Büyük Mücadele

15/45

12.—FRANSIZ REFORMU

Almanya’da Reform’un zaferini ilan eden Speyer Protestosu’nu ve Augsburg İkrarı’nı, çatışma ve karanlıkla dolu yıllar izledi. Destekçileri arasındaki bölünmelerle zayıflayan ve güçlü düşmanların hücumuna uğrayan Protestanlık, tamamen yok edilmeye mahkûm gibi görünüyordu. Binlerce kişi tanıklıklarını kanlarıyla mühürlediler. İç savaş çıktı; Protestan davası önde gelen bağlılarından birinin ihanetine uğradı; en asil yenilikçi prensler imparatorun eline düştüler ve tutsak edilerek kentten kente sürüklendiler. Fakat imparator, zafer kazanmış gibi göründüğü bir anda yenilgiye uğradı. Avının elinden alındığını gördü ve en sonunda yok etmeyi hayatının amacı haline getirdiği öğretilere müsamaha sağlamak zorunda kaldı. Krallığını, hazinelerini, hatta hayatını sapkınlığı ezmeye adamıştı. Şimdi ise ordularının savaşta tükendiğini, hazinelerin kuruduğunu, birçok krallığının isyan tehdidi altında olduğunu görüyordu, üstelik bastırmaya boş yere uğraştığı iman, her yerde yayılıyordu. Şarlken aslında her şeye gücü yeten kudrete karşı savaş vermişti. Allah, “Işık olsun” demişti, fakat imparator karanlığı olduğu gibi korumaya çalışmıştı. Hedeflerini gerçekleştirememişti; uzun mücadeleden ötürü yıpranmış ve vaktinden önce yaşlanmıştı, bu nedenle tahtı bırakarak bir manastıra kapandı. BM18 225.1

Almanya’da olduğu gibi, İsviçre’de de Reform için karanlık günler gelmişti. Pek çok kanton yenilenen imanı kabul ederken, diğerleri kör bir inatla Roma itikadına sarılıyordu. Gerçeği kabul etmek isteyenlere gösterdikleri zulüm, sonunda iç savaşa neden oldu. Zwingli ile reformda onunla birlik olan pek çok kişi, kanlı Kappel meydanında düştüler. Bu korkunç felaketlere yenik düşen Oecolampadius, çok geçmeden can verdi. Roma zafer kazanmıştı ve pek çok yerde kaybettiği her şeyi geri almak üzere gibi görünüyordu. Fakat öğütleri ezelden gelen Kişi, davasını ve halkını terk etmemişti. Eliyle onlara kurtuluş sağlayacaktı. Başka ülkelerde reformu sürdürecek işçiler yetiştirmişti. BM18 226.1

Fransa’da, bir Reformcu olarak Luther adının duyulmasından önce, gün ağarmaya başlamıştı bile. Işığı ilk alanlardan birisi, derin bilgili yaşlı bir adam, Paris Üniversitesi’nde profesör ve içten ve gayretli bir papalık yanlısı olan Lefevre idi. Antik edebiyatı araştırırken, Kutsal Kitap dikkatini çekmiş ve öğrencilerine de bu konuyu tanıtmaya başlamıştı. BM18 226.2

Lefevre azizlere son derece hayrandı ve kilise efsanelerinde bildirilen azizler ile şehitlerin tarihçesini hazırlama görevini üstlenmişti. Bu, büyük çalışma gerektiren bir işti; ancak o halihazırda epey ilerleme kaydetmişti ki, Kutsal Kitap’tan faydalanabileceğini düşünerek, onu araştırmaya bu hedefle başladı. Burada gerçekten de hikâyesi anlatılan azizleri gördü, fakat bunlar Roma takviminde belirtilenler değillerdi. Zihninde bir ilahî ışık seli parladı. Kendi kendisine verdiği bu görevi hayret ve nefretle bıraktı ve kendini Allah’ın sözüne adadı. Orada keşfettiği değerli gerçekleri çok geçmeden öğretmeye başladı. BM18 226.3

1512 yılında, ne Luther, ne de Zwingli henüz çalışmalarına başlamamışken, Lefevre şunları yazmıştı: “Yalnızca lütuf yoluyla sonsuz yaşam kazandıran bu doğruluğu, bize iman yoluyla veren Allah’tır.”—Wylie, 13. kitap, 1. bölüm. Kurtuluşun sırlarını araştırarak, şu haykırışı dile getirdi: “Ah, o değiş tokuşun tarifsiz yüceliği - Günahsız Olan mahkûm ediliyor ve suçlu olan serbest kalıyor; Bereket laneti yükleniyor, lanetli olan ise berekete kavuşuyor; Yaşam ölüyor, ölüler ise yaşıyor; Görkem karanlığa gömülürken, kargaşadan başka bir şey bilmeyen görkeme büründürülüyor.”—D’Aubigne, Londra baskısı, 12. kitap, 2. bölüm. BM18 226.4

Kurtuluşun şerefinin yalnızca Allah’a ait olduğunu öğretirken, aynı zamanda itaat görevinin de insana ait olduğunu duyuruyordu. “Mesih’in kilisesinin bir üyesiyseniz” dedi, “O’nun bedeninin bir azasısınız; eğer O’nun bedeninden iseniz, öyleyse ilahî tabiatla dolusunuz... Ah, insanlar bu ayrıcalığı bir anlayabilselerdi, ne kadar pak, iffetli ve kutsal bir şekilde yaşarlardı, ve kendilerinde bulunan görkemle bedensel gözün göremeyeceği o görkemlekıyasladıklarında, bu dünyanın görkemini ne kadar alçakça sayarlardı.”—a.g.e., 12. kitap, 2. bölüm. BM18 227.1

Lefevre’in öğrencileri arasında sözlerini ilgiyle dinleyen ve öğretmenlerinin sesi susturulduktan çok sonra da gerçeği ilan etmeye devam edecek olanlar vardı. Bunlardan biri William Farel’di. Dindar bir anne babanın oğlu olan ve kilisenin öğretilerini kesin bir imanla kabul etmek üzere eğitilen bu adam, elçi Pavlus gibi, kendisi hakkında şu sözleri doğrulukla söyleyebilirdi: “Dinimizin en sıkı mezhebine göre ben Ferisi biri olarak yaşadım” (Elçilerin İşleri 26:5 [Kİ]). Sadık bir Roma yanlısı olarak, kiliseye karşı gelen herkesi yok etmek için can atıyordu. Daha sonraları, hayatının bu dönemine ilişkin olarak şunları söyledi: “Birisinin papa aleyhinde konuştuğunu işittiğimde, öfkeli bir kurt gibi dişlerimi gıcırdatıyordum.”— Wylie, 13. kitap, 2. bölüm. Yorulmak bilmeden azizlere tapınıyor, Lefevre ile birlikte Paris kiliselerini haccederek, sunaklarda ibadet ediyor ve kutsal türbeleri ve mabetleri armağanlarla donatıyordu. Ancak bu ibadetler cana huzur getirmiyordu. Günahın mahkûmiyeti düşüncesi kafasına takılıyordu ve uyguladığı hiçbir kefaret eylemi bunu söküp atamıyordu. Reformcu’nun sözlerini gökten gelen bir ses gibi dinledi: “Kurtuluş lütuf yoluyla olur.” “Masum Olan mahkûm edilmiştir ve suçlu olan aklanmıştır.” “Göğün kapılarını açan ve cehennemin kapılarını kapatan, yalnızca Mesih’in çarmıhıdır.”—a. g. e., 13. kitap, 2. bölüm. BM18 227.2

Farel gerçeği sevinçle kabul etti. Pavlus’un ihtidasına benzer bir şekilde, geleneğin tutsaklığından kurtularak Allah’ın oğullarının özgürlüğüne kavuştu. Kendi ifadesiyle, “Yırtıcı bir kurdun öldürücü kalbinden ziyade, uysal ve zararsız kuzu gibi sakin bir şekilde” geri dönerek, “kalbini papadan tamamen geri çekti ve İsa Mesih’e verdi.”—D’Aubigne, 12. kitap, 3. bölüm. BM18 228.1

Lefevre öğrencileri arasında ışığı yaymaya devam ederken, Farel de, Mesih’in davasında da papa için olduğu kadar büyük bir gayret göstererek, gerçeği halk arasında ilan etmeye başladı. Çok geçmeden kilise önde gelenlerinden biri, Meaux piskoposu onlara katıldı. Yetenek ve bilgi bakımından önde gelen başka öğretmenler de müjdeyi duyurma işine katıldılar, böylece müjde, esnaf ve köylülerden kralın sarayına kadar, her sınıftan yandaşlar kazandı. O günlerde tahtta olan hükümdar I. François’nın kız kardeşi, yenilenen imanı kabul etti. Kralın kendisi ile ana kraliçe de bir süre için beğeniyle karşılıyor gibi göründüler, bu nedenle Reformcular büyük umutlarla Fransa’nın müjdeye kazanılacağı zamanı beklediler. BM18 228.2

