Büyük Mücadele
36.—YAKLAŞMAKTA OLAN ÇATIŞMA
Gökteki büyük mücadelenin en başından beri, Şeytan’ın amacı Allah’ın yasasını ortadan kaldırmaktı. Bu amacı gerçekleştirmek için Yaratıcısı’na karşı isyan etti ve gökten kovulmasına rağmen aynı savaşı dünyada da devam ettirmektedir. İnsanları aldatmak ve onları Allah’ın yasasını çiğnemeye yönlendirmek, onun kararlılıkla izlediği hedefi olmuştur. Bu hedefi ister yasanın tamamını bir kenara atarak, isterse emirlerinden yalnızca birini reddederek gerçekleştirsin, sonuç aynı olacaktır. Zira “tek konuda” yasadan sapan kişi, yasanın tamamına saygısızlık göstermiş olur; etkisi ve örnekliği itaatsizliğin tarafında olduğundan, “bütün Yasa’ya karşı suçlu olur” (Yakup 2:10). BM18 625.1
Şeytan, ilahî kurallardan nefret uyandırmak amacıyla, Kutsal Kitap’ın öğretilerini saptırmış ve bu şekilde meydana gelen yanılgılar Kutsal Yazılar’a inandığını söyleyen binlerce kişinin imanına yerleşmiştir. Gerçek ve yanılgı arasındaki son büyük çatışma, Allah’ın yasası üzerinde uzun zamandır süren mücadelenin son aşaması olacaktır. İnsanların yasaları ile Yehova’nın ilkeleri arasındaki, Kutsal Kitap’ın dini ile masalların ve geleneklerin dini arasındaki bu savaşa artık başlıyoruz. BM18 625.2
Bu mücadelede gerçeğe ve doğruluğa karşı birleşecek olan aracılar şimdi etkin bir şekilde iş başında. Bize acı ve kan pahasına aktarılan Allah’ın kutsal sözüne neredeyse hiç değer verilmiyor. Kutsal Kitap herkesin elinin altında, fakat onu yaşam kılavuzu olarak içtenlikle kabul edenlerin sayısı çok az. Sadakatsizlik, yalnızca dünyada değil, kilisede de tehlikeli bir boyuta ulaştı. Pek çok kişi Hristiyan imanının temelleri olan öğretileri inkâr ediyor. İlham alan yazarlar tarafından sunulan muhteşem yaratılış gerçekleri, insanın düşüşü, kefaret ve Allah’ın yasasının sürekliliği, sözde Hristiyan aleminin büyük bir kısmı tarafından ya tümüyle ya da kısmen, fiiliyatta reddedilmektedir. Kendi bilgelikleri ve bağımsızlıklarıyla övünen binlerce kişi, Kutsal Kitap’a bütünüyle güvenmeyi zayıflık belirtisi saymaktadır; Kutsal Yazılar’da kusur bulmayı ve en önemli gerçekleri soyutlaştırarak örtbas etmeyi üstün becerinin ve bilginin delili olarak görmektedirler. Pek çok din görevlisi cemaatine, pek çok profesör ve öğretmen de öğrencilerine, Allah’ın yasasının değiştirildiğini veya iptal edildiğini; halen geçerli olduklarını ve buna tam olarak uyulması gerektiğini düşünenlerin ise sadece alay konusu olmaya veya küçümsenmeye mahkûm olduklarını öğretmektedirler. BM18 625.3
İnsanlar gerçeği reddettiklerinde aslında onun Yazarı’nı reddetmektedirler. Allah’ın yasasını çiğnediklerinde, Yasa Koyucu’nun yetkisini inkâr etmiş olurlar. Sahte öğretilerden ve kuramlardan bir put yapmak, taştan ya da tahtadan bir put yapmak kadar kolaydır. Allah’ın niteliklerini yanlış yansıtan Şeytan, böylece insanları O’nun karakterini yanlış kavramaya yöneltir. Pek çok kişi Yehova’nın tahtına felsefi bir putu oturtur; kendi sözünde, Mesih’te ve yaratılışın eserlerinde açıklanan yaşayan Allah’a ise pek az kişi ibadet eder. Binlerce kişi doğayı tanrılaştırırken, doğanın Tanrısı’nı ise inkâr ederler. Putperestlik, farklı bir şekilde olsa da, günümüzün Hristiyan aleminde de tıpkı eski İsrail’de İlyas’ın zamanında var olduğu gibi mevcuttur. Birçok sözde bilge kişinin, felsefecinin, şairin, siyasetçinin, gazetecinin tanrısı gösterişli ve gözde çevrelerin, pek çok üniversitenin ve hatta ilahiyat fakültelerinin tanrısı İlyas’ın zamanındaki Baal’dan, yani Fenike’nin güneş tanrısından sadece küçük bir adım daha iyi olabilir. BM18 626.1
