Elçilerin İşleri
16—Müjde Mesaji Antakya’da
[Bu bölüm, Elçilerin İşleri 11:19-26; 13:1-3 ayetlerine dayanmaktadır.]
Öğrenciler zulüm nedeniyle Yeruşalim’i terk etmek zorunda kaldıktan sonra, müjde mesajı Filistin sınırlarının dışında kalan bölgelerde hızla yayıldı; ve önemli merkezlerde pek çok küçük imanlı toplulukları meydana geldi. Bazı öğrenciler “Fenike, Kıbrıs ve Antakya’ya kadar gittiler. Tanrı sözünü... duyuruyorlardı.” Çalışmaları çoğunlukla, o zamanda neredeyse dünyanın tüm kentlerinde büyük kolonileri bulunan İbranilerle ve Helenist Yahudilerle sınırlıydı. EI 135.1
Müjdenin memnuniyetle kabul edildiği belirtilen yerlerden biri, o günlerde Suriye’nin bir metropolü olan Antakya’ydı. Bu kalabalık merkezden yürütülen yaygın ticaret, kente çeşitli uluslardan pek çok kişiyi getiriyordu. Bundan başka Antakya, sağlığa uygun konumu, güzel çevresi ve kentte bulunan zenginlik, kültür ve gelişmişlik sayesinde, rahatına ve zevkine düşkün kişiler için bir tatil yeri olarak ün yapmıştı. Elçilerin günlerinde bir lüks ve ahlâksızlık kenti haline gelmişti. EI 135.2
Müjde Antakya’da, “Rab İsa’nın İncilini ilân ederek” gelen Kıbrıslı ve Kireneli bazı öğrenciler tarafından halka öğretilmişti (Kİ). “Rab’bin eli onlarlaydı” ve samimi çalışmaları meyve veriyordu (Kİ). “Çok sayıda insanlar iman edip Rab’be döndüler” (Kİ). EI 136.1
“Olup bitenlerin haberi, Yeruşalim’deki kiliseye ulaştı. Bunun üzerine imanlılar Barnaba’yı Antakya’ya gönderdiler.” Barnaba yeni çalışma alanına vardığında ilahî lütuf ile şimdiden gerçekleşmiş işi gördü ve “sevindi. Herkesi, candan ve yürekten Rab’be bağlı kalmaya özendirdi.” EI 136.2
Barnaba’nın Antakya’daki çalışmaları bol bol bereketlendi, böylece oradaki imanlılar arasına pek çok kişi katıldı. Çalışma geliştikçe Barnaba, Allah’ın açılan lütfundan faydalanmak için yardıma ihtiyaç duydu, ve bir süre önce Yeruşalim’den ayrıldı-ğından beri “Suriye ve Kilikya bölgele[rinde]” çalışmakta ve “önceleri yıkmaya çalıştığı imanı” duyurmakta olan Pavlus’u aramak için Tarsus’a gitti (Galatians 1:21, 23). Barnaba Pavlus’u bulmakta ve onu hizmette kendisine yoldaş olarak geri dönmeye ikna etmekte başarılı oldu. EI 136.3
Pavlus, kalabalık Antakya kentinde mükemmel bir çalışma alanı buldu. Bilgisi, hikmeti ve gayreti bu kültür kentinin sakinlerinde ve sürekli ziyaretçilerinde güçlü bir etki bırakıyordu; böylece tam da Barnaba’nın ihtiyacı olan yardımı sağlıyordu. İki öğrenci bir yıl boyunca birlik olarak sadıkça hizmet ettiler ve pek çok kişinin dünyanın Kurtarıcısı Nasıralı İsa’ya dair kurtarıcı bilgiye kavuşmasını sağladılar. EI 136.4
Öğrencilere ilk kez Antakya’da Hristiyan 1denildi. Bu ad onlara verildi çünkü Mesih vaazlarının, öğretilerinin ve konuşmalarının ana konusuydu. Sürekli olarak O’nun dünyada hizmet ettiği, öğrencilerinin O’nun kişisel mevcudiyetiyle bereketlendiği günlerde meydana gelmiş olan olayları anlatıyorlardı. Yorulmak bilmeden O’nun öğretilerinin ve şifa verme mucizelerinin üzerinde duruyorlardı. O’nun titreyen dudaklarla ve yaşlı gözlerle bahçede çektiği ızdırabı, ele verilişini, yargılanmasını ve idam edilmesini, düşmanlarının O’na ettiği hakaretlere ve işkencelere katlandığında gösterdiği tahammül ve alçakgönüllülüğü, ve kendisine zulmedenler için dua etmekle gösterdiği Tanrısal şefkati anlatıyorlardı. O’nun dirilişi ve göğe yükselişi, ve gökte düşmüş insanın yararına yaptığı Arabulucu işi, üzerinde durmaktan zevk aldıkları konulardı. Putperestler onlara haklı olarak Mesihçi adını verebilirlerdi, zira Mesih’i vaaz ediyorlar ve Allah’a dualarını O’nun aracılığıyla gönderiyorlardı. EI 136.5
