlüğüne kavuşturan yol ve yeni ve daha iyi bir dönemin başlangıcı oldu. Dinsel konularda kendi başına düşünmeye ve davranmaya cüret eden bu tek bir adamın yaptığı etki, kilisede ve dünyada yalnızca kendi çağında değil, gelecekteki tüm nesiller boyunca hissedilecekti. Kararlılığı ve bağlılığı, zamanın sonuna dek, benzer bir deneyimden geçen herkese güç verecekti. Allah’ın gücü ve yüceliği, insanların öğütlerinin üzerinde, Şeytan’ın zorlu gücünün üzerinde açığa çıkıyordu. BM18 175.3

Luther kısa bir süre sonra imparatorun emriyle evine gönderildi, bu emrin ardından mahkûmiyet kararının en kısa zamanda geleceğini biliyordu. Yolu üzerinde tehditkâr bulutlar dolaşıyordu; fakat Worms’dan ayrılırken kalbi sevinç ve şükranla doldu. “Papanın kalesini bizzat iblis koruyordu” dedi, “fakat Mesih orada büyük bir gedik açtı ve Şeytan Rabb’in kendisinden daha kudretli olduğunu itiraf etmek zorunda bırakıldı.”—D’Aubigne, 7. kitap, 11. bölüm. BM18 176.1

Luther kentten ayrılırken, kararlılığının yanlış anlaşılarak isyan gibi algılanmaması için imparatora yazdı. “Kalpleri araştıran Allah şahidimdir ki,” dedi, “majestelerine itaat etmeye en büyük samimiyetimle hazırım, izzette ve zillette, hayatta ve ölümde ve insanın yaşam kaynağı olan Allah’ın sözü dışında hiçbir istisna olmaksızın. Bu yaşamın tüm işlerinde sadakatim sarsılmayacaktır, zira burada kaybetmenin de kazanmanın da kurtuluşa hiçbir etkisi yoktur. Ancak ebedî menfaatler söz konusu olduğunda, Allah insanın insana boyun eğmesini istemez. Zira ruhsal konularda teslimiyet gerçek ibadet hükmündedir ve yalnızca Yaratıcı’ya sunulmalıdır.”—a.g.e., 7. cilt, 11. bölüm. BM18 176.2

Worms’dan dönüş yolunda Luther’i oraya gelirken olduğundan daha da gurur okşayıcı bir şekilde karşıladılar. Görkemli rahipler aforoz edilen keşişi ağırladılar, mülki amirler imparatorun kınadığı adama itibar ettiler. Vaaz vermesi istendi, imparatorluk yasağına aldırmadan yeniden kürsüye çıktı. “Allah’ın sözünü zincirleyeceğime hiçbir zaman söz vermedim” dedi, “ve hiçbir zaman vermeyeceğim.”—Martyn, 1. cilt, s. 420. BM18 176.3

Worms’dan ayrılışının üzerinden fazla zaman geçmeden, papalık yanlıları imparatora baskı yaparak ona karşı bir tebliğ çıkarmasını sağladılar. Bu fermanda Luther “İnsan görünümüne ve keşiş giysilerine bürünmüş olan Şeytan’ın ta kendisi” olmakla suçlanıyordu.—D’Aubigne, 7. kitap, 11. bölüm. Kendisine verilen emniyet güvencesinin süresi dolduğunda, çalışmasını durdurmak için gereken önlemlerin alınması emrediliyordu. Herkes, onu barındırmaktan, yiyecek ve içecek sağlamaktan, sözle ya da eylemle, alenen ya da gizli bir şekilde kendisine yardım ya da yataklık etmekten men ediliyordu. Her nerede görülürse yakalanacak ve yetkililere teslim edilecekti. Yandaşları da hapse atılacak ve mallarına el konulacaktı. Yazıları yok edilecek, son olarak da, bu fermana aykırı eylemde bulunma cüretinde bulunanlar aynı mahkûmiyeti paylaşacaktı. Saksonya seçici prensi ve Luther’e en yakın prensler onun ayrılmasından kısa süre sonra Worms’u terk etmişlerdi ve böylece imparatorun fermanı Kurultayın onayını aldı. Roma yanlıları büyük bir sevince kapıldılar. Reformun akıbetini kesinleşmiş görüyorlardı. BM18 176.4

Allah, hizmetkârının bu tehlike zamanında kaçabileceği bir yol hazırlamıştı. Uyanık bir göz Luther’in hareketlerini izlemiş, sadık ve asil bir kalp kurtuluşu için kararlılıkla çalışmıştı. Roma’nın onun ölümünden başka bir şeyle tatmin olmayacağı anlaşılmıştı; aslanın dişlerinden ancak gizlenerek kurtulabilirdi. Allah, Saksonyalı Friedrich’e hikmet vererek Reformcu’nun korunması için bir plan hazırlamasını sağladı. Gerçek dostların da işbirliği ile seçici prensin tasarısı hayata geçirildi ve Luther hem dostların hem de düşmanların gözlerinden başarıyla gizlendi. Evine dönüş yolculuğundaki Luther, maiyetindekilerden koparılıp kaçırıldı ve ormanın içinden aceleyle ıssız bir dağ kalesi olan Wartburg’a götürüldü. Kaçırılması da, gizlenmesi de öyle gizemli olmuştu ki, Friedrich dahi uzunca bir süre nereye götürüldüğünü bilmedi. Bu bilgisizliğin bir amacı vardı; seçici prens Luther’in yerini bilmediği sürece başkalarına hiçbir şey anlatamazdı. Reformcu’nun güvende oluşuna memnun oldu, bu bilgi onun için yeterliydi. BM18 177.1

