Büyük Mücadele
33.—İLK BÜYÜK ALDATMACA
Şeytan, insanlık tarihinin başlangıcıyla birlikte neslimizi aldatma çabalarına başladı. Gökte ayaklanma başlatan kişi, yeryüzünün sakinlerinin de Allah’ın yönetimine karşı açtığı savaşta kendisine katılmalarını istedi. Adem ve Havva Allah’ın yasasına itaat etmekten son derece mutluydular, bu da Şeytan’ın gökte ortaya attığı, Allah’ın yasasının zalim ve yaratıklarının iyiliğine karşı olduğu iddiasını çürüten, sürekli bir tanıklıktı. Dahası, Şeytan günahsız çift için hazırlanan güzel yuvaya baktıkça, kıskançlığı daha da alevleniyordu. Onları günaha düşürmeye karar verdi, böylece onları Allah’tan ayırıp kendi egemenliği altına alarak yeryüzünü ele geçirebilecek ve orada Yüceler Yücesi’ne karşı bir egemenlik kurabilecekti. BM18 573.1
Şeytan kendisini gerçek karakteriyle açık etseydi hemen geri püskürtülürdü, zira Adem ve Havva bu tehlikeli düşmana karşı uyarılmıştı; ama o hedefini daha etkin bir şekilde gerçekleştirebilmek için karanlıkta çalışarak amacını gizledi. O zamanlar muhteşem görünümlü bir yaratık olan yılanı aracısı olarak kullanarak Havva’ya seslendi: “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” (Yaratılış 3:1). Havva ayartıcıyla tartışmaya girmekten kaçınsaydı, güvende kalırdı; fakat onunla münakaşaya dalarak hilelerine kurban oldu. Halen pek çok kişi böyle yenik düşmektedir. Allah’ın bildirdiği gerekliliklerden şüphe ederek bunları tartışırlar; ve ilahî emirlere itaat etmek yerine, Şeytan’ın hilelerini gizlemekten başka bir işe yaramayan, insanî kuramları kabul ederler. BM18 573.2
“Kadın, ‘Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz’ diye yanıtladı, ‘Ama Tanrı, “Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz” dedi.’ Yılan, ‘Kesinlikle ölmezsiniz’ dedi, ‘çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız’ ” (25. ayetler). Onların öncekinden daha fazla bilgeliğe sahip olup daha yüksek bir varoluş düzeyine geçebileceklerini, böylece Allah gibi olacaklarını söyledi. Havva ayartıya kapıldı; onun etkisiyle Adem de günaha sürüklendi. Yılanın, Allah’ın söylemiş olduğu şeylerde ciddi olmadığı şeklindeki sözlerini kabul ettiler; Yaratıcıları’na güvensizlik ettiler ve O’nun kendi özgürlüklerini kısıtladığını, yasasını çiğneyerek daha fazla bilgeliğe ve yüceliğe sahip olabileceklerini düşündüler. BM18 574.1
Peki Adem, günahtan sonra, “Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün” 1 sözlerinin anlamını nasıl gördü? Şeytan’ın onu inandırdığı gibi, aslında daha yüce bir varoluş düzeyine ulaşacağı anlamına geldiklerini mi gördü? Öyle olsaydı günahtan elde edilecek büyük bir yarar olurdu ve Şeytan’ın insan neslinin velinimeti olduğu kanıtlanırdı. Fakat Adem, ilahî sözlerin bu anlama gelmediğini gördü. Allah, günahının cezası olarak insanın, kendisinden alınmış olduğu toprağa döneceğini bildirdi: “Topraktan yaratıldın ve yine toprağa döneceksin” (19. ayet). Şeytan’ın “gözleriniz açılacak” sözleri, yalnızca şu anlamda doğru çıktı: Adem ve Havva Allah’a itaatsizlik ettikten sonra, gözleri açılarak kendi akılsızlıklarının farkına vardılar; kötülüğü tanıdılar ve suç işlemenin acı meyvesini tattılar. BM18 574.2
Aden bahçesinin orta yerinde, meyvesinde sonsuz yaşam gücü olan yaşam ağacı bulunuyordu. Adem Allah’a itaatkâr kalsaydı, istediği zaman bu ağaca ulaşabilir ve sonsuza dek yaşayabilirdi. Ancak günah işledikten sonra yaşam ağacından yemesi yasaklandı ve ölüme tabi oldu. “Topraktan yaratıldın ve yine toprağa döneceksin” şeklindeki ilahî ifade, yaşamın sonunda tükenmesine işaret ediyor. BM18 574.3
İnsana itaat şartına bağlı olarak vaat edilen ölümsüzlük, günah yüzünden yitirilmişti. Adem, sahip olmadığı bir şeyi kendinden sonraki kuşaklara bırakamazdı; Allah, Oğlu’nun kurban edilmesi aracılığıyla onlara ölümsüzlüğü yeniden sunmasaydı, düşkün insanlık için hiçbir ümit olamazdı. “Ölüm bütün insanlara yayıldı. Çünkü hepsi günah işledi”, ancak Mesih “yaşamı ve ölümsüzlüğü Müjde aracılığıyla ışığa çıkarmıştır” (Romalılar 5:12; 2. Timoteos 1:10). Ve ölümsüzlüğe yalnızca Mesih aracılığıyla sahip olunabilir. İsa şöyle dedi: “Oğul’a iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Ama Oğul’un sözünü dinlemeyen yaşamı görmeyecektir” (Yuhanna 3:36). Herkes, koşullara uyması halinde, bu paha biçilemez berekete sahip olabilir. “Sürekli iyilik ederek yücelik, saygınlık, ölümsüzlük arayan” herkes, “sonsuz yaşam”ı alacak (Romalılar 2:7). BM18 575.1
Adem’e itaatsizlik karşılığında yaşam vaat eden tek kişi, büyük aldatıcıydı. Yılanın Aden bahçesinde Havva’ya söylediği “Kesinlikle ölmezsiniz” ifadesi, ruhun ölümsüzlüğüne ilişkin verilen ilk vaazdır. Ne var ki, yalnızca Şeytan’ın yetkisine dayanan bu ifade, Hristiyanlığın kürsülerinden vaaz edilmekte ve insanların büyük çoğunluğu tarafından büyük atalarımızın kabul ettiği kadar kolaylıkla kabul edilmektedir. “Ölecek olan günah işleyen kişidir” ilahî hükmü (Hezekiel 18:20) çarpıtılmış ve günah işleyen canın ölmeyeceği, fakat sonsuza dek yaşayacağı şekline getirilmiştir. İnsanların Şeytan’ın sözlerine bu kadar safça inanmalarına, fakat Allah’ın sözlerine gelince böylesi inançsızlık göstermelerine neden olan bu tuhaf cazibeye şaşmamak mümkün değil. BM18 575.2
