Elçilerin İşleri
43—Roma’da
[Bu bölüm, Elçilerin İşleri 28:11-31 ayetlerine ve Filimon’a Mektup’a dayanmaktadır.]
Sefer mevsiminin açılmasıyla, yüzbaşı ile tutuklula- rı Roma’ya yolculuklarına devam ettiler. “Kastor ve Polluks” 1 adlı bir İskenderiye gemisi batıya yolculuğunda kışı Malta’da geçirmişti, böylece yolcular buna bindiler. Ters yönden esen rüzgârlar nedeniyle biraz gecikseler de, yolculuk güvenle tamamlandı ve gemi İtalya sahillerindeki Puteoli adında güzel bir limanda demir attı. EI 387.1
Bu yerde birkaç Hristiyan vardı ve elçiye yedi gün boyunca kendileriyle kalmasını rica ettiler, yüzbaşı lütfederek bu ayrıcalığı verdi. İtalya’daki Hristiyanlar, Pavlus’un Romalılara yazdığı mektubu aldıklarından beri elçinin ziyaretini dört gözle bekliyorlardı. Onun bir tutuklu olarak geleceğini düşünmemişlerdi, fakat çektiği sıkıntılar onların onu daha da sevmelerini sağladı. Puteoli ile Roma arasındaki mesafe yalnızca iki yüz yirmi beş kilometre olduğundan ve liman sürekli olarak başkent ile iletişim halinde olduğundan, Romalı Hristiyanlar Pavlus’un yaklaştığından haberdar olmuş ve bazıları onu karşılamak üzere çıkmışlardı. EI 387.2
Karaya çıktıktan sekiz gün sonra, yüzbaşı ile tutukluları Roma’ya doğru yola çıktılar. Yulius, elçiye yetkisi dahilinde bulunan her türlü iyiliği seve seve yapıyordu; fakat tutuklu olarak konumunu değiştiremez ya da onu asker muhafızına bağlayan zincirden kurtaramazdı. Pavlus, dünyanın başkentine bu çoktan beridir beklenen ziyaretini binbir güçlükle gerçekleştirdi. Şartlar umduğundan ne kadar da farklıydı! Zincire vurulmuş ve küçük düşürülmüş bir halde, müjdeyi nasıl ilan edecekti? Roma'da hakikate pek çok can kazanma umutları, yıkılmaya mahkûm gibi görünüyordu. EI 388.1
Yolcular sonunda Roma'dan altmış beş kilometre uzaklıktaki Appius Çarşısı’na ulaştılar. İşlek caddeyi dolduran kalabalıkların arasında yol alırlarken, bir grup kaşarlanmış suçluyla birlikte zincirlenmiş olan kır saçlı yaşlı adam pek çok kişinin küçümseyici bakışlarına maruz kaldı ve pek çok kaba ve aşağılayıcı alaylara konu oldu. EI 388.2
Birden bir sevinç çığlığı duyulur ve caddeden geçmekte olan kalabalığın arasından bir adam atılarak tutuklunun boynuna sarılır, onu bir oğulun çoktan beridir görmediği babasını karşıladığı gibi sevinç gözyaşlarıyla kucaklar. Pek çok kişi, sevgi dolu bir beklentiyle keskinleşmiş gözleriyle, Korint’te, Filipi’de, Efes’te kendilerine hayat sözlerini konuşmuş olan adamın farkına vardıklarında, bu sahne defalarca tekrarlanır. EI 388.3
Canayakın öğrenciler müjdedeki babalarının etrafında heyecanla toplandıklarında, tüm topluluk durgunlaşır. Askerler gecikmeden ötürü sabırsızdır, ancak bu mutlu toplantıyı yarıda kesmeye elleri varmaz; zira onlar da tutsaklarına saygı göstermeyi ve itibar etmeyi öğrenmişlerdir. O yorgun, acıyla muzdarip yüzde, öğrenciler Mesih’in suretinin yansıdığını görürler. Pavlus’u, kendisini unutmadıklarına, onu sevmekten vazgeçmediklerine dair temin ederler; hayatlarını canlandıran ve kendilerine Allah’a yönelik bir huzur veren sevinçli umut için ona borçlu olduklarını söylerler. Kendilerine bu ayrıcalık verilseydi, sevgilerinin şevkiyle onu kente kadar tüm yol boyunca omuzlarının üzerinde taşırlardı. EI 388.4