Fakat umutları boşa çıkacaktı. Mesih’in öğrencilerini deneme ve zulüm bekliyordu. Ancak bu merhametle gözlerinden gizlendi. Fırtınayı hazırlıklı karşılayabilmeleri için araya bir huzur dönemi girdi; bu arada Reform hızla ilerledi. Meaux piskoposu kendi bölgesinde gayretle çalışarak, hem ruhban sınıfına, hem de sıradan halka eğitim verdi. Cahil ve ahlaksız rahipler görevden alınarak, yerlerine mümkün olduğunca bilgili ve dindar kişiler getirildi. Piskopos halkının Allah’ın sözüne kendi başlarına ulaşabilmelerini çok istiyordu ve bu çok geçmeden gerçekleşti. Lefevre Yeni Ahit’in çevirisini üstlendi; Luther’in Almanca Kutsal Kitap’ının Wittenberg’deki matbaadan çıktığı günlerde, Fransızca Yeni Ahit de Meaux’da yayınlandı. Piskopos, kitabı kendi yetki bölgesinde bulunan mahallelerde dağıtmak için hiçbir zahmet ve masraftan kaçınmadı, çok geçmeden Meauxlu köylüler Kutsal Yazılar’a sahip oldular. BM18 228.3

Susuzluktan kavrulan yolcuların yaşayan su kaynağını sevinçle karşıladıkları gibi, bu canlar da göğün mesajını kabul ettiler. Tarladaki ırgatlar ile işyerlerindeki esnaf, zahmetli çalışma günlerini Kutsal Kitap’ın değerli gerçekleri hakkında konuşarak keyiflendiriyorlardı. Akşamları meyhaneye çekilmek yerine birbirlerinin evlerinde toplanarak Allah’ın sözünü okuyor ve dua ve övgüde birlik oluyorlardı. Çok geçmeden bu topluluklarda büyük bir değişim görülmeye başlandı. En aşağı sınıfa mensup, eğitimsiz ve ağır işte çalışan köylüler olmalarına rağmen, ilahî lütfun yenileyici ve canlandırıcı gücü hayatlarında görülebiliyordu. Alçakgönüllü, sevgi dolu ve kutsal olarak, müjdenin kendisini samimiyetle kabul edenler için gerçekleştireceği şeye tanıklık ettiler. BM18 229.1

Meaux’da yanan ışık, uzaklara ulaştı. Mühtedilerin sayısı her geçen gün artıyordu. Keşişlerin dar kafalı bağnazlığından tiksinen kral, bir süre için hiyerarşinin hiddetini denetim altında tutmayı başardı; fakat sonunda papalık önderleri üstün geldi. Artık kazık kurulmuştu. Ateş ile sözünden dönme arasında zorlanan Meaux piskoposu kolay yolu seçti; fakat cemaati, önderlerinin sürçmesine rağmen sadık kaldı. Pek çok kişi alevler arasında gerçeğe tanıklık etti. Bu alçakgönüllü Hristiyanlar, kazıkta gösterdikleri cesaret ve bağlılıkla, barış zamanında tanıklıklarını hiçbir zaman duymamış olanlara hitap ettiler. BM18 229.2

Zulüm ve aşağılanma içindeyken Mesih için tanıklık etme cesaretini gösterenler yalnızca alt sınıflardan olanlar ve fakirler değildi. Şatonun ve sarayın azametli salonlarında, gerçeği zenginlik ve mevkiinin, hatta hayatın bile üzerinde tutan asil canlar vardı. Kral zırhının altında, piskoposun cüppesinin ve şapkasının altındakinden daha azametli ve daha sadık bir ruh bulunuyordu. Louis de Berquin asil bir aileye mensuptu. Kendisini çalışmaya adamış, iyi bir davranış tarzına ve kusursuz bir ahlaka sahip, azametli bir şövalye idi. Bir yazar onun hakkında şunları söylemişti: “Papalık kurallarının sıkı bir izleyicisi, ayinlerin ve vaazların sıkı bir dinleyicisiydi; ... diğer tüm erdemlerini taçlandıran özelliği ise, Luteryenlikten bilhassa tiksinmesiydi.” Fakat ilahî takdir tarafından Kutsal Kitap’a yönlendirilen diğer pek çokları gibi, orada “Roma’nın değil, Luther’in öğretişlerini” bularak hayrete düştü.—Wylie, 13. kitap, 9. bölüm. Bundan böyle kendini tamamen müjdenin davasına adadı. BM18 229.3

“Fransız asillerin en bilgilisi,” dehası ve belagati, sarsılmaz cesareti ile kahramanca gayreti ve saraydaki nüfuzu zira kralın yakınlarından biriydisayesinde, pek çok kişi tarafından bu ülkenin Reformcusu olarak görüldü. Beza şöyle demişti: “Berquin ikinci bir Luther olabilirdi, yalnızca I. François’da ikinci bir ‘seçici prens’ bulabilseydi.” Papalık yanlıları, “Bu adam Luther’den de beter” diye haykırıyorlardı.—a.g.e., 13. kitap, 9. bölüm. Gerçekten de Fransa’daki Roma yanlıları ondan daha fazla korkuyorlardı. Sapkınlık suçlamasıyla hapse attırdılar, fakat kral tarafından serbest bırakıldı. Mücadele yıllarca sürdü. Roma ile Reform arasında gidip gelen I. François, keşişlerin acımasız gayretlerine kâh müsamaha gösterdi, kâh dizginledi. Berquin papalık yetkilileri tarafından üç kez hapse atılmış, ancak dehasını ve asil karakterini takdir eden ve onu hiyerarşinin kötülüğüne kurban etmek istemeyen kral tarafından her seferinde serbest bırakılmıştı. BM18 230.1

Berquin Fransa’da kendisini tehdit eden tehlikeye karşı defalarca uyarılmış, emniyeti gönüllü sürgünde bulanların izinden gitmeye teşvik edilmişti. Bilginliğindeki bütün ihtişama rağmen hayatı ve şerefi gerçeğe tabi kılan bu ahlaki yüceliğe ulaşamayan korkak ve fırsatçı Erasmus, Berquin’e şunları yazdı: “Yabancı bir ülkeye elçi olarak gönderilmeyi talep et; git, Almanya’da seyahat et. Beda’yı ve onun gibileri bilirsin - dört bir yana zehir saçan, bin başlı bir canavardır. Düşmanlarının adı Tümen. 1 Davan İsa Mesih’in davasından daha iyi olsaydı, seni mahvedene dek gitmene izin vermezlerdi. Kralın koruyuculuğuna çok fazla güvenme. Her halükârda, beni de ilahiyat fakültesiyle birlikte tehlikeye atma.“—a.g.e., 13. kitap, 9. bölüm. BM18 230.2

Fakat tehlike yoğunlaştıkça, Berquin’in gayreti ancak daha da güçleniyordu. Erasmus’un siyasi ve benmerkezci öğüdünü tutmak bir yana, daha da cesur bir davranış sergilemeye karar verdi. Gerçeği savunmakla kalmayacak, yanılgıya hücum da edecekti. Roma yanlılarının kendisine yüklemeye çalıştığı sapkınlık suçlamasını onların başına kakacaktı. En büyük ve en sert düşmanları, hem kentin hem de ulusun en yüksek kilise otoritelerinden biri olan büyük Paris Üniversitesi’ndeki ilahiyat bölümünün bilgili doktorları ve keşişleriydi. Berquin bu doktorların yazılarından on iki tez çıkararak, bunların “Kutsal Kitap’a aykırı ve sapkın” olduğunu ilan etti ve bu tartışmada hakem olması için krala başvurdu. BM18 231.1

Karşıt görüşlerin savunucularını çatışmaya sokmaktan kaçınmayan hükümdar, aynı zamanda bu kibirli keşişlerin gururunu kırmak için eline geçen fırsattan memnun kaldı ve Roma yanlılarına davalarını Kutsal Kitap’a göre savunmalarını emretti. Bu silahın kendilerine pek yarar sağlamayacağını çok iyi biliyorlardı; onların kullanmayı iyi bildiği silahlar hapis, işkence ve kazıktı. Rüzgâr tersine dönmüştü ve Berquin’i atmayı umdukları çukura kendilerinin düşmek üzere olduğunu gördüler. Şaşkınlık içinde etraflarına bakarak bir kaçış yolu aradılar. BM18 231.2