İnsanın günahtan sonra yaşam ağacına yaklaşmasına izin verilseydi, sonsuza dek yaşayacaktı ve günah ölümsüzleştirilmiş olacaktı. Fakat keruvlar ve alevli kılıç “yaşam ağacının yolunu” denetliyordu (Yaratılış 3:24) ve Adem’in ailesinden tek bir kişinin bile bu engeli aşarak yaşam veren meyveden yemesine izin verilmedi. Bu nedenle ölümsüz bir günahlı yoktur. BM18 575.3
Ancak günaha düşüşten sonra, Şeytan meleklerine insanın doğal ölümsüzlüğüne ilişkin inancı insanlara aşılamaları için özel bir gayret göstermelerini emretti; birçok kişinin bu yanılgıyı kabul etmesi sağlandıktan sonra da, insanlar günahkârın sonsuz ızdırap içinde yaşayacağı sonucunu çıkarmaya doğru yönlendirilecekti. Böylece, temsilcileri aracılığıyla çalışan karanlığın efendisi, Allah’ı kindar ve zorba bir hükümdar olarak tanıtıp, kendisini hoşnut etmeyen insanları cehenneme atarak onlara sürekli cehennem azabını tattırdığını söyler; bu senaryoya göre, insanlar sonsuz alevlerde tarifsiz acılar içinde kıvranırlarken de, Yaratıcıları onlara memnuniyetle tepeden bakmaktadır. BM18 576.1
Böylece baş iblis, kendi özelliklerini insanların Yaratıcı’sı ve Velinimet’ine atfetmektedir. Zalimlik şeytanidir. Allah sevgidir; O’nun yarattığı her şey de saf, kutsal ve hoştu, ta ki ilk büyük isyancıyla günahı getirene dek. Şeytan insanı ayartarak günah işleten ve elinden gelse onu mahvedecek olan düşmanın kendisidir; kurbanını sağlama aldığında da, neden olduğu yıkımla iftihar eder. İzin verilseydi, tüm insanlığı ağına düşürürdü. İlahî gücün müdahalesi olmasaydı, Adem’in tek bir oğlu veya kızı bile bundan kurtulamazdı. BM18 576.2
Şeytan bugün insanları, büyük atalarımızı yendiği gibi, Yaratıcıları’na olan güvenlerini sarsarak ve onları O’nun yönetiminin hikmetinden ve yasalarının adaletinden şüpheye sevk ederek yenmeye çalışmaktadır. Şeytan ve casusları, kendi kötülüklerini ve isyanlarını haklı çıkarabilmek için, Allah’ı kendilerinden bile kötü göstermektedirler. Büyük aldatıcı, kendisini adaletsiz bir yöneticiye boyun eğmediği için haksız yere gökten kovulmuş gibi gösterebilmek için, kendi korkunç zalim karakterini göksel Babamız’a yakıştırmaya çalışmaktadır. Dünyaya, Yehova’nın acımasız hükümleriyle yüklenen esaretin aksine, kendi ılımlı yönetimi altında tadını çıkarabilecekleri özgürlüğü gösterir. Böylece, canları ayartarak Allah’a olan bağlılıklarından koparmakta başarılı olur. BM18 576.3
Ölüler arasındaki kötülerin, sonsuza dek yanan bir cehennemde ateş ve kükürt içinde azap çekmeleri öğretisi, kısacık dünya yaşamlarının günahları için Allah yaşadığı sürece işkence görecekleri düşüncesi, tüm sevgi ve merhamet duygularına, hatta adalet anlayışımıza ne kadar da aykırıdır. Fakat bu öğreti yaygın şekilde öğretilmekte ve halen Hristiyanlığın pek çok iman açıklamasında yer almaktadır. Bilgili bir ilahiyat doktoru şöyle demiş: “Cehennem acılarının görüntüsü, kutsalların mutluluğunu sonsuza dek arttıracak. Aynı doğada olan ve aynı şartlar altında doğan diğerlerinin böylesi bir ızdırap içindeki halini, kendilerininse ne kadar seçkin olduklarını gördüklerinde, ne kadar mutlu olduklarının farkına varacaklar.” Başka biri şu sözcükleri kullanmış: “Lanet hükmü gazaba uğrayanlar üzerinde sonsuza dek icra edilirken, işkencelerinin dumanı merhamete nail olanların önünde sonsuza dek yükselecek, onlar bu sefil varlıkların kaderini paylaşmaktansa, Amin, Haleluya! Rabb’e hamdolsun! diyecekler.” BM18 577.1
Böyle bir öğreti, Allah’ın sözünü içeren sayfaların neresinde bulunabilir? Gökteki kurtarılanlar tüm acıma ve şefkat duygularını, hatta en temel insanlık sezgilerini kayıp mı edecekler? Bu duygular acıya dayanıklı kişilerin duyarsızlığıyla, ya da vahşilerin zalimliğiyle yer mi değiştirecek? Hayır, hayır; bu Allah’ın Kitabı’nın öğretisi değildir. Yukarıdaki alıntılarda ifade edilen görüşleri sunanlar bilgili, hatta samimi kişiler olabilirler, fakat Şeytan’ın safsatalarıyla kandırılmışlardır. Şeytan onları Kutsal Yazılar’ın güçlü ifadelerini yanlış yorumlamaya yönlendirmekte, dile, Yaratıcımız’a değil, aslında kendisine ait olan bir acılık ve habislik tonu vermektedir. “Varlığım hakkı için diyor Egemen RAB, ben kötü kişinin ölümünden sevinç duymam, ancak kötü kişinin kötü yollarından dönüp yaşamasından sevinç duyarım. Dönün! Kötü yollarınızdan dönün! Niçin ölesiniz, ey İsrail halkı!” (Hezekiel 33:11). BM18 577.2