Luka’nın, Pavlus kardeşlerini görünce “Tanrı’ya şükretti, yüreklendi” şeklindeki sözlerinin önemini çok az kimse fark etmektedir. Onun zincirlerinden utanmayan, ağlayan ve duygudaşlık gösteren imanlılar topluluğunun arasında, elçi yüksek sesle Allah’ı övdü. Ruhunun üzerine çöreklenen üzüntü bulutu dağılmıştı. Hristiyan hayatı peş peşe gelen denenmelerle, sıkıntılarla ve hayal kırıklıklarıyla dolu olmuştu, fakat o saatte bunların karşılığını fazlasıyla aldığını hissetti. Daha kararlı adımlarla ve sevinçli bir yürekle yoluna devam etti. Geçmişten şikâyet etmeyecek, gelecekten de korkmayacaktı. Kendisini zincirlerin ve ızdırapların beklediğini biliyordu; fakat aynı zamanda canları sonsuz kere daha korkunç olan bir tutsaklıktan kendisinin kurtarmış olduğunu da biliyordu, ve Mesih’in uğruna çektiği sıkıntıları için de sevindi. EI 389.1
Roma'da, yüzbaşı Yulius tutuklularını imparatorun muha-fızlarının komutanına teslim etti. Pavlus hakkında verdiği iyi rapor ve Festus’un mektubu, elçinin baş komutan tarafından iyi karşılanmasını sağladı ve hapse atılmak yerine kendi kiraladığı evde kalmasına izin verildi. Bir askere sürekli zincirlenmiş durumda olmasına rağmen, dostlarını kabul etmekte ve Mesih’in davasının gelişimi için çalışmakta özgürdü. EI 389.2
Birkaç yıl önce Roma'dan sürgün edilmiş olan Yahudile- rin çoğunun dönmesine izin verilmişti, böylece orada büyük sayıda Yahudi bulunuyordu. Pavlus ilk olarak, bu kişilere, düşmanlarının onları kendisine karşı galeyana getirme fırsatı bulmalarından önce, kendisiyle ve işiyle ilgili gerçekleri açıklamaya karar verdi. Bu nedenle Roma’ya vardıktan üç gün sonra ileri gelenlerini bir araya getirerek, basit ve doğrudan bir şekilde, Roma’ya neden tutuklu olarak geldiğini anlattı. EI 389.3
“Kardeşler,” dedi, “halkımıza ya da atalarımızın törelerine karşı hiçbir şey yapmadığım halde, Yeruşalim’de tutuklanıp Romalılar’ın eline teslim edildim. Onlar beni sorguya çektikten sonra serbest bırakmak istediler. Çünkü ölüm cezasını gerektiren hiçbir suç işlememiştim. Ama Yahudiler buna karşı çıkınca, davamı Sezar’a iletmek zorunda kaldım. Bunu, kendi ulusumdan herhangi bir şikâyetim olduğu için yapmadım. Ben İsrail’in umudu uğruna bu zincire vurulmuş bulunuyorum. Sizi buraya, işte bu konuyu görüşmek ve konuşmak için çağırdım.” EI 389.4
Yahudilerin elinden çektiği sıkıntılardan ve kendisini öldürmek için sürekli olarak kurdukları planlardan hiç bahsetmedi. Sözleri dikkatle ve nezaketle işliydi. Dikkati üzerinde toplamaya ya da sempati kazanmaya çalışmıyordu, fakat gerçeği savunmak ve müjdenin şerefini korumak arzusundaydı. EI 390.1
Dinleyicileri karşılık olarak, ona karşı suçlama içeren genel ya da özel herhangi bir mektup almadıklarını, Roma’ya gelen Yahudilerin hiçbirinin kendisini herhangi bir suçla itham etmediklerini söylediler. Ayrıca, Mesih’e imanının nedenlerini kendisinden dinlemek için büyük bir arzu duyduklarını ifade ettiler. “Her yerde bu mezhebe karşı çıkıldığını biliyoruz” dediler. EI 390.2