“Tam o zamanda, sokaklardan birinin köşesinde bulunan bir Bakire Meryem heykeli tahrip edildi.” Kentte büyük bir kargaşa meydana geldi. Olay yerinde büyük kalabalıklar toplanarak, üzüntülerini ve kızgınlıklarını ifade ettiler. Kral da derinden etkilenmişti. Keşişler kendi yararlarına kullanabilecekleri bir fırsat yakalamışlardı ve bunu değerlendirmekte gecikmediler. “Bunlar Berquin’in öğretisinin meyveleri” diye haykırdılar. “Bu Lutherci komplo ile her şey devrilmek üzere: din, yasalar, hatta taht.”—a.g.e., 13. kitap, 9. bölüm. BM18 231.3

Berquin tekrar tutuklandı. Kral Paris’ten ayrıldı, böylece keşişler istediklerini yapmakta özgür kaldı. Reformcu yargılanarak ölüme mahkûm edildi ve François’nın onu kurtarmak amacıyla müdahalede bulunmasına fırsat vermemek için, hüküm aynı gün infaz edildi. Berquin öğle vakti idam yerine götürüldü. Olaya tanık olmak için muazzam bir kalabalık toplandı ve pek çok kişi şaşkınlık ve kuşku içinde kurbanın Fransa’nın asil ailelerinin en üstün ve en cesurlarından birinden seçildiğini gördü. Toplananların yüzleri şaşkınlık, kızgınlık, aşağılama ve şiddetli nefretle kararmıştı; fakat tek bir yüzde hiç gölge yoktu. Şehidin düşünceleri kargaşa sahnesinden çok uzaktaydı; o yalnızca Rabbi’nin mevcudiyetinin bilincindeydi. BM18 232.1

Üzerinde taşındığı perişan haldeki araba, kendisine zulmedenlerin asık yüzleri, gitmekte olduğu korkunç ölüm - bunları önemsemiyordu; yaşayan, ölen, fakat sonsuzluklar boyunca diri olan, ölümün ve ölüler diyarının anahtarlarını elinde bulunduran Kişi2 onun yanındaydı. Berquin’in yüzü göğün ışığı ve huzuru ile parlıyordu. En güzel giysilerini giymişti, “kadife bir pelerin, saten ve Şam kumaşından bir yelek ve altın rengi pantolon.”—D’Aubigne, History of the Reformation in Europe in the Time of Calvin [Calvin’in Zamanında Avrupa’da Reform'un Tarihi] , 2. kitap, 16. bölüm. Kralların Kralı’nın huzurunda ve tüm evrenin şahitliğinde imanına tanıklık etmek üzereydi, hiçbir yas işareti sevincini gölgelememeliydi. BM18 232.2

Geçit alayı kalabalık sokaklarda yavaş yavaş ilerlerken, insanlar onun görünüşünde ve duruşundaki gölgelenmeyen huzura ve sevinçli zafere hayretle bakıyorlardı. “Tapınakta oturup kutsal şeyler üzerinde tefekkür eden birine benziyor” diyorlardı.—Wylie, 13. kitap, 9. bölüm. BM18 232.3

Berquin kazıktayken halka birkaç söz söylemek istedi; fakat bunun sonuçlarından korkan keşişler bağırmaya, askerler silahlarını birbirine vurmaya başladılar ve gürültüleriyle şehidin sesini bastırdılar. Böylece 1529 yılında, kültürlü Paris’in en yüksek edebi ve kilise otoritesi, “1793 yılının ayaktakımına, ölmekte olanların kutsal son sözlerini idam sehpasında bastırmak şeklindeki aşağılık uygulama için örnek oldu.”—a.g.e., 13. kitap, 9. bölüm. BM18 232.4

Berquin boğuldu ve bedeni alevlerin arasında küle dönüştü. Ölüm haberi Fransa’daki Reform dostları arasında üzüntü yarattı. Fakat örnekliği kaybolmadı. Gerçeğin tanıkları, “Biz de gözlerimizi gelecek olan hayata dikerek, ölümü sevinçle karşılamaya hazırız” dediler.—D’Aubigne, History of the Reformation in Europe in the Time of Calvin [Calvin'in Zamanında Avrupa’da Reform'un Tarihi] , 2. kitap, 16. bölüm. BM18 233.1

Meaux zulmü sırasında yenilenen imana mensup öğretmenlerin vaaz verme ruhsatları ellerinden alındı ve başka alanlara geçtiler. Lefevre bir süre sonra Almanya’ya gitti. Farel doğu Fransa’daki memleketine dönerek, çocukluğunun geçtiği kasabada ışığı yaydı. Meaux’da olanların haberi oraya gelmişti ve korkusuz bir gayretle öğrettiği gerçek dinleyicilerle buluştu. Yetkililer çok geçmeden onu susturmak için harekete geçti ve kentten kovuldu. Artık alenen çalışma yapamamasına rağmen, ovaları ve köyleri geziyor, özel evlerde ve saklı çayırlarda ders vererek, çocukluğunda uğrak yeri olan ormanlarda ve kayalık mağaralarda sığınak buluyordu. Allah onu daha büyük denemelere hazırlıyordu. “Önceden uyarıldığım Şeytan tarafından verilen kederler, yapılan zulümler ve entrikalar eksik değildi” dedi; “hatta kendi başıma tahammül edebileceğimden çok daha şiddetliydiler; fakat Allah benim Babam; O bana ihtiyacım olan gücü sağladı ve her zaman sağlayacaktır.”—D’Aubigne, History of the Reformation of the Sixteenth Century [On Altıncı Yüzyıl Reformun'un Tarihçesi], 12. kitap, 9. bölüm. BM18 233.2

Elçilerin zamanında olduğu gibi, zulüm “daha çok Müjde’nin yayılmasına yara[dı]” (Filipililer 1:12). Paris’ten ve Meaux’dan sürülenler, “gittikleri her yerde Tanrı sözünü müjdeliyorlardı” (Elçilerin İşleri 8:4). Böylece ışık Fransa’nın en uzak bölgelerine dek ulaştı. BM18 233.3

Allah halen kendi davasını sürdürecek olan işçileri hazırlamaktaydı. Paris okullarının birinde, şimdiden güçlü ve etkili bir zihnin belirtilerini gösteren, düşünsel gayreti ve dinsel adanmışlığının yanı sıra yaşantısının kusursuzluğuyla da göze çarpan, düşünceli, sakin bir genç vardı. Dehası ve yaşantısı onu çok geçmeden okulun gururu haline getirdi, Jean Calvin’in kilisenin en yetkin ve en şerefli savunucularından biri olacağı güvenle tahmin ediliyordu. Fakat ilahî ışığın huzmesi, Calvin’i kuşatan skolastik düşünce ve batıl inanç duvarlarının dahi içine işliyordu. Yeni öğretileri duyduğunda tüyleri ürperdi ve sapkınların atıldıkları ateşi hak ettiklerinden hiç şüphe etmedi. Ancak farkına bile varmadan sapkınlıkla yüz yüze kaldı ve Roma teolojisinin gücünü Protestan öğretisine karşı savaş vererek denemeye zorlandı. BM18 234.1

Calvin’in bir kuzeni Reformculara katılmıştı ve Paris’te bulunuyordu. İki akraba sık sık görüşerek, Hristiyan alemini sıkıntıya sokan konuları tartışıyorlardı. Protestan olan Olivetan, “Dünyada yalnızca iki din var” diyordu. “Birinci tür din, insanların icat ettikleridir, bunların tümünde insan kendisini törenler ve iyi işlerle kurtarmaya çalışır; diğeri ise Kutsal Kitap’ta bildirilen dindir ve insana kurtuluşu yalnızca Allah’ın karşılıksız lütfunda aramayı öğretir.” BM18 234.2

Calvin, “Senin yeni öğretilerinden hiçbirini kabul etmeyeceğim” diye haykırdı; “hayatım boyunca yanılgı içinde mi yaşamış olduğumu düşünüyorsun?”—Wylie, 13. kitap, 7. bölüm. BM18 234.3

Ancak zihninde, isteyerek çıkaramayacağı düşünceler uyanmıştı. Odasında yalnız kaldığında, kuzeninin sözlerini uzun uzun düşündü. Günahın mahkûmiyeti düşüncesi kafasına takıldı; kendisini kutsal ve adil bir Yargıç’ın huzurunda, arabulucusu olmadan dururken gördü. Azizlerin aracılığı, iyi işler, kilisenin törenleri, tümü günaha kefaret edemeyecek denli güçsüzdü. Önünde sonsuz umutsuzluğun karanlığından başka bir şey göremiyordu. Kilisenin doktorları üzüntüsünü gidermek için boşuna uğraştılar. Günah çıkarmaya ve kefarete boş yere başvuruldu; bunlar ruhu Allah ile barıştıramıyordu. BM18 234.4