Allah’ın aralıksız işkencelere tanık olmaktan zevk aldığını, cehennemin alevlerinde tuttuğu ızdırap çeken yaratıkların inlemeleri, feryatları ve sövgüleriyle eğlendiğini kabul edersek, Allah’a ne kazandırabiliriz? Bu korkunç sesler Sınırsız Sevgi’nin kulaklarına müzik gibi gelebilir mi? Kötülerin başına gelecek sonsuz ızdırap cezasının, Allah’ın evrenin huzurunu ve düzenini bozan bir şer olan günahtan ne kadar nefret ettiğini göstereceği iddia edilmektedir. Ne korkunç bir küfür! Sanki Allah’ın günahtan nefreti, bunun sürdürülmesinin nedeniymiş gibi. Zira, bu ilahiyatçıların öğretilerine göre, merhamet umudu olmadan sürdürülen işkence perişan haldeki kurbanlarını çılgına çevirir ve öfkelerini sövgüler ve küfürler halinde dökerlerken suç yüklerini sonsuza dek çoğaltırlar. Böylece sürekli artan günahın varlığını aralıksız çağlar boyunca sürdürmek, Allah’ın görkemini yüceltmez. BM18 578.1
Ebedi işkence sapkınlığının neden olduğu kötülüğü insan aklı tahmin bile edemez. Sevgiyle ve iyilikle dolu, merhameti bol olan Kutsal Kitap dini, batıl inançlarla karartılmış ve dehşete büründürülmüştür. Şeytan’ın, Allah’ın karakterini hangi sahte renklerle boyadığını düşündüğümüzde, merhametli Yaratıcımız’dan çekinildiğine, korkulduğuna, hatta nefret edildiğine şaşabilir miyiz? Kürsülerden tüm dünyaya yayılan Allah’a ilişkin korkunç görüşler, binlerce, hatta milyonlarca insanı şüpheci ve imansız yapmıştır. BM18 578.2
Ebedi işkence kuramı, Babil’in bütün uluslara içirdiği fuhuş şarabını meydana getiren sahte öğretilerden biridir (Vahiy 14:8; 17:2). Mesih’in hizmetkârlarının bu sapkınlığı kabul etmiş olmaları ve kutsal kürsüden vaaz etmeleri gerçekten de anlaşılmaz bir şeydir. Bunu da, tıpkı sahte Şabat gibi, Roma’dan almışlardır. Evet, bu öğreti büyük ve iyi adamlar tarafından vaaz edilmiştir; fakat bu konudaki ışık bize geldiği gibi onlara gelmemişti. Onlar sadece kendi zamanlarında parlayan ışıktan sorumluydular; biz ise kendi günümüzde parlayan ışıktan sorumluyuz. Allah’ın sözünün tanıklığına sırt çevirir ve atalarımız öğretti diye sahte öğretileri kabul edersek, Babil’in mahkûmiyetine ortak olur, onun fuhuş şarabından içeriz. BM18 578.3
Ebedi işkence öğretisinin isyan ettirdiği geniş bir grup ise, tam tersi bir yanılgıya sürüklenmiştir. Kutsal Yazılar’ın Allah’ı sevgi ve merhametten oluşan bir varlık olarak tanıttığını düşünerek, O’nun kendi yaratıklarını sonsuza dek yanan bir cehennemin ateşine teslim edeceğine inanamazlar. Fakat canın doğal olarak ölümsüz olduğu düşüncesine inandıklarından, sonunda bütün insanlığın kurtulacağı sonucuna varmaktan başka bir çıkar yol bulamazlar. Pek çok kişi, Kutsal Kitap’ın uyarılarının yalnızca insanları korkutarak itaate yöneltmeyi amaçladığını, gerçek anlamda yerine gelmeyeceklerini düşünür. Buna göre, günahkâr kişi bencil zevkler içinde, Allah’ın bildirdiği gereklilikleri gözardı ederek yaşayabilir ve buna rağmen sonunda O’nun rızasını kazanmayı umabilir. Allah’ın merhametinden yararlanmaya çalışan, ancak O’nun adaletini gözardı eden bu öğreti, dünyasal kalbi tatmin etmekte ve kötülere adaletsiz işleri için cesaret vermektedir. BM18 579.1
Evrensel kurtuluş doktrinine inananların, ruhu yıkıcı dogmalarını desteklemek amacıyla Kutsal Yazılar’ı nasıl eğip büktüklerini göstermek için, kendi ifadelerinden alıntı yapmak yeterlidir. Bir kaza sonucu ölen dinsiz bir genç adamın cenazesinde, Evrenselci bir din adamı Kutsal Kitap’tan okuyacağı bölümü Davut’un bir öyküsünden seçmişti: “Çünkü Amnon’un ölümü konusunda avuntu bulmuştu” (2. Samuel 13:39). BM18 579.2
Konuşmacı “bana sık sık soruyorlar” dedi, “dünyayı günah içinde terk eden, ola ki sarhoşluk halinde ölen, elbiselerindeki kızıl suç lekeleri temizlenmeden ölen, ya da bu genç adamın öldüğü gibi, din deneyimini hiçbir zaman yaşamadan veya bir dine inanmadan ölenlerin kaderi ne olacak. Kutsal Yazılar bize yeter; verdikleri yanıt bu korkunç sorunu çözecektir. Amnon fazlasıyla günahlıydı; tövbesizdi, sarhoş edilmişti ve sarhoşken öldürüldü. Davut Allah’ın peygamberiydi; Amnon’un öbür dünyada durumunun iyi mi yoksa kötü mü olacağını herhalde bilmiştir. Kalbinin ifadeleri nasıldı? ‘Kral Davut Avşalom’un yanına gitmeyi çok istiyordu. Çünkü Amnon’un ölümü konusunda avuntu bulmuştu’ (39. ayet). BM18 579.3
“Peki bu ifadelerden çıkarılabilecek sonuç nedir? Onun dinsel inancında sonsuz azaba yer olmadığı değil midir? Öyleyse düşünüyoruz; ve burada, daha hoş, daha aydın ve daha hayırlı olan nihai evrensel saflık ve huzur tezini destekleyecek muhteşem bir kanıt buluyoruz. Oğlunun ölümü konusunda avuntu bulmuştu. Peki neden? Çünkü peygamberlik gözüyle görkemli geleceğe bakarak, oğlunun tüm ayartılardan uzaklaştığını, günahın bağlarından serbest kalarak çürüklüğünden temizlendiğini ve yeteri kadar kutsanarak aydınlatıldıktan sonra, yükselmiş ve neşeli ruhların topluluğuna kabul edildiğini görebiliyordu. Tek tesellisi, sevgili oğlunun mevcut günah ve ızdırap halinden uzaklaştırıldıktan sonra, Kutsal Ruh’un en yüce esintilerinin kararmış ruhunun üzerine döküleceği, zihninin göğün bilgeliği ve ölümsüz sevginin tatlı coşkusu ile açılacağı, böylece kutsanmış bir mizaç ile hazırlanmış olarak, göksel mirasta huzurun ve dostluğun tadını çıkaracağı bir yere gitmesi olmuştu. BM18 580.1