Bunu kendileri arzu ettiklerinden, Pavlus onlardan müjdenin gerçeklerini kendilerine açıklayabileceği bir gün belirlemelerini istedi. Belirlenen zamanda pek çok kişi bir araya geldi ve “Pavlus sabahtan akşama dek onlara Tanrı’nın Egemenliği’ne ilişkin açıklamalarda bulundu ve bu konuda tanıklık etti. Gerek Musa’nın Yasası’na, gerek peygamberlerin yazılarına dayanarak onları İsa hakkında ikna etmeye çalıştı.” Kendi deneyimini anlattı ve Eski Ahit Yazıları’ndan sadelikle, içtenlikle ve kudretle deliller sundu. EI 390.3
Elçi, dinin ayinler ve törenlerden, iman ikrarları ve kuramlardan meydana gelmediğini gösterdi. Öyle olsaydı, doğal kişi 1dünyasal şeyleri anladığı gibi, bunları da araştırarak anlayabilirdi. Pavlus, dinin pratik bir kurtarıcı enerji, tamamen Allah’tan gelen bir ilke ve Allah’ın can üzerindeki yenileyici gücünün kişisel olarak tecrübe edilmesi olduğunu öğretti. EI 390.4
Musa’nın İsrail’in dikkatini dinlemeleri gereken peygamber3 olarak nasıl Mesih’e çektiğini; tüm peygamberlerin O’na Allah’ın günah için getirdiği büyük tedavi, suçluların günahlarını taşıyacak olan suçsuz Kişi olarak nasıl tanıklıkta bulunduklarını gösterdi. Onların şekilleri ve törenleri yerine getirmelerinde kusur bulmadı, ancak onlara ayinsel ibadeti büyük bir kesinlikle korurlarken, tüm o sistemin örneklediği şeyin aslı olan Kişi’yi reddetmekte olduklarını gösterdi. EI 391.1
Pavlus, ihtida etmemiş halindeyken, Mesih’i kişisel tanışıklık yoluyla değil, yalnızca başkalarıyla ortak olarak beslediği gelecek olan Mesih’in karakterine ve işine ilişkin anlayışla tanıdığını bildirdi. Nasıralı İsa’yı sahtekâr olarak reddetmişti, çünkü O beklentisini karşılamamıştı. Fakat şimdi Pavlus’un Mesih’e ve O’nun görevine ilişkin görüşleri çok daha ruhsal ve yüksekti, zira o ihtida etmişti. Elçi, Mesih’i onlara bedene göre sunmadığını belirtti. Hirodes Mesih’i O’nun insan olduğu günlerde görmüştü; Hanan O’nu görmüştü; Pilatus, rahipler ve yöneticiler O’nu görmüşlerdi; Romalı askerler O’nu görmüşlerdi. Fakat onlar O’nu iman gözüyle görmemişlerdi; O’nu yüceltilmiş Kurtarıcı olarak görmemişlerdi. Mesih’i imanla anlamak, O’na dair ruhsal bilgi sahibi olmak, O’nunla yeryüzünde var olduğu zaman kişisel olarak tanışmaktan daha fazla arzu edilir olmalıydı. Pavlus’un şimdi tadını çıkardığı Mesih’le birlikteliği, salt dünyevi ve insanî bir yoldaşlıktan daha yakın, daha kalıcıydı. EI 391.2
Pavlus, Nasıralı İsa hakkında bildiklerini anlattığında ve gördüklerine tanıklık ettiğinde, gerçeği samimiyetle arayanlar ikna oldu. Sözleri en azından bazı zihinler üzerinde hiçbir zaman silinmeyen bir etki bıraktı. Ancak diğerleri Kutsal Yazılar’ın açık tanıklığını kabul etmeyi, kendilerine Kutsal Ruh’un özel aydınlatmasına sahip biri tarafından sunulduğu halde, inatla reddettiler. Tezlerini çürütemiyorlardı, fakat ulaştığı sonuçları kabul etmediler. EI 391.3