Hristiyan alemi tarafından kabul edilen hiçbir hata, Göğün otoritesine karşı daha cesurca karşı gelemez, hiçbiri aklın emirlerine en açıkça karşıt değildir, hiçbirinin sonuçları Allah’ın yasasının artık insanlar için bağlayıcılığı olmadığı yönünde hızla zemin kazanan modern doktrinden daha tehlikeli değildir. Her ulusun, saygı ve itaat isteyen kendi yasaları vardır; hiçbir yönetim yasasız olamaz; peki göğün ve yerin Yaratıcısı’nın yarattığı varlıkları idare etmek için hiçbir yasasının olmaması düşünülebilir mi? Önde gelen din görevlilerinin, ülkelerini yöneten ve yurttaşlarının haklarını koruyan yasaların bağlayıcı olmadığını - bunların halkın özgürlüğünü kısıtladığını ve itaat edilmesinin gerekli olmadığını vaaz ettiğini düşünün; böyle insanların kürsüde kalmalarına ne kadar izin verilir? Öyleyse devletlerin ve ulusların yasalarına saygısızlıkta bulunmak, tüm yönetimlerin temeli olan ilahî ilkeleri çiğnemekten daha ağır bir suç mudur? BM18 627.1
Ulusların kendi yasalarını feshederek halka istediklerini yapmaları için ruhsat vermeleri, evrenin Hükümdarı’nın kendi yasasını yürürlükten kaldırarak, dünyayı suçluyu mahkûm edecek ve itaatkârları aklayacak bir standarttan mahrum bırakmasından çok daha tutarlı olacaktır. Allah’ın yasasını geçersiz kılmanın sonuçlarını tahmin edebilir miyiz? Bu yönteme teşebbüs edilmişti. Fransa’da ateizm hakim güç haline geldiğinde, korkunç sahneler sergilendi. İşte o zaman, Allah’ın koyduğu sınırları kaldırmanın, zorba hükümdarların en zaliminin egemenliğini kabul etmek demek olduğu görüldü. Doğruluk standardı bir kenara bırakıldığında, kötülüğün efendisinin yeryüzünde gücünü tesis etmesine kapı açılır. BM18 627.2
İlahî ilkeler reddedildiğinde, artık günah kötü, doğruluk ise arzulanır görünmez. Allah’ın yönetimine teslim olmayı reddedenler, kendi kendilerini yönetmek için tamamen ehliyetsizdirler. Yıkıcı öğretileri ile, denetime karşı doğal olarak sabırsızlık gösteren çocukların ve gençlerin kalplerinde itaatsizlik ruhunu aşılamaktadırlar; bunun sonucunda ise kanunsuz ve ahlaksız bir toplum meydana gelir. Allah’ın emirlerine itaat edenlerin saflığına gülerler; ancak büyük kalabalıklar Şeytan’ın hilelerini seve seve kabullenmektedir. Dizginleri şehvetin eline verip, putperestlerin yargıya uğramasına neden olan günahları işlemektedirler. BM18 627.3
Halka Allah’ın emirlerini hafife almayı öğretenler, itaatsizlik ekerek itaatsizlik biçerler. İlahî yasa ile konulan sınırlar tümüyle kaldırılırsa, çok geçmeden insan yasaları da bir kenara atılacaktır. Allah sahtekârlıkları, tamahkârlığı, yalan söylemeyi ve dolandırıcılığı yasakladığından, insanlar dünyasal ikballerine engel olarak gördükleri bu kuralları çiğnemeye isteklidir; fakat bu ilkeleri ortadan kaldırmanın sonuçları tahmin bile edemeyecekleri bir şekilde olacaktır. Yasanın bağlayıcılığı olmazsa, insanlar neden çiğnemekten korksun ki? Mülkiyet