“Bu düşüncelerde, göğün sağladığı kurtuluşun bu hayatta yapabileceğimiz hiçbir şeye bağlı olmadığını anlamamız ve inanmamız isteniyor; ne bugün yapacağımız bir kalp değişimine, ne bugün benimseyeceğimiz bir inanışa, ne de bugün iman edeceğimiz bir dine.” BM18 580.2
Böylece, Mesih’in bu sözde hizmetkârı, Aden bahçesinde yılanın ifade ettiği yalanı tekrarlıyor: “Kesinlikle ölmezsiniz.” “O ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, ... Tanrı gibi olacaksınız.” En aşağılık günahkârların katil, hırsız ve zinacıölümden sonra sonsuz mutluluğa girmeye hazırlanacağını beyan ediyor. BM18 580.3
Peki Kutsal Yazılar’ı saptıran bu adam, bu sonuçları nereden çıkarıyor? Davut’un, takdiri ilahinin tecellisine boyun eğişini ifade eden tek bir cümleden. Onun canı “Avşalom’un yanına gitmeyi çok istiyordu. Çünkü Amnon’un ölümü konusunda avuntu bulmuştu.” O zamana kadar kederinin acısı hafiflemiş, düşünceleri ölü oğlundan yaşayan oğluna, suçunun adil cezasının korkusundan dolayı gönüllü sürgünde olan oğluna dönmüştü. Ve bu da, ensestçi, ayyaş Amnon’un ölümüyle birlikte derhal dönüştürülerek saadet konutlarına alındığına, orada arındırılarak günahsız meleklerin yoldaşlığı için hazırlandığına kanıt oluyor! Gerçekten de hoş bir masal, dünyasal kalbi mutlu etmek için ideal! Bu, Şeytan’ın ta kendisine ait bir öğreti ve o işini etkin bir şekilde yapıyor. Böyle öğretiler oldukça, kötülüğün artmasına şaşmalı mıyız? BM18 580.4
Bu sahte öğretmenin izlediği yol, diğer pek çoklarının tuttuğu yolu örnekliyor. Kutsal Yazılardan birkaç sözcük, pek çok durumda kendilerine verilen yorumların tam tersi anlamı ortaya koyacak şekilde bağlamından ayrılmakta; bu kopuk metinler saptırılarak Allah’ın sözünde hiçbir dayanağı olmayan öğretilere kanıt olarak kullanılmaktadır. Ayyaş Amnon’un gökte olduğuna kanıt olarak verilen tanıklık, hiçbir ayyaşın Allah’ın egemenliğine giremeyeceği şeklindeki açık ve kesin Kutsal Kitap ifadesiyle doğrudan çelişen çıkarımlardan yalnızca biridir (1. Korintliler 6:10). Güvensizler, inançsızlar ve şüpheciler, gerçeği yalana böyle çevirmektedir. Büyük kalabalıklar onların safsatalarıyla aldatılmış ve dünyasal güvenlik beşiğinde sallanarak uyutulmuşlardır. BM18 581.1
Tüm insanların ruhlarının ölüm anında doğrudan göğe alındıkları doğru olsaydı, yaşamdan çok ölümü arzulamamız daha mantıklı olurdu. Bu inançla, pek çok kişi yaşamlarına son vermeye yönlendirildi. Sorunlar, kafa karışıklığı ve hayal kırıklıkları altında bunalınca, yaşamın ince bağını kopararak sonsuz dünyanın mutluluğuna uçmak çok kolay görünür. BM18 581.2
Allah, kendi sözünde yasasını çiğneyenleri cezalandıracağına dair kesin kanıtlar vermiştir. O’nun günahkâra adaletle muamele edemeyecek kadar merhametli olduğunu söyleyerek kendilerini avutanların, Golgota’daki çarmıha bakmaları yeterlidir. Lekesiz Tanrı Oğlu’nun ölümü, “günahın ücreti[nin] ölüm” 2 olduğunu, Allah’ın yasasının her ihlalinin mutlaka adil karşılığını görmesi gerektiğini doğrulamaktadır. Günahsız Mesih insanlık uğruna günah olmuştur. Günahın yükünü taşımış, Babası’nın, yüzünü yüzünden çevirmesine katlanmış, en sonunda yüreği parçalanmış ve canını vermiştir. Tüm bu fedakârlık, günahkârların kurtulabilmesi için yapılmıştır. İnsan, günahın cezasından başka hiçbir şekilde kurtulamazdı. Böylesi yüksek bir bedelle sunulan bu kefaretten pay almayı reddeden her can, kendi günahının yükünü taşımalı ve cezasına katlanmalıdır. BM18 581.3
Evrenselcilerin kutsal ve mutlu melekler olarak göğe yerleştirdiği tanrısız ve tövbesizler hakkında, Kutsal Kitap’ın başka neler öğrettiğine bir bakalım. BM18 582.1
“Susayana yaşam suyunun pınarından karşılıksız su vereceğim” (Vahiy 21:6). Bu vaat yalnızca susayanlara verilmiştir. Yaşam suyuna olan ihtiyaçlarını hisseden ve bunu geri kalan her şeyi kaybetmek pahasına arayanlardan başkasına su verilmeyecektir. “Galip gelen bunları miras alacak. Ben onun Tanrısı olacağım, o da bana oğul olacak” (7. ayet). Burada da, koşullar açıklanmaktadır. Her şeyi miras alabilmek için, günaha karşı direnmeli ve galip gelmeliyiz. BM18 582.2
Rab, Yeşaya peygamber aracılığıyla şöyle duyuruyor: “Doğru kişiye iyilik göreceğini söyleyin.” “Vay kötülerin haline! Kötülük görecek, yaptıklarının karşılığını alacaklar” (Yeşaya 3:10, 11). Bilge kişi, “Günahlı yüz kez kötülük edip uzun yaşasa bile” diyor, “Tanrı’dan korkanların, O’nun önünde saygıyla duranların iyilik göreceğini biliyorum. Oysa kötü... iyilik görmeyecek” (Vaiz 8:12, 13). Pavlus da, günahkârın “Tanrı’nın adil yargısının açıklanacağı gazap günü için kendine karşı gazap” biriktirdiğine ve Allah’ın “herkese, yaptıklarının karşılığını”, “kötülük eden herkese... sıkıntı ve elem” vereceğine tanıklık ediyor (Romalılar 2:5, 6, 9). BM18 582.3