Yeruşalimli Yahudilerin şahsen gelerek tutuklu hakkındaki suçlamalarını sunmaları, Pavlus’un Roma’ya gelişinden aylar sonra oldu. Tasarıları defalarca boşa çıkarılmıştı; ve Pavlus’un Roma İmparatorluğunun en yüksek mahkemesi tarafından yargılanacak olması nedeniyle, başka bir yenilgi riskini göze almaya niyetleri yoktu. Lisias, Feliks, Festus ve Agrippa, hepsi onun masum olduğuna dair kanaatlerini bildirmişlerdi. Düşmanları yalnızca imparatoru kendi lehlerinde etkilemek üzere entrika kurarak başarılı olmayı umut edebilirlerdi. Gecikme olması onlara planlarını mükemmelleştirme ve uygulamak için zaman vereceğinden amaçlarına yardımcı olacaktı, bu nedenle elçiye karşı suçlamalarını bizzat yöneltmek üzere bir müddet beklediler. EI 392.1
Allah’ın takdiriyle bu gecikme müjdenin yayılmasına yaradı. Pavlus’u nezaret altında tutanların yaptığı iyilikle, onun dostlarıyla rahatça buluşabileceği ve her gün dinlemeye gelenlere gerçeği anlatabileceği geniş bir evde oturmasına izin verildi. Böylece iki yıl boyunca çalışmalarını sürdürdü, “hiçbir engelle karşılaşmadan Tanrı’nın Egemenliği’ni tam bir cesaretle duyuruyor, Rab İsa Mesih’le ilgili gerçekleri öğretiyordu.” EI 392.2
Bu süre içinde pek çok ülkede kurmuş olduğu kiliseler unutulmadı. Yeni imana ihtida edenleri tehdit eden tehlikelerin farkında olan elçi, uyarı ve pratik yönergeler içeren mektuplarıyla ihtiyaçlarını mümkün olduğunca karşılamaya çalıştı. Ve yalnızca bu kiliseler için değil, kendisinin ziyaret etmemiş olduğu alanlarda da çalışmak üzere, Roma'dan kendini adamış işçiler gönderdi. Bilge çobanlar gibi çalışan bu işçiler, Pavlus tarafından gayet iyi bir şekilde başlatılan işi güçlendirdiler; elçi de, onlarla sürekli iletişim halinde olarak bu kiliselerin durumlarından ve tehlikelerinden haberdar olduğundan, tümünü bilgece bir şekilde denetleyebiliyordu. EI 392.3
Böylece, etkin çalışmadan geri bırakılmış gibi görünse de, Pavlus geçmiş yıllarda olduğu gibi kiliseleri gezmek için özgür olmuş olsa bırakacağından çok daha geniş ve daha kalıcı bir etki bıraktı. Rabb’in bir tutuklusu olarak, kardeşlerinin daha büyük sevgilerini kazandı; ve Mesih uğruna zincire vurulmuş olarak yazdığı sözler, bizzat yanlarındayken olduğundan daha fazla dikkat ve saygı telkin etti. İmanlılar, Pavlus aralarından ayrılıncaya kadar onun kendileri için taşıdığı yüklerin ne kadar ağır olduğunun farkına varmamışlardı. Bu zamana dek, onun bilgeliğine, inceliğine ve yılmaz enerjisine sahip olmadıklarından, sorumluluktan ve yük taşımaktan büyük ölçüde sakınmışlardı; fakat şimdi, tecrübesizlikleri içinde önceden kaçınmış oldukları dersleri öğrenmeye bırakılmış, onun uyarılarına, öğütlerine ve talimatlarına kişisel çalışmasına vermedikleri kadar değer veriyorlardı. Ve uzun süren hapis hayatı sırasında gösterdiği cesareti ve imanı öğrendiklerinde, içlerinde Mesih’in davasına daha büyük bir sadakat ve gayret uyandı. EI 392.4