Calvin halen bu sonuçsuz çekişmeler içindeyken, bir gün tesadüf eseri bir kent meydanından geçerken bir sapkının yakılışına tanık oldu. Şehidin yüzünde okunan huzurlu ifadeye hayret etti. Genç öğrenci acı içinde, onun o korkunç ölümün işkenceleri arasında ve daha da korkunç olan kilisenin mahkûmiyeti altındayken gösterdiği iman ve cesareti, kendisinin kiliseye sıkı bir bağlılıkla itaat etmesine rağmen yaşadığı umutsuzluk ve karanlıkla kıyasladı. Sapkınların inançlarını Kutsal Kitap’a dayandırdıklarını biliyordu. Onu incelemeye ve başarabilirse onların bu sevinçlerinin sırrını keşfetmeye karar verdi. BM18 235.1

Kutsal Kitap’ta Mesih’i buldu. “Ey Baba” diye feryat etti, “O’nun kurban oluşu Senin gazabını yatıştırdı; O’nun kanı beni kirlerimden arıttı; O’nun çarmıhı lanetimi taşıdı; O’nun ölümü benim için kefaret etti. Kendimiz için pek çok yararsız ve akılsızca planlar kurduk, fakat Sen sözünü bir meşale gibi önüme koydun ve İsa’nın değerlerinden başka tüm değerlerden nefret etmem için benim yüreğime dokundun.”—Martyn, 3. cilt, 13. bölüm. BM18 235.2

Calvin rahiplik eğitimi almıştı. Henüz on iki yaşındayken küçük bir kilisenin vaizliğine atanmıştı ve kilise kanununa göre başı piskopos tarafından traş edilmişti. Takdis edilmemişti, rahibin görevlerini de yerine getirmiyordu, fakat ruhban sınıfına dahil olmuştu, görevinin unvanını taşıyordu ve bu görev için maaş alıyordu. BM18 235.3

Hiçbir zaman rahip olamayacağını düşünerek bir süre hukuk çalışmaya başladı, fakat sonunda bu hedefinden vazgeçerek hayatını müjdeye adamaya karar verdi. Fakat kamu öğretmeni olmakta tereddüt ediyordu. Çekingen bir mizaca sahipti, görevin sorumluluğunun ağırlığı üstüne yük oluyordu ve hâlâ kendisini çalışmaya adamak istiyordu. Ancak dostlarının kararlı ricaları sayesinde sonunda razı geldi. “Bu kadar aşağı sınıftan gelen birisinin, böyle büyük bir saygınlığa ulaşabilmesi ne harika” dedi.—Wylie, 13. kitap, 9. bölüm. BM18 235.4

Calvin sessizce çalışmasına başladı, sözleri toprağı tazeleyen çiy taneleri gibiydi. Paris’ten ayrılmıştı ve müjdeyi çok seven ve onun öğrencilerini koruyan prenses Margaret’in koruması altında olan bir taşra kasabasında yaşıyordu. Calvin halen nazik ve gösterişsiz bir duruşa sahip bir gençti. Çalışmasına insanları evlerinde ziyaret ederek başladı. Ev halkını etrafına alarak onlara Kutsal Kitap’ı okudu ve kurtuluşun hakikatlerini açtı. Mesajı duyanlar müjdeli haberi başkalarına ilettiler, böylece çok geçmeden öğretmen kent sınırlarını aşarak uzaktaki kasabalara ve köylere geçti. Hem şatolara hem kulübelere girebiliyordu, böylece yoluna devam ederek, ileride gerçeğe korkusuzca tanıklık edecek olan kiliselerin temellerini attı. BM18 236.1

Birkaç ay sonra tekrar Paris’e geldi. Eğitimli kişilerin ve alimlerin çevresinde beklenmedik bir kargaşa vardı. Kadim dillerin öğrenilmesi insanları Kutsal Kitap’a yönlendirmiş, onun gerçeğiyle kalplerine dokunulmamış olan pek çok kişi bunları hararetle tartışmaya başlamış, hatta Roma Katolikliğinin savunucularıyla müzakere etmeye başlamışlardı. Teolojik anlaşmazlıklarda yetkin bir savaşçı olmasına rağmen, Calvin’in bu gürültücü eğitimcilerin görevinden daha önemli, tamamlaması gereken bir görevi vardı. İnsanların zihinleri harekete geçmişti, şimdi ise onlara gerçeği açmanın zamanı gelmişti. Üniversitelerin salonları ilahiyat tartışmalarının gürültüsüyle yankılanırken, Calvin evden eve gezerek insanlara Kutsal Kitap’ı açıklıyor, onlara Mesih’i ve O’nun çarmıha gerilişini anlatıyordu. BM18 236.2

Paris, Allah’ın takdiriyle, müjdeyi kabul etmesi için başka bir çağrı alacaktı. Lefevre ile Farel’in çağrısı reddedilmişti, fakat o büyük başkentteki tüm sınıflardan insanlar bu mesajı yeniden duyacaklardı. Siyasi hususların etkisi altındaki kral, henüz Reform’a karşı Roma’nın yanına tamamen geçmemişti. Margaret halen Protestanlığın Fransa’da zafer kazanacağı umuduna sarılıyordu. Yenilenen imanın Paris’te vaaz edilmesi gerektiğine karar verdi. Kralın yokluğunda, bir Protestan din görevlisinin kentin kiliselerinde vaaz etmesi emrini verdi. Papalık ileri gelenleri buna engel olduğunda, prenses bu amaçla saray kapılarını açtı. Bir daire şapel olarak düzenlendi ve her gün belirlenen bir saatte vaaz verileceği duyurularak, her sınıf ve mevkiden insanlar davet edildi. İbadete büyük kalabalıklar toplandı. Yalnızca şapel değil, girişler ve koridorlar bile doldu. Her gün binlerce kişi toplandı - asiller, devlet adamları, hukukçular, esnaf ve zanaatkârlar. Kral toplantıları yasaklamadı, aksine Paris kiliselerinden ikisinin açılması emrini verdi. Kent daha önce Allah’ın sözünden hiç bu kadar etkilenmemişti. Gökten gelen yaşam nefesi insanların üzerine üfleniyor gibiydi. Ayyaşlığın, ahlaksızlığın, kavganın ve başıboşluğun yerini ılımlılık, paklık, düzen ve çalışkanlık alıyordu. BM18 236.3

Fakat hiyerarşi boş durmuyordu. Kral vaazı durdurmak için müdahalede bulunmayı halen reddediyordu, bu nedenle onlar da halka başvurdular. Cahil ve batıl inançlı kalabalıkların korkularını, önyargılarını ve bağnazlığını uyandırmak için hiçbir yöntemden geri durulmadı. Paris, sahte öğretmenlerine körü körüne boyun eğerek, eski zamanın Yeruşalim’i gibi, ne kendi ziyaretinin vaktini, ne de esenliği için olan şeyleri bilemedi. 3 Allah’ın sözü başkentte iki yıl boyunca vaaz edildi; fakat müjdeyi kabul eden pek çok kişi olmasına rağmen, halkın büyük çoğunluğu onu reddetti. François yalnızca kendi amaçlarına hizmet edecek bir müsamaha gösterisinde bulunmuştu, papalık yanlıları ise üstünlüğü tekrar ele geçirmekte başarılı oldular. Kiliseler yeniden kapandı ve kazıklar kuruldu. BM18 237.1

Calvin halen Paris’teydi, çalışma, tefekkür ve dua ile kendisini gelecekteki işlerine hazırlıyor ve ışığı yaymaya devam ediyordu. Ancak sonunda şüpheler onun da üzerine geldi. Yetkililer onu yakmaya karar verdiler. İnziva yerinde kendisini güvende görüyor, tehlikeyi hiç düşünmüyordu, ancak dostları aceleyle odasına gelerek memurların kendisini tutuklamak üzere yolda oldukları haberini verdiler. O anda dış kapı gürültüyle vurulmaya başladı. Kaybedilecek bir an bile yoktu. Birkaç arkadaşı kapıdaki memurları oyalarken, diğerleri Reformcu’nun camdan kaçmasına yardımcı oldular, o da hızla kentin kenar mahallelerine gitti. Reform dostu bir işçinin kulübesinde sığınak buldu, ev sahibinin giysileriyle kılık değiştirdi ve omzuna bir bahçe çapası alarak yolculuğuna başladı. Güneye giderek, Margaret’in topraklarında tekrar sığınak buldu. (Bakınız: D’Aubigne, History of the Reformation in Europe in the Time of Calvin [Calvin’in Zamanında Avrupa’da Reform'un Tarihi] , 2. kitap, 30. bölüm.) BM18 237.2