Onlara Hristiyan adını veren Allah’tı. Bu, Mesih’le bir olan herkese verilen şerefli bir addır. Yakup daha sonra bu ad için şöyle yazdı: “Zenginler size zulmetmezler mi? Ve sizi mahkemelerin önüne sürüklemezler mi? Onlar, sizin çağrılmış olduğunuz iyi isme küfretmezler mi?” (Yakup 2:6, 7 [Kİ]). Petrus da şöyle beyan etti: “Mesih inanlısı olduğu için acı çeken, bundan utanç duymasın. Taşıdığı bu adla Tanrı’yı yüceltsin.” “Mesih’in adından ötürü hakarete uğrarsanız, ne mutlu size! Çünkü Tanrı’nın yüce Ruhu üzerinizde bulunuyor” (1. Petrus 4:16, 14). EI 137.1
Antakya’daki imanlılar Allah’ın “kendisini hoşnut edeni hem isteme[leri] hem de yapma[ları] için” hayatlarında çalışmak istediğini fark ettiler (Filipililer 2:13). Ebedî değere sahip şeyleri hiç önemsemiyormuş gibi görünen bir halkın arasında yaşadıkları için, kalbi dürüst olanların dikkatini çekmeye ve sevip hizmet ettikleri Kişi’ye olumlu tanıklıkta bulunmaya çalıştılar. Alçakgönüllü hizmetlerinde, hayat sözünü etkin hale getirmek için Kutsal Ruh’un gücüne bağlı olmayı öğrendiler. Böylece çeşitli sosyal statülerden insanlar arasında günden güne Mesih’e olan imanlarına tanıklıkta bulundular. EI 137.2
Mesih’in Antakya’daki izleyicilerinin örneği, günümüzde dünyanın büyük kentlerinde yaşayan her imanlı için ilham kaynağı olmalıdır. Adanmış ve yetenekli seçilmiş işçilerin nüfusun yoğun olduğu önemli merkezlerde kamu çalışmaları yürütmek üzere görevlendirilmeleri Allah’ın emridir; bunun yanı sıra, bu kentlerde yaşayan kilise üyelerinin de Allah tarafından verilmiş yeteneklerini canlar için çalışmada kullanmaları O’nun tasarısıdır. Allah’ın çağrısına tam olarak teslim olanları zengin bereketler beklemektedir. Bu işçiler İsa’ya canlar kazanmak için çalıştıkça, akıllıca uygulanan kişisel gayretlere karşılık vermeye hazır ve başka türlü hiçbir zaman ulaşılamayacak olan pek çok kişi olduğunu göreceklerdir. EI 137.3
Allah’ın davasının günümüzde yeryüzünde Kutsal Kitap gerçeğinin yaşayan temsilcilerine ihtiyacı vardır. Atanmış 2din görevlileri, büyük kentlerdeki uyarı görevi için tek başlarına yeterli değillerdir. Allah, uyarılmamış kentlerin ihtiyaçlarını dikkate almaları için yalnızca din görevlilerini değil, aynı zamanda doktorları, hemşireleri, gezici kitap satıcılarını, Kutsal Kitap işçilerini ve din görevlisi sınıfı dışından, Allah’ın sözünü ve O’nun lütfunun gücünü bilen, çeşitli yeteneklere sahip, kendini adamış kimseleri de çağırmaktadır. Zaman hızla geçmektedir ve yapılacak çok iş vardır. Mevcut fırsatların bilgece değerlendirilebilmesi için her araç işleme konulmalıdır. EI 138.1