emniyeti kalmayacaktır. İnsanlar zor kullanarak komşularının mallarını ele geçirecek, en güçlüler en zengin hale gelecektir. Yaşamın kendisine saygı gösterilmeyecektir. Evlilik yemini artık aileyi koruyan kutsal bir kale olmaktan çıkacaktır. Gücü yeten, isterse komşusunun karısına zorla sahip olacaktır. Dördüncü emirle birlikte beşinci emir de bir kenara atılacaktır. Çocuklar, yozlaşmış kalplerinin arzusunu yerine getirebilmeleri için gerekirse annebabalarının canını almaktan çekinmeyecektir. Medeni dünya soygun ve suikast çeteleriyle dolacak; asayiş, huzur ve mutluluk yeryüzünden silinecektir. BM18 628.1
İnsanların Allah’ın emirlerine itaat etme zorunluluğundan özgür kılındığı öğretisi şimdiden ahlaki zorunluluğun gücünü kırmış ve dünyanın üzerine fesat kapılarını açmıştır. Kanunsuzluk, sefahat ve yozlaşma, dev bir dalga gibi bizi ezip geçmektedir. Şeytan ailede iş başındadır. Bayrağı sözde Hristiyan ailelerde bile dalgalanmaktadır. Kıskançlık, kötü zanlar, ikiyüzlülük, yabancılaşma, taklit, çekişme, kutsal güvençlere ihanet ve şehvet düşkünlüğü vardır. Toplumsal yaşamın temelini ve iskeletini oluşturması gereken dinsel ilkeler ve öğretiler sistemi, bütünüyle sendelemekte olan bir kütle görünümündedir ve yıkılarak enkaza dönüşmeye hazırdır. En aşağılık suçlular, işledikleri suçlardan ötürü hapse atıldıklarında çoğunlukla, sanki gıpta edilecek bir başarı kazanmışlar gibi, ilgi odağı yapılarak armağanlara boğulmaktadır. Karakterleri ve suçları geniş bir şekilde reklam edilmektedir. Basın, korkunç ahlaksızlık öykülerini ayrıntılı olarak yayınlamakta, böylece insanları sahtekârlığa, soygunculuğa ve cinayete teşvik etmektedir; Şeytan da cehennemî planlarının başarıya ulaştığını görüp sevinmektedir. Kötülüğe duyulan hayranlık, nedensiz cinayetler, ölçüsüzlüğün ve fesadın her seviyede korkunç bir şekilde artışı, Allah’tan korkanları harekete geçirmeli ve şer dalgasını durdurmak için ne yapılabileceğini araştırmaya yönlendirmelidir. BM18 628.2
Mahkemeler yozlaşmıştır. Yöneticiler çıkar sağlama arzusu ve bedensel zevklerin sevgisiyle hareket etmektedir. Ölçüsüzlük pek çok kişinin duyularını örtmüş, böylece Şeytan onların denetimini neredeyse tamamen eline geçirmiştir. Jüri üyeleri yozlaştırılmakta, rüşvet almakta, aldatılmaktadır. Ayyaşlık ve alemcilik, ihtiras, kıskançlık ve her türden sahtekârlık, yasaları yürütenler arasında görülmektedir. “Doğruluk bizden uzak duruyor. Çünkü gerçek, kent meydanında sendeleyip düştü, Dürüstlük aramıza giremez oldu” (Yeşaya 59:14). BM18 629.1
Roma’nın egemenliği sırasında hüküm süren fesat ve ruhsal karanlık, onun Kutsal Yazılar’ı gizlemesinin kaçınılmaz sonucuydu; öyleyse dinsel özgürlük çağında müjdenin ışığı tüm görkemiyle parlarken, yaygınlaşan imansızlığın, Allah’ın yasasının reddedilmesinin ve bunların neden olduğu yozlaşmanın nedeni nerede bulunabilir? Şeytan artık Kutsal Yazılar’ı saklayarak dünyayı denetimi altında tutamadığından, bu hedefi gerçekleştirmek için başka araçlara başvurmaktadır. Kutsal Kitap’a olan imanı yok etmek de Kutsal Kitap’ın kendisini yok etmek gibi amacına hizmet edecektir. Allah’ın yasasının bağlayıcı olmadığı inancını ortaya atarak, insanları bu ilkelerden tamamen habersiz oldukları zamanki