Burada birkaç ay süreyle nüfuzlu dostlarının koruması altında güvende kaldı ve önceden olduğu gibi kendini araştırmaya verdi. Fakat Fransa’nın müjdelenmesine aklını koymuştu ve uzun süre hareketsiz kalamadı. Fırtına biraz diner gibi olduğunda, üniversitesi olan ve yeni görüşlerin rağbet gördüğü Poitiers’de yeni bir çalışma alanı aradı. Tüm sınıflardan insanlar müjdeyi memnuniyetle dinlediler. Halka açık vaaz verilmedi, ancak belediye başkanının evinde, kendi ikametgâhında ve kimi zaman kamuya açık parklarda, Calvin sonsuz yaşam sözlerini dinlemek isteyenlere açtı. Bir süre sonra, dinleyicilerin sayısı arttığında, kentin dışında toplanmanın daha emniyetli olacağı düşünüldü. Derin ve dar bir geçidin kenarında bulunan ve ağaçlar ile çıkıntılı kayalar sayesinde daha da gizlenen bir mağara toplantı yeri olarak seçildi. Kentten ayrılıp farklı yollardan gelen küçük gruplar burada buluştular. Bu gözlerden uzak yerde Kutsal Kitap yüksek sesle okundu ve açıklandı. Burada Fransa’nın Protestanları ilk kez Rabb’in Sofrası’nı kutladılar. Bu küçük kiliseden birkaç sadık müjdeci gönderildi. BM18 238.1

Calvin bir kez daha Paris’e döndü. Fransa’nın ulusça Reformu kabul edeceği umudundan henüz vazgeçemiyordu. Fakat neredeyse tüm çalışma kapılarının kapalı olduğunu gördü. Müjdeyi öğretmek doğrudan kazığa giden yola girmek demekti, bu nedenle sonunda Almanya’ya gitmeye karar verdi. Fransa’dan henüz ayrılmıştı ki, Protestanlara karşı büyük bir fırtına koptu, öyle ki, kalması halinde kesinlikle onu da genel yıkıma sürükleyecekti. BM18 238.2

Ülkelerinin Almanya ve İsviçre ile aynı hızda ilerlemesini isteyen Fransız Reformcular, Roma’nın batıl inançlarına karşı tüm ulusu harekete geçirecek bir darbe indirmeye karar verdiler. Bu amaçla bir gece içinde tüm Fransa’da Aşai Rabbani ayininin aleyhinde afişler asıldı. Bu gayretli fakat tedbirsiz hareket, reformu ilerletmek bir yana, yalnızca kendi militanlarının başına değil, yenilenen imanın tüm Fransa’daki dostlarına da yıkım getirdi. Roma yanlılarının eline arayıp da bulamadıkları kozu verdi: Sapkınların tahtın istikrarını ve ulusun huzurunu tehlikeye atan tahrikçiler olarak tamamen yok edilmelerini talep etmek için bir bahane. BM18 239.1

Gizli bir el düşüncesiz bir dosta mı, yoksa kurnaz bir düşmana mı ait olduğu hiçbir zaman anlaşılamadıkralın odasının kapısına bu afişlerden birini astı. Hükümdar dehşete kapıldı. Bu kâğıtta, çağlar boyunca büyük saygı görmüş olan batıl inançlara acımasızca saldırılıyordu. Bu apaçık ve hayret verici ifadeleri kraliyet huzuruna sokmaya cesaret eden benzeri görülmemiş cüret, kralın öfkesini uyandırdı. Bir süre şaşkınlık içinde, titreyerek ve dili tutulmuş bir halde kaldı. Sonra hiddeti korkunç sözlerle dile geldi: “Luther sapkını olduğundan şüphe edilen herkes ayrım yapılmadan tutuklansın. Hepsinin kökünü kazıyacağım.”—a.g.e., 4. kitap, 10. bölüm. Ok yaydan çıkmıştı. Kral bütünüyle Roma’nın yanında yer almaya karar vermişti. BM18 239.2

Paris’teki tüm Luther yanlılarının tutuklanması için hemen önlem alındı. Yenilenen imanın yandaşlarından, imanlıları gizli toplantılara götürmekle görevli olan fakir bir zanaatkâr tutuklandı ve derhal kazığa götürülme tehdidi altında papalık görevlisini kentteki tüm Protestanların evlerine götürmeye zorlandı. Bu aşağılık tekliften dehşet içinde kaçındı, fakat sonunda alevlerin korkusu galip geldi ve kardeşlerini ele vermeye razı oldu. Kraliyet dedektifi Morin ve yanındaki hain, önlerinde kutsanmış ekmek, etraflarında rahipler, tütsü taşıyıcılar, keşişler ve askerlerden oluşan bir kafile ile, kentin sokaklarından yavaş ve sessiz adımlarla geçtiler. Bu gösteri görünürde “kutsal ayin” şerefineydi, protestocuların Aşai Rabbani ayinini aşağılamalarına karşılık bir kefaret eylemiydi. Fakat bu geçit resminin altında ölümcül bir hedef gizliydi. Bir Luther yanlısının evine gelindiğinde hain bir işaret veriyordu, ancak hiçbir söz söylenmiyordu. Tören alayı duraklıyor, eve giriliyor, aile dışarı sürüklenerek zincirleniyor ve korkunç topluluk yeni kurban arayışıyla yoluna devam ediyordu. “Büyük olsun, küçük olsun, hiçbir evi atlamadılar, hatta Paris Üniversitesi’nin okullarına bile girdiler... Morin tüm kenti sarstı... Bu bir terör dönemiydi.”—a. g. e., 4. kitap, 10. bölüm. BM18 239.3

Kurbanlar zalim işkencelerle öldürüldü, ızdıraplarını uzatmak için ateşin özellikle kısılması emredilmişti. Fakat muzaffer olarak öldüler. Dayanıklılıkları sarsılmadı, huzurları gölgelenemedi. Onlara zulmedenler, bükülmez dirençlerini kırmaktan aciz kalarak, kendilerini yenilgiye uğramış hissettiler. “Paris’in tüm mahallelerine idam sehpaları kuruldu, birbirini izleyen günlerde adam yakmalar birbirini takip etti, amaç, idamları yaygın hale getirerek sapkınlıktan korkuyu yaymaktı. Ancak sonunda üstünlük müjdede kaldı. Tüm Paris yeni görüşlerin nasıl insanlar meydana getirebileceğini gördü. Şehidin yakıldığı odun yığını kadar etkili bir vaaz kürsüsü yoktu. İdam yerine. götürülenlerin yüzlerini aydınlatan dingin sevinç, acı alevlerin ortasında dururken sergiledikleri kahramanlık, uğradıkları zararları alçakgönüllülükle affetmeleri, birden fazla olayda öfkeyi acımaya, nefreti sevgiye dönüştürüyor, müjdenin yararına karşı konulmaz bir belagatle tanıklık ediyordu.”—Wylie, 13. kitap, 20. bölüm. BM18 240.1

Halkın öfkesini üst düzeyde tutmaya kararlı olan rahipler, Protestanlara karşı en korkunç suçlamaları yayıyorlardı. Katolikleri katletmek, hükümeti yıkmak ve kralı öldürmek amacıyla düzen kurmakla suçlandılar. Suçlamaları destekleyecek tek bir kanıt bile ortaya konulamadı. Ancak bu kötülük kehanetleri bir şekilde gerçekleşecekti; ne var ki, çok daha farklı koşullarda ve aksi nitelikte nedenlerle. Katoliklerin masum Protestanlara çektirdikleri zulümler birikerek ağır bir karşılık haline geldi ve yaklaşmakta olduğunu öngördükleri akıbeti, yüzyıllar sonra kralın, hükümetinin ve tebaasının başına getirdi; fakat buna imansızlar ve papalık yanlılarının kendileri neden oldular. Üç yüz yıl sonra Fransa üzerine bu felaketleri getiren şey Protestanlığın tesis edilmesi değil, aksine bastırılması oldu. BM18 240.2

Şüphe, güvensizlik ve korku artık toplumun tüm sınıflarına yayılmıştı. Yaygın telaşın arasında, Luther yanlısı öğretinin en üst düzeyde eğitimli, etki sahibi ve mükemmel karakterli insanların zihinlerinde ne kadar derin bir yer edindiği görülüyordu. Güven ve şeref mevkileri birdenbire boş kaldı. Zanaatkârlar, matbaacılar, alimler, üniversite profesörleri, yazarlar, hatta saray mensupları ortadan kayboldular. Yüzlerce kişi Paris’ten kaçarak memleketlerinden gönüllü sürgüne gitti, pek çok durumda bu davranışlarıyla yenilenen imanı onayladıklarının ilk işaretini veriyorlardı. Papalık yanlıları etraflarına bakarak bunca zaman hiç şüphe edilmeden aralarında yaşamış sapkınların varlığına hayret ettiler. Öfkelerini, güçlerini yetirebildikleri daha zayıf kurbanlar olan büyük kalabalıklardan çıkardılar. Hapishaneler doldu, havayı müjdeyi ikrar edenler için tutuşturulan odun yığınlarının dumanı kapladı. BM18 241.1