Pavlus’un Antakya’da Barnaba’yla birlikte yürüttüğü çalışmalar, onun Rabb’in kendisini Uluslar için özel bir hizmet yürütmek üzere çağırdığı şeklindeki kanaatini güçlendirdi. Pav- lus ihtida ettiği zaman, Rab onun Uluslara, “Bana iman ederek günahlarının affına kavuşsunlar ve kutsal kılınanların arasında yer alsınlar” diye, “gözlerini açmak ve onları karanlıktan ışığa, Şeytan’ın hükümranlığından Tanrı’ya döndürmek için” görevli olacağını bildirmişti (Elçilerin İşleri 26:18). Hananya’ya görünen melek, Pavlus hakkında “Bu adam, benim adımı öteki Uluslara, krallara ve İsrailoğulları’na duyurmak üzere seçilmiş bir aracımdır” demişti (Elçilerin İşleri 9:15). Pavlus’un kendisi de, Hristiyan deneyiminin sonraki bir aşamasında, Yeru- şalim’deki tapınakta dua ederken, gökten gelen ve kendisine “Git... seni uzaktaki uluslara göndereceğim” emrini veren bir melek tarafından ziyaret edilmişti (Elçilerin İşleri 22:21). EI 138.2
Böylece Rab, Pavlus’a alabildiğine geniş olan Uluslara müj- decilik alanına girme görevini vermişti. Allah onu bu kapsamlı ve zor göreve hazırlamak için kendisiyle yakın ilişki kurmasını sağlamış, vecit3 halinde gözünün önüne göğün güzellik ve görkem görüntülerini getirmişti. Ona “sonsuz çağlardan beri saklı tutulan sırrı” (Romalılar 16:25); “kendi iradesinin sırrını” (Efesliler 1:9 [Kİ]) açıklama hizmeti verilmişti. Şöyle beyan ediyor: “O’nun kutsal resullerine ve peygamberlere Ruh’ta şimdi açıklandığı gibi, ulusların ortak mirasçıları ve bedenin ortak üyeleri ve İncil aracılığıyla Mesih’te O’nun vaadinin ortak paydaşçıları oldukları o sır ki, diğer kuşaklarda insan oğullarına bildirilmemişti... ben İncil’in hizmetçisi oldum. Uluslar arasında İncil’i, Mesih’in keşfolunmaz zenginliğini ilân etmek; ve her şeyi İsa Mesih aracılığıyla yaratan Allah’ta çağlardan beri saklı bulunan sırrın paydaşlığının ne olduğunu herkesin görmesini sağlamak, işte bu inayet bütün kutsalların en küçüğünden daha aşağı olan bana verildi; öyle ki, Allah’ın çok yönlü bilgeliği, Rabbimiz Mesih İsa’da amaçladığı çağların amacına göre, kilise topluluğu aracılığıyla göksel yerlerdeki hakimiyetlere ve yetkilere şimdi bildirilmiş olsun” (Efesliler 3:5-11 [Kİ]). EI 139.1
Allah, Antakya’da imanlılarla birlikte kaldıkları yıl içinde Pavlus ile Barnaba’nın çalışmalarını fazlasıyla bereketlemişti. Ancak henüz ikisi de resmi olarak müjde hizmetine atanmamıştı. Hristiyan deneyimlerinde şimdi Allah’ın onlara zor bir müjdecilik görevi emanet edeceği bir noktaya ulaşmışlardı: bu görevin yürütülmesinde kilise aracılığıyla elde edilebilecek olan her avantaja ihtiyaçları olacaktı. EI 139.2
“Antakya’daki kilisede peygamberler ve öğretmenler vardı: Barnaba, Niger denilen Şimon, Kireneli Lukius... Menahem ve Saul. Bunlar Rab’be tapınıp oruç tutarlarken Kutsal Ruh kendilerine şöyle dedi: ‘Barnaba’yla Saul’u, kendilerini çağırmış olduğum görev için bana ayırın.’ ” Putperest dünyaya müjdeci olarak gönderilmeden önce, bu elçiler oruçla, duayla ve üzerlerine el konularak törenle Allah’a adandılar. Böylece kilise tarafından, yalnızca gerçeği öğretmek için değil, ayrıca vaftiz törenini yürütmek ve tüm kilise yöneticisi yetkilerine sahip olarak kiliseler kurmak için de yetkilendirilmiş oldular. EI 139.3
Hristiyan kilisesi bu zamanlarda önemli bir döneme giriyordu. Uluslar arasında müjdeyi duyurma işi şimdi gayretle yürütülmeliydi; bunun sonucunda kilise pek çok canın dev- şirilmesiyle güçlenecekti. Bu çalışmada önderlik edecek olan elçiler şüpheye, önyargılara ve kıskançlığa maruz kalacaklardı. Yahudilerin ve Ulusların dünyalarını uzun zamandır ayırmakta olan “aradaki engel duvarı[nın]” (Efesliler 2:14) yıkılmasına ilişkin öğretileri onları doğal olarak sapkınlık suçlamalarına maruz bırakacaktı, müjdenin hizmetkârları olarak sahip oldukları yetki de pek çok gayretkeş imanlı Yahudi tarafından sorgulanacaktı. Allah, kullarının göğüs germeleri gereken zorlukları görmüştü ve işlerinin sorgula- namaz olması için, kiliseye vahiy yoluyla onları hizmet işine alenen atamaları talimatını verdi. Görevlendirilişleri, Uluslara müjdenin iyi haberini taşımak şeklindeki ilahî görevlerinin topluluk tarafından tanınmasıydı. EI 140.1