İlkbahar, yaz ve sonbahar geçti, kış geldi, ancak Luther halen tutsaktı. Müjdenin ışığı sönmek üzere gibi göründüğünden, Aleander ile yandaşları bayram ediyorlardı. Ancak tam aksine, Reformcu lambasını gerçeğin yakıtıyla doldurmaktaydı; bunun ışığı yakında daha parlak bir şekilde yanacaktı. BM18 177.2

Luther, Wartburg’un dostane güvenliğinde, bir süre için savaşın ateşinden ve kargaşasından uzak kalmanın tadını çıkardı. Fakat sessizlikten ve dinlenmeden memnuniyeti uzun sürmedi. Faal bir hayata ve sert çatışmalara alışkın olduğundan, hareketsiz kalmaya fazla dayanamadı. O inziva günlerinde kilisenin durumu gözünde belirdi ve umutsuzlukla haykırdı. “Yazık! Rabb’in öfkesinin bu son gününde O’nun önünde duvar gibi durarak İsrail’i kurtaracak kimse yok!”—a.g.e., 9. kitap, 2. bölüm. Düşüncelerini yine kendisine yönlendirdi ve mücadeleden çekilmesi halinde korkaklıkla suçlanmaktan endişe etti. Sonra tembelliğinden ve benliğe düşkünlüğünden ötürü kendi kendisini kınadı. Buna rağmen, her gün bir insanın başarması mümkün görülenden daha fazlasını gerçekleştiriyordu. Kalemi hiçbir zaman boş durmuyordu. Düşmanları, onun susturulmuş olduğunu düşünerek kendilerini avuturken, hâlâ etkin olduğuna dair somut kanıtlarla karşılaştıklarında hayrete kapıldılar ve kafaları karıştı. Kaleminden çıkan birçok kitapçık, tüm Almanya’yı dolaşıyordu. Ayrıca Yeni Ahit’i Almanca’ya tercüme ederek yurttaşları için çok önemli bir hizmette bulundu. Kendi kayalık Patmos’unda, 13 yaklaşık bir yıl boyunca müjdeyi duyurmaya ve zamanının günahlarını ve yanılgılarını eleştirmeye devam etti. BM18 178.1

Fakat Allah bu hizmetkârını toplum yaşantısı sahnesinden, yalnızca Luther’i düşmanlarından korumak, ya da ona bu önemli çalışmaları için sakin bir zaman sağlamak için çekmemişti. Elde edilecek olan sonuçlar, bunlardan daha değerli olacaktı. Luther, dağdaki inziva köşesinin ıssızlığı ve gizliliğinde, dünyevi desteklerden ve insanların övgülerinden uzaklaştırılmıştı. Böylelikle başarının sıklıkla neden olduğu gururdan ve aşırı özgüvenden korunmuş oldu. Sıkıntı ve aşağılanma ile, birdenbire yükseltildiği baş döndürücü zirvelerde yeniden güvenle yürümeye hazırlandı. BM18 178.2

İnsanlar gerçeğin kendilerine getirdiği özgürlükle sevinirken, Allah’ın yanılgı ve batıl inanç zincirlerini kırmak için görevlendirdiği kimseleri göklere çıkarma eğilimindedirler. Şeytan insanların düşüncelerini Allah’tan uzaklaştırmaya ve insan aracılara yöneltmeye çalışır; onları yalnızca bir araç olan kişiye itibar göstermeye, böylece ilahî takdirin tüm olaylarını yönlendiren El’i görmezden gelmeye yönlendirir. Bu şekilde övülen ve itibar gören din önderleri çoğunlukla Allah’a olan bağlılıklarını unutarak, kendilerine güven tuzağına düşerler. Bunun sonucunda, Allah’ın sözü yerine onların rehberliğine tabi olmaya istekli insanların akıllarını ve vicdanlarını denetim altına almaya çalışırlar. Reform çalışması, destekçilerinin bu ruha izin vermeleri yüzünden çoğunlukla yavaşlar. Allah Reform’un davasını bu tehlikeden koruyacaktı. O, bu çalışmanın insanın değil, Allah’ın damgasını taşımasını istedi. İnsanların gözleri gerçeği açıklayan Luther’e dönmüştü; o da, herkesin gözlerini gerçeğin ebedî Yazarı’na çevirmeleri için, gözlerden uzaklaştırıldı. BM18 178.3