I. François, on altıncı yüzyılın başlangıcına damgasını vurmuş olan büyük öğrenme hareketinin önderlerinden biri olmakla övünürdü. Sarayında her ülkeden bilgili kişileri bir araya getirmekten zevk alırdı. Reforma gösterilen müsamaha derecesi, en azından kısmen onun bu öğrenme sevgisi ve keşişlerin cehaleti ile batıl inançlarına olan düşmanlığına bağlıydı. Fakat sapkınlığı ortadan kaldırma hevesiyle dolan bu öğrenim hamisi, tüm Fransa'da matbaayı yasaklayan bir ferman çıkardı! I. François, düşünsel kültürün dinsel hoşgörüsüzlüğe ve zulme karşı koruyucu olamayacağının tarihte kaydedilmiş pek çok örneğinden biridir. BM18 241.2

Fransa, halk huzurunda yapılan resmi bir törenle, kendisini tamamen Protestanlığı yıkmaya adayacaktı. Rahipler, Aşai Rabbani ayininin kınanmasıyla Yüce Göğe karşı işlenen hakaret suçunun kanla temizlenmesini ve bu korkunç işlemi halk adına kralın alenen onaylamasını talep ettiler. BM18 242.1

Korkunç tören için 21 Ocak 1535 tarihi belirlendi. Tüm ulusun batıl inanca dayalı korkuları ve bağnaz nefreti uyanmıştı. Paris, çevre bölgelerden gelen ve sokaklarını dolduran kalabalıklarla dolup taşıyordu. Gün, son derece büyük ve görkemli bir tören alayıyla başlatılacaktı. “Yürüyüş hattı boyunca evler yas kumaşlarıyla donatılmıştı, aralarda ise sunaklar yükseliyordu.” Her kapının önünde “kutsal ayin”in şerefine bir meşale yakılmıştı. Tören alayı gün ağarmadan kralın sarayında toplanmıştı. “Önden çeşitli kilise bölgelerinin bayrakları ve haçları gidiyordu; onları ikişerli yürüyerek meşaleler taşıyan vatandaşlar izliyordu.” Arkalarından, her biri kendine özgü giysiler içinde, dört keşiş tarikatı geliyordu. Bunu muazzam bir kutsal emanetler koleksiyonu izliyordu. Bunların ardından, atlı araba üzerinde, mor ve kırmızı cüppeleri ve mücevherleriyle süslenmiş, muhteşem ve pırıltılı bir kafile halinde kibirli rahipler geliyordu. BM18 242.2

“Kutsanmış ekmek Paris piskoposu tarafından muhteşem bir sayvanın altında taşınıyordu... bunu dört soylu prens destekliyordu... Kutsanmış ekmeğin ardından kral yürüyordu. I. François o gün ne taç, ne de hükümdarlık kaftanını giymişti.” Fransa kralı, “başı açık, gözleri yerde ve elinde yanmakta olan ince bir mumla, bir tövbekâr görünümündeydi.”—a.g.e., 13. kitap, 21. bölüm. Her sunağın önünde kendini alçaltarak eğiliyordu, bunu yapmasının nedeni canını kirleten kötülükler ya da ellerini lekeleyen masumların kanı değil, Aşai Rabbani ayinini kınamaya cüret eden tebaasının ölümcül günahıydı. Ardından kraliçe ile, yine ikişerli olarak yürüyen ve yanan meşaleler taşıyan yüksek devlet memurları geliyorlardı. BM18 242.3

Günün ibadetlerinin bir parçası olarak, hükümdar, piskoposun sarayının büyük salonunda krallığın yüksek rütbeli memurlarına bizzat hitap etti. Kederli bir yüzle karşılarına çıktı ve dokunaklı bir belagatle, ulusun başına gelmiş olan “suç, küfür, üzüntü ve utanç günü” için hayıflandı. Fransa’yı yıkımla tehdit eden tehlikeli sapkınlığın kökünün kazınması için tüm sadık tebaaların yardımını istedi. “Baylar, kralınız olduğum kadar kesinlikle söylüyorum” dedi, “kendi kollarım ya da bacaklarımdan birinin dahi bu iğrenç yozlaşmışlıkla hastalandığını bilseydim, kesmeniz için size teslim ederdim... Dahası, kendi çocuklarımdan birinin bununla kirlendiğini görseydim, onu esirgemezdim... Kendi elimle teslim eder, Allah’a kurban olarak sunardım.” Sözleri gözyaşlarıyla boğuldu, ardından tüm topluluk ağlamaya başlayarak bir ağızdan haykırdılar: Katolik dini için yaşayacağız ve öleceğiz!”—D’Aubigne, History of the Reformation in Europe in the Time of Calvin [Calvin'in Zamanında Avrupa’da Reform'un Tarihi] , 4. kitap, 12. bölüm. BM18 242.4

Gerçeğin ışığını reddeden ulusun karanlığı korkunç olmuştu. “Kurtuluş sağlayan” lütuf ortaya çıkmıştı; 4 fakat Fransa, onun gücünü ve kutsallığını gördükten sonra, ilahî güzelliğine binlerce kişi cezbedildikten sonra, kentler ve köyler ışıltısıyla aydınlandıktan sonra, geri dönerek, ışığın yerine karanlığı seçmişti. Kendilerine sunulan göksel armağanı reddetmişlerdi. Kötüye iyi, iyiye ise kötü demişler, sonunda bile bile kendilerini kandırmalarına yenik düşmüşlerdi. Şimdi, Allah’ın halkına zulmederek O’na hizmet ettiklerine gerçekten inanıyor olsalar bile, bu samimiyetleri suçlarını ortadan kaldırmıyordu. Kendilerini aldanıştan, canlarını kanla lekelemekten koruyacak olan ışığı isteyerek reddetmişlerdi. BM18 243.1

Büyük katedralde sapkınlığın kökünü kazımak için büyük bir yemin edildi, yaklaşık üç yüzyıl sonra, aynı yerde, yaşayan Allah’ı unutan bir ulus, Akıl Tanrıçası’nı tahta çıkaracaktı. Yine bir tören alayı kuruldu ve Fransa’nın temsilcileri yeminli oldukları işi yapmaya koyuldular. “Kısa aralıklarla idam sehpaları kuruldu, bunların üzerinde bazı Protestan Hristiyanlar diri diri yakılacaklardı, çıra demetlerinin kral yaklaşırken yakılmasına ve tören alayının infaza tanık olmak üzere duraklamasına karar verildi.”—Wylie, 13. kitap, 21. bölüm. Mesih’in bu tanıklarının maruz kaldığı işkencelerin ayrıntıları anlatılamayacak kadar üzücüydü; fakat kurbanların tarafında hiçbir tereddüt yoktu. Biri, geri adım atmaya zorlandığında şu yanıtı verdi: “Yalnızca eski zamanlarda peygamberlerin ve elçilerin vaaz ettikleri ve tüm kutsallar topluluğunun iman ettikleri şeye inanıyorum. İmanım Allah’a güven temelindedir, böylece cehennemin tüm güçlerine karşı direnecektir.”—D’Aubigne, History of the Reformation in Europe in the Time of Calvin [Calvin’in Zamanında Avrupa’da Reformun Tarihi], 4. kitap, 12. bölüm. BM18 243.2

Tören alayı işkence yerlerinde defalarca durakladı. Kraliyet sarayındaki başlangıç noktasına dönüldüğünde, kalabalık dağıldı, kral ile piskoposlar çekildiler, günün olaylarından fazlasıyla memnun kalmışlardı ve şimdi başlayan çalışmanın sapkınlık tamamen yok edilene dek sürecek olmasından ötürü birbirlerini kutladılar. BM18 244.1

Fransa’nın reddettiği esenlik müjdesinin gerçekten de kökü kazınacaktı, bunun sonuçları ise korkunç olacaktı. 21 Ocak 1793 tarihinde, Fransa’nın Reformculara zulmedilişine tamamen adandığı tarihten iki yüz elli sekiz yıl sonra, başka bir tören alayı, ancak bu kez tamamen farklı bir nedenle, Paris caddelerinden geçti. “Kral yine odak noktasındaydı; yine kargaşa ve bağırış vardı; yine daha fazla kurban isteyen çığlıklar duyuluyordu; yine kara idam sehpaları kurulmuştu; ve günün olayları yine korkunç infazlarla son buldu; kendi gardiyanları ve cellatlarıyla göğüs göğüse mücadele eden XVI. Louis, sürüklenerek cellat kütüğüne getirildi ve balta inene dek zorla tutuldu, sonunda gövdesinden ayrılan başı idam sehpası üzerinde yuvarlandı.”—Wylie, 13. kitap, 21. bölüm. Kral tek kurban da değildi; Terör Dönemi’nin kanlı günleri boyunca, yaklaşık olarak aynı noktada, iki bin sekiz yüz insan giyotinle yok edildi. BM18 244.2