Hem Pavlus hem de Barnaba görevlerini bizzat Allah’tan almışlardı; üzerlerine el konulması töreni ise yeni bir lütuf ya da gerçek bir nitelik eklememişti. Bu, belirlenen bir göreve atanmanın kabul edilen biçimi ve bir kimsenin o görevdeki yetkisinin tanınmasıydı. Bununla, Allah’ın işine kilisenin mührü vurulmuştu. EI 140.2
Yahudiler için bu şekil şartı kayda değerdi. Yahudi bir baba çocuklarını bereketlediğinde, ellerini saygıyla başları üzerine koyardı. Bir hayvan kurban olarak adandığında, rahiplik yetkisine sahip olan kişi ellerini kurbanın başı üzerine koyardı. Ve Antakya’daki imanlılar topluluğunun din görevlileri ellerini Pavlus’un ve Barnaba’nın üzerine koyduklarında, bu hareketleri ile Allah’tan, atandıkları özel göreve adanmışlıklarında, seçilen elçilere bereketini vermesini istemiş oluyorlardı. EI 140.3
Sonraki zamanlarda el konularak göreve atama töreninin anlamı büyük ölçüde saptırıldı; sanki bu şekilde atanan kişinin üzerine bir anda bir güç geliyormuş ve onu her tür din görevi hizmetinde yetkin kılıyormuş gibi, bu eyleme dayanaksız bir önem atfedildi. Fakat bu iki elçinin görev için ayrılmalarında, salt el koyma eylemi üzerine herhangi bir erdem atfedildiğine dair hiçbir kayıt bulunmamaktadır. Yalnızca görevlendirilmelerinin ve bunun gelecekteki işleri üzerindeki etkisinin basit kaydı vardır. EI 141.1
Pavlus’un ve Barnaba’nın Kutsal Ruh tarafından belli bir hizmet kolu için ayrılmalarıyla bağlantılı olaylar, Rabb’in örgütlü kilisesi içinde atanmış aracılar yoluyla çalıştığını açıkça göstermektedir. Yıllar önce, Pavlus’la ilgili ilahî tasarı Kurtarıcı’nın kendisi tarafından ilk kez ona açıklandığında, Pavlus bunun hemen ardından Şam’daki yeni örgütlenmiş kilisenin üyeleriyle temasa geçirilmişti. Ayrıca, oradaki kilise de ihtida eden Ferisinin kişisel deneyimiyle ilgili olarak uzun süre karanlıkta bırakılmamıştı. Ve şimdi, o zaman verilen ilahî görevin daha mükemmel bir şekilde gerçekleştirileceği vakit, Kutsal Ruh Pavlus’un müjdeyi Uluslara götürmek üzere seçil-miş olan araç olduğuna yeniden tanıklıkta bulunarak, kiliseye onu ve işçi kardeşini göreve atama vazifesini verdi. Antakya’daki kilisenin önderleri “Rab’be tapınıp oruç tutarlarken Kutsal Ruh kendilerine şöyle dedi: ‘Barnaba’yla Saul’u, kendilerini çağırmış olduğum görev için bana ayırın.’ ” EI 141.2
Allah yeryüzündeki kilisesini bir ışık kanalı yapmıştır, ve onun aracılığıyla kendi amaçlarını ve isteğini bildirir. Hizmetkârlarından birine, kilisenin deneyiminden bağımsız ve buna aykırı bir deneyim vermez. Ayrıca Mesih’in bedeni olan kilise karanlıkta bırakılmışken, tüm kiliseye ilişkin isteğine dair bilgiyi tek bir kişiye de vermez. O, kendi takdiriyle hizmetkârlarını kilisesiyle yakın ilişkiye getirir, öyle ki kendilerine daha az güvensinler ve O’nun işini ilerletmek için O’nun yönlendirdiği diğerlerine daha fazla güven duysunlar. EI 141.3