“Fuhuş yapanın, pisliğe düşkün olanın ya da putperest demek olan açgözlü kişinin, Mesih’in ve Tanrı’nın Egemenliği’nde mirası yoktur” (Efesliler 5:5). “Herkesle barış içinde yaşamaya, kutsal olmaya gayret edin. Kutsallığa sahip olmadan kimse Rabb’i göremeyecek” (İbraniler 12:14). “Kaftanlarını yıkayan, böylelikle yaşam ağacından yemeye hak kazanarak kapılardan geçip kente girenlere ne mutlu! Köpekler, 3 büyücüler, fuhuş yapanlar, adam öldürenler, putperestler, yalanı sevip hile yapanların hepsi dışarıda kalacaklar” (Vahiy 22:14, 15). BM18 583.1
Allah insanlara kendi karakterini ve günahla ilgilenme yöntemini bildirmiştir. “RAB, acıyan, lütfeden, tez öfkelenmeyen, sevgisi engin ve sadık Tanrı. Binlercesine sevgi gösterir, suçlarını, isyanlarını, günahlarını bağışlarım. Hiçbir suçu cezasız bırakmam” (Mısır’dan Çıkış 34:6, 7). “Yok eder kötülerin hepsini.” “Ama başkaldıranların hepsi yok olacak, kötülerin kökü kazınacak” (Mezmur 145:20; 37:38). İsyanı bastırmak için ilahî yönetimin gücü ve yetkisi kullanılacak; ancak cezalandırıcı adaletin tüm eylemleri, Allah’ın merhametli, tez öfkelenmeyen ve şefkatli karakterine son derece uygun olacaktır. BM18 583.2
Allah hiç kimsenin isteğini veya yargı gücünü zorla etkilemez. O, köle gibi itaatten zevk almaz. Elleriyle yarattığı varlıkların kendisini sevilmeye layık olduğu için sevmelerini ister. Onların, kendi bilgeliğini, adaletini ve iyiliğini akıllarıyla takdir ederek, kendisi’ne itaat etmelerini tercih eder. Ve bu özellikleri hakkıyla kavrayabilen herkes O’nu sever, çünkü O’nun niteliklerine hayran olarak O’na doğru çekilirler. BM18 583.3
Kurtarıcımız’ın öğrettiği ve örneklediği şefkat, merhamet ve sevgi ilkeleri, Allah’ın isteğinin ve karakterinin bir açıklamasıdır. Mesih, Babası’ndan almadığı hiçbir şeyi öğretmediğini beyan etti. İlahî yönetimin ilkeleri, Kurtarıcı’nın “Düşmanlarınızı sevin” 4 buyruğuyla mükemmel uyum içindedir. Allah, evrenin iyiliği, hatta kendi yargısına uğrayanların iyiliği için, kötülere adaletle muamele eder. Kendi yönetiminin yasalarına ve kendi karakterinin adaletine uygun olarak yapabilse, onları mutlu ederdi. Onları sevgisinin belirtileriyle kuşatır, yasasının bilgisini onlara verir ve merhametinin bereketlerini onlara sunar; fakat O’nun sevgisini küçümserler, yasasını hiçe sayarlar ve merhametini reddederler. Sürekli olarak O’nun armağanlarını aldıkları halde, Veren’in adına leke sürerler; Allah’tan nefret ederler, çünkü O’nun kendilerinin günahlarından tiksindiğini bilmektedirler. Rab onların sapkınlığına uzun süre tahammül eder; fakat en sonunda kaderlerine hükmedilecek olan karar saati gelecektir. O zaman bu asileri kendi yanına mı zincirleyecek? Onlara kendi isteğini zorla mı yaptıracak? BM18 583.4
Şeytan’ı önderleri olarak seçerek onun gücünün etkisi altına girenler, Allah’ın huzuruna çıkmaya hazır değillerdir. Gurur, aldatıcılık, ahlaksızlık ve zalimlik onların karakterlerinde yer etmiştir. Bu insanlar cennete girip, yeryüzündeyken aşağıladıkları ve nefret ettikleri kişilerle sonsuza dek birlikte yaşayabilirler mi? Gerçek asla bir yalancının hoşuna gitmeyecek; yumuşak başlılık özgüveni ve gururu tatmin etmeyecek; paklık yozlaşmışlar için makbul olmayacak; kendi çıkarını aramayan sevgi bencillere çekici görünmeyecektir. Tamamen dünyasal ve bencilce isteklerin içine gömülmüş olanlara cennet nasıl bir zevk kaynağı sunabilir ki? BM18 584.1
Hayatlarını Allah’a isyanla geçirmiş kişiler birdenbire göğe alınarak oradaki yüce, kutsal mükemmellik durumuna tanık olabilir mi her can sevgiyle dolu, her yüz neşeyle parlıyor, Allah’ın ve Kuzu’nun şerefine yükselen ezgilerde müzikle coşuyorlar ve tahtta oturan Kişi’nin yüzünden kurtulanların üzerine aralıksız ışık huzmeleri akıyorkalpleri Allah’a, gerçeğe ve kutsallığa karşı nefretle dolu olanlar göksel kalabalığa katılarak övgü ilahilerine eşlik edebilirler mi? Allah’ın ve Kuzu’nun görkemine dayanabilirler mi? Hayır, hayır; onlara göğe uygun karakterler geliştirebilmeleri için yıllarca deneme süresi verilmişti; ancak onlar zihinlerini hiçbir zaman paklığı sevmek üzere eğitmediler; göğün dilini hiçbir zaman öğrenmediler ve artık çok geç. Allah’a isyanla dolu bir yaşam onları göğe uygunsuz hale getirmiştir. Oranın saflığı, kutsallığı ve huzuru onlara işkence gibi gelir; Allah’ın görkemi yakıp tüketen bir ateş olur. O kutsal yerden kaçmaya can atacaklardır. Kendilerini kurtarmak için ölen Kişi’nin yüzünden saklanabilmek için yıkımı kucaklayacaklardır. Kötülerin kaderi kendi seçimleriyle belirlenmiştir. Cennete alınmamaları kendi isteklerindendir, Allah açısından ise adil ve merhametli bir karardır. BM18 584.2