Reform, dünyaya açık bir Kutsal Kitap sunmuş, Allah’ın yasasının ilkelerini açıklamış ve insanların vicdanlarını onun gereklerini yerine getirmeye teşvik etmişti. Sınırsız Sevgi, insanlara göğün yasalarını ve ilkelerini açmıştı. Allah şöyle demişti: “Onlara sımsıkı bağlanın. Çünkü ne denli bilge ve anlayışlı olduğunuzu uluslara bunlar gösterecek. Bu kuralları duyunca, uluslar, ‘Bu büyük ulus gerçekten bilge ve anlayışlı bir halk!’ diyecek” (Yasa’nın Tekrarı 4:6). Fransa, göğün armağanını reddettiğinde, anarşi ve yıkımın tohumlarını atmış oldu; sonunda etkitepki prensibinin kaçınılmaz sonucu Devrim olarak ortaya çıktı ve Terör Dönemi başladı. BM18 245.1

Cesur ve coşkulu Farel, afişlerin uyandırdığı zulümden çok önce kendi memleketinden kaçmaya zorlanmıştı. İsviçre’ye sığındı ve Zwingli’nin çalışmalarını destekleyen kendi çalışmaları ile, ibrenin Reform lehine dönmesine katkıda bulundu. Hayatının geri kalanını burada geçirecekti, fakat Fransa’daki reforma kararlı bir şekilde etkide bulunmaya devam etti. Sürgünlüğünün ilk yıllarında, çabaları bilhassa müjdenin kendi anavatanında yayılmasına yönelikti. Sınır yakınındaki vatandaşlarına vaaz vermek için hatırı sayılır zaman ayırdı, burada yorulmak bilmez bir teyakkuzla çatışmayı izledi ve cesaret verici tavsiyeleriyle yardımcı oldu. Diğer sürgünlerin yardımıyla Alman Reformcuların yazıları Fransız diline çevrildi ve Fransızca Kutsal Kitap’la birlikte, büyük sayılarda basıldı. Bu çalışmalar gezici kitap satıcıları tarafından Fransa’da yaygın bir biçimde satıldı. Kitaplar kitap satıcılarına düşük bir fiyatla veriliyordu, böylece işten elde edilen kâr, çalışmaya devam etmelerini sağlıyordu. BM18 245.2

Farel İsviçre’deki çalışmasına, sıradan bir okul müdürü görünümünde başladı. Gözlerden uzak bir kilise bölgesine çekilerek, kendini çocukların eğitimine adadı. Alışılagelmiş öğrenim dallarının yanı sıra, çocuklar aracılığıyla ebeveynlerine ulaşma umuduyla, Kutsal Kitap gerçeklerini de ihtiyatlı bir şekilde sunuyordu. İman edenler oldu, fakat rahipler duruma el koyarak çalışmayı durdurdular ve batıl inançlı taşra halkı karşı çıkmaları için tahrik edildi. Rahip, “Bu Mesih’in müjdesi olamaz” dedi, “zira bunun vaaz edilmesi barış değil, savaş getiriyor.”—Wylie, 14. kitap, 3. bölüm. İlk öğrenciler gibi, bir kentte zulüm gördüğünde diğerine kaçtı. Hayatı her yerde tehlikede, köyden köye, kentten kente, açlığa, soğuğa ve yorgunluğa katlanarak yayan seyahat ederek gitti. Pazar yerlerinde, kiliselerde, kimi zaman da katedrallerin kürsülerinde vaaz verdi. Kimi zaman kiliseyi dinleyicisiz bir halde buldu; zaman zaman vaazı bağrışlar ve alaylarla kesildi; ayrıca, kürsüden zorla indirildi. Birkaç kez ayaktakımının saldırısına uğradı ve öldüresiye dövüldü. Buna rağmen o yoluna devam etti. Çoğunlukla geri çevrilmesine rağmen, yorulmak bilmez bir kararlılıkla tekrar işe girişti; bundan sonra papalığın sağlam kaleleri olan kentlerin birbiri ardınca kapılarını müjdeye açtığını gördü. İlk çalıştığı küçük kilise bölgesi çok geçmeden yenilenen imanı kabul etti. Morat ve Neuchatel kentleri de Roma ayinlerini terk ederek putperestliğe ait heykelleri kiliselerinden çıkardılar. BM18 245.3

Farel uzun zamandan beridir Protestanlığın bayrağını Cenevre’ye dikmeyi arzuluyordu. Bu kent kazanılırsa, Fransa, İsviçre ve İtalya’daki Reform’un merkezi olacaktı. Önüne bu hedefi koyarak, çevre kasaba ve köylerin çoğu kazanılana dek çalışmalarına devam etti. Sonra yanında tek bir yoldaşla Cenevre’ye girdi. Ancak yalnızca iki vaaz vermesine izin verildi. Rahipler, sivil yetkililer tarafından mahkûm edilmesini sağlamaya çalışıp başarısız olduktan sonra, onu kilise konseyinin huzuruna çağırdılar, buraya giysilerinin altında gizli silahlarla geldiler, zira onu öldürmeye kararlıydılar. Salonun dışında, konseyin elinden kurtulması halinde onu öldürmek üzere ellerinde sopalar ve kılıçlarla bekleyen öfkeli bir kalabalık toplanmıştı. Ancak mülki amirlerin ve silahlı bir topluluğun varlığı sayesinde kurtuldu. Ertesi sabah erkenden yoldaşı ile birlikte gölün karşı kıyısında emniyetli bir yere götürüldü. Cenevre’yi müjdelemek için ilk girişim böylece sona erdi. BM18 246.1

Bir sonraki deneme için mütevazı bir aracı seçildi - son derece fakir görünümlü olduğundan dolayı sözde reform yandaşlarının dahi soğuk davrandığı genç bir adam. Peki Farel’in reddedildiği bir yerde böyle bir kişi ne yapabilirdi? Cesareti ve deneyimi çok az olan biri, en güçlülerin ve en cesurların dahi kaçmaya zorlandığı bir fırtınaya nasıl dayanabilirdi? ” ‘Güçle kuvvetle değil, ancak benim Ruhum’la başaracaksın’... Böyle diyor Her Şeye Egemen RAB” (Zekeriya 4:6). “Allah, güçlü şeyleri utandırsın diye, dünyanın zayıf şeylerini seçti.” “Çünkü Allah’ın akılsız olan şeyi insanlardan daha üstün bilgeliktir; Allah’ın zayıf olan şeyi insanlardan daha güçlüdür” (1. Korintliler 1:27, 25 [Kİ]). BM18 247.1

Froment çalışmasına okul müdürü olarak başladı. Çocuklar, onun okulda öğrettiği gerçekleri evlerinde tekrar ettiler. Çok geçmeden annebabalar Kutsal Kitap’ın açıklanışını dinlemek için gelmeye başladılar ve sınıf dikkatli dinleyicilerle doldu. Yeni Ahit kitapları ve broşürler serbestçe dağıtılıyor, yeni öğretileri dinlemek için alenen gelmeye cesaret edemeyen pek çok kişiye ulaşıyordu. Bir süre sonra bu işçi de kaçmaya zorlandı; fakat öğrettiği gerçekler insanların zihinlerinde yer etmişti. Reform kök salmıştı, bundan sonra da güçlenmeye ve yayılmaya devam etti. Vaizler geri döndüler ve yaptıkları çalışmayla Protestan ibadeti sonunda Cenevre’de tesis edildi. BM18 247.2

Kent, Calvin’in avarelik ve kararsızlıklarının ardından kapılarından girmeye karar vermesinden sonra halihazırda Reform’un lehinde karar vermişti. Doğduğu yeri son ziyaretinden dönüp Basel’e doğru giderken, doğrudan yolun Şarlken’in orduları tarafından işgal edildiğini duyduğunda, dolambaçlı yoldan giderek Cenevre’den geçmek zorunda kalmıştı. BM18 247.3

Farel bu ziyarette Allah’ın elini gördü. Cenevre yenilenen imanı kabul etmiş olmasına rağmen, burada yapılması gereken büyük bir iş vardı. İnsanlar Allah’a toplumlar halinde değil, bireyler olarak ihtida ederler; yenilenme işi kalpte ve vicdanda gerçekleşmeli ve konseylerin hükümleriyle değil, Kutsal Ruh’un gücüyle olmalıdır. Cenevreliler Roma’nın yetkisinden sıyrılmış olmalarına rağmen, onun egemenliği altında gelişip büyüyen kötülükleri terk etmeye tümüyle hazır değillerdi. Burada müjdenin saf ilkelerini tesis etmek ve bu toplumu Allah’ın takdirinin onları çağırdığı görevi layıkıyla yerine getirmeye hazırlamak kolay işler değildi. BM18 247.4