Pavlus’un Roma'daki yardımcıları arasında eski yoldaşlarından ve çalışma arkadaşlarından pek çoğu vardı. Yeruşalim’e yolculuğunda, Sezariye’deki iki yıllık tutukluluğunda ve Roma’ya tehlikeli yolculuğunda ona eşlik eden “sevgili hekim” Luka, halen onunla birlikteydi. Timoteos da onun rahatlığı için hizmet ediyordu. “Rab yolunda emekta[şı] ve güvenilir bir hizmetkâr olan sevgili karde[şi]” Tihikos da elçinin yanında mertçe duruyordu. Dimas ile Markos da kendisiyle birlikteydi. Aristarhus ile Epafras onun “hapishane arkadaş[ları]”ydı (Koloseliler 4:7-14). EI 393.1
Markos’un Hristiyan deneyimi, imanını ikrar ettiği ilk yıllardan beri derinleşmişti. Mesih’in hayatını ve ölümünü daha yakından incelediğinde, Kurtarıcı’nın görevi, bu görevin zahmetleri ve ortaya çıkardığı çatışmalar hakkında daha net görüşler edindi. Mesih’in ellerindeki ve ayaklarındaki yaralarda O’nun insanlık için verdiği hizmetin işaretlerini, ve özverinin kaybolanları ve mahvolanları kurtarmak için insanı nasıl bütün gücüyle çalışmaya yönlendirdiğini gördüğünde, Markos fedakârlık yolunda Efendi’yi izlemeye istekli olmuştu. Şimdi, tutuklu Pavlus’un kaderini paylaşarak, Mesih’i kazanmanın sonsuz kazanç olduğunu, dünyayı kazanıp Mesih’in kanının kurtuluşu uğruna döküldüğü canı kaybetmenin sonsuz kayıp olduğunu eskisinden çok daha iyi anlıyordu. Ciddi denenmeler ve düşmanlık karşısında Markos, elçinin bilge ve sevgili bir yardımcısı olarak kararlı bir şekilde yoluna devam etti. EI 393.2
Bir süre için sadık kalan Dimas, sonradan Mesih’in davasını terk etti. Pavlus, buna atfen şöyle yazdı: “Dimas bu dünyayı sevdiği için beni terk [etti]” (2. Timoteos 4:10). Dimas her yüce ve asil ödülü dünyasal kazançla değişti. Ne kadar basiretsiz bir takas! Dimas yalnızca dünyasal servete veya şerefe sahip olarak, gururla kendisinin dediği ne kadar çok şeyi olsa da, gerçekte fakirdi; öte yandan Markos ise Mesih uğruna sıkıntı çekmeyi seçerek, ebedî zenginliklere sahip oldu, gökte Allah’ın bir mirasçısı ve O’nun Oğlu’yla ortak mirasçı sayıldı. EI 394.1
Pavlus’un Roma’daki çalışmaları aracılığıyla kalplerini Allah’a verenler arasında, Kolose’deki imanlı Hristiyanlardan biri olan efendisi Filimon’a haksızlık ederek Roma’ya kaçan, pagan bir köle olan Onisimos da bulunuyordu. Pavlus kalbinden gelen bir nezaketle bu zavallı kaçağın sefaletine ve sıkıntısına çare olmaya çalıştı, ve bundan sonra gerçeğin ışığını onun karanlık zihnine tutmaya uğraştı. Onisimos hayat sözlerini dinledi, günahlarını itiraf etti ve Mesih’in imanına ihtida etti. EI 394.2
Onisimos yalnızca elçinin rahatı için şefkatle çalışmasıyla değil, dindarlığı ve samimiyetiyle, ve müjde işini ilerletmek için gösterdiği gayretle de kendisini Pavlus’a sevdirdi. Pavlus onda müjdeleme çalışmasında yararlı bir yardımcı olmasını sağlayacak karakter özellikleri görmüştü, bu nedenle ona gecikmeden Filimon’a geri dönmesini, ondan af dilemesini ve gelecek için plan yapmasını öğütledi. Elçi, Filimon’dan çalınan miktarda parayı kendi borcu olarak üstlenmeye söz verdi. Tihikos’u Küçük Asya’daki çeşitli kiliselere mektuplarla göndermek üzere olduğundan, Onisimos’u da onunla birlikte gönderdi. Bu hizmetkâr için haksızlık ettiği efendiye kendisini bu şekilde teslim etmek ciddi bir sınavdı; fakat o gerçek anlamda ihtida etmişti, bu yüzden görevinden dönmedi. EI 394.3
Pavlus Onisimos aracılığıyla Filimon’a bir mektup gönderdi, bu mektupta her zamanki inceliği ve nezaketi ile tövbekâr köleyi savundu ve gelecekte onun hizmetlerinden yararlanma arzusunu dile getirdi. Mektup, Filimon’a bir dost ve çalışma arkadaşı olarak sevgi dolu bir selamlamayla başlıyordu: EI 395.1
“Babamız Tanrı’dan ve Rab İsa Mesih’ten sizlere lütuf ve esenlik olsun. Rab İsa’ya olan imanını ve bütün kutsallara beslediğin sevgiyi duydukça dualarımda seni anıyor, Tanrım’a sürekli şükrediyorum. Mesih’te sahip olduğumuz her iyiliğin bilincine vararak imanını başkalarıyla paylaşmakta etkin olman için dua ediyorum.” Elçi Filimon’a kendisinin sahip olduğu her iyi amacın ve karakter özelliğinin Mesih’in lütfundan dolayı olduğunu hatırlattı; yalnızca bu bile onu sapkınlardan ve günahkârlardan farklı hale getiriyordu. Aynı lütuf, aşağılık bir suçluyu Allah’ın bir çocuğu ve müjde için faydalı bir işçi haline getirebilirdi. EI 395.2
Pavlus Filimon’a bir Hristiyan olarak vazifesini empoze edebilirdi; fakat bunun yerine yalvarış dilini seçti: “Şimdi Mesih İsa uğruna tutuklu bulunan ben yaşlı Pavlus sana sevgiyle rica etmeyi yeğliyorum. Tutukluluğum sırasında kendisine ruhsal baba olduğum oğlum Onisimos’la ilgili bir ricam var. Bir zamanlar sana yararsızdı; ama şimdi hem sana hem de bana yararlıdır.” EI 395.3
Elçi Filimon’dan, Onisimos’un ihtida edişinin ışığında, tövbekâr köleyi kendi çocuğu gibi kabul etmesini, “artık köle değil, köleden üstün, sevgili bir kardeş olarak” sevgi göstermesini istedi, öyle ki, eski efendisinin yanında kalmayı seçecekti. Onisimos’u tutsaklığı döneminde kendisine hizmet etmek üzere (ki bunu Filimon’un kendisi de yapardı) alıkoyma arzusunu ifade etti, ancak Filimon’un köleyi kendi arzusuyla serbest bırakacak olması dışında onun hizmetlerinden faydalanmak istemedi. EI 395.4
Elçi efendilerin kölelerine ne kadar sert davrandıklarını bi-liyordu, ayrıca kölesinin davranışından ötürü Filimon’un çok öfkelendiğini de biliyordu. Ona, onun bir Hristiyan olarak en derin ve en müşfik duygularını uyandıracak şekilde yazmaya çalıştı. Onisimos’un ihtida etmesi onu imanda bir kardeş haline getirmişti ve bu yeni mühtediye verilecek herhangi bir ceza Pavlus tarafından kendisine verilmiş gibi kabul edilecekti. EI 396.1
Pavlus, suçlu olan Onisimos’un cezalandırılmanın utancından kurtulabilmesi ve kaybettiği ayrıcalıkları tekrar kazanabilmesi için, onun borcunu üstlenmeyi gönüllü olarak teklif etti. Filimon’a şunları yazdı: “Eğer beni yoldaşın sayıyorsan, kendisini beni kabul eder gibi kabul et. Sana herhangi bir haksızlık etmişse ya da bir borcu varsa, bunu benim hesabıma say. Ben Pavlus bunu kendi elimle yazıyorum, bedelini ben öderim.” EI 396.2
Mesih’in tövbe eden günahkâra olan sevgisine ne kadar uygun bir örnek! Efendisini dolandıran kölenin, zararı geri ödeyecek hiçbir şeyi yoktu. Allah’ı soyarak yıllar boyu hizmetten sakınan günahkârın, borcunu ortadan kaldıracak hiçbir yolu yoktur. İsa Allah ile günahkâr kişinin arasına girerek, ‘Borcu Ben ödeyeceğim. Günahkâr bağışlansın, onun cezasını Ben çekeceğim’ der. EI 396.3
Pavlus, Onisimos’un borcunu üstlenmeyi teklif ettikten sonra, Filimon’a kendisinin elçiye ne kadar borçlu olduğunu hatırlattı. Ona kendi canını borçluydu, zira Allah Pavlus’u onun ihtida etmesi için araç olarak kullanmıştı. Sonra, müşfik ve samimi bir ricayla, Filimon’dan, kendisinin cömertliğiyle kutsalların yüreğini ferahlattığı gibi, kendisine bu sevinç sebebini bahşederek elçinin yüreğini ferahlatmasını istedi. “Sözümü dinleyeceğinden emin olarak ve istediğimden fazlasını da yapacağını bilerek sana yazıyorum” diye ekledi. EI 396.4
Pavlus’un Filimon’a mektubu, müjdenin efendi ile hizmetkâr arasındaki ilişki üzerindeki etkisini göstermektedir. Köle sahipliği Roma İmparatorluğu’nun her yerinde yerleşik bir kurumdu ve Pavlus’un çalıştığı kiliselerin pek çoğunda hem efendiler hem de köleler bulunuyordu. Köle sayısının özgür nüfusu çoğunlukla büyük farkla geride bıraktığı kentlerde, onları itaat altında tutabilmek için korkunç sertlikte yasaların gerekli olduğu dü-şünülüyordu. Zengin bir Romalının çoğunlukla her sınıftan, her milletten ve her tür beceriye sahip yüzlerce kölesi oluyordu. Bu çaresiz varlıkların canlarına ve bedenlerine tam anlamıyla hükmederek, onlara istediği her tür sıkıntıyı çektirebiliyordu. İçlerinden birisi misilleme olarak ya da kendini savunmak için sahibine el kaldıracak olursa, suçlunun tüm ailesi gaddarca feda edilebilirdi. En küçük bir hata, kaza ya da dikkatsizlik, çoğunlukla merhametsizce cezalandırılıyordu. EI 396.5
Bazı efendiler diğerlerinden daha insancıl olduklarından kölelerine karşı daha hoşgörülüydüler; fakat zenginlerin ve asillerin büyük çoğunluğu şehvet düşkünlüğüne, tutkularına ve iştahlarına sınırsızca kapılmış olarak, kölelerini kaprislerinin ve zorbalıklarının zavallı kurbanları haline getiriyorlardı. Tüm sistem, korkunç bir alçaltıcılığa eğimliydi. EI 397.1
Toplumun yerleşik düzenini keyfî bir şekilde ya da birdenbire altüst etmek elçinin işi değildi. Buna teşebbüs etmek, müjdenin başarısını engellemek demek olurdu. Ancak o, köleliğin temellerine vuran ve uygulamaya konulduğu takdirde tüm sistemi dinamitlemesi kaçınılmaz olan ilkeleri öğretti. “Rab’bin Ruhu neredeyse orada özgürlük vardır” diye beyan etti (2. Korintliler 3:17). Köle, ihtida ettiğinde Mesih’in bedeninin bir üyesi oluyordu ve böylece sevilmeli ve bir kardeş, efendisiyle birlikte Allah’ın bereketlerine ve müjdenin ayrıcalıklarına bir ortak mirasçı muamelesi görmeliydi. Öte yandan, köleler görevlerini “yanlız insanları hoşnut etmek isteyenler gibi göze hoş görünmek için [değil]... Mesih’in kulları olarak Tanrı’nın isteğini candan yerine getir[meliydiler]” (Efesliler 6:6). EI 397.2
Hristiyanlık efendi ile köle, kral ile tebaa, müjde hizmetkârı ile Mesih’te günahların temizliğini bulmuş olan aşağılanmış günahkâr arasında güçlü bir birlik bağı meydana getirir. Aynı kanda yıkanmışlar, aynı Ruh tarafından canlandırılmışlar; ve Mesih İsa’da birleşmişlerdir. EI 397.3