kadar etkin bir şekilde yasayı çiğnemeye yönlendirmektedir. Şimdi ise, eski zamanlarda olduğu gibi, tasarılarını gerçekleştirmek için kilise aracılığıyla çalışmaktadır. Günümüzün dinî örgütleri, Kutsal Yazılar’da açıkça gözler önüne serilmiş olan rağbet görmeyen gerçekleri dinlemeyi reddetmişler, bunlarla savaşmak için yorumlar geliştirerek kuşkuculuk tohumları yaymaya başlamışlardır. Papalığa ait doğal ölümsüzlük ve insanın ölümde bilinçli olduğu yanılgılarına sarılarak, ruhçuluğun hilelerine karşı tek savunma yolunu reddetmişlerdir. Ebedî işkence öğretisi birçok kişinin Kutsal Kitap’a inancını kaybetmesine neden olmuştur. İnsanlar dördüncü emrin gereğini yerine getirmeye teşvik edildiğinde, yedinci gün Şabatı’nın tutulmasının buyurulduğu ortaya çıkmaktadır; pek çok popüler öğretmen ise, yerine getirmeye istekli olmadıkları bir görevden kendilerini muaf tutmak için, Allah’ın yasasının artık bağlayıcı olmadığını bildirmektedir. Böylece yasayla birlikte Şabat’ı de kaldırıp atmaktadırlar. Şabat günü reformu çalışması yaygınlaştıkça, dördüncü emrin gerekliliklerinden kurtulmak için ilahî yasanın bu şekilde reddedilmesi neredeyse evrensel hale gelecektir. Dinsel önderlerin öğretileri imansızlığa, ruhçuluğa ve Allah’ın kutsal yasasına saygısızlığa kapı açmaktadır; ve bu yüzden Hristiyan aleminde mevcut olan fesadın büyük sorumluluğu bu önderlerin üzerine yüklenmiştir. BM18 629.2
Ancak bu sınıf, hızla yayılan yozlaşmanın büyük ölçüde sözde “Hristiyan şabatı”na saygısızlıktan ötürü meydana geldiğini ve pazar gününün tutulmasının yürürlüğe konmasının toplumun ahlaki değerlerini geniş ölçüde iyileştireceğini iddia etmiştir. Bu iddia, bilhassa gerçek Şabat’a dair öğretinin en yaygın şekilde vaaz edildiği Amerika’da ileri sürülmektedir. Burada, ahlaki reformların en belirgin ve önemlilerinden biri olan itidal çalışması çoğunlukla pazar hareketi ile birleştirilmekte ve pazar gününün savunucuları toplumun en üstün çıkarlarını korumak için çalışıyormuş gibi görünmekte; kendilerine katılmayı reddedenleri ise itidalin ve reformun düşmanı olarak suçlamaktadırlar. Ancak yanlışlığı yerleştirmek için girişilen bir hareketin, özünde iyi olan bir çalışmayla bağlantılı olması, yanlışlığı haklı gösterecek bir kanıt değildir. Zehri sağlıklı yemekle karıştırıp gizleyebiliriz, fakat bu onun niteliğini değiştirmez. Aksine, farkında olmadan yenilmesi daha muhtemel olduğundan daha da tehlikeli hale gelir. Yalanı, onu mantıklı kılmaya ancak yetecek ölçüde gerçekle karıştırmak Şeytan’ın hilelerinden biridir. Pazar hareketinin önderleri insanların ihtiyaç duyduğu reformları ve Kutsal Kitap’la uyumlu ilkeleri destekleyebilir; ancak bunların içinde Allah’ın yasasına aykırı bir şart varsa, Allah’ın kulları onlarla birlik olamazlar. Allah’ın emirlerini insan kuralları için bir kenara atmalarını hiçbir şey haklı çıkaramaz. BM18 630.1
Şeytan, iki büyük yanılgı olan ruhun ölümsüzlüğü ve pazar gününün kutsallığı öğretileri aracılığıyla insanları hilelerinin etkisi altına alacaktır. Bunlardan birincisi ruhçuluğun temellerini atarken, ikincisi Roma’yla duygudaşlık bağı meydana getirir. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Protestanlar ellerini uçurumun üzerinden uzatarak ruhçulukla el sıkışmada başta geleceklerdir; sonsuz derinliklerin ötesine uzanarak Roma’nın gücüyle el sıkışacaklardır; böylece bu ülke, bu üçlü ittifakın etkisi altında, Roma’nın adımlarını izleyerek vicdan özgürlüğü haklarını çiğneyecektir. BM18 631.1
Ruhçuluk çağın göstermelik Hristiyanlığını taklit ettikçe, aldatma ve tuzağa düşürme gücü de artmaktadır. Şeytan’ın kendisi bile zamana göre adapte olur. Kendisini bir ışık meleği gibi gösterir. Ruhçuluk aracılığıyla mucizeler gösterilecek, hastalar iyileştirilecek ve inkâr edilemeyecek harikalar gerçekleştirilecektir. Ruhlar Kutsal Kitap’a inandıklarını iddia ederek kilisenin kurumlarına saygı gösterdiklerinde ise, çalışmaları ilahî gücün bir tezahürü olarak kabul görecektir. BM18 631.2
Hristiyan olma iddiasındakiler ile tanrısızlar arasındaki çizgi artık neredeyse ayırt edilemiyor. Kilise üyeleri dünyanın sevdiği şeyleri seviyor ve onlara katılmaya hazırlar, ve Şeytan onları bir bedende birleştirmeye, böylece hepsini ruhçuluğun saflarına katarak davasını güçlendirmeye kararlı. Gerçek kilisenin kesin belirtisi olarak mucizelerle övünen papalık yanlıları bu harikalar yaratan güç yoluyla kolaylıkla aldanacaklardır; gerçek kalkanını çoktan elden bırakmış olan Protestanlar da aynı şekilde kandırılacaktır. Papalık yanlıları, Protestanlar ve dünyayı sevenler aynı şekilde ilahî güçten yoksun dindarlık şeklini1 kabul edecek, bu ittifakta dünyanın dönüşümüne yönelik büyük bir akıma ve uzun zamandır beklenen milenyumun açılışına tanık olacaklardır. BM18 631.3
Şeytan ruhçuluk yoluyla insan neslinin velinimeti gibi görünür, hastalıkları iyileştirerek, yeni ve daha yüce bir dinî sistem sunma iddiasında bulunur; fakat aynı zamanda yıkım faaliyetlerine devam eder. Ayartıları büyük kalabalıkları yıkıma götürmektedir. Mantığın yerini ölçüsüzlük alır; ardından bedensel zevklere düşkünlük, çekişme ve kan dökme gelir. Şeytan savaştan zevk alır, zira savaş ruhun en kötü ihtiraslarını uyandırır ve fesat ile kana bulanmış kurbanlarını hiçliğe süpürür. Onun amacı ulusları birbirleriyle savaşa kışkırtmaktır, zira böylece insanların akıllarını çelerek Allah’ın gününde ayakta durabilmek için hazırlık yapmaktan alıkoyabilir. BM18 632.1
Şeytan, hazırlıksız canlardan oluşan hasadını toplamak için doğa unsurları aracılığıyla da çalışır. Doğanın laboratuvarlarının sırlarını öğrenmiştir ve unsurları kontrol etmek için Allah’ın izin verdiği kadarıyla tüm gücünü kullanır. Eyüp’e sıkıntı vermesi için izin verildiğinde, büyükbaş ve küçükbaş hayvan sürülerini, uşakları, evleri ve çocukları hızla yok ederek, dertleri birbiri ardına sanki bir anda olmuş gibi nasıl da sıralamıştı. Yaratıklarını esirgeyerek onları yıkıcının gücünden koruyan Allah’tır. Ancak Hristiyan alemi Yehova’nın yasasına saygısızlık etmiştir; bu yüzden Rab yapacağını bildirdiği şeyi kesinlikle yapacaktır: kendi yasasına ve öğretilerine isyan ederek başkalarını da bunu yapmaya teşvik edenlerin üzerinden koruyucu gözetimini kaldıracaktır. Şeytan, Allah’ın özellikle korumadığı tüm kişiler üzerinde denetim sahibidir. Bazılarına kendi tasarılarını gerçekleştirmek üzere yardımcı olacak ve onları başarıya ulaştıracak, başkalarını ise sıkıntıya sokacak ve insanları kendilerine zulmedenin Allah olduğuna inandıracaktır. BM18 632.2
İnsanoğullarına tüm hastalıklarını iyileştirebilecek büyük bir doktor olarak görünürken, gerçekte büyük kentleri yıkıma ve ıssızlığa uğratana kadar hastalık ve felaket getirecektir. Şu anda bile iş başındadır. Şeytan, denizde ve karada meydana gelen kazalarda ve felaketlerde, büyük yangınlarda, şiddetli kasırgalarda ve dolu fırtınalarında, boranlarda, sellerde, siklonlarda, tsunamilerde ve depremlerde, her yerde ve binlerce şekilde, gücünü göstermektedir. Olgunlaşan hasadı yok eder, bunu kıtlık ile sıkıntı izler. Havaya ölümcül bir zehir salar, binlerce kişi salgın hastalıkla ölür. Bu felaketler gitgide daha da sıklaşacak ve daha yıkıcı olacaktır. Hem insanlar, hem de hayvanlar yıkıma uğrayacaklardır. “Dünya kuruyup büzülüyor,” “soylular güçlerini yitiriyor. Dünyada yaşayanlar onu kirletti. Çünkü Tanrı’nın yasalarını çiğnediler, kurallarını ayaklar altına aldılar, ebedi antlaşmayı bozdular” (Yeşaya 24:4, 5). BM18 633.1
Büyük aldatıcı daha sonra insanları bu kötülüklere Allah’a kulluk edenlerin neden olduğuna ikna edecektir. Göğün hoşnutsuzluğuna neden olan sınıf, tüm sıkıntılarının acısını Allah’ın emirlerine itaatleriyle günahkârları sürekli olarak tekdir edenlerden çıkaracaklardır. İnsanların pazar şabatını çiğneyerek Allah’ı öfkelendirdiği; bu günahın pazar gününün tutulmasını sıkı sıkıya uygulatılana dek felaketlere neden olacağı; ve dördüncü emrin gerekliliklerini ilan ederek pazar gününe hürmet edilmesini baltalayanların, toplumun ilahî lütfa ve dünyevi ikbale yeniden kavuşmasını engelleyen fitneciler olduğu ilan edilecektir. Böylece eski zamanda Allah’ın kuluna yöneltilen suçlama, aynı şekilde sağlam temellere dayandırılan gerekçelerle tekrarlanacaktır: “Ahav İlyas’ı görünce, ‘Ey İsrail’i sıkıntıya sokan adam, sen misin?’ diye sordu. İlyas, ‘İsrail’i sıkıntıya sokan ben değilim, seninle babanın ailesi İsrail’i sıkıntıya soktunuz’ diye karşılık verdi, ‘RAB’bin buyruklarını terk edip Baallar’ın ardınca gittiniz” (1. Krallar 18:17, 18). Asılsız suçlamalarla insanların öfkesi uyandırılacağından, Allah’ın elçilerine karşı, sapkın İsrail’in İlyas’a karşı izlediğine benzer bir yöntem izleyeceklerdir. BM18 633.2
Ruhçuluk yoluyla tezahür eden mucizeler yaratan güç, etkisini insanlardan çok Allah’a itaat edenlere karşı uygulayacaktır. Ruhlar, Allah’ın kendilerini pazara hürmet etmeyi reddedenleri yanılgılarına dair ikna etmek üzere gönderdiğini bildirerek, ülkenin yasalarına Allah’ın yasalarıymış gibi uyulması gerektiğini söyleyeceklerdir. Dünyadaki büyük günahkârlık için ağlayacak ve din öğretmenlerinin pazar gününe saygısızlığın ahlaki değerlerin çökmesine neden olduğunu ileri süren tanıklığını destekleyeceklerdir. Tanıklıklarını kabul etmeye yanaşmayan herkese karşı kızgınlıkları çok büyük olacaktır. BM18 634.1
Şeytan’ın Allah halkıyla bu son çatışmasındaki politikası, gökteki büyük mücadelenin başlangıcında uyguladığının aynısı olacaktır. İlahî yönetimin istikrarına yardımcı olmaya çalıştığını ileri sürerken, gizliden gizliye bu yönetimi devirmek için elinden geleni yapıyordu. Bu şekilde gerçekleştirmeye çalıştığı işi ise sadık meleklerin üzerine yıktı. Aynı aldatma politikası Roma Katolik Kilisesi’nin tarihinde izini bırakmıştır. Göğün temsilciliği görevini yürüttüğü iddiasında bulunurken, diğer yandan kendisini Allah’ın üzerine çıkarıp, O’nun yasasını değiştirmeye çalışmıştır. Roma’nın egemenliği altında, müjdeye sadakatleri uğruna acı çekenler fesatçılar olarak suçlanmış; Şeytan’la işbirliği yaptıkları ilan edilmiş; ve onları kınamak, toplumun gözünde, hatta kendi kendilerine en aşağılık suçlular olarak görünmelerini sağlamak için mümkün olan her türlü yönteme başvurulmuştur. Şimdi de aynısı olacaktır. Şeytan, Allah’ın yasasını yüceltenleri yok etmeye çalışırken, onların yasa tanımazlar ve Allah’ın adını lekeleyerek dünyanın yargıya uğramasına neden olan kişiler olarak suçlanmalarını sağlayacaktır. BM18 634.2
Allah iradeyi veya vicdanı hiçbir zaman zorlamaz; fakat Şeytan’ın başka şekilde ayartamadıklarının denetimini eline geçirmek içinsürekli olarak başvurduğu yöntemi, zulüm yoluyla zorlamadır. Korku yayarak veya zor kullanarak vicdana hükmetmeye ve kendisine saygı gösterilmesini sağlamaya çalışır. Bu amacını gerçekleştirmek için hem dinsel hem de dünyasal yetkililer aracılığıyla çalışarak, onları Allah’ın yasasına aykırı insan yasalarını yürürlüğe koymaya yönlendirir. BM18 635.1
Kutsal Kitap’ın Şabatı’nı yüceltenler kamu düzeninin düşmanları olarak, toplumun ahlak sınırlarını bozmakla, anarşiye ve yozlaşmaya neden olmakla ve yeryüzünün Allah’ın yargısına uğramasının sorumlusu olmakla suçlanacaklardır. Vicdani bilinçleri dikbaşlılık, inatçılık ve otoriteye saygısızlık olarak değerlendirilecektir. Yönetime karşı muhalefetle suçlanacaklardır. İlahî yasanın zorunluluğunu inkâr eden din görevlileri, kürsülerden, sivil yetkililere teslimiyetle itaat görevinin Allah tarafından verilmiş olduğunu duyuracaklardır. Yasama organlarında ve mahkeme salonlarında, Allah’ın emirlerini tutanlar yanlış yansıtılarak mahkûm edilecektir. Sözlerine yanlış anlamlar verilecek; niyetleri en kötü şekilde yorumlanacaktır. BM18 635.2
Protestan kiliseleri Kutsal Yazılarda Allah’ın yasasını savunan açık tezleri reddettiklerinde, Kutsal Kitap’ı kullanarak inançlarını çürütemedikleri kişileri susturmayı çok isteyeceklerdir. Gerçeklere karşı kendilerini kör etmelerine rağmen, şu anda tuttukları yol, vicdanları gereğince Hristiyan aleminin geri kalanının yaptığı gibi papalığın şabatıyla ilgili iddiaları kabullenmeyenlerin zulmedilmesine yol açacaktır. BM18 635.3
Kilisenin ve devletin ileri gelenleri birleşerek, rüşvetle, ikna yoluyla veya zor kullanarak, her sınıftan insanların pazar gününe saygı göstermelerini isteyecektir. İlahî yetkinin eksikliği baskıcı yasalarla telafi edilecektir. Politik yozlaşma adalet sevgisini ve gerçeğe olan saygıyı yok etmektedir; özgür Amerika’da bile, yöneticiler ve yasa koyucular, halkın beğenisini kazanabilmek amacıyla, pazar gününün tutulmasını zorunlu kılacak bir yasa için genel isteğe boyun eğeceklerdir. Uğruna büyük bir bedel ödenen vicdan özgürlüğüne artık saygı gösterilmeyecektir. Yakında gerçekleşecek olan çatışmada, peygamberin şu sözlerinin örneklendiğini göreceğiz: “Bunun üzerine ejderha kadına öfkelendi. Kadının soyundan geriye kalanlarla, Tanrı’nın buyruklarını yerine getirip Isa’ya tanıklıklarını sürdürenlerle savaşmaya gitti” (Vahiy 12:17). BM18 635.4