Farel, Calvin’in kendisine bu çalışmada yardımcı olacağından emindi. Allah’ın adıyla genç müjdeciden burada kalarak çalışmasını rica etti. Calvin telaşla geri çekildi. Çekingen ve barış yanlısı olduğundan, Cenevrelilerin cüretkâr, bağımsız, hatta şiddetli ruhuyla temas kurmaktan çekindi. Sağlığının zayıflığı ve çalışma alışkanlıkları onu bir köşeye çekilmeye zorluyordu. Reform davasına en iyi hizmeti, kalemiyle verebileceğini düşünerek, çalışmak için sakin bir köşe bulmayı ve oradan yayın yoluyla kiliseleri güçlendirerek eğitmeyi arzuluyordu. Fakat Farel’in ciddi tavsiyesi ona gökten bir çağrı gibi geldi ve reddetmeyi göze alamadı. Kendi ifadesiyle, sanki “Allah’ın eli gökten uzanmış, kendisini yakalamış ve ayrılmaya can attığı yere onu değiştirilemez biçimde sabitlemişti.”—D’Aubigne, History of the Reformation in Europe in the Time of Calvin [Calvin’in Zamanında Avrupa’da Reformun Tarihi], 9. kitap, 17. bölüm. BM18 248.1

Bu esnada Protestan davası büyük tehlikelerle kuşatıldı. Papa Cenevre’ye aforozlarla savaş açtı ve güçlü uluslar onu ortadan kaldırmak için üzerine yürüdüler. Bu küçük kent her zaman kralları ve imparatorları itaate zorlamış olan güçlü hiyerarşiye karşı nasıl direnecekti? Dünyanın en büyük fatihlerinin orduları karşısında nasıl duracaktı? BM18 248.2

Protestanlık, tüm Hristiyan aleminde zorlu düşmanların tehdidi altındaydı. Reform’un ilk zaferleri sona erdikten sonra, Roma onu tamamen yok etmeyi umarak yeni güçler toplamıştı. Bu sıralarda, papalığın savunucuları arasında en zalimi, en vicdansızı ve en güçlüsü olan Cizvit tarikatı kuruldu. Dünyasal bağlardan ve insanî ilgilerden tamamen koparılmış, doğal sevginin taleplerine karşı ölü, mantığı ve vicdanı tamamen susturulmuş bu tarikat, kendi düzeninden başka hiçbir kural ve bağ tanımıyor, gücünü yaymaktan başka bir görevi kabul etmiyordu. (Ek’e bakınız.) Mesih’in müjdesi, bağlılarının soğuktan, açlıktan, zahmetli çalışmalardan ve fakirlikten gözleri korkmadan tehlikelere ve acılara göğüs germelerini, işkence aletleri, zindan ve kazığın tehdidi önünde gerçeğin bayrağını taşıyabilmelerini sağlamıştı. Cizvitlik, bu güçlere karşı savaşabilmek için izleyicilerine benzer tehlikelere göğüs gerebilmelerini ve gerçeğin gücüne aldatmacanın tüm silahlarıyla karşı koyabilmelerini sağlayan bir bağnazlık ilham ediyordu. Onların işleyemeyeceği kadar büyük suç, uygulayamayacakları kadar aşağılık bir aldatmaca, bürünemeyecekleri kadar zor bir kılık yoktu. Kendilerini sürekli yoksulluğa ve alçakgönüllülüğe adamışlardı, üzerinde iyice düşünülmüş hedefleri ise zenginlik ve güç elde etmek, Protestanlığı ortadan kaldırmak, papalığın üstünlüğünü yeniden tesis etmekti. BM18 248.3

Kendilerini tarikatlarının üyeleri olarak gösterdikleri zaman, iyi insan görünüşüne bürünüyorlar, hapishaneler ile hastaneleri ziyaret ederek hastalara ve yoksullara hizmet ediyor, dünyayı terk etmiş gibi görünüyor, her yeri gezerek iyilik yapmış olan İsa’nın kutsal adını taşıyorlardı. Fakat çoğunlukla bu kusursuz dış görünüşün altında en canice ve en ölümcül amaçlar gizleniyordu. Tarikatın temel prensibi, amaca götüren her aracın mübah olduğuydu. Bu kural ile, yalan, hırsızlık, yalancı tanıklık, cinayet gibi suçlar affedilebilir olmakla kalmıyor, kilisenin yararına hizmet ettikleri zaman övgüye layık görülüyorlardı. Cizvitler çeşitli kisveler altında devlet memurluklarına girerek, kralların danışmanlığına kadar yükseldiler ve ulusların politikalarını biçimlendirdiler. Efendilerine karşı casusluk edebilmek için hizmetkâr oldular. Prenslerin ve asillerin çocukları için yüksekokullar, sıradan halk için okullar kurdular; böylece Protestanların çocukları da papalık ayinlerini yerine getirmeye sürüklendi. Roma ibadetinin tüm yapmacık debdebesi ve gösterişi, zihinleri karıştırmak ve hayal gücünü cezbetmek için kullanıldı, böylece babaların zahmetli emeklerle kazandığı özgürlüğe oğullar ihanet etti. Cizvitler hızla tüm Avrupa’ya yayıldılar, gittikleri her yerde papalık yeniden canlandı. BM18 249.1

Onlara daha büyük güç kazandırmak için, engizisyonu yeniden tesis eden bir ferman yayınlandı. (Ek’e bakınız.) Katolik ülkelerde dahi uyandırdığı büyük nefrete rağmen, bu korkunç düzen papalık önderleri tarafından yeniden kuruldu ve gün ışığına dayanamayacak kadar büyük acımasızlıklar gizli zindanlarında tekrarlandı. Pek çok ülkede uluslarının gururu olan binlerce kişi, en pak ve en asiller, en bilgili ve en eğitimliler, dindar ve adanmış pastörler, çalışkan ve vatansever yurttaşlar, parlak eğitimciler, yetenekli sanatçılar, işinin ehli esnaf, katledildi ya da başka ülkelere kaçmaya zorlandı. BM18 250.1

Roma, Reform’un ışığını söndürmek, insanlardan Kutsal Kitap’ı uzaklaştırmak ve Karanlık Çağın cehaleti ile batıl inançlarını canlandırmak için böyle araçlara başvuruyordu. Fakat Allah’ın bereketi ve O’nun Luther’in yerini almak üzere yetiştirdiği asil adamların çalışmaları sayesinde, Protestanlık yenilgiye uğramadı. Gücünü prenslerin silahlarına ya da yardımına borçlu olmayacaktı. En küçük ülkeler, en gösterişsiz ve en güçsüz uluslar onun sağlam kaleleri oldu. Yıkımını tasarlayan güçlü düşmanların ortasında küçük Cenevre; zamanın en büyük ve en zengin krallığı olan İspanya’nın zorbalığına karşı kuzey denizinin sığ kumluklarında mücadele veren Hollanda; soğuk ve verimsiz İsveç, Reform adına zaferler kazandılar. BM18 250.2

Calvin yaklaşık otuz yıl boyunca Cenevre’de, öncelikle Kutsal Kitap’ın ahlak ilkelerine bağlı bir kilise kurmak, ikinci olarak da Reform’un tüm Avrupa’da ilerlemesi için çalıştı. Halk önderi olarak tuttuğu yol kusursuz değildi, öğretileri de hatalardan arınmış değildi. Fakat kendi zamanında özel öneme sahip olan gerçeklerin ilan edilmesinde, papalığın hızla geri dönmekte olan dalgasına karşı Protestanlığın ilkelerinin korunmasında ve yenilenen kiliselerde, Roma öğretileri ile teşvik edilmiş olan gurur ve yozlaşmanın yerine, sadelik ve yaşam paklığı ilkelerinin geliştirilmesinde önemli bir aracı oldu. BM18 250.3

Cenevre’den yayınlar ve öğretmenler çıkarak, reform öğretilerini yaydılar. Tüm ülkelerde zulüm görenler öğretim, öğüt ve teşvik almak için bu noktaya bakıyorlardı. Calvin’in kenti, tüm Batı Avrupa’da peşine düşülen Reformcuların sığınağı oldu. Kaçaklar, yüzyıllardır sürmekte olan korkunç fırtınaların önünden kaçarak, Cenevre kapılarına geldiler. Aç, yaralı, evlerinden ve akrabalarından uzak bu insanlar sevgiyle karşılanarak şefkatle gözetildiler; burada kendilerine bir yuva bularak, benimsendikleri kenti yetenekleriyle, öğrenişleriyle ve dindarlıklarıyla bereketlediler. Burada sığınak arayan pek çok kişi, Roma’nın zorbalıklarına karşı direnmek üzere kendi ülkelerine döndü. Cesur İskoçyalı Reformcu John Knox, İngiliz Püritenlerin5 azımsanamayacak bir kısmı, Hollandalı ve İspanyol Protestanlar ile Fransız Huguenotlar, kendi memleketlerindeki karanlığı aydınlatmak üzere Cenevre’den gerçeğin meşalesini getirdiler. BM18 251.1