Tufanın suları gibi, büyük günün alevleri de kötülerin iflah olamayacaklarına ilişkin Allah’ın hükmünü beyan eder. İlahî yetkiye boyun eğmeye hiçbir istekleri yoktur. İradeleri isyanda kullanılmıştır; yaşam sona erdiğinde ise düşüncelerinin akışını tam aksi yöne çevirmek için çok geçtir, suçtan itaate, nefretten sevgiye dönmek için çok geç kalınmıştır. BM18 585.1
Allah, katil Kayin’in hayatını bağışlayarak, dünyaya, günahkârın dizginlenmeyen bir kötülük içinde yaşamasına izin verilmesinin getireceği sonucun bir örneğini verdi. Kayin’in öğretisinin ve örnekliğinin etkisiyle, soyundan gelen büyük kalabalıklar günaha sürüklendi, ta ki “yeryüzünde insanın yaptığı kötülük” çoğalıp, “aklı fikri hep kötülükte” olana dek. “Tanrı’nın gözünde yeryüzü bozulmuş, zorbalıkla dolmuştu” (Yaratılış 6:5, 11). BM18 585.2
Allah dünyaya merhamet göstererek, Nuh’un zamanında yeryüzünün kötü sakinlerini ortadan kaldırdı. Merhameti ile, Sodom’da oturan yozlaşmış insanları yok etti. Şeytan’ın aldatıcı gücü ile kötülüğün işçileri hayranlık ve takdir kazanır, böylece sürekli olarak başkalarını da isyana sürüklerler. Kayin’in ve Nuh’un zamanında da böyleydi, İbrahim’in ve Lut’un zamanında da; günümüzde de böyledir. Allah, evrene olan merhameti ile, sonunda O’nun lütfunu reddedenleri yok edecektir. BM18 585.3
“Çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı’nın armağanı ise Rabbimiz Mesih İsa’da sonsuz yaşamdır” (Romalılar 6:23). Yaşam doğruların mirasıdır, kötülerin payına ise ölüm düşer. Musa İsrail’e şöyle bildirdi: “İşte bugün önünüze yaşamla iyiliği, ölümle kötülüğü koyuyorum” (Yasa’nın Tekrarı 30:15). Bu metinlerde bahsedilen ölüm, Adem’e verilen hüküm değildir, zira onun suçunun cezasını tüm insanlık çekmektedir. Bu, sonsuz yaşamın karşıtı olan “ikinci ölüm”dür. BM18 586.1
Adem’in günahının sonucu olarak, ölüm tüm insan soyuna geçti. Herkes aynı şekilde mezara girmektedir. Kurtuluş planının koşulları uyarınca da, herkes mezarlarından diriltilecektir. “Hem doğru kişilerin hem doğru olmayanların ölümden dirileceğine dair Tanrı’ya umut bağladım”; “Herkes nasıl Adem’de ölüyorsa, herkes Mesih’te yaşama kavuşacak” (Elçilerin İşleri 24:15; 1. Korintliler 15:22). Fakat belirtilen iki sınıf arasında bir ayrım yapılmıştır. “Mezarda olanların hepsinin O’nun sesini işitecekleri saat geliyor. Ve onlar mezarlarından çıkacaklar. İyilik yapmış olanlar yaşamak, kötülük yapmış olanlar yargılanmak üzere dirilecekler” (Yuhanna 5:28, 29). Yaşam dirilişine “dahil olanlar mutlu ve kutsaldır.” “İkinci ölümün bunların üzerinde yetkisi yoktur” (Vahiy 20:6). Fakat dahil olmayanlar, tövbe ve iman yoluyla bağışlanmayanlar, suçun cezasını görmeli, “günahın ücreti”ni ödemelidir. “Yaptıklarına göre” süresi ve şiddeti değişen, fakat sonunda ikinci ölümde son bulan cezaları çekeceklerdir. Allah’ın, adaleti ve merhametiyle tutarlı olarak günahkârı günahlarının içinde kurtarması mümkün olmadığından, onu suçlarının kendisine kaybettirdiği ve bizzat kendisinin de lâyık olmadığını kanıtladığı varoluştan yoksun bırakmaktadır. İlham ile yazan yazar şöyle diyor: “Yakında kötünün sonu gelecek, yerini arasan da bulunmayacak.” Bir diğeri de şöyle bildiriyor: “Yok olacaklar, hiç var olmamış gibi” (Mezmur 37:10; Ovadya 16). Rezilliğe batmış bir şekilde, umutsuz ve sonsuz bir yokluğa gömülecekler. BM18 586.2
Böylece günahın ve ondan kaynaklanan tüm üzüntüler ile yıkımın sonu gelecektir. Mezmurcu şöyle diyor: “Kötüleri yok ettin, sonsuza dek adlarını sildin. Yok olup gitti düşmanlar sonsuza dek” (Mezmur 9:5, 6). Vahiy kitabında Yuhanna, sonsuzluğa bakarak, tek bir uyumsuz notayla bile ahengi bozulmayan evrensel bir övgü ilahisi duyar. Gökte ve yeryüzündeki bütün yaratıkların Allah’ı yücelttiği işitilir (Vahiy 5:13). Demek ki sonsuz işkencede kıvranırken Allah’a sövecek kaybolmuş canlar olmayacak; cehennemdeki zavallılar kurtulmuş olanların ezgilerini acı çığlıklarıyla bozmayacaktır. BM18 587.1
Doğal ölümsüzlük şeklindeki temel yanlışlık üzerine, tıpkı ebedi işkence öğretisi gibi, Kutsal Yazılar’ın açık ifadelerine, mantığın gerektirdiklerine ve insanca duygularımıza aykırı olan, ölümde bilinçlilik durumu öğretisi kurulmuştur. Yaygın inanca göre, gökteki kurtulmuş olanlar, yeryüzündeki her şeyden, özellikle de arkalarında bıraktıkları arkadaşlarının hayatlarında olup bitenlerden haberdar olacaklardır. Peki ama, yaşayanların sorunlarını bilmeleri, sevdiklerinin işledikleri günahlara tanıklık etmeleri ve onların yaşamın kederlerine, hayal kırıklığına ve acılarına katlanmak zorunda kaldıklarını görmeleri, ölülere nasıl mutluluk kaynağı olabilir ki? Yeryüzündeki arkadaşlarının üzerinde uçanlar, göğün mutluluğunun tadını ne kadar çıkarabilir? Ya tövbesiz kişinin son nefesini vermesinin hemen ardından canının cehennemin alevlerine teslim edildiği inancı ne kadar da korkunçtur! Arkadaşlarının mezara hazırlıksız girdiğini, üzüntü ve günahla dolu sonsuzluğa ayak bastığını görenler, ne kadar da derin acılara boğuluyor olmalı! Pek çok kişi bu rahatsız edici düşünceyle çılgınlığa sürüklenmiştir. BM18 587.2
Kutsal Yazılar bu konularda ne söylüyor? Davut, insanın ölümde bilinçli olmadığını beyan ediyor. “O son soluğunu verince toprağa döner, O gün tasarıları da biter” (Mezmur 146:4). Süleyman da aynı tanıklığı veriyor: “Çünkü yaşayanlar öleceğini biliyor, ama ölüler hiçbir şey bilmiyor.” “Sevgileri, nefretleri, kıskançlıkları çoktan bitmiştir. Güneşin altında yapılanlardan bir daha payları olmayacaktır.” “Gitmekte olduğun ölüler diyarında iş, tasarı, bilgi ve bilgelik yoktur” (Vaiz 9:5, 6, 10). BM18 587.3
Hizkiya’nın ömrü, duasına karşılık olarak on beş yıl uzatıldığında, minnettar kral büyük merhametinden ötürü Allah’a bir şükran ilahisi sunmuştu. Bu ilahide böylesine sevinmesinin nedenini anlatıyor: “Çünkü ölüler diyarı sana şükredemez, ölüm övgüler sunmaz sana. Ölüm çukuruna inenler senin sadakatine umut bağlayamaz. Diriler, yalnız diriler bugün benim yaptığım gibi sana şükreder” (Yeşaya 38:18, 19). Popüler ilahiyat, ölüler arasındaki doğruları gökte, saadet içinde ve ölümsüz dilleriyle Allah’ı yüceltir bir halde tasvir eder; fakat Hizkiya ölümde böyle görkemli bir manzara göremiyordu. Mezmurcu da kendi sözleriyle buna tanıklık eder: “Çünkü ölüler arasında kimse seni anmaz, kim şükür sunar sana ölüler diyarından?” “Ölüler, sessizlik diyarına inenler, RAB’be övgüler sunmaz” (Mezmur 6:5; 115:17). BM18 588.1
Pentikost günü Petrus, ataları Davut’un durumunu şöyle bildirmişti: “öldü, gömüldü, mezarı da bugüne dek yanıbaşımızda duruyor.” “Davut, kendisi göklere çıkmadığı halde...” (Elçilerin İşleri 2:29, 34). Davut’un dirilişe kadar mezarda kalıyor olması, doğruların ölür ölmez göğe gitmediğini kanıtlıyor. Davut yalnızca diriliş yoluyla, hatta Mesih’in dirilmiş olmasının gereğince, en sonunda Allah’ın sağında oturabilir. BM18 588.2
Pavlus ise şöyle demişti: “Ölüler dirilmezse, Mesih de dirilmemiştir. Mesih dirilmemişse imanınız yararsızdır, siz de hâlâ günahlarınızın içindesiniz. Buna göre Mesih’e ait olarak ölmüş olanlar da mahvolmuşlardır” (1. Korintliler 15:1618). Dört bin yıldır ölen doğrular hemen göğe gidiyor olsalardı, Pavlus nasıl diriliş olmasaydı “Mesih’e ait olarak ölmüş olanlar da mahvolurlardı” diyebilirdi? Dirilişe hiçbir gerek kalmazdı. BM18 588.3
Şehit Tyndale, ölülerin durumuyla ilgili olarak şunu açıkladı: “Açıkça itiraf ediyorum, onların Mesih’in içinde bulunduğu, ya da Allah’ın seçilmiş meleklerinin içinde bulunduğu büyük görkemin halihazırda içinde olduklarına ikna olmuş değilim. Ne de imanımın herhangi bir kısmı böyledir; zira öyle olsaydı, bedenlerin dirilişini vaaz etmek boş bir çaba olmanın ötesine geçmezdi.”—William Tyndale, Preface to New Testament (Yeni Ahit Önsözü, basım: 1534). Tekrar basımı: British Reformers [Britanya Reformcular]—Tindal, Frith, Barnes, Sayfa 349. BM18 588.4
Ölümdeki sonsuz kutsanmışlık umudunun, dirilişe dair Kutsal Kitap öğretisinin daha da yaygın bir şekilde ihmal edilmesine yol açtığı yadsınamaz bir gerçektir. Bu eğilime dikkat çeken Dr. Adam Clarke şöyle dedi: “Diriliş öğretisine ilk Hristiyanlar arasında zamanımızda verildiğinden çok daha fazla önem verildiği görülüyor! Bu nasıl oluyor? Elçiler konuyu sürekli olarak gündemde tutuyor ve Allah’ın izleyicilerini bu öğreti aracılığıyla gayrete, itaate ve neşeli olmaya teşvik ediyorlardı. Günümüzde ise halefleri bundan neredeyse hiç bahsetmiyorlar! Elçiler öyle vaaz ettiler ve ilk Hristiyanlar öyle inandılar; biz böyle vaaz ediyoruz ve dinleyicilerimiz böyle inanıyor. Müjdede üzerinde daha fazla durulan hiçbir öğreti yoktur; mevcut vaaz sisteminde ise daha fazla ihmal edilen bir öğreti yoktur!”— Commentary (Kutsal Kitap Yorumları), 1. Korintliler 15. bölüm üzerine yorumlar, 3. paragraf. BM18 589.1
Bu durum, görkemli diriliş gerçeği neredeyse tamamen unutulana ve Hristiyan dünyasının gözünden kaybolana dek sürmüştür. Bu nedenle önde gelen bir din yazarı, Pavlus’un 1. Selanikliler 4:1318 ayetlerinde yer alan sözlerini yorumlarken şöyle diyor: “Teselliye yönelik olarak hangi açıdan bakılırsa bakılsın, doğruların kutlu ölümsüzlüğü öğretisi bizim için Rabb’in ikinci gelişine dair her türlü şüpheli öğretinin yerini almaktadır. Rab, ölümümüzde bize gelmektedir. Beklememiz ve gözlememiz gereken budur. Ölüler şimdiden görkemli yaşama geçmişlerdir. Yargılanmaları ve kutsanmaları için kıyamet borusunu beklemelerine gerek yoktur.” BM18 589.2
Fakat İsa öğrencilerinden ayrılırken onlara yakında Kendisi’ne geleceklerini söylemedi. “Size yer hazırlamaya gidiyorum” dedi. “Gider ve size yer hazırlarsam, ... yine gelip sizi yanıma alacağım” (Yuhanna 14:2, 3). Dahası, Pavlus şunları söylüyor: “Rab’bin kendisi, bir emir çağrısıyla, başmeleğin seslenmesiyle, Tanrı’nın borazanıyla gökten inecek. Önce Mesih’e ait ölüler dirilecek. Sonra biz yaşamakta olanlar, hayatta olanlar, onlarla birlikte Rab’bi havada karşılamak üzere bulutlar içinde alınıp götürüleceğiz. Böylece sonsuza dek Rab’le birlikte olacağız.” Ve ekliyor: “İşte birbirinizi bu sözlerle teselli edin” (1. Selanikliler 4:1618). Bu teselli sözleriyle, daha önce alıntı yapılan evrenselci din adamının sözleri arasında ne kadar da büyük bir çelişki var! Bunlardan ikincisi, yaslı dostlarını, ölülerin ne kadar günahkâr olurlarsa olsunlar, bu hayattan alındıklarında meleklerin yanına kabul edilecekleri güvencesiyle avutuyordu. Pavlus, iman kardeşlerinin dikkatini, mezarın zincirlerinin kırılacağı ve “Mesih’e ait ölülerin” sonsuz yaşama uyandırılacağı, Rabb’in gelecekteki gelişine çekmektedir. BM18 590.1
Herhangi bir kimse kutsanmışların evlerine girmeden önce, durumu araştırılmalı ve karakteri ile işleri Allah’ın önünde gözden geçirilmelidir. Herkes kitaplarda yazılı şeylere göre yargılanmalı ve yaptıkları işlerin karşılığını almalıdır. Bu yargılama ölüm anında gerçekleşmez. Pavlus’un sözlerine dikkat edin: “Çünkü dünyayı, atadığı Kişi aracılığıyla adaletle yargılayacağı günü saptamıştır. Bu Kişi’yi ölümden diriltmekle bunun güvencesini herkese vermiştir” (Elçilerin İşleri 17:31). Elçi burada açıkça dünyanın yargısı için, kendi zamanında henüz gelecek olan bir zaman belirlendiğini söylemişti. BM18 590.2
Yahuda da aynı dönemden söz ediyor: “Yetkilerinin sınırı içinde kalmayıp kendilerine ayrılan yeri terk etmiş olan melekleri, büyük yargı günü için çözülmez bağlarla bağlayarak karanlığa hapsetti.” Ve tekrar, Hanok’un sözlerini aktarıyor: “İşte Rab herkesi yargılamak üzere onbinlerce kutsalıyla5 geliyor” (Yahuda 6, 14, 15). Yuhanna, gördüklerini bildiriyor: “Tahtın önünde duran küçük büyük, ölüleri gördüm. Sonra kitaplar açıldı... Ölüler kitaplarda yazılanlara bakılarak yaptıklarına göre yargılandı” (Vahiy 20:12). BM18 590.3
Peki ölüler zaten göğün mutluluğunu sürüyorlarsa veya cehennemin alevleri arasında kıvranıyorlarsa, gelecekteki bir yargıya ne gerek vardır? Allah’ın bu önemli konulardaki öğretileri ne anlaşılmaz, ne de çelişkili değil; sıradan akıllar tarafından anlaşılabilecek düzeydedir. Peki hangi dürüst zihin bu kuramda bilgelik ya da adalet görebilir ki? Doğrular, durumları araştırıldıktan sonra, Allah’ın huzurunda belki de asırlardır bulunmalarına rağmen, “Aferin, iyi ve güvenilir köle... Gel, efendinin şenliğine katıl!” övgüsünü mü alacaklar? Kötüler tüm yeryüzünün Yargıcı’ndan şu hükmü işitmek için işkence yerinden mi toplanıp getirilecekler: “Ey lanetliler, çekilin önümden! ... sönmez ateşe gidin!”? (Matta 25:21, 41). Allah’ın bilgeliğine ve adaletine ne büyük bir alay, ne utanç verici bir suçlama! BM18 591.1
Ruhun ölümsüzlüğü kuramı, Roma’nın putperestlikten alarak Hristiyanlık dinine kattığı sahte öğretilerden biriydi. Martin Luther bunu “Roma’nın dinsel hükümler çöplüğünün bir bölümünü meydana getiren iğrenç masallar” olarak nitelemişti.—E. Petavel, The Problem of Immortality [Ölümsüzlük Sorunu] , s. 255. Reformcu, Süleyman’ın Vaiz kitabında yer alan ölülerin hiçbir şey bilmediklerine dair sözlerini yorumlarken şöyle diyor: “Ölülerin hiçbir. hisleri olmadığına tanıklık eden başka bir yer. Orada, diyor, hiçbir iş, hiçbir düşünce, hiçbir bilgi, hiçbir hikmet yok. Süleyman, ölülerin uykuda olduğu ve hiçbir şey hissetmedikleri yargısında bulunmuştu. Zira ölüler orada ne günleri ne de yılları hesaplamadan yatıyorlar, ne var ki uyandıklarında kendilerine ancak bir dakika uyumuşlar gibi gelecek.”—Martin Luther, Exposition of Solomon’s Booke Called Ecclesiastes [Süleyman’ın Vaiz Adlı Kitabının İzahatı] , s. 152. BM18 591.2
Kutsal Yazılar’ın hiçbir yerinde, doğruların ödüllerini, kötülerin ise cezalarını ölüm anında gördüklerine dair bir ifade bulunmaz. Atalar ve peygamberler bu yönde hiçbir açıklamada bulunmadılar. Mesih ve elçileri buna dair hiçbir ipucu vermediler. Kutsal Kitap ölülerin derhal göğe gitmediklerini açık bir şekilde öğretmektedir. Dirilişe kadar uyuyacakları bildirilir. 1. Selanikliler 4:14; Eyüp 14:1012. Gümüş telin koptuğu ve altın tasın kırıldığı gün (Vaiz 12:6), insanın düşünceleri yok olur. Mezara inenler sessizlik içindedir. Güneş altında yapılan hiçbir işten artık haberleri olmaz. Eyüp 14:21. Yorulan doğrular için ne kutlu bir istirahat! Geçen zaman, ister uzun ister kısa olsun, onlara bir an gibi gelir. Uyurlar ve Allah’ın kıyamet borusuyla görkemli bir ölümsüzlüğe uyandırılırlar. “Evet, borazan çalınacak, ölüler çürümez olarak dirilecek... Çürüyen ve ölümlü beden çürümezliği ve ölümsüzlüğü giyinince, ‘Ölüm yok edildi, zafer kazanıldı!’ 6diye yazılmış olan söz yerine gelecektir” (1. Korintliler 15:52-54). Derin uykularından uyanırlarken, düşünmeye kaldıkları yerden devam ederler. Son duyguları ölümün acısıydı; son düşünceleri mezarın gücüne yenik düştükleriydi. Mezardan kalktıkları zaman, ilk mutlu düşünceleri şu zafer seslenişinde yankılanacaktır: “Ey ölüm, zaferin nerede? Ey ölüm, dikenin nerede?” 7 (55. ayet). BM18 592.1