Kilise içinde her zaman sürekli olarak bireysel bağımsızlığa yönelen kişiler olmuştur. Ruhun bağımsız oluşunun, insanı kendisine haddinden fazla güven duymaya ve kardeşlerinin, özellikle de Allah’ın kendi halkına önderlik etmek üzere atadığı görevlerde bulunanların öğüdüne saygı duyarak muhakemelerini dikkate almaktan ziyade, kendi muhakemesine güvenmeye yönlendirdiğini fark edememektedirler. Allah, kilisesine özel bir yetki ve güç vermiştir; bu yetki ve gücü dikkate almamakta ve küçümsemekte hiç kimse haklı bulunmaz, zira bunu yapan kişi Allah’ın sesini küçümsemektedir. EI 142.1
Kendi kişisel muhakemelerini üstün görme eğiliminde olanlar ciddi bir tehlike içindedirler. Böyle kişileri Allah’ın yeryüzündeki işini kurmak ve ilerletmek üzere yetiştirmiş olduğu ışık kanallarından ayırmak, Şeytan’ın üzerinde çalışmış olduğu tasarısıdır. Allah’ın gerçeğin ilerletilmesiyle bağlantılı olarak önderlik sorumluluğu taşımak üzere atadığı kişileri göz ardı etmek ya da küçümsemek, O’nun kendi halkına yardımcı olmak, onları teşvik etmek ve cesaretlendirmek için atadığı aracıları reddetmek demektir. Rabb’in gayesi için çalışan herhangi bir işçinin bunlara aldırışsızlık etmesi ve kendisine gelen ışığın yalnızca doğrudan Allah’tan gelmesi gerektiğini düşünmesi, kendisini düşman tarafından aldatılabilecek ve bozguna uğratılabilecek bir konuma koyması anlamına gelir. Rab bilgeliği ile, tüm imanlıların koruması gereken yakın ilişki sayesinde Hristiyanın Hristiyanla, kilisenin kiliseyle birlik olmasını ayarlamıştır. Böylece insanî aracıların ilahî olanla işbirliğinde bulunmaları sağlanacaktır. Her aracı Kutsal Ruh’a tabi olacak, tüm imanlılar dünyaya Allah’ın lütfuna dair sevinçli haberi iletmede örgütlü ve iyi yönetilen bir çalışmada birlik içinde olacaklardır. EI 142.2
Pavlus resmi olarak atanması olayını, mesleğinde yeni ve önemli bir dönemin başlangıcı olarak kabul etti. Daha sonraları Hristiyan kilisesinde elçiliğinin başlangıcını bu zamandan itibaren tarihledi. EI 142.3
Müjdenin ışığı Antakya’da parlak bir şekilde ışıldarken, Yeruşalim’de kalan elçiler tarafından önemli bir çalışma sürdü-rülüyordu. Her yıl bayramlar zamanında, tüm ülkelerden Ya- hudiler tapınakta ibadet etmek üzere Yeruşalim’e gelirlerdi. Bu hacıların bazıları gayretli dindarlar ve peygamberlik sözlerini samimiyetle inceleyen öğrencilerdi. İsrail’in umudu olan vaat edilmiş Mesih’in gelişini özlemle bekliyorlardı. Yeruşalim bu yabancılarla doluyken, bunu yapmakla hayatlarını sürekli bir tehlikeye attıklarını bilmelerine rağmen, elçiler gözü kara bir cesaretle Mesih’i vaaz ettiler. Allah’ın Ruhu onların çalışmaları üstüne mührünü vurdu; imana pek çok mühtedi kazanıldı; ve bu kişiler dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan memleketlerine döndüklerinde, gerçeğin tohumlarını tüm uluslar ve toplumun tüm katmanları arasında yaydılar. EI 143.1
Bu çalışmaya katılan elçiler arasında ön plana çıkan Petrus, Yakup ve Yuhanna, Allah’ın kendilerini memleketteki yurttaşları arasında Mesih’i duyurmak için atadığından emindiler. Gördükleri ve işittikleri şeylere tanıklıkta bulunup sadakatle ve bilgelikle çalıştılar, ve “İsrail halkı”nı Yahudilerin “çarmıha gerdi [ği] İsa’yı” Allah’ın “hem Rab hem Mesih yap [tığına]” (Elçilerin İşleri 2:36) dair ikna etmek için, “daha emin peygamberlik sözü”ne başvurdular (2. Petrus 1:19 [Kİ]